Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yazarlar biraz da mekân dışıdırlar Okuru durmadan kışkırtan, lcten ve şakacı bfr anlatımı var Üstün Akmen'ln., Üstün Akmen'den senfonik öyküler: KörBakkalın Gözleri kasıtlı olarak çok daha inanılmaz oluyor, boyut değiştiriyor anlatılanlar sanki. Araya giren anlatıcı gibi, yazar da salt ölü olmasının sağladığı bir etki ile kurulan fllüzyonu bir anda kırıp bozuveriyor öykünün biçemi doğrultusunda. Bir anlamda da dinlendiriyor okuru. Yazarın satır aralarında yinelediği, küçük ve felsefi sorunların, daha da trajik algılamalara yol açmasını engelliyor bir bakıma. Öykünün çekirdeği sosyolojik olarak ne kadar bizden ise, araya giren müzik sinema ve tiyatro ile bir o kadar da dışa bağlı ve evrensel olma savında. Üstün Akmen, Kör Bakkal Sokağı'nın bir diğer uzantısının da Batı kültürüne doğru yönlendiğini ima ederken, küçük sanat gezilerine davet etmekten de geri kalmıyor bizi. Böyle bir hoşluğa gereksinim duymadığımızı söyleyebilir miyiz, sokakla cami arasında sıkışıp kalmış hayatlan anımsarsak. Yazar da vurgulamaktan geri kalmıyor, her şeyi çok bilen bir avuç insan dışında, büyük ve sessiz çoğunluklann daha ne kadar bilginin dışında kaldığını. Kör Bakkal Sokağı'ndaki kör bakkahn belki de yığınlan simgeleyen kör bakkahn malını peşin ya da veresiye satmaktan başka hiçbir şeyden anlamadığını. Gerçekten de o kör bakkal biziz, nepimiziz bence. Yazarın değinisiyle bakkal dükkânı da, zamanın ta kendisi. Kör Bakkal Sokağı'ndakiyirmi sekiz numaralı konak da, geçmiş belki de yitirilmis zamanın bir simgesi olarak anlatılmakta. Köşkteki kişiler gerçek, ama gene de sonsuzluk denizinde yüzmeye DIrakılmışlar gibi. Yunuslar örneği, bir görünüp bir kayboluyorlar. Şiir yülclü bir anlatım, köşkte yaşanan hayatlann dev bir roman boyutundaki arka planını, küçük serüvenlerle sezdiriyor. Kitabın son sayfasına kadar, bir sonraki olayı ya da anlatıyı merak ederek geliyorsunuz. Aslında gözleri de olmayan bir kör bakkala dönüşmemek, îstanbul'un eski ve düşsel sokaklarından birinde yitip gitmemek için, hep diri tutuyorsunuz ilginizi. Üstün Akmen, 90'k yıllarda basılan üç düzyazı kitabında, hayatın pek çok alanından damıttığı ve özellikle şiirsel ağırlıklı birikimlerini, büyük bir alçakgönüllülükle bizlerle paylaşırken, hiçbir yazınsal türe yaklaşmamayı yeglemişti. Son kitabı, Kör Bakkalın Gözleri ise, ön kapakta senfonik bir öykü olarak tanımlanıyor yazarı yazın alanının orta yerine getirip bırakan iddialı bir çalışma. Uzun bir öykü olarak tasarlanmasına karşın her bölüm ayrı bir öykü, ayrı bir okuma metni olma özelliğini de taşıyor. MELİSA GURPINAR Y azarlar ölii bile olsalar, yazdıklarıyla dolaşmazlar mı aramızda? Ya da yaşarken hiç göremediklerimiz gördüğümüz halde göremediklerimiz genellîkle hep onlar değil midir? Saklı da yaşasa, gözler önünde de, her yazar ikinci Denliğiyle mekân dışı bir alana sığınmayı düşlemez mi acaba? Üstün Akmen'in, Kör Bakkahn Gözleri adlı öykü kitabının, bir yazarın cenaze töreninde başlayan fantastik kurgusu, bana bu gerçekleri anımsattı ilk bakışta. Sonrası ise, müziğin kanatlarında bir ufuk turu oluşturdu algılarıma. Seslerin sınır tanımazlığı, kisiyi sözcüklerin sınırlı dünyasından çok ötelere alıp götürecek güçte çünkü. Olmayan seslerin bile sesi var bu kitapta. Zaten olmayanlar üzerine temellendirilmiş bu kurgudan, olmuş olanları siz bulup çıkartacaksınız kavrama yeteneğinizle. Belki de oyun içinde oyun arama yöntemi ve küçük bir gülümsemeyle. Üstün Akmen, 9O'lı yıllarda basılan üç düzyazı kitabında, hayatın pek çok alanınclan damıttığı ve özellikle şiirsel ağırlıklı birikimlerini, büyük bir alçakgönüllülükle bizlerle paylaşırken, hiçbir yazınsal türe yaklaşmamayı yeğlemişti. Son kitabı, Kör Bakkahn Gözleri ise, ön kapakta senfonik bir öykü olarak tanımlanıyor yazan yazın alanının orta yerine getirip bırakan iddialı bir çalışma. Ü2un bir öykü olarak tasarlanmasına karşın her bölüm ayn bir öykü, ayn bir okuma metni olma özelliğini de taşıyor. Arka kapaktaki tanmm yazısında da belirtildiği gibi, okur herhangi bir sayfadan da başlayabilir okumaya, tekrar tekrar başa da dönebilir dilerse. Gene arka kapakta, "Bu öyküde ne anlatıldığına gelince: Isin bu yanı sizden başka Kİmseyi ilgilenairmeyecek" deniliyor okura. Zaten bu her zaman böyledır, okuma, tümüyle bireysel bir eylemdir de, yazar, öyküsünün yeterince anlaşılır bulunmayacağından kuşkulanmış olmalı. Aslında Üstün Akmen'in kullandığı biçemden tedirginlik duymasma ve dolaylı da olsa bir savunmayla birlikte yola çıkmasına hiç gerek yok. Çünkü bu kitaptaki biçimsel Dölünmelerin, hatta tematik dağılmanın bile, hayatın içindeki kırılmalar ve kültürel eklemlemelerle birebir örtüştüğü bir gerçek. Günümüzün okuru, postmodernist denemelere ve bilinç akışma yakın olduğu kadar, sanıyorum ki öykünün ortasından ışıkh bir nehir gibi akan Kör Bakkal Sokağı'nın bütün çağrışımlanna da açıktır. Kör olduğu ve de olmadığı asla belli olmayan bakkalın her yargının bizim bakışımıza bağlı olduğunu varsayarsak hele ki Kör Bakkal Sokağı'nın tartışmalı varlıkları bile, hayatımızda henüz sarsılmamış bir yerleri olması açısından, gerçekçi bir hareket noktası oluşturuyor öyküye. Bir de yazınımızdaki, içinde bakkal sözü geçen sokak adlannı, semt adlannı düşünürsek gene de gelenekle kuşatıldığımızı, daha yolun başında, önemli bir etki alanına çekildiğimizi söyleyebiliriz. Belleğimizi, tam da yorulduğu yerden destekliyor açıkça, oakkalla ilgili bütün söylemler. Öykünün bıraz da senfonik olarak tanımlanmasına gelince, o bize kitapta büyük harflerle konuşan, yerine göre söz veren, rol dağıtan, orkestra şefliği yapan bir anlatıcının armağanı. Olaylara klasik Batı müziğinin terminolojisiyle yaklaşan, yorum getiren, hayatı bir bakıma ezginin ritmiyle karşılayan bir üst kimlik o. Hepimizin içinde öyle biri var aslında. Biraz çok bilmiş, çok kitabi, biraz sinik, biraz alaycı, başrol oyuncusu olamayacak kadar soyut ve aykırı biri. Her zaman karşılaşıyoruz onunla. Bu öyküde de durmadan konuşuyor ve belki de bütün sanat türlerinin birbirlerine çok yakıştıklarını, her zaman gizli açık bir dayanışma içinde olduklarını vurgulamaya çalışıyor. Belki de zihnimizi çeliyor yalnızcaA bir uyaran olma görevini üstleniyor. Öyküdeki bütün öbür 530 kişiler de, sınırları müzikle sonsuza kadar genişletilmiş bir oyun bahçesinin içinde gibiler. Runsal durumlannın, durmadan müzik terimleriyle karşılanması, onlann da kurmaca olduklarının bilincine yarmamızı daha da kolaylaştırıyor. Öykü, görmeden görmek, duymadan duymak yetisinde olanlara sunulmuş da sanki, içi edebiyat dışı müzikle kaplı. Sözcüklerin kapsayabildiği gerçeklikler, yanıtsız sorular, çikolata kaplı acı bir draje gibi. Sonradan yüreğe isleyecek türden, verdiği burukluk. Bütün bu özelljklere ek olarak, okuru durmadan kışkırtan, ,içten ve şakacı bir anlatımı var Üstün Akmen in. Okuru hem peşinden sürüklüyor, hem bilerek yanlış ve dolambaçlı yollara sokuyor, hem de yer yer durdurup düşünmeye zorluyor onu. Ve bunu ansızın, siz hiç hazırhklı değilken, muzipçe yapıyor. Ya da birdenbire öyle bir aynntıya değiniyor ki, oradan gözünüzü ayıramıyorsunuz. Kaldırım taşlan arasındaki papatya, göl kıyısında rüzgârda titreşen nergis, tabut örtüsünün üzerindeki nakış, tavuk kanadından yapılmış süpürge, billur vazodaki çatlak, parlayan yeşil buzullar... Öykünün biçemi, tehlikeli bir parçalanmışlığjn içinden, renkli parlak yansımalar yoiluyor bize. Hani yıkıcıya verilmiş köşklerin, sökülüp bahçeye yığılmış kapı ve pencerelerinin içinaen umarsızca size bakan vitraylar vardır ya, hep onlan anımsadım nedense her bölümde. Gün ışığına göre rengi değişen cam par;alannı. Aynca, kitapta kullanılan ana izeğin, bakkal, sokak, cami avlusu gibihayatımızda kapladığı yerin önemi düsünülürse, belki yalnızca bu noktadan bile bir yaklaşıma varmak mümkün olabilir. Örneğin sokağın yüreği sayılabilecek bakkaldan, cami avlusuna uzanan bir çizgide yitip giden kısacık insan hayatı için yazılmış tir ağıt diye de nitelendirilebilir bu çalışma. Fakat kitabın özgün kurgusu var bir de değinilmesi gereken. Yazann öykünün son sayfalarında dayanamayıp açıkladığı gibi, "Elbette ayırdına vaımışsınız, bu öykünün basından beri iki ayrı 'ben' anlatıldı. Bunlann biri yaşamda, diğerini ise toprağın altma çürümeye bıraktık." Anlaşılacağı üzere, olayın kahramanı olan yazar ölmüştür, ama kendi cenaze töreninde bulunmakta ve hatta geriye dönüşlerle hayatından kimi kesitleri çevresiyle birlikte anlatmaktadır, bakkal başta olmak üzere. Şu var ki yazar burada, ne ölmeden önce ölmenin, ne de öldükten sonra dirilmenin klasik göndermelerini yapmaktadır. Î İ Içi edeblyat dışı müzik O kurgusunda, bir ölünün olası pervasızlığını denemek istemektedir belki de. Ölümle ulaşabileceğimizi sandığımız sonsuzluğun, özgürîüğün, yalnızlığın uçsuz bucaksız penceresinden bakabilmek, daha rahatlatmıştır anlatısını. Tek bir öykünün içinde, aşkla, körlük olgusuyla, zamanla dinsel mitoloiiyle, kitaplarla, masallarla, şarkı ve şiirlerle, bulutlarla, anılarla, hele ki tiyatro edebiyatı ve Hamlet ile yüzleşebilmek, bir dirinin kör cesaretiyle kotarılacak iş değil kuşkusuz. Bir ölünün ağzından çok daha esrik, çok daha ürpertici ve Bu sokakta yanm kalan aşklar da var, »öz ahcı akide şekerleri, elmalar, yüanar ve şeytanlar da. Bıınları bize anlatan yazar, yaşıyor da olsa, yaşamasa da, geriye dönüp bakma durumunda kaldığmda, insanın efsanesinin Adem ile Havva'ya dayandırılışının bir irdelemesini yapacak elbet kendi görüşüne göre. Yazdı metinlerin, bütün zamanlan birbirine bağlamak gibi bir gücü varsa eğer, Üstün Akmen de bu iksiri kullanarak, varoluşuyla bir hesaplaşmaya girişmiş. Şiirin müziğin masalın evrensel katmanlarından, ölümün o büyük boşluklarından bakmış, Karacaahmet Mezarlığı'nın arkalarına sığınan Kör Bakkal Sokağı'na. Ve sonuçta, benzersiz, şaşırtıcı, alabildiğine içselleştirilmiş, ama oir o kadar da dunyaya göz kırpan bir metin çıkmış ortaya. Kör Bakkahn Gözleri, yalnızca yaşamak ve ölmekle yetinmeyip, geride bıraktıkları hayat izlerini de kovalamak isteyen okurlara, soluk aldırıcı geniş bir pencere. avlusunda bilinen nedenlerle toplandı Bu kitabı okuduktan sonra, her cami ğımızda, biz de bir ölü gibi, yansız soğukkanlı ve hiçbir şey olmamışçasına, hayat adına oynadığımız bütün rollerı gözden geçirebiliriz sanıyorum. • Oykü' / Üstün Akmen / Aksoy Yayınahk/UOs. SAYFA 11 ., Kör Bakkahn Gözleri 'Senfonik Bir C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI