Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
mur Ana Öldü, Yaşasın Kral, Bir Aşkın Çizelgesi ve Bu Sonu Hüsran Aşklara başhklı şiirler, bu açıdan ayrı öneme sahip. Hamur Ana Öldü, Yaşasın Kral; iki kitaba yayılmış bir aşlun öyküsü... ln însana kitabının 60. sayfasında bu öykünün Suna Aras'ın hayatındaki yerini okuyoruz: "Arama/ Meramım sen değilsin/ Bak içimdeki ormana/ Sen masaldaki Kral/ Ben Hamur Ana..." Ardından bu öykü, son kitabın adı oluyor ve kralın törenler içinde sevgilinin bakışlarında belirdiğini görüyoruz: "Sonra/ tki sigara dumanı arasında/ Bana bir masal anlatıyorsun/ Canım kılcın ucunda/ Desem de duymuyorsun (...) Aşk yoktu, şiiri bilmiyorum/ Kıssadan hisseydi düşen payımaj (...) Sanırım dört vıl geçti, belki daha da fazla/ Kral masaldan çıkıp girmişti hayatıma/ Aşkımızı üç öğün öldürüp dirilterek/ Her gün oğul ölüsü vererek kucağıma." Aras buna isyan ediyor. "Aşk denenrnez ki yaşanır sevgilim/ Hamur Ana Öldü, Yaşasın Kral" diyerek kadının acısının hesabını soruyor. "Deneyscl" aşklan, çift kelepçeli yabızlıklan reddediyor. Insani olanın altını çiziyor. Bu Sonu Hüsran Aşklara'da, kırılmışlığını daha da ileriye götürüp isyanın diliyle anlatıyor. Acısının hesabını başkasına bırakmıyor. "Yağmalık içsel dünyam/ Fırtınam/ Soyluluğundan soyundun/ Acmın atı şahlandı bir kez/ Yasak sevdim/ Bir zehirli tuğra yapıştırdım alnıma/ Diyet dedin can verdırn/ Kırıldı aynam/ Al işte deli beyliğim/ Acmın Allahı'nı çektim (...) tki ay üç gün sürdü/ Bence en yenik düşiimdü/ Bil verini/ Bu kadar da yürekli değildi sevdam/ Dibi delinmiş kavuşmalann/Gönülsüz sözlerin sırn döküfmüş/. Boynuma bırakılan morluklar kadar/ Ömür kalmamış aşkların/ Bil yerini/ Çocuk/ Oyunlar oynama yalnızlığımla/ Unutulacaksın" mısralanyla "rest"ini çekiyor. Ve Bir Aşkın Çizelgesi'nde ise o insaniliği acısına yedirir. Yürçğini umutla avutur. Aşk# sahip çıkar. "Üzülme Kalbim" der, "Özgürıüğe ilk adımı ben aşkla attım/ Şair yanım, benim topsuz haylazım/ Sevdim, sadece şevdim/ Yasagın anlamına bakmadanV Üzülme kalbim/ Acı çadar, doğar çocuk/ Bir isim daha eklenir soy ağacına/ Her nevrozda yas kaldırır bizim oralar/ Mezara testi kırar yas yorgunu bir gelin/ Birden aynaya bakar/ hatırlayıp yüzünü/ Dönüp alır düşünü dişlerin arasından/ Yas kalkar, üzülme kalbim" der. Dönüp dişlerinin arasından aldığı düş, o eski gülün tadıdır; hani sevgilisini bütün aşkların ağzıyla öptüğunde, dişlerinin arasında kalan o "çok ömürlü" gülün... Hüzün, gelin, testi ve gül, şimdi de ayrılığa dahildır. Görüldüğü gibi, hem imgeleri, hem de birinden diğerine göndermeler yapan, şiirlerle kitaplar arasında süreklilik taşıyan, ama bunu birazcık gizlemek ister gibi duran bir şiir ve aşkar Aras'ınki. Ve nayatın özellikle de savaşın içindedir. Bizim oralann her nevrozda yas kaldırması boşuna değildir. Savaşın başlattığı ve parçaıadığı bir aşktır yaşanan. "Biz dünya naritasında/ Bu iilkede tstanbul'da/ Sen babana benziyorsun/ Ben annemin düş hattında/ Sen halkının y angınında/ yüreğini tutmuş gezen/ Ben halkımın ayıbında/ Elde şairlik de vardı." dizeleri, iç ice geçmiş savaş ve aşk gerçeğini, iyi özetliyor. Birbirinin içinden geçen aşk ve savaş temaları, sadece aşkın öyküsünde çıkmıyor karşımıza. Aras, önceki şiirlerinde aşk dizesi kurmak için yararlandığı "gül" ve "düş" imgelerinden bu kez de savaşı anlatan dizeler kuruyor. "Denizler ve darağacı, bir tarihin adı bu./ Bugünle çarpıyorum dünün her yalanını/ Sustu insan, dağıldı avuçlanm/ thanete yatü toprak, gül koymadım adını" diyor ve devam ediyor: "Ey gül çocuklann gül kadar ömrü/ Talan olmuş alanların en ön sırasında CUMHURİYET KİTAP SAYI 530 biz/ Kuş kovanz gövdemizden, yoksul ve yalnız." Koynumda Gül Çocuklar başlıklı bu şiirini şöyle bitiriyor Aras: "Daha gitmiş bir genç kızın ertelenmiş düşüyüm/ Diye yuğdum ağzımdan bu acının tadını/ Ve durdum çarmıhına yaşamın göz kırparak/ Hayat her gerillanın tasıdığı yük bana/ Diz kınp alıyorum/ bir aievrim andı gibi saklıyorum koynuma/ Koynuma gül düşüyor/ Kuş konuyor sevdiğimin alnına. Savaşın yoğunluğu, hele de aşkın acısıyla birleşmiş savaşın yoğunluğu, sevgiliyi de, halkı da sorguya çektirir. "Hani bana defne dalı getirecektin/ Hakkari'de çocuklar okula gidecekti/ Türküsünü tstanbul'da söyleyecekti Zilan/ Biraz mavi biraz bulut biraz da güneş hani/ Kimse ölmeyecekti" dizeleriyle sevgiliye sitenı eder şair, kalabalıklara da şöyle seslenir: "O kadar çok söyledik ki/ Kardeşliğin anlamını eskitrik/ Tek yumurta ikıziysek/ Neden süt veren ananın/ Bir döşünü zehirledik." Şair böyledir işte; sorguladı mı, keskin sorgular. Suna Aras kardeşliğin anlamını eskitmiyor, her dizesiyle yenıliyor. O, ne Fırat'ı görmüştür; ne de Zilan'ın yarasına dokunmustur. Ama yıllarca dinleyip de masal sandığımız gerçeği, yani sulann günlerce kan akıttığını da bilmektedir. Ve iri tıpkı o su gibi, lcan akmaktadır. Yine de umutludur. Savaşı, barışa bağlar: "Umar saydığın dağlara yürürken banar/ Armağanlaşır yeşile/ Çözülür saçlanna sevda/Çiçekler sarı açar/ Gül yüzlü muhabbeder kurulur/ Zilan'ın deresinde/ Mizgin taşır özgürlüğe gelinim/ Mizgin taşır özgürlüğe. Aras, sözcüklerle oynamayı çok seviyor, bu da onun imge gücünü, yaratıcılığını çoğaltıyor. Bir de vaşanmışlığın tecrübesi kadar, yaşanacak olanın sabırsızlığını da katıyor siirine. Hatıra ile hayali bir özlemde, bir talepte buluşturuyor. Böylece her imge düzleminden kaynaklanan bir kapalılık görüntüsü çıkıyor ortaya, hem de sonuna kadar siyasal ve sosyal bir şiir... Aslında kapalı değil 'o'nun şiiri, ama yalın da değil... Bu yüzden kayıplardan bar aydınına, gözaltından düşünce özeürlüğüne, kültürel yozlaşmadan ırkçıCğa, yargısız infazlardan şeriatçdığa dek uzanan geniş bir toplumsallığı kapsadığını görebilmek için, sürekli dikkat gerekiyor. Yaşadığı coğrafyanın sosyal, siyasal ve kültürel tablosundan hoşnut değildir Aras. Bunu "Resmi katiller soyar ömrümü/ tz jze kanşır, yol tutulur, volcu vurulur/ Olüm taşır, ev yıkar, bağ bozarlar/ Bir devran ki detni kanla boğulur" dizelerinden rahatlıkla anlayabiliyoruz. "Bu ülkede yaşadığım her gün azalttı beni/ Kalbime dargın durdum çoğaldıkça ölüler" gibi birçok mısrada da aynı tema var. Direnç ise, tek sığınaktır. "Karalar bağlanz kırk gün/ Yas tutarız ömrümüzce/ Sevinç bir derin kuyudur bizde/ Sıkılırız, kapatınz ağzını/ Taş döker, çamur sıvanz/ Çöker çöker haykınnz oy kahpe felek/ Kabuk tutmaz yaramız" dizelerinde olduğu gibi biraz geride kalan; ama çoğunlukla haykıran/ Fırlayan bir direnç... Suna bu direncin haklılığıyla, bugünü yanna şikâyet ediyor. Çokça banş şiiri yazıyor, ama herkesle/her şeyle savaş halinde... Kırmay an, bozmayan, dağıtmayan; yapan, onaran, güzelleştiren ve uzlaşmayan bir savaş. Diyor ki, In Insana'nın 7. sayfasında: "Bir ül ke düşünün ki, düşünce gömütlüğü/ Salt deri et ve kemik/ Ağzı var dili yolc insan çdarı . Bir Türkiye panoramasıdır bu. Bar aydınını eleştirerek, sosyal çürümeye kahrederek panoramaya itiraz ediyor Aras. Kayıplara, cezaevlerine, infazfara itiraz ediyor. Bazen Eşber Yağmurdereli'nin gözleriyle bakıyor hayata ve "Belki de bir ormanım, birazdan yakacaklar/ Kül olacak içimdeki canlılar/ Görenler görmeyecek, ya görüp susacaklar/ Söz mü korkar, dil mi ürker sesinden/ Bilemem, çalınır tüm giysilerim/ Kimine umudum kimine ölüm/ Yaşamdan kovulunca düşe giderim (...) Belki de bir türküyüm, Âzerbavcanlı/ Her dilde kardeş düşlerim/ Kalbim yurdunuz olsun ömrü az çocuklar/ Yasak aşklan severim" diye sesleniyor. Bazen tsmail Beşikçi'yi anıp "Ne zaman dokunsam gözyaşlarına/ Parmak uçlarım yanar/ Uçurtmayı bilmez onlar/ Oyunu bıçaklanan ;ocuklar" diyor. Bazen Talat Türkoğu'nda durup Hasena'nın acısına ortak oluyor; öfkesini "Yok sayan uzaklık/ Uyutulan halk/ içimdeki dağV Gövdesi kana çakılan bu iilke/ Beş para vitrindedir" diye dile getiriyor. Ve bazen 1 Mayıs'lardadır Suna Aras. "Varoşlar bende başlar/ Bende tükenir şehir/ 1 Mayıs ölü cocuk/ Denizler baukların gözyaşlan ofmasın" der. Oradan IstanbuTu seyre koyulur, 1 Mayıs'ın acısını "göç"ün sancısına katar: "En uzun parmaklanndır senin/ Minarelerin tstanbul/ (...) Kocaman bir ağlayışsın/ Çırdçıplak ve yalnız/ Bildik karanhğın evler ve korku/ 'yer demir gök bakır sofralanna/ Aynalı gökdeleruer her gün saldırdı." Bazen de "her kapısı tükenmişliğine tiksinen bir ana kucağı gibi kendine kapanan" Bu kentin ortasmda yankılanan kurşun sesleriyle uyanır ve Seher Şahin'le birlikte ölür. Ve "susmayın" der, susmayın "Bir cümle cevan aşkına/ Analann oğulları bulunsun/ Bana mavi bulut gönder/ Beyaz cepleri olsun". Kayıplar Kurultayı'na katılmak için gittiğı Kolombiya dönüşünde uçaktavken yazdığı bu dizelerde, çığbğını ve düşünü gökyüzüne çizer. Beyaz cepli mavi bulut; acılan, sancılan, özlemleri, sızdan dindirecek, sağaltacak tek serinliktir onun için. Aras'ın bu tarzına "aykın" duran, değişik biçimsel denemeler de var. Örneğin "Hamur Ana Öldü "nün 52 sayfasında yer alan "Şiir Tutkunu Ozüme" başlıklı şiirde olduğu gibi... Aras, bütün şiirlerini serbest ölçüyie yazmasına karşın, bu şiirini sekiz hece ölçüsüyle yazmıs. Uyak sistemindeki uyuşmazlık dışında bütün özelliklerivle geleneksel halk edebiyatından yararlanılarak yazılan ve dört ayn döıtlükten oluşan bu şiir, kafiye düzeni göz önüne alınmazsa dört ayn mani gibi de okunabilir. îşte onlardan ikisi: "Bol sözün dar entarisi/ Uyduramadım üstüme/ Cim karnında bir noktasın/ Hem eksiksin hem kekeme/ ...Bir bilene bırak sözü/ Bu tıngır mıngır neyine/ Kılıfını bulamazsın/ Minareyi koy yeriBir başka biçimsel deneme de Tay Dedim Cız Dediler'in 16. sayfasında... Bir yıldızda Tanrıyla başlıklı şiirde, Suna Aras, bu kez değişik bir imgelem biçimi geliştiriyor. "Dağı ovaya indırip bir gecede/ Ovayı dağa taşınm of demeden/ Aklımın düşmediği darlık kalmaz/ Paranoyak dudağı uzanırken gövdeme/ Ş harfi düşer şiirden/ Şüphelenirim/ Şairlik biraz da delilik mi ne" dizelerinde (ş) harfi üzerinden yaratılan aliterasyon dikkat çekiyor. Fakat klasik Aras şiiri bakımından daha çarpıcı olanı ise, betimleme, öyküleme vb. dışında yarattığı imge biçimi dir: Ş'yi düşürüyor ve biraenbire şiiri iiı ur yapıyor! Böylece paranoyak dudak imgesiyle beliren dehşet duygusu, şiirin kurgusuna ters düşmeyen oir "bayağılık" duygusuyla buluşuyor. Şüphe ve delilik, bu değişik imge biçimiyle pekiştirilmiş oluyor kı, bu da şiirin finalini güçlü kılıyor. Bazı sözcükleri ve imgeleri tekrarlıyor Suna Aras; fakat bilinçli ve kasıtlı yapıyor bunu. Gül, gelin, testi örneklerinde değindiğimiz gibi, süreklilik sağlamak, kimi şiirlerinin tek bir öykünün parçalan olduğunu dolayımlamalarla hissettirmek için, tek sözcüğe ya da simgeye/ imgeye çoğulculuk yüklüyor. Yoksa sözcük yoksulluğundan kaynaklanan dize yinelemelerine düşmüyor: Azeri ve Kürtçe deyişlerden yararlanması da sözcük dağarcığını geniş kılan öğelerden biri... Ne var ki, zaman zaman gereksiz dize kırıyor Suna. Yanı sıra, az da olsa anlatım bozukluklan sergiliyor. Örneğin "Ben sizi öldüm" ya da "Okyanusu üşüdüm" dizelerinde olduğu gibi. Hangi anlam yüklenmiş olursa olsun, hangi estetik arayıştan kaynaklanırsa kaynaklansın; Türkçe'nin kurallarına uymayan söyleyişlerdir bunlar. Bir de, kanımca, bazı dizelerine kıyabilmeli, onlan gözden çıkartabilmelidir Aras. Çünkü, neredeyse her dizesinde yoğun ve derin imgeler var, bu da şiiri yalın olmaktan birazcık uzaklaşanyor. Oysa asıl vurguyu yüklediği dizeyi önceleyen mısrayı "basideştirse , okuyucuyu aaha da sürükleyebilir. Bir şair için zordur, hiçbir dizesini diğerinden ayırmak istemez, tümünü eşit tutar, birini diğeri uğruna "harcama"ya gönlü el vermez. Fakat amaç, daha iyi bir şiir değil mi? Hayaonı şiire içermiş sahici ve toplumcu bir şair Suna Aras. Onu okumak, insanın duygu ve düşünce evrenine heyecan katıyor, ateş düşürüyor. Sonra, kım demiş, slogancı şiir estetik olamaz diye! tşte Suna aras... Buz gibi slogana, tüy kadar yumuşak bir şiir yazıyor. "Şiir mi dediniz/ Ben bu adla/ Daha önce yaşadım" mısralarını kurabilen bir şair, gerçekten de daima şiirle yaşamış olmalı. Hele, hiç çekinmeden, "Dün vardın, bugün yoksun/ Anılann unutkan tarihi/ Yalanım olarak kalacaksın" da diyebiliyorsa, yüreği hep hayatın içinde olacak ve hep duyarlı nabzımız olarak atacak demektir. Bütün aşklan bir masal havasında anlatan, ama gerçeklerden de asla kopmayan bu dünyalı büyücüye, ömrün ve kitabın çok olsun, diyoruz. • SAYFA 15 ne Î Beyazcapl mavi bulut Yazının girişinde, bir Suna Aras tarzından söz etmiştik. Ozgün ve kendini hemen belli eden; tanımlamalara sıklıkla başvuran, ama öyküleme ve betinilemeyi de deneyen bir tarz. OysaSuna Hom stosancı, hetn Bstotft