Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ma, öleceği ana kadar acı çekmcsini sağlayan bir kölcleştirme eylemidir. Bu politıkaya ve uygulamasına başkaldıran ve gerçek kimliklerini savunanlar ya anında çezalandırılıp hapse atılmışlar ya da öldürülmüşlerdir. Bulgarlar, ilkin 1974 yılında kendileriylc aynı kökcnden geldiklerini ileri sürdükleri Pomakların üzerinde denediler bu uygulamayı.. başarı kazanınca da Türklere uygulamaya kalkıştılar. Benim tanıdığım bazı ailelerin Pomak olan karılan, kocalan da bu zulme uğramışlar, evlerini dağıtmak, dağlarda kaçak yaşamak zorunda kalmışlardı. Bulgaristan'ın yaşamındaki en büyük utanç budur. Şiındi yönetim biraz 'insani'leşmiştir ama ekilcn tohumlardan fışkıran ısırganlar, ortalığı talan etmek için pusuda bcklemektedirler. Bu insanlık dışı trajediden bir 'şaheser' yaratma fırsatmı yakalayan Ulviye Alpay, ne yazık ki neyc sahip olduğunun farkına varamamış, ayağına kadar gelen kısmeti tepmiştir. Soruna, bu olaydan hiç tedirgin olmayan, hiç sarsılmayan karıkoca ve çocuğun anlık korkularını mercek altına yatırarak yaklaşmıştır. Oysa daha ötelere gitmeli, uygulamaları ve tepkileri ayruıtılı bir biçimde canlandırmalıydı. Bunlan yapmamıs, yapmayınca da yukarıda belirttiğim o 'şaneser'i, okurlarına sunamamıştır. 'Anlaşılmamak' ile 'Dava Düştü' öyküleri Ulviye Alpay'ın yeteneğinin gücünü, sanat ve edebiyat anİayışını ortaya koyduğu öykülerdir. lemiz, açık seçik aına insan varlığının derinliklerinden beslenen bir anlatımı vardır. Anlatımının temeline duygularını koymuştur ve o duyguları hareketlendirecek, çoöaltacak, yoöunlaştıracak tepkileri gözden Kaçırmamaktadır. Yalnız, öykülerinin bazı bölümlerindeki hayallerle öriilen süslü püslü sözler, Kerime Nadir'in duyarlığını anımsatmaktadır. Duygu denizlcrinde yüzmekten çok hoslandıfiı anlaşılan Ulviye Alpay'ın, Kerime Nadir in duyarlı ğını anımsatan duyarlığı, öykülerinde bir yama gibi durmaktadır. Öykünün içinc girerek orada olan biteni milim milim yaşayan ve düzeyli bir biçimde anlat Janları alkışlamaya hazırlanan okur...böylc bir düşüş karşısında şaşırmakta, yazar hakkındakı olumlu kanılarını gözden geçirmek zorunda kalmaktadır. "Suskunluk! ..Ardından kaçınılmaz olan vurgun...Bir güz yapragı gibi luzanldığımı bilrneme karsın ölgün savrulacağım yinc de çağnsız çıktı karsıma" gibi metinle uzaktan yakından bir ilişkisi bulunmayan bir tümceyle başlayan Tombala' öyküsünün dışındalu öykülerin hepsi, konu değil ama anlatım yönünden beÛi bir düzeye ermiş öykülerdir. Ama her öyküde bir sürü dil ve deyim yanlısı vardır. "Belimi bir türlü doğrul tamadım ' diyene "Omurgamı bir türlü doğrultamadun." dedirtmis Ulviye Alpay. " Yapay bi r cilve olan sitemlilikle çıkıştım ?" sözlerinden bir şey anladınız mı? Ne demek istiyor? Sonra 'özgünlük' sanarak sıraladığı ama Türkçe sözlükte bulunmayan sözcüklerle oynamayı, onları okurun karşısına çıkararak şaşırtmayı çok seviyor Ulviye Alpay. Söz gelimi 'Gücengendım/ Horsunarak/ Dolangacın/ karakıyımlar/ kıyınç/ çıkıladığı...' gibi sözcüklere yer vermiş öykülerinde. Bir de ilginç benzetmeleri, tanımlamaları var Ulviye Alpay'ın. "Kırgın gözlcr/ Nefesleri tüm soluğuyla üflüyor/ Gözlerini kadmın üzerinde gezindirdi/ Geniz yakan, burun direğini duşürmeye ramak pis bir koku/ Üzgülü dudak/ acı kekreliği..." gibi rahatsız edici ve yazarın anlatımını zenginlcştirmeyen öğeler pek çok. , 'Mayi Bir Merhaba'yla '53. Yunus Nadi Öykü ()dülü'nü alan Ulviye Alpay, onunla oyun oynayacak kadar çok iyi bıkliğini sandığı dili, Türkçeyi, hiç bilmediği, yeniden ve en doğru bir biçimde öğrenmesi gerektiği bilincinc varırsa, yazdıklarına acımasız bir eleştirmen gibi davranırsa, orasını çıkanr, burasını eklerse, ayıklama işlemini titizlikle içi kan ağlasa bile sürdürürse... bıkmadan, usanmadan, öyküye yaşamlannı adayan büyük öykücülerin öykülerini okursa ve her satır üstüne bütün beyniyle eğilirse, sadece edebiyat düşünmcyi, edebiyat yapmayı iş cdinirse, çok iyi öyküler yazacağına inanıyorum. Ycteneği var çünkü. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 'Yedinci, muhalif bir kitan 'Yedinci', şaşırtıcı bir kıtap. Çünkü garip bir kurgusu var. Öykü, roman, senaryo arasında bir yerlerde dolanıyor. Beğendiğiniz gibi. Kaldı Kİ, içeriği de enteresan. Ilan edildiği üzere "sinema ve edebiyatın gizli düellosu" olarak okumanız da mümkün 'Yedinci'yi, varlıkyokluk, yaşamölüm sorgusuyla da, uyanıkken kâbus görme duygusuyla da... Yazarı Halil Gökhan'ın da dediği gibi bir sürü boş küp var kitapta. Küplerin nasıl doldurulacağı ise okura kalıyor bu noktada. DİLEK GİRGİN CAN 7" edinci", okura kâbus yaşaY tabilecek bir küap. Başkala"" J~ rının hayattna kâbus sokmak yazara bir anlam ifade eder mi? "Yazar, roman yazarken sonuçlannı pek düşünmei;. Veriler elinde değildir çünkü. Varsayımlarda bulunabilir. Her şeyden öncc ue kendi tahammül kapasitesini ölçmek ya da sınırlarını belirlemek için birtaktm kâbus girişimlerinde bulunabilir. Benim 'Yedinci de asknda sinemacılara kâbus gördürmek gibi bir düşüncem, tasanm olabilirdi...' Nıye unemaalar? "Çünkü onlar pembe gözlükler takıyorlar. Bu bir saluırı değıl, ama durum böyle. Tırnak içinde 'dünyayı kurtarma' operasyonlart vardır, ben en fonksiyonel tarafının buolduğunu düşünüyorum. Sanat hep üstün normlarda yaratılmıştır ve sıradan tabaka içinden üstün olanlan kendine scçer. Bu anlamda yazılı kültürün dışında kalan sinemanın pembe gözlükler taktığını düşünüyorum. Sinema kâbus görmüyor ya da sinema yazılı olanı görmüyorbence." Hangianlamda? HalilGökhan'la "Yedinci" üzerine r Kertmeltedr'lnduyartğı ((~\ "Burada cdebiyata da ağır bir elcştiri var. Edebiyatçılar tartışmayı bıraktılar, teslim oldıılar. Şinıdiye kadar sunulan anlam vcrilerini kabul ettiler, artık anlam üretmiyorlar. Edebiyat üzerine düşünme kültürü dc neredeyse sona erdi.' Yedinci'nin bu anlamda, en etkili sanatlar olarak düşündüğüm sinemaya vc edebiyata eleştirileri var. Kâbusun boyle bir açıklaması olabilir. Okurlar değil, başkaları kâbus görsün. Bir sinema dergisinde kitabım nakkında iyi bir yazı çıktı ama buna gizli gizli sevindım. Olumlamak, hakkında iyi düşünmek, kabul etmek, teslim olmaktır. Kimse muhalefet yapmıyor. Ben 'Yedinci'nin muhalif bir kıtap olduğunu düşünüyorum." Ben daha çok varlıkyokluk, yaşamölüm torvulamasıyla okudum kitabı. Elbctte herkeste bir miktar ö'lüm takıntısı vardır ama baztlartnda daha da çok vardır. Sizonlardan mısıntz'' "Ben sadecekorkuyorum, saplantı derecesinde değil. Ama saplantı bile olsa, yazarak, okuyarak ya da davranarak, eylemde bulunarak bunu yenebileceğimi, buna karşı gelebileceğirni düşünüyorum. Hatta nayatın anlamının da r>elki bu olduğunu düşünüyorum. CMümü yazarak anlamını arama gibi bir eylem." Halll Cökhan, kitabmın gözietinl gerçek dün Ncden "Yedinci", sayıların gizil anla yaya actığı bir dönemin urunu olduğunu söylüyor. mıyla ılgıli bir şey mi bu? 505 Kâbusun açridama» "Aslında kitapta çok boşluk var. 'Yedinci'yi Batdı bir yazar ya da örneğin örhan Pamuk yazmış olsaydı, yedi rakamının etimolojisine girerdi herhalde. Tarihsel, mistik, rakamsal şeylerdc anlanılar arardı ya da okuru oralara sürüklerdi. Ben bunlara dokunmadım. O tür roman tarzının bittiğini düşündüğüm ya da bu benim için anlam taşımadığından değil. Bunun söylemek istediğim şeylerin ekonomisine zarar verece&ine inandığımdan. "Yedinci" 125 sayfaLk bir kitap sonuçta. Başlangıçta önce kendimi, sonra okuru çok fazla yormak istemedim. Tabii aslında okuru o kadar da düşünmüyorsunuz, öyle yazıyorsunuz, okur sonuçta mahkum her şeyi okumaya... Onun dışında da boş küpler var. Mesela Füsun Akatlı'dan aldıgım cleştiri, kurgunun çekiciliğine kapuıp romanın temel ilkelerini yerine getirmemem tarzındaydı. Bu benim dc eleştirim. Kitaptaki öykülerin kapladığı alan, romanın geriye kalan bölümünden daha fazla. Üçte ikllik bir üstünlük var..." Böyle bir kurguya neden gerek duydunuz? "Bir kitapla neler yapıkbilir? Öncelikle ispat. Kendime, roman tarihine bir ispat. Sınırlan geliştirme aynca. Tabii bunun roman olmadığı konusunda da eleştiriler var. Katıbyorum, katılmıyorum... Ama her şey olaDİİir demiyorum. Bence roman. Değilse bile bir öneri. Böyle devam edebilir. En azından benim üzerimdcn böyle akacak diye düşünüyorum. Çünkü aklımda çok ciddi projeler var. Oncelikle en büyük projem benim yazarkk hayatım. Bundan daha büyük ve önemli bir şey olabilir mi/' Öyküye bu kadar yakınlık varken hatta şiire, ki iiirle de uğraşmışsıntz neden roman oldu bu? Sadece bir öneri olsun diye mı? "Onları eylemci bulmadım..." Roman eylemci mi? "Eylemci bence. Kitleye daha yabn, daha pazarlanabilir olduğu için değil. Daha çok şeyi daha sert ve yoğun bir şekilde söylüyor. Yoğunluk derken, estetik yoğunluğu ya da imgesel derinlik gibi kaygüarı aile getirmiyorum. Daha sivri olduöunu düşünüyorum. Siir, daha yumuşak, moda tabiriyle "soft". Ya da çylem a ıa alanını terk etmiş, kenara itilmiş. Oyküyse çağıyla bağlantıyı tam kuramıyor. Çünkü çok metinsel kalıyor. Zamanla ilişkisinde ise an'la çok uğraşıyor. Baudrillard tüm referanslan atmak, silmek istediğini söy Î lüyor. Bizde ise birey tarihinin başladığı erde zaman, an kavramının da tarihi başyor. Öykü bu bakımdan anlara çok yakin. Ben daha bütünlüklü olduğu için romanı seçtim. Hâlâ şiir yazıyorum, öykü yazıyorum ama belki öyküyü daha fazla yazmayacağım. Çünkü yazuığım öyküleri kitap yapamıyorum. Belki bu kitabın da bir anlamı bu. Yazdığım 150 öyküden bir kitap oluşturamadım bir türlü..." Neden? " Aralannda bir bütünlük yoktu. Ama bu galiba benim sorunum." 'Yedinci'deki öyküler roman tasarısı içinde miyazüdı, yoksa daha önce yazılanlar arasından mı seçildi? "Daha önce yazılmış olan 150 öykü arasından seçildi. Hatta kitaptaki son öykü (Büyük Uykusuzluk) ödül bile almıştı. 92 yılında Âdana Altın Koza Film Festivali'nde bir mansiyon kazanmıştı. Ben o öyküyü Luc Besson için yazmıştım. Tarkovski için de yazdım bir öykü. Büyük yönetmenlere adanmış film öyküleri bunlar." Bu hayattaki derdiniz nedir? "Pek derdim yok. Ama yazıyla çok mücadele verdiğim, dünyaya, kendime bakmadığım bir on beş yıl geçirdim. Yazının kendisiyle, yazırun sorunlanyla, edebiyatla uğraştım. Çeviriler yaptim. Ve o defteri kapattığımı düşünüyorum. Bu kitabın bir anlamı da bu aslında. Gözlerimi gerçek dünyaya açtığım bir dönemin ürünü. Uyuyordum. Belki uyanmak için bu romanı çıkarmak zorundaydım. Ama bu yazı odasından sokağa cıktım demek değil. Ben bir başka yazı odasına geçtim. Metaforik olacak belki ama, o odanın daha büyük pencereleri var, sokaklanndan daha çok insan geçiyor, bir önceki odaya göre kıtle iletişim araçları daha fazla. O dert konusunu da ben kitaba bağlıyorum. Daha felsefi söyleyecek olursam, galiba dertlerim yetmiyor, dert anyorum. Yeni bir sorun, eski sonınun yanıtı olabilir, sorun üretmeye devam euiyorum." Yeni projeler neler? "Yolculuk üzerine bir roman yazmaya başladım, adı bir yolculuk objesinin adını taşıyor. Altyapı çalışmalarını yapıyorum, kendimi donatıyorum. Bir gezi dergisiyle bir ön anlaşma yaptım. Bazı geziler yapmam, bu gezilerde notlar tutmam, gittiğim şehirlerin ^aşantısıyla iüşkiye geçmem gerekiyor. Geziler sırasmda tuttuğum notlar da kitaptan önce bu dergide yayımlanacak. Bu çalışmayı tek parça bir kitap olarak düşünmediğim için bövle olacak. Kendime verdiğim sözleri başkalarıyla paylaşarak, başkalanna dağıtarak bu kitabı gözümde çok büyütmek istiyorum, daha da önemsemek için. Kitabın bir özelliği var. O da dünyaua böyle bir başka kitabın olmaması, varsa da ben bil • miyorum. Kitabı ben yazmayacağım. Kitap. basında çıkmış haber, inceleme, yazı dizisi, hatta ifan metinlerinden oluşuyor. Olaylar basından izleniyor. Onların bir araya gelişleri bir roman oluşturuyor. Belki bundan köklü bir medya eleştirisi de çıkabilir." Roman yazımında kurgusal açıdan bir sorun olduğunu mu düşünüyormnuz'' "Köklü bir eleştirim yok. Yazdanlar yeterli, yazılanlar nitelikli. 1 ler dilde, bütün dünyada... FakatTürkiye'dckisistem için eleştirim var. Okurla latap arasındaki gerekli çarklar dönmüyor. Dağıtım, tanıtım, medya, kültür sanat gazeteciligi anlamında... Okur bütün bunlann farkına varrrnY)r. Bu genel bir eleştiri. Türe değil, yapıya, biçime eleştiri var." • Yedinci /Halıl Cökhan/Gendaş /125t. SAYFA 9 Gulnothn