27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KUR L A R A "Cumhuriyet, toplumsal kalkınmanın, ekonomik ve kültürel kalkınmanın birlikteliğiyle gerçekleşet>ileceği bilincindeydi. Devlet, bu nedenle, kuruluş yıllartndan başlayarak topluma her türlü desteği sağlamıştır. Özellikle 30'lu yıllarda toplumun çağı yakalayabilmesi için gerekli oLn endüstriyel, bilimsel, teknolojik ve sanatsal yapılanmaya yönelik öneriler ve programlar geliştirilmiş ve uygulamaya geçilmiştir. 30'lu ve 40 ıı yıllar çağdaslaşma atılımının gerçekleştirildiği yıllardtr." 75. yılını büyük coşkularla kutladığımız bu büyük atılımın hangi alanlarda, hangi aşamalardan geçerek bugünlere ulaştığını öğrenmek için artık kütüphaneler dolusu kitap okumak gerekmeyecek. Türkiye Iş Bankası ile Tarih Vakfı'mn birlikte gerçekleştirdikleri bir proje sonucunda yayımlanan on üç kitaplık bir dizi, bu konuda bilgilenmek isteyenlere büyük olanaklar saklıyor. 75. yıl kutlama çalışmaları içinde en kalıcı nitelig'e sahip olan "Bilanço '98" kitap dizisi projesini gerçekleştiren kuruluşları, kitaplan yayına hazırlayan yayın yönetmenlerini ve editörleri, kitaplara yazılanyla katılan, konusunda uzman ikiyüz otuz ikiyazan tek tek kutlamak ve teşekkür etmek gerekiyor. Ellerinize sağlık, Cumhuriyetimizin nerelerden gelip nerelere gittiğini gösterdiğiniz için bizlere. Bol kitaplı günlerl... FETHIIMACI emil Kavukçu'nun Adam Öykü'nün OcakŞubat 1999 sayısında yayımlanan "Şarkılar Onu Söylemiyor" başlıklı hikâyesini çok sevmiş, 28 Öcak 1999 tarihli Cumhuriyet Kitap'ta, bu hikâye için bir eleştiri yazmıştım; o eleştiri şöyle bitiyordu: 'Tabut', Cemil için yeni bir mekân; yarattığı böyle bir mekânı, yarattığı böylc insanlan Cemil tek hikâye ile tükctmez, arkası gelecektir." Geldi: Dört Duvar Beş Pencere (Can Yayınlan, 1999). Geldi, ama kapağıyla beni şaşırtarak: ü hikâyenin adı, "Şarkılar Onu Söylemiyor"du, nedense "Dört Duvar Beş Pencere" oluvermiş. Bu ad değişikliğinin nedenini anlamak için hikâyeyi (Kıtapta, "Şarkılar Onu Söylemiyor"un başına "Tahsin" adlı bir bölüm, sonuna da "Giderken" ve "Kirpi" adlı iki bölüm eklenmiş.) baştan sona iki defa okudum ama bu saçma sapan Dört Duvar Beş Pencere'den bir şey anlamadım! (Ya o kapak! Eskiden Can Yayınları'nın kapaklannı Erdal Öz hazırlardı, gene o mu hazırlıyor, bilmiyorum, ama bir "Cemil Kavukçu hikâye kitabı"nın kapağında o yarı çıplak hatunun ne işi var, anlayamadım!) "Şarkılar Onu Söylemiyor"un Adam Öykü'de yayımlanan metnini kitabına alırken Cemil Kavukçu çok yerinde bir çıkarma yapmış: "...babası öldukten sonra ve Tahsin içerde 'öyle icap ettiği için' yatarken." sözcüklerini çıkarmış; çünkü Tansin'in niçin "yattığını' açıklamalc için "Tahsin" bölümünü yazmış: "...dayım (yani Tahsin I'.N.) karakoldaydı. Yukan mahallede yapılan bir düğünde olay çıkarmış (yanında arkadaşı da varmış: Asım) ve ondan hiç beklenmeyecek bir biçimde birini bıçaklamıştı." (s. 26) iki sayta öncc anlatıcı çocuk (Atıf) "Asım onun en iyi arkadaşı." demişti. 31. sayfada bir defa daha aeçiyor "Asım Abi" ve Tahsin'in "en iyi arkadaşı"nın hikâyede bir daha adı aeçmiyor! 31. sayfada, "Ağır Abi"den üç satır sonra, "Asım Abi" adı geçiyordu; öyle sanıyorum Cemil Kavukçu, "Ağır Ahi" ile "Asım Abi"yi kanştırmış... "Onu en iyi Ağır Abi tanır. Birlikte mah puslukları var." cümleleri de "Ağır Abi" ile "Asım Abi'nin karıştırıldığını.gösteriyor. (Çok mu önemfi? Üst iiste iki defa okuyunca, bu okumanın sonucunu almak isteyişim olağan sayılmamalı mı?) C Duvar Pencere ff meden önce başlannı çevirip bize baktılar ve kıkır kıkır güldüler. O gülüş Tahsin'in felâketi oldu. O gece ne içmiştık be! Hey gidi koca Tahsin, yinc de bir şey söylememişti. (Adı mı? Adını öğrenemedik ki, ne Tahsin biliyor, ne de ben. (...) Evet, garip bir biçimde bağlandı ona. Ama kızın oundan haberi bile yoktu. (...) ...rahmetli, kıza o kadar bağlanmıştı ki, evleneceğini duyunca beyninden vurulmuşa döndü. (...) Tahsin'e, 'Bu aşk karşılıksız, kız senin varlığından bile habersiz,' diyemedim. Düğünü bastık. Tahsin, damadı üç yerinden bıçakladı..." (ss. 4245) Asım'la Ağır Abi karışıyorgene!) Tahsin'in sevdası, bir eski zaman sevdası... Ama hâlâ etkileyici. Bunu sağlayan da Cemil Kavukçu'nun bu kitabında doruğa varan anlatım gücü. Ağır Abi'nin konuşmasına bakın: "Bira mı? Bakın, hakkaten ayıp oluyor. Ama y.ırın biralar benden ta "OÖPt TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahlbl: Çağ Pazarlama Cazete Dergl Kitap Basın ve Yayın A.$. Adına Berin Nadlo Yayın Danısmani: Turhan Günay • Sorumlu Müdür: Flkret llklz Cörsel Yönetrrien: Dllek llkoruro Baski: çağdaş Matbaacılık Ltd. $ti. cldare Merkezh Türkocağı cad. NO: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul T6İ: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C T CUMHURİYET "Tahsin" bölümünde en sevdiğim parça, belleği güçlü çocukla (Atıf) "çok unutkan" olan Tahsin'in konuşmaları. Çocuk durmadan hatırlatmaya çalışır, dayısı bir türlü hatırfayamaz, ama çocuk farkındadır bunun: "Gönlünü almak için de hatırlamış gibi yapıyor; 'Haa evet,' diyor, elinin tersiyle de dizine vuruyor; 'o leylek...' Ama gözlerinden anlıyorum ki, hiçbir şey hatırlamıyor." (s. 24) Tahsin'in büyük aşkını Ağır Abi'den öğreniyoruz: "...Sonra bir gün Nilüfer'in yanında bir kız gördük. Tahsin taş gibi kalakaldı. Orta boylu, harif topluca, siyah saçlı, sincap gibi gözleri olan, cıvıl cıvıl bir kızdı. () da Nilüfer'Ie birlikte aynı terziye gidiyormuş. Tahsin ona abayı yakmış, ama ben bile bil miyorum. Bir gün peşlerinden gidiyoruz, sokakta kımseleı yok. Tam köşe başında, dön505 mam mı? Ne anlatıyordum, onu da unuttum. Tamam, Nilüfer..." (s. 42) Cemil Kavukçu, Ağır Abi'yi bütün gerçekliğiyle anlatıyor: Tahsin öfeli beş yıl olmus ve Ağır Abi, eski zaman aşklarını anlatarak meyhanede bedava kafayı çekmenin yolunu buluyor... Böyledir lumpenlcr... Tahsin'in ölümünden çok gömülüşü ilânçtir: "... Birden bütün baslar, ağır, ağda11, alışümıs makamın dışında besmele çeken sese aoğru döndü. Ağır Abi, gözleri kapalı, başını ağır ağır iki yana sallayarak okumaya başladı. Ne okuduğu belli değildi, ama okuyordu. tmam ve müezzin nuzursuz bir biçimde bakıştılar. Okuyanı susturmak, kalkıp gitmek ya da oturup katlanmak konusunda kararsızdılar. Katlanmayı seçtiler, başlarını utanç ve öfkeyle önlerine eğdiler. Okuduğu her neyse (makamı benzese bile kesinlikle Kuran değildi, olamazdı, çünkü Kuran'ı hiç bilmiyordu) bitirdi Ağır Abi, ama gözlerini açmadı, yine başı önüne eğikti. Sonra alnını avuçlannın arasına bıraktı. Sırtı kesik kesik sarsılıyordu..." (s. 40) "îsmi çirkin, kendi güzeF bu hikâye, bence, Cemil Kavukçu'nun en güzel hikâyesi. Kitapta sözü edilmesi gereken birçok hikâye var. "Parakete", çok sıradan görünen ayrıntılarla oluşturulmuş bir hikâye. Var oluşunu Cemil Kavukçu'nun anlatım gücüne borçlu. Bir başkasının elinde sıradan bir röportaj olabilirdi. Cemil Kavukçu'nun eli neye değse hikâye oluyor. "Haber ve Haberci", hikâyeyc "kız"la "delikanlTnın girmesiyle ilginçlik kazanan, birkaç cümlede özellikle kızın kişiliğini açıklayan bir hikâye. iki koltuk değneğiyle yürüyebilen "haberci", düşcr. Delikanlı, yardım edip kaldırır, koltuk değneklerini verir: "Ononbeş adım yürümüşlerdi ki, adamın yerc yuvarlandığını duydular. Delikanlı duraksar gibi oldu, ama kız, 'Yürü,' dedi./ El ele caddeye çıktılar." Kız, "Yürü," demese hikâye bir sona varamayacaktı. Bir köpeğin hikâyesi: "Arakesit". Cemil Kavukçu, "Terier kırması, küçük, beyaz tüylü" lcöpeğinin sabah gezintisini anlatıyor. Köpeğin numarası: "Dışarı çıkmak için sabırsızlanmasına karşın hiç orah değilmiş gibi tavır tabnmaları kızgınlığımı geçiriverdi." / "Her ağaca ve belirlediği birkaç otomobil lastiğine de Dİr şeyler kalsın diye ÇOK idareli işiyor." Sonra, gizemli, polisiye bir atmosfer... "Kesişme Noktası", bir apartmanda, bir başına yaşayan birinin bir lağım faresi ile savaşı. Farcnin olüsünü kapıcı paketler ve bu hikâyeyi anmama neden olan cümleyi söyler: "tyice de kocamışmış, sen öldürmeseydin eceliyle ölürmüş bu." (emil Kavukçu'da gelişmiş bir mizah duygusu var. İnsanlar için söylencn bir söz hayvanlar için söylenince mizah kendiliğinden oluşuyor. "Müjark', şimdiye kadar hiç sözünü etmedığini bir "mekân'ı ve buranın müdavimlerini anlatıyor: "Hakkı dün gece burada çok eğlenmişti, çünkü çocuk yastaki orospularla gencecik ibneler, âşıklar gibi atışarak, masaların üzerine çıkıp göbek atarak, gerdan kırarak öyle bir tantana yapmışlar ki, böyle bir şamatayı hiçbir yerde bulmak mümkün değilmiş. Üstelik beğenirsen, daha doğrusu anlaşırsan kadını (ya da oğlanı) alıp götürüyormuşsun,..." Cemil'in ilk defa el attığı bir konu. 11ginç. Başka hikâyeler de var. Cemil Kavukçu, doludizgin gidiyor. Yolu açık olsun. • SAYFA 3 K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle