23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VAT CAPAN Tomas Venclova/ Şiirler/ Çeviren: Necmi Zekâ Yolculuklanmız nihayet sona eriyor. Günlerden salı. Hava açık. Kışın eli kulağında. Ovalar Finlandiya kıyılanna yuklenip, Kuşatıyor limanı. tşte belki o zaman, belki de daha önce, Nehrin üzerinde kesintiye uğratümış saat, Bir tavıra dönüştürülmüş zaman. Şiir Hatırlamadığın zaman, bulamadığın dünya, siyah beyaz olsun onlar, elma ağaçlarının, bulvarların adlan ve taşlar kadar. • 'Eskiden dünyamn olduğu yerde, kor halinde bir nravür." Günümüz Doğu Avrupa şiirinin önde gelenjsimlerinden Tonıas Venclova, 1937 ydında Litvanya'da doğdu. 16 yaşında Vilnius Üniversitesi'ne girerek üniversitenin tarihindeki en genç öğrenci oldu. Aynı yıllarda ilk şiirlerini yayımlamaya başladı. Insan hakları ihlallerine karşı yürüttüğü çalışmalardan dolayı çeşitli cezalara çarptırıldı. 1977'de ülkeden ayrılmasına izin verildi. Kitapları Litvanya'da yeniden 199O'lı yıllarda çıkmaya başladı ve genç kuşağı en çok etkileyen şairlerden biri haline geldi. ABD'de Yale ve Harvard üniversitelerinae Rus, Polonya ve Litvanva Edebiyatı dersleri veren Venclova, Doğu Avrupa kültürü ve siyaseti üzerine yazaığı denemeleri ve incelemeleriyle de tanınmaktadır. •••I ' Şeker, topak topak peynir ve kavanozlarda saklanan inatçı, dört köseli su, * sinemalardaki kısık ısıklar, varoşlardaki tarlalarda öten bülbüller, saatler boyu acı çeksinler anlaşmazlıklardan. Barutun tadı bize hatırlatsın, çok zaman önce değildi şafağın atışı, şehirdeki canavar kafeslerinin yanından geçmişti, pikniğe çıkan küçük trenler, neden mi çünkü gözyaşlarunızın aktığı kanal, kavranamayan, kör bir tannnın kendi eliyle serptiği san tuzlar ve kurşunkalemlerle, öyle açık seçik işaretlenmiş ki. Şür Eylülün başından bu yana, yakalanmışız evrenin çekimine. Kapa gözlerini, o zaman anlarsın işte, yüzüne sürtünen yaprağın Kepenkleri nasıl ovduğunu, yanlışlıkla nasıl dokunduğunu bir buluta, Ellerinden kaçmak için, nasıl sıkıştp kaldığını kiremitlerin arasına. Bir ağaç günü kurutuyor. Gökyüzü beyaz mı beyaz ve kör. Yükselen gelgit içinde vadiye dalmış ses, geri çekiliyor. Her §ey içimde birikiyor, bu nedenle biliyorum nasıl sevindiğini Yorgun Atreus'un, şatonun sessizliği ve kaynar sular karşısında. Bu eşiği geçecek misin? Kader, çitler, çakıllar, Cimrilikten derme çatma kiliseler, üçgen bataklıklar. Geniş bir saat hızla çürüyüp, harca donüşüyor. Daireler çizerken şehir, art arda on iki rüzgâr göğe yükseliyor. Kazanacak mısın, kaybedecek misin beni şimdilik bilen yok. Nadasa bırakılmış topraklar aşınmış, yıldız kümeleri budanmış. Belayı çekiyorum kendime, mıknatısı çeken gerçek kuzey gibi, Karşılıklı iki mıknatısmışız gibi, bela beni çekiyor. '< İ . •ı ;?<•' Yavaşla ve dur. Cümle yıkılıyor. Şafakla uyum içinde, çatıların sırtlan. Kar konuşuyor, ateş itiyor onu arkasından. Sarkacın hareketleri güçsüzleşmiş, Ucundaki pirinç ağırlık süpürmekte yeri. Yavaşla ve dur. Cümle yıkılıyor. Eskiden dünyanın olduğu yerde, kor halinde bir gravür. Onu geri yansıtıyor, oyunlar oynayan bir ayna. Kar konuşuyor, ateş itiyor onu arkasından. Tutuklu hücresine geri dönmekte. Göğe fırlamakta hapishane parmaklıkları. Yavaşla ve dur. Cümle yıkılıyor. Bir uzam parçasıyla bir tutam zaman, Sanp sarmalamakta bir top gibi gövdelerimizi. Kar Konuşuyor, ateş itiyor onu arkasından. Yokolacak ne varsa, senin yüzünün peşinde. Melek filan yok, başınm arkasında. Yavaşla ve dur. Cümle yıkılıyor. Kar konuşuyor, ateş itiyor onu arkasından. Şiir mavimtrak kül rengi birkaç balkon, bize ağaç kabuklarını hatırlatıyor; derin kazıntılar var üzerlerinde, Merihlilerin ağaç yazılarını andıran; parlak tırnaklar ve sayılar sekilleniyor; navada soğuk ve bitki özü kokusu; kar örtüsü henüz boyalan kapatamıyor. Yol kenannda, sağlıklı, çabuk, etrafa saçılmayı bekleyen terebentin, gereksiz mektuplann açıksözlülüğü ve neredeyse gerçek dışı, ağır mı ağır buz oluşumları, kar örtüsü altında, cilalı bir tepsi gibi duran, yuvarlak kara şehir. Ağaç gövdelerinin siyah gölgeleri, tramvaylar, SAYFA 18 sonra telefon sesi, kınlmış gibi sivri oyuncaklar; aynca metaforlann kalınlıklan. Biz sokakta yürürken, saatler panldıyor pencerelerde, bileklerde. Şimdi kim bizim yerimizi alacak? Aralığın yağmuru, şubatın gök gürültüsü, martın kuraklığı, kimin işine yarayacak? Şiir Bir fotoğraftaymış gibi, uçsuz bucaksız ve tehlikeli. Şehrin beyaz vebasını yalayıp yutmuş Gökler damlardan cekiliyor, Mahpus denizlerin luyısında kurulu o krallıkta, Erken çıkan bir meltem kelimelerimiz arasına sızıyor, Ağızlanmızı ve ciğerlerimizi yakarak. Geçmişin bize sunduğu hiçbir işaret yok. Kararmış güneş yeri dövüyor; Doğum yerimizin, çıkmazîanmızın Ve yükümüzün mecburen acımasızlaştığı, Paestum şehri sütunlannın çamura gömüldüğü yerde, Yaz ve Başarı Ü/erine Şiir Ateş gibi kaldırımlar gözlüklerine bir çakacak, Gebermenin ne olduğunu sana göstermek için; Nefes alamayan caddeleri boğuyor, içine Parmaklannı daldınp ıslatamayacağın bir saat. Köprü taşlannı kavuracak kabadayı bir şafak Ve çıplak, şaşkın uzamıyla hava, Parlarken birden, kalan tck bulutu da sıkıp, Son damlasına kadar suyunu çıkaracak. Savrulan kentlerden yükselen, boya kokusunu çekeceğiz tasıran. Henüz doğmamış geceyansı, bir aynaya benzeyecek, Güneşin aydınlattığı ve çatlattığı bir aynaya. lçimize, petrolü ve mayhoşluğu, dereleri doldurup Bu geçen gün olabilir, gelecek gün ya da hic olmayan Bir zaman, ama son duraklann, şiirlerde, aöşeli yollarda Ya da haritalardaki kadar açık seçik belirtildiği Gökyüzü beyazı gösteriyor, maviyi değil. CUMHURİYET KİTAP SAYI 560
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle