18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rini andınyor: "Hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum." Tutsaklık Güncesi/L««/.v Althusser/Çeviren: Esra Özdoğan/Can Yayınları/303 s. Louis Althusser, '68 Kuşağı'nın UHI^ Altlııı^ti belki de en önemli düşünsel öndeIIISAKI.IK riydi. Pour Marx ve Lire 'le capi<;ı NC.KSI tal' adlı yapıdarıyla Marksist düşünceye yeni bir vorum getiren, kendi kuşağını olduğu kadar, daha sonraki duşünürleri de büyük ölçüdc etkilemiş olan Louis Althusser, ne yazık ki genç yaşlarından başlayarak gitgide artan ruhsal rahatsızlığından ve depresyondan kurtulamadı. Öyle ki, büyiik bir tutkuyla bağlandığı ve kendisini Komünist Partiye sokan, böylece yaşam çizgisini değiştiren kansı Helene'i bir delilik anında boğarak öldürdu. Daha önce aynı yayınevi taraiından yayımlanan Gelecek Uzun Sürer adlı güncesinde Louis Althusser'in bu delilik günlerini, kansını öldürmc sahnesini de kendi kaleminden okumuş olabilirsiniz. Bu büyük düşünür, daha öğrenciyken katıldığı îkinci Dünya Savaşı'nda, 1940 yılında Almanlara tutsak düşmüş, savaş bitene kadar da bir calışma kampında kapalı kalmıştı. Kampta kaldığı yular boyunca tuttuğu üncelerle, ailesine ve dostlarına gönderdiği pusulalaran, mektuplardan oluşan "Tutsaklık Güncesi", o dönemde koyu bir Katolik olan, yüzyüımızın bu önemli düşünürünün kişiliği, ruhsal sorunlannın kaynaklan ve düşünüşünün gelişimi üzerine önemli ipuçlan veriyor. Suni Teneffüs/Kıcardo Piglıa/Çeviren: Şen Süer Kaya/Aynntı Yayınları/2()5 v "Suni Teneffüs", Arjantin edebiyatının son yıllardaki en çarpıcı örncklcrinden biri ve Ricardo Piglia'nın da Türkçede yayımlanan ilk kitabı. 1981'de, faşist cuntanın binlerce Arjantin yurttaşım "kaybettiği" bir dönemde yayımlanan kitap, kısmen ülke tarihinin baskı, terör ve dehşet dolu en trajik kesitinin bir yansıması. Ancak roman salt devlet terörü üzerine bir kurgudan ibaret değil... Suni Teneffüs bir arayışın romanı; aynı zamanda bir felsefi roman; edebiyat üzerine bir edebiyat eseri; bir siyasi gerilim romanı; artık modası geçmiş bir tarzda, "mektup" tarzında yazılmış bir roman. Ödüllü bir roman olarak Suni Teneffüs, baskı vc şiddet dolu acılı tarihi boyunca Arjantin'in hayatına yön vermiş çok çeşitli etkenler, değişik gizem katmanlarını çözümlemeye çalışarak inceliyor. Romanın anlatıcısı konumundaki yazar Renzi, ortadan kaybolan dayısını bulmaya çalışmaktadır. Ailc içinde yülardır kulak verdiği ve hepsi de birbiriyle çelişen hikâyelerden ve yazışmalarından tanır sadece bu adamı. Mektuplarından dayısının, 19. yüzyılda yaşamış Enrique üssorio üzerine bir araştırma yaptığını öğrenir. Arjantin diktatörü Rosas'ın özel sekreteri olan Ossorio, diktatörün baş düşmanına bilgi sızdıran iki taraflı bir casustur. Renzi'nin arayışı ve dayısının çalışmaları üzerine araştırmaları sürerken, edebiyat düşkiinü satranç arkadaşıyla yaptığı sohbetlerin de yardımıyla Arjantin'in edebiyatı, tarihi ve Avrupa'yla, demokrasiyle ilişkisi gibi temaları işleyen dopdolu bir roman buluruz karşımızda. Romanın doruklarından biri, Kafka adında bir Çek entelektüeli ile Hitler adında Avusturyalı bir asker kaçağının Prag'daki bir kahvede karşılaşmasıdır. Bu karşılaşma, romandaki keşif scrüvcninin asli hcdefini göstcrir bize: Tarih ile edebiyat ar*ındaki ilişkidir bu; çünkü edebiyat, tarihin boğucu havasında bir suni teneffüstür. Duyguötesi Toplum/.Stjepan G Mestrovic/Çeviren: Abdullah Yılmaz/303 s. Batılı toplumlar, önce Bosna'da Müslüman halkin, ardından Kosova'da Arnavutlann Sırplar tarafından soykırımdan geçirilmesini televizyondan naklen izledi. Televizyon muhabiri, kısa bir süre önce Sırp kurşunlarına hedef olan çocuğunun cesedi başında ağlayan Kosovalı anneye mikrofonu uzatıp "Ne hissedıyorsunuz" diye sorduğu sırada, Batılı ailc ckran karşısında mutlu bir biçimde yemeğini yiyordu. Artık, seyretmekle yetinen, tepkisiz ve sinmiş insanların çoğunluğu oluşturduğu bir çağda yaşıyoruz. Dünyaya dair bijgimiz arttıkça, duygularımız köreliyor, öfkemiz zayıflıyor, kayıtsızlığımız artıyor. Peki ne oldu da bu noktaya gelindi? "Duyguötesi Toplum"da Stjepan G. Mestrovic modernliğin verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetimden oluşan akilcılaştırma sürecini incelemiş. Zebrail/'AlexandrcJardin/Çeviren: Tahsin Yücel/Can Yaytnlart/159 s. Alexandre Jardin günümüz Fransız edebiyatının genç ve ünlü bir romancısı. Bu kitabında, kcndisi de bir romancı, aynı zamanda usta bir senaryo yazarı olan babası Pascal Jardin'i, onunla ilişkilerini ince bir duyarlılıkla anlatıyor. Ama Zebrail'de her şeyden önce, babası Pascal Jardin'inbenzersiz kişiliği büyülüyor bizi. Onun tükenmcz sevme gücü, sınır tanımaz içtenliği, alışkanlıklara ve yerleşik değerlere açıkça meydan okuması, yaşamı sıradanfıktan ve tekdüzelikten kurtanp sürekli bir serüvene dönüştürmc tutkusu karşısında şasırıp kalıyor, kısa bir süre için de olsa, dünyaya bir başka gözle bakmaya başlıyoruz. Günübirlik Aa/l;rançoise Sagan/Çeviren: Ümit Moran/Can Yayınları/125 s. Françoise Sagan, adını dünyaya 1954 yılında, on dokuz CUMHURİYET KİTAP SAYI 505 yaşındayken yazdığı "Günaydın Hüzün" adlı romanıyla duyurmuştu. Unutulmazlar arasına giren o kitabından sonra bugüne kadar tam kırk iki roman yazdı ve ilk ronıanında yakaladığı başarıyı sürdürdü. Fransa'nın klasik yazarlan arasında yer alan Françoise Sagan, romanlarındaki kıırguları daha çok, birlikte olan bir kadınla bir erkek ve onlann dışındaki üçüncü bir kişi üzerine oturtur. Kahramanları, genellikle burjuva çevrelerin insanlarıdır. Yalnızlık, acı ve hüzün, onun temel izlcklcridir. Günübirlik Acı'nın kahramanı bir erkektir; başarılı bir mimar olan Matthieu. Sıradan şikâyetlerle gittiği doktorundan bir gün hiç beklemediği bir şey öğrenir genç adam: kanscrdir. Çoğu kişinin yaptığını yapmaz Matthieu, kendisiyle hesaplaşmaz, içine kapanmaz. Sorununu yakınındaki insanlarla paylasır; onların tepkileri, onun bu insanlarla olan ilişkilerinin de sınanmasıdır bir bakıma. Çelişkiler içinde geçirdiği bu süreç, Matthieu'yü, uzun zamandır yaşamından silmiş olduğu birine götürür: bir zamanlar delice sev^ miş olduğu kadına. Bütün düzeni altüst olan genç adamı bir büyük sürpriz daha beklemektedir... Gl.'NlB1KLIK AC1 â Av Dönüşleri/Far«^ Duman/Can Yayınlart/90 s. Faruk Duman, öykülerini ilk kez taııık Duman Scslerde Başka Sesler adlı kitabında sunmuştu okurlara. tki yıl A\'1K)\L'.Ş].KHİ önce ilk kitabı çıktığmda 23 yaşındaydı bu genc öykücü. Değişik scsi, farklı anlatımıyla dikkat çekmişti. Sıradan insanın yaşamından kısacık anları ya da sahneleri, önemsiz görünen, ancak izleri kalan ayrıntıları kısa ama vurucu cümlelerle, yalın bir dille, ustalıkla yorumlayan Fanık Duman, yeni kitabı Av Dönüşleri'nde de yine aynı tarzı koruyor. Çocukluğun küçük anılarından yola çıkarak çağdaş, görsel bir anlatımla, neredeyse resim çizer gibi, birbiri peşi sıra gelen kısa cümlelerle^bir imgeler silsilesi yaratarak dokuyor öykülerini. Öykünün amacının konuyu anlatmak değil, konuyu yazmak olduğunu, bu nedcnlc de öykünün özctlenemeyeccğini, özetlenmemesi gerektiğini savunuyor. Faruk Duman, bildiği yaşantılardan, tanıdığı mekânlardan, tanık olduğu olaylardan yola çıkarak yazıyor öykülerini; onlardaki dil ve anlatım renkliliği, inandıncılık ve tutarlılık belki de bu yüzden dikkat çekiyor. Kendi öykü dilini kurmuş, üslubunu oturtmuş bir yazar Faruk Duman. Inandığı çizgide inançla ve başarıyla ilerliyor. Zotba/Nikos Kazancakis/Çeviren: Ahmet Angtn/Can Yaytnlan/295 s "Zorba", Yunanlı ünlü yazar Nikos Kazancakis'in olgunluk dönemi ürünü (1946). Âğır ve suskunlukla yüklü geçen karanlık bir dönemin tauı buruk ilk meyvesi Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyük kişüiklerinden biri olarak çok tartışıldı, yanlış bilındi, az sevildi. Zorba adlı bu romanı, onun kendisiyle giriştiği bir tür sessiz hcsaplaşma sayılabilir. Geçmişin, kayıp giden zamanm ve insanın temel yanılgılarının bir kez daha gözden geçirilmesidir. Zorba aracılığıyla Nikos Kazancakis, yaşamının yenilgiler ve soru işaretleriyle dolu bir bilançosıınu çıkanr. Bu bağlamda ele alınınca, bu roman Zorba ile yazarın yaşamöykülerinin çizili sınırları arasında sonsuz atkı ve çözgülerle dokunmıış biıyülü bir kumaştır, denilebilir; Daştan sona sürekli bir arayışı, sonu gelmez çabalan yansıtan bir kanaviçedir: insanı arayışın serüvenidir. 'Korkmamayı, yaşamı sevmeyi ve ayakta durabümeyi bana o öğretmişti,' diyor yazar. Gerçekten de Zorba, bir yaşanı kılavuzuuur. Özgür ufukların ve özgür insanların simgesidir. Bugün Nikos Kazancakis in mezar taşında yazılı olanlar, doğrudan Zorba'nın ağzından dökülmüş yazgı sözcükle Suikastçı//1 rthur C. Clarke/Çeviren: M. Alper Çopur/Sarmal Yayınevi/255 s. "Toplumun ve ekonominin küçük parçalara ayrılması, ağır, aşamalı ve derin oluyordu. Aynlma öylesine derin olmuştu ki, insanlar doğal kanunlara inançlarını yitirmişlerdi. Evrende artık kesin olan hiçbir şey yoktu. Hiç kimse başına ne geleceğini bilmiyordu. Kimsenin hiçbir şeye güveni kalmamıştı. îstatistik bilimi hemen her konuda kontrolü ele almıştı. Geriye yalnızca olasılık hesapları kalmıştı. Rasgele bir şans evreninde iyi sonuç verebilecek intimaller... MinimaX teorisi, insanların acı çekip durduğu amaçsız anaforda, katılımcı olmayan, bir çcşit duraklama ya da geriye çekilmeydi. MGame oyuncusu, gerçekte kendini hiçbir tehlikeye atmayan, hiçbir şey kazanmayan bir insandı... ve yenilmezdı. Oyuncu işini bitirmeye çalışır ve diğer oyunculardan daha uzun dayanmak için çabalardı, MGame oyuncusu, sabırla oyunun sonunu oeklerdi; zaten herkes umudunu oyunun sonuna bağlardı." Bilimkurgunun büyük ustası Arthur C. Clarke, bütün hayadarın lotaryaya bağlandığı karmaşık bir dünyanın kapılarını açıyor. Bir Başka Açıdan tnsan HMan/]oban Galtung/Çeviren Müge Sözen/Metü Yayınları/190 ,r. "Kitabımın temel tezi, tnsan haklannın kesinlikle Batılı olduğu ve Batı'da bu hakları ortaya çıkaran yapının, kültürün ve her şeyden önce de sürecin (ABD ve Fransa) damgasını taşıdığıdır. Ancak bu hakların Batılı olmalan evrensel olamayacakları anlamına gelmez. Yine uc bu haklann evrensel olup olmamalarının ölçütü, onların kabul edilebilirliği (üstelik bu kabulün Batı eğitimi almış olan veya bir bölgede elit konumda Dulunan kişilerden değil halktan gelmesi gerekir), öteki kültürler ve yapılarla uyumluluğu olmalıdır daha ziyade. Kitap insan bedeninin ve ruhunun dokunulmazlığının, kanun nezdinde eşitliğin Batılı ama aynı zamanda evrenselleştirilebilir üç fikir olduğunu, bu üç fikrin Uluslararası İnsan Hakları Sencdi'nin önemli parçalarını oluşturduğunu öne sürmektedir. Aynca, kuşkusuz başka uygarlıklar da içlerinde evrensel normlar barındırabilirler. Bu normların birer öneri olarak ortaya sürülmesi; ötekilerin, özellikle de insan haklarım başka her uygarhktan daha fazla ihlal etmis olan kibirli Batı'nın bu önerilere kulak vermesi gerekmektedir. Bu öncrilerin global bir diyaloğun parçası olmalan, savların ne olduklarmın anlaşdrnası, önerilerin birer insan hakkına dönüşmeden önce olgunlaşmaları gerekmektedir" diyor Johan Galtung. Kimlik Yanılsaması//ftf« Vrançois Bayart/Çeviren: Mehmet Moralı/Mctis Yayınları/269 s. Bugün eski Yugoslavya'dan Orta Afrika'ya, Hindis ( tan dan Türkiye ya da Cezayir'e dünyanın pek çok bölSAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle