29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

lenenleri, hiç gün yüzüne çıkmayanları bir araya getirdi. Getirmeklc kalmadı, TRT arşivlerine başvurarak, yazılı yayım lanmamış türküleri kitabına aldı. En önemlisi de, türkülerimizi dağınıklıktan kurtanp bir düzcnc koydu. Mahzuni'den Davut Sulari'ye, Ncsimi Çimen'den Muhlis Akarsu'ya, aşık edebiyatının ürünleri de yer alıvor bu kitapta. Altı yüz yetmiş sayfalık bu kitabın sonunda, "Son Notlar" başlığı altında (s. 521 551) türküye emeği geçmiş nice ki şi konusunda gerekli hilgileri toplamış, Karadeniz, yalnızca türkü adlarını içeren bir dizinlc (s. 553576) yetinmemiş, onlara "llk Dizc Dizini" (s. 577597), "Adlar Dizini" (s. 599640) de eklemiş. Kitap, ayrıntılı bir sözlük ve kaynakça ile tamamlanıyor. Bugüne değin türkülerimiz yayımlanrnadı değil. Cahit Öztelli'nin Evlerinin Onü birkaç kez basılmakla kalmadı, uzun süre bu alandaki gereksinimleri de karşıladı. Ancak, doğrudan olmasa da, Bekir Karadeniz'in, "Alışılmışın tersine, önceki kaynaklarda yapıldığı gibi türküleri, ayırma yoluna gitınedim. lçinde kavak sözcüğü gcçtiğinden dolayı "doğa türküsü' ya da Koyun sözcüğü geçtiği için "çoban türküsü" diyenitelendirmek, kalıba sokınak uygun gelmedi barıa" yolundaki yargısı, Cahit üztelli'nin genellcmcli konu aynmındaki tutumuna dolaylı bir eleştiridir. I ler türkünün yöresini, hangi kaynaktan dcrlendiğini ya da ahndığını da belirten Karadeniz, bu ayrınıth dizgeyi geniş bilgisayar deneyimlerini ycrindc kullanarak sağlryor. Bu dizge içinde türküleri nasıl değerlendirdiğini ise, kısa anıa yoğun önsözünde açıklıyor. Karadeniz'in şu görüşleri, türkü düzenindcki bir karmaşayı yansıtırken, bir yandan da bu derlemeyi anlayışla or taya koyduğu konusunda ipuçları vcriyor: Sevglnln gücü " Yıllardır kafamda birikenlerin yanında, binlerce türküyü inceledim, gözden geçirdim. Ancak (sevda dışında) bir konuyla sınırlı türkü sayısı gerçckten az. Ağıtlarda yalnızea ölüm konusu işlcnmediği gibi, başlık parası denkleştiremeyen bir delikanlının ya da gelenekleri aşıp sevdiğine ulaşamayan bir genç kızın yürcğinden taşan türkü dc yalnızca yoksulluk ya da baska bir konuyla sınırlı olmuyor genclliklc. Herkesin bildiği Misget türküsünün çıkış.1 bir ölüm olayına dayanir; yani ağıttır. Ama bugün en yaygın oyun havalarından biridir. Içeriğine bakılırsa ölümdcn çok yaşamdaki ayrılığı çağrı^tırır. Bir bas,kası; Karakoyun Efsanesi. Doğaya ilişkın birçok şey sözkonusudur bu efsancde. Çoban, koyun, dere, zengin, yoksul vs. Ancak bunlardan çok, bir insanın sevdiğine ulaşabilmesi için olağanüstü çaba göstermesi ve bununla birlikte sevgi gücünün öne çıkmasıdır bu efsane. Başta da belirttiğim gibi, türkünün duygu bircyselliğiyle beslenen bir yarıı var. Ama o ölçüde de, türkü bir sığınma yeri olmuyor insana. Türkülerin bircoşkulanma, direnç kaynağı olduğu da kesin. Bunlar birike birikc bir toplumsal duygu dili yaratılıyor. Türk siyasal yaşamında, türkuler, daha çok yoğun baskı lardan sonra ortaya çıkmıştır. Baskılara karşı türküsüne sığınmıştır insanımız. Bu direnç, daha çok naskı yapmak isteyenleri korkutmus, insanımızın üzerinden kaba ellerini çekmek zorunda kalmışlardır. Müziğin yozlaşmayabaşladığı dönemlerde, türkü başkaldırır. Günümüzde "I\ıp müziği" diye her türlü düzeysizliğin sanat sayıldıöı bir yanılgı ortamında türkuler gelincik çiçeği gibi, bir bahar renginin umudu oluyor. Arif Sağ'ın uzun soluklu saz dinletileri Berlin'de, Münih'te, insanlıgın sevgisine, hoşgörüsüne, yaratıcı varlığına evrensel dünyanın kapılarını aralıvor. F.skiden olduğu gibi, SAYFA 8 her eline alan saz çalamıyor. Notasıyla, üslubuyla calma yöntemleri geliştirildi. Sanatçı, teKdüzelikle yetinmiyor; yeni arayışlarla değişik yorumlar yapmaya çalışıyor. "Çağ atlamak", "çağa ayak uydurmak" gibi savlar, birey ve toplum düzeyinde DÜyük emek ister. Emekte "tansık" (mucize) yoktur. Yapüanları uyarlamak, onlara öykünmek belki bir süre göz boyar; ama ondan sonraki boşluğu hiçbir şey dolduramaz. Bu boşluk, sanatsal düş kırıklığı yaratır, yaratı güvensizliğinc yol açar. "Taşıma suyla dcğirmcn dönmez" atasözünün özünde taşıdığı iç clcştiri kavranmadığı siirece, bu düş kırıklığı, bu bunalmışlık sürer gider. Halklar kendi yarattıklarına sahip çıkmazsa, başka toplumlar katında ezilmiîjljk içinde bocalayıp dururlar. Karadeniz'in vurgulamak istediği şu nokta, bir özeleştiri bağlamında değerlendirilmelidir: ' Klasik anlamda Batı müziği, cumhuriyetin kurulmasından bu yana müzik oKullarında temcl olmuştu. (...) Çünkü özellikle güçlü devlet örgütlenmeleriyle desteklcncn kültürlerçoğu zaman, gelişmelere katkıda bulunduğu gibi özellikle aynı coğrafi alan(lar)da birlikte oldıı ğu kültürleri de kendi bünyesinde toplayarak bazı yanılsamalara da neden ola bilmektedir." Bugün, üniversitelere bağlı konserva tuvarlarda halk müziği üzerinde çalışılıyorsa, Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle Osmanlı müziği araştırılıyorsa, bu, sanatsal vc kültürel özerkleşmenin zorunluğu açısından değerlendirilmelidir. Yıl lardır, Kültür Bakanlığı'nın özerk sanat ve bilim kuruluşları gibi örgütlenmesi gerektiğini savunanlar da bu görüşten yolfl çıkıyor. Görülüyor ki, Bekir Karadeniz'in amacı, yalnızca türküleri derleyip toparlamak değil; Karadeniz, türkülerin varlığını, gcrçckliğini, toplumsal yaratıcılık yönünden değerini de irdeliyor. Öylc ki şu noktalara Dİle değinmeden geçemiyor: "Türkülerdegeçen sözlerincelendiğindc, ağırlık crkek temelli olmasına karşın birçok türküdeyse tersi gözlenmek te; kadın ağzı türkü olduğu anlaşılmakta. Birçoğundaysa karışık. Örneğin tür künün konusu, biçimi itibariyle anlaşilır gibi olsa da içinden hem kadın ağzı hem erkek ağzı deyimler bulunmakta. Ayrıca bir kadının ağzından (sözgelimi bir ağıt), ama bir erkek tarafından söylenmiş türkuler var./ öte yandan birçok türkünün kadın kökenli olmasına karşın, toplumun (toplumların) erkck egemen yapısından dolayı, erkek tarafından yayıldı ğını ve giderek bazı sözcüklerin, anlatımların değişerek erkek ağzı bir türküye dönüştüğünü düşünüyorum. (...) Örneğin tüm ııalk öykülerinde kadın âsjik hep erkek âşığın sevgilisidirve erkek âşığm dönüp geleceği yerde beklemek durumundadır. Gezici âşıkların erkek ol masi vs." Almanya da çok yönlü bir aydın: Hamdi Tanses Altı türkü kitabı Hamdi Tanses yıllardır Almanya'da yaşayan bir sanatçımız. Altı türkü kitabı yayımladı şimdiye kadar. Bunlardan üçü türlerine göre türküleri, üçü de genel türküleri kapsıyor. FAKİR BAYKURT amdi Tanses'i nasıl tanımlayacağımı öncebiraz düşündüm. Flütüyle, sazıyla, daha başka on altı çalgıyı çalabilme becerisiyle, istenen yerde dinlctiler veren, önce Türkiye'de,1980'den sonra Almanya'da, bu dinletilerde yalnızca çalıp söylemekle yetinmeyip izleyicilerine TürkçeAlmanca açıklamalar yapan bir sanarçı mı? Herten lisesinde, Rüsselsheim müzik okulıında ders veren, ayrıca 40 kişilik halk türküleri korosu çalıştıran, ayrıca nota, yöntem ve flüt dersleri veren bir müzik pedagogu mu? Yoksa atamasız, aylıksız, gönüllü bir kültür elçisi mi? Yayımlanmış altı, yayıma hazır beş kitabıyla bir sa H nat yazarı mı? Ordu, Tokat, Samsun, Giresun, Trabzon yörelerinden yaptığı derlemelerle bir tolklorcü mü? Bir nota yazıcısı mı? Evinde Rusya'dan Pakistan'a, Anadolu'dan, Azerbaycan'a derlenmiş 70 kadar enstrümanın sergilendiği bir özel müzeci değil mi? 1 lenüz 50'sinde bu derece çok yönlü bir aydına yaşadığımız kılcal ayrıntılı işbölümü çağında az rastlanır. Hele onun yaşamını kazanmak ve kendini geliştirmek için girip çıktığı meslekleri sıralarsam daha çok şaşırırsınız. „ Hamdi fanses 1946'da Ordu ilinin Ünye ilçesine bağlı Genehor köyünde doğdu. Genehor koyü UnyeNiksar yolu üzerinde ormanlık ve pek güzel bir köydü, ama okulıı yoktu. Devlet köy adı değiştirip Genehor'u Velibayraktaryapmayı iyi niliyor. Tlamdi okııma yazmayı özel olarak öğrendi. Ona, başka köylerde çalışıp yaşlanmış emektar Cemal Efendi ders verdi. (), Cumhuriyetin özverili ilk öğretmenlerinden, aynı zamanda sürekli Cumhuriyet okuruydu. Okuduklarını I lamdi'ye verirdi. Böyle böyle okumayı ilcrletti. Köyde iki de astııbay vardı. ünlardan matematik öğrendi. Babası Osman Çavuş çat pat okurdu, ama" Hamdi Tanses Almanya'da bir ıikokulda cesltli uluslardan çocuklara saz ı tanıtıyor. Kadınların yaratıcılıkları Bekir Karadeniz, sanki "Gel ha gönül havalanma/ Engin ol gönül engin ol" türküsünün yarattığı hoşgörüyle, büyük laflar etmekten kaçınıyor. Oysa kitabına yazdığı kısa önsözün her paragratında, tartışılması kaçınılmaz noktalara değiniyor. Ağıtları çoğunlukla kadınların söylediği göz önünde bulundurulursa, erkek ağırlıklı toplumun, nerdeyse kadınların yaratıcıhklarına bile el koyduğu gcrçeğini tartışma, kendiliğinden gündemin konusu oluyor. Karadeniz'in deyimiyle erkek ağzıAadın ağzı bu yönden öncmli. Toplumsal yaratıcılığın temcllerine inme yönünden bu kavramlann ri dclenmcsi zorunludur. Anadolu külturlerinin temelindeki Şaman gelenekleri, özellikle kadın Şamanların varlığı açısından bunlara değinilnıesi zorunludur. Kuskusuz, toplananların bir araya getirilmcsi de öncmli, ama yorumu yapılmanıış her bilimin, her sanatın güncel liğinden söz edilebilir ancak; uzun zamanlarda ise güncellik önem taşımaz. Kendi yarattığımıza sahip çıkma alışkanlığımızın gelişip gelişmediği konusu bile hep kuşkuyla karşılanır. Dilimizin ve tarihimizin en önemli iki yapıtından birinin ("Oğuz Kağan Destanı") Paris'te Bibliotheque Nationale'de, birinin ("Kitabı Dede Korkut") Dresden'de Staatsbibliothek'teol duğu düşünülürse, türkülerimizin, atasözlerimizin, deyimlerimizin, özellikle de halk anlatılarımızın bulup ortaya çıkarılmasının anlamı daha iyi kavranabilir. Bergama kent kalıntılarının Berlin'e taşınıp, burada Pergamon Mııseum'da sergilenmesi ise, doğal varlıklarımızla ilgimizin bir ölçüsüdür. Bu müzedeki escrlere her yıl yenileri katılıyor. Bu gizli yürüyüşün ayak izlerini hangi kültür kuruluşları ayrımsayacak, bir toplumun yaratıcı ruhunu yok edici bu gidişi kim durduracak?.. Almanya'da, Essen kentinin kıyıcığında, türkülerimizi derleyip onlar üzerinde yorumlara girişen Bekir Karadeniz'in çabası, yarattıklarımıza sahip çıkma yönünden ayrı bir değer taşıyor. Adını Karacaoğlan'ın Ela Gözlüm betimlemesinden alan bu kitabın ikinci cil dinin yakında yayımlanacağı habeıi ise halk kültür kaynaklarımızın gün yüzüne çıkması açısından da sevindiricidir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin böyle kapsamlı bir kitabı yayımlaması, ıımanm, halkın alın terini har vıırup har man savurmayı "kültür hizmeti" sayan öbür belediyelere de örnek olur. Türkü insan ilişkisi, bir toplumun duyarlığının ölçüsüdür. Bu içiçclik toplumsal bilinci, bireysel beğeniyi, kişisel ahlakı yaratır. Türkü, toplumun söz varlığının özüdür. Türküsü incelmiş bir toplumun kendisi dc incelir. Yüzyıllarca tüıküleıimizdcn yoksun bırakılmanın acısını sürekli kültür bunalımlarına düserek çektik. Taş atılan ağaçtaki kuşlar gibi, Doğulara, Batılara savrulduk. Türkülerin, çağdaşlığın ana kucağı olduğunu bir türlü kavrayamadık; kavratmadılar bize. Türkülerin yurdu yüreklerdir; kültür dediğimiz de, o yürek gözüyle kendimizi, insanımızı, evrensel insan varlığını, çağı algılayıp biçimlemek değil midir? • •Ela Gözlüm/ Bekir Karadeniz/ tBB Kültür Yayınlan/ 1VJ7/673 s C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 4 1 3 Türkülerin yurdu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle