Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ayşe Kulin'in adı, geçen yıl Haldun Taner Oykü Odülü'nü almasından sonra duyuldu. Daha öncelcri cdebiyat çevresinde fazla bilinmeyen Kulin, deyim yerindcyse bu ödülle adını edebiyat dünyasına teyellcdi. Bu yıl aynı adı taşıyan öykü kitabıyla Sait Faik Öykü Ödülü'nü alınca, teyellediği adının üstünden çifte dikiş geçti. MEHMET GULER Ayşe Kulin den Sait Faik Ödüllü öyküler Sabah Resimleri gerıye çevırmesıne ızın verrnez, rakı kokan nefcsiyle üstüne abanır. "Cıülbeyaz'ın ufacık bedeninitortopedipiçine alır." Az sonra daGülbeyaz'ın bacaklarının arasından kanlı bir dere yatağı boşalır..." Benzer geceler araIıklarla sürer. "Gecelerden nefret ediyordu Cîülbevaz. Gecelere tapıyordu. Geceler onun utancı, ölünıü, ınahfoluşuydu. Her gece daracık odasında kapısı lıep aralık, sırtı hep kapıya dönük, tabanları hep taş duvara dayalı yatıyor, bekliyordu... Düşmanın hem kulu kölesi, hem de efeiulisi olabiliyordu artık. Dizginler, zincirler ve kırbaç bir düşmanına, bir kendine geçiyordu..." Yaşamın ne olduğunu öğrenmeden yitip giden kadınlarımızın hüzünlü l>ir oyküsüdür bu. ()nlar atlına sessiz bir çığlık, yalnız bir isyandır... "Gülizar" adlı öyküsü Onat Kutlar anısına sunulmuş. Oğrendi|*iiTiize göre, daha önccleri "Kırık Bebek" adıyla filme de alınmış bu öykü. Olay, Cıülizar'ın ve Artin Usta'nın çevresinde geçer. Artin Usta, yıllardır mağaza vitrinlerine mankenleryapar. "Yüzleri şekillendiren hayal gücünun akışına kapılır, kullarını yaratmaya sıvanmış bir Tanrı'ya benzetir kendini..." Artin Usta, ilerlemiş yaşına karşın mahallenin güzel kızı Gülizar'a sevdulanıı. Berbere gerçek saç ısmarlayarak Cjülızar'ın benzerini mankende yapınaya kalkışır. Yarattı^ı plastik bedeni pistole boya ile ten rengine boyamaya nazırlanırken Gülizar atölyeye gelir... Gülizar'ın yaşamdan bekledikleriyle Artin Usta'nın beklediklerinin çok farklı olmasına, değişik mekânlardan, dünyalardan gelnıelerine, aralarında çok büvük yaş farklarımn olmasına karşm, onları yer yer yakınlaştıran, uzaklaştıran, kesiştiren, ayrıştıran motiflerle kurulmuş usta bir anlatım buluruz. Bayağılıklara düşülmeden yaratılmış karşılıksız bir aşk oyküsüdür bu. "Çaya Gelen Konuk" adlı öykü, bir dönemler Ayhan Işık'ın başrolünü oynadığı "Beyaz Bisiklct" filminin senaryosuna bcnzese de, yazarın kendine özgü anlatımıyla bu etkilerin çekim alanından kısa sürede çıkarak öz kimliğine ulasıyor. Kitabın en sıcak, en şiirli, yalın anlatımlarından birini de bu öyküde görüyoruz. Konusu şöyle: Ülay, anarşinin en yogun olduğu, insanların birbirlerinden •korktuğu, kuşkulandığı, yabancılaştıgı günlerue gecer... (^addelerdeki anarşik çarpışmalardaı^kaçan, yorgun ve aç au•+• fötö I stanbul'un pek çok yerinde, özclliklc de Istiklal Caddesi'nin sokaklarında yerlerc dizilcrck satılan siyahbeyaz fotoğraflar görürüz. Bunların çoğu 19. Yüzyılın sonlarına aittir. Bu fotoğraflar savaş yıllarının acılanndan, sessiz sinema döncmlcrinck'n, kırık aşk öykülcrindcn, kentlerin kaybolan güzelliklerinden gizli duygular, çagrışımlar uçurutiar izlcyenlere. ( ) dönemlerc ait askılı giysiler, poturlıı pantolonlar, gupürlii yakalar, jartiycrli çoraplar, konçlu çizmeler, dantclalı şcmsiyeler çok hoşunu/.a gider. O dünvayı yaşamasanız da kendinizi o siyahbeyaz rotoğraflann odağında bulursunuz. Nostaljik özlemlerle dolar içiniz. Kendinizi biraz daha kantırdığınızda pirinç borulıı Odeon marka bir gramofonda, Sahibinin Sesi marka 45 lik bir plak dönmeye başlar. Antonio Vivaldi'nin Dört Mcvsim'inden, Beethoven'in Pastoral Senfoni'sinden, Dede Ktendi'nin, Mıınir Nurettin Selçuk'un şarkılarındaıı ıızak esintiler sarar, kuşatır içinizi. Ayşe Kulin'in " l o t o Sabah Resimleri" adlı kitabını okurken bu duyguları yeniden yaşadım. Çocukluğumdan anımsadığım Foto Sitil'in, I'oto Sabah'ın, adını bılmediğim pek çok fotoğrafçının siyah beyaz fotoğraflarından gülümseyen nıııt1LI, hü/.ünlü iıısilnları görür gibi olurduın. 1 lep özlcmlcr çağrıştıran o içli şarkılan duyar gibi oldum... Ayşc.Kulin'in adı, gccen yıl I laldun Taner Oykü ()dülü'nü almasından sonra duyuldu. Daha önccleri edebiyat çevresinde fazla bilınmeyen Kulin, deyim verindeyse bu ödülle adını edebiyat lünvasına leyelledı. Bu yıl aynı adı.taşıan oykiı kitabıyla Sait Faik Oykü Odüü'nü alınca, teyellediği adının üstünden çifte dikiş geçti. r, "FotoSabah Resimleri" kitabın ilköykiisü. Aynı zamanda kitaba ad da oluyor. Oykü, üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde doksan üç yaşına merdiven dayamış büyükannenin geçmişini, ekonomik zorluklar ncdetıiylesatılıgaçıkarılan niyanosunun öyküsünü öğreniyoruz. lkinci bölümde, büyükannenin geçmişe ait lüm varlığını, deg'crlerini yitircrek torunuyla küçüeük bir evdc yaşamak zorunda kalışını okuyoruz. "Mortis" adını taşıyan son bölümde ise büyükannenin ölümünü öğreniyor, bu ölümün ardından torununun daha bir yoğunlaşan duygularını tanıyoruz. Yazar, bu üç bölüınü birbirine ustaea bağlayarak mozaiksel bir bütünlıık yaratıyor. I ler üç bölüm de son derece duygu yüklü. Bu lirizm hiçbir zaman öykünün mantığına zarar vermiyor. Suçlama ve sorgulamalar da son derece gerçekçi. Büyükanneyle torunu arasında zaman ve kuşak farkından kaynaklanan çelişkilcr, yakınlıklar abartılmadan işleniyor. Yazar, her iki kuşağa da belli uzaklıkta duruyor. Taraf tutmadan, yapay eleştiri ve duygusallıklara düşmeden bir öykü atmosferi oluşturuyor. Kulin'in tüm öykülerinde, özellikle de bunda yoğun bir insan sıcaklığı CUMHURİYET KİTAP SAYI 385 Duygu yiiklii bir öykü buluyoruz. Yazar, gizli sevdayı, as,kı, yaşama scvincini dillendirmiş. Eskimi;;, yok olmuş konakların, piyano ve ud seslerinin hüzünlü ^arkılannı öykülcştirmiş... Geııçliğinde konaklarda yaşayan, güzel günlere tanık olan, ayakları öpülerek uyandırılan kadın, önce kocasını, ardından konağını, piyanosunu, udunıı ve tüm değerlerini bir bir yilirirken, bu olumsuz degi^melerin ekonomik, sosyal, toplumsa! boyutlarmı bir türlü görüp anlayamaz. lin sonunda torunuyla birlikte vajjamak zorunda kalınca büyük bir suskunluğa düşcr. Zamanın getirdiği değiijmelcri, bozulmaları, savrulmalan bir türlü anlayaıııadıgı için sessiz bir protestodur onun suskunluğu. Büyükanne, bu ortamda çok geçmeden ölüverir. Torununun ninesiyle, çevresiyle ilgili hesapla^ması onun ölümünden sonra daha da yogunla^ır. Bunlara kırılganlıklar, yalnızlık duyguları da ekknince dünden günümüze dogru savrulup gelen kuşakların hüzünlü tabloları ortaya çıkar... Oykü okunup bittiginde eski fotograflar bir birgö/ünü/tin önünde canlanır. Oradaki insanlarla birlikte netes alır, konuşursunuz. Kendini/.i artık o fotografların dışında degil içinde, tam merkezinde hissedersiniz... Kitabın ikinci öyküsü "Ta^ Duvardır Benim Sevdam" adını taşır. Varlıklı, kalabalık bir evin on be^ ya^ındaki evlatlık kızı Gülbeyaz ün oyküsüdür bu... Cîülbeyaz, sabahtan ak^ama dek ev işlerinde koşturup dıırıır. Kocaman avlusu olan evin tasjıklarını süpürür. Fvin yenıeklerini pişirir, bula^ıklarını yıkar. Bütün işler bitince hanımların, beylerin çaylarını, kahvekrini koşturur. (îece olunca tabanları şişmiş, yorgun düşmüştür artık. Yüklükten bozma tlaracık odasına çekilir, şişen, yanan tabanlarını serin taş duvara verip uyumaya çalışır. Çoğu geceler uyuyamaz, türlü düşler kurar: "Çok uzaklarda koca bir çayır, yeşil yeşil uzanan yoncalı kırlar vardır. Kulağına şırıldayan bir derenin sesi gelir. Nereden gelip düşmüştür buralara? Bir kadın onu emzirmiş, kucaklamış, sevmiş, öpmüş müdür?.. "Evin beyleri toplu naldc sık sık rakı içerler... Gülbeyaz, yine sıeak bir yaz gecesinde yorgun düşer. Uzun süre uyuyamaz. Soyunur, yanan ayaklarını taş duvara verir, uzak, yeşil kırların düşlerirıi kurarak uyumaya çalışır. Tam bu sırada kocaman bir el ağzujl kapatır, başını jen bir genç, polis tarafından kovalanır;en, Zeynep adındaki genç bir kadının evine sığınır. Bayan, almamak için karkorsa da başarılı olamaz. Aralarındai ağız kavgası bir süre sonra yavaşjar, diyaloga dönüşür. Zeynep, gencin çok aç olduğunu anlar. 1 îemen birçay koyar, buzdolabından peynir, reçel çıkartır. Aralarındaki soğukluk kısa sürede sıcak, insani bir ilişkiye dönüşür. Zeynep'in az sonra okuldan oğlu Bora gelir. Anne, kaçak genci uzak birakrabası gibi tanıtıroğluna. Çocukla kaçak delikanlı arasında da sıcak bir arkadaşlık kurulur. Bora, yapamadığı problemleri ona çözdürür. Az sonra da Amiral Battı oynamaya başlarlar. Bora, kovboyculuk oynamak için odasına gidip tabancalarını getirirken kaçak genç arka bahçeden kaçıp gitmek zorundadır... Oykü şöyle biter: "Gitti", dedi. Zeynep "işi varmış". Boynunu büktü cocutc. "Yazık oldu" dedi, "Ne güzel birbirimizi vuracaktık." "Umut'V'Gözaltında kayıpları" işleyen bir öykü... Adil, her günkü gibi evinden çıkar, işine gider. Anıa bir daha geri dönmez. Oyküden anladığımıza göre bu bir siyasal kayıptır. Adil'in yokluğunda hep onu düşünen, arayan, kendini vc yasamı sorgulayan, bu süre içinde de umudunu hiç yitirmeyen direngen bir kadın vardır arkasında: "Yaşam buydu artık. Yaşam bal gibi bilinip de bilinmezliğe gelenin peşinde, gerçekle düşün, hayatla ölümün arasına girilmiş çok ince bir ipte yürümekti... Don Kişot gibi yeldeğirmenleriyle savaşa devam etmekti. Ycldeğirmenlerinin duyguları, vürekleri, beyinleri yoktu. Onlara saldıranlar, acınıasızca yaralanmaya ve yenilmeye mahkumdurlar..." "Foto Sabah Resimleri adlı kitapta öne çıkan öyküler geııellikle bunlar. Bunlar kadar olmasalar da diöcrleri de önemli. Orneğin, en yakın arkadasmın kocasıyla seviştiğini öörenrn bir kadınm çıkış yolları arayışını uile getiren "Battaniye" adlı öykünün, eşinden boşanan bir kadının bunalımlarım yansıtan "Duruşma'nın, kocakırını savaşlarda, siyasal kavgalarda yitiren kadınların dramının anlatıldığı "İnce Bir Hünerdir Hü/ünle Yaşamak'ın, ağır bir işkenceden geçtik ten sonra çocuğunu kaybeden genç, devrimci bir kadının hastancde öz kimlik arayışının verildiği "Unutmak"ın dahak larını yememek gerekir. Gazetelerdeki promosyon rezaletini son derece komik ve düşündürücü zenginliklerle sergileven "Sadece 1457 Kuona"yla, "Adil düzenci " kesilen siyasi ir partiyi taşlayan "Adil Düzen" adlı öyküyü de anmak gerek. Son iki öykü kara mizahın güzel örnekleri olmalarına karşın, kitabın genel havasına uymuyor, eklcktik bir görünüm sağhyor. Mizahı ayrı bir tarz, ayrı bir bütünseflik sayınakta yarar olduğunu düşünüyorum. "Şeytan ayrıntılarda gizlidir" diye bir söz var. Kulin, tüm öykülerinde ayrıntılara kol atarken o şeytana da ulaşmış. Ürünler oylum olarak birer öykü gibi gözükseler de, romanın o büyük karnındaki doğurganlıklarla dolu. Bu arada sinemasal bir dilin varlığından da söz edilebilir. Yazarın daha önceleri film stüdyolarında senarist olarak çalışması, onun romana ve uzun metrailı film senaryolarına da imza atacağı izlenimi veriyor. Kulin, yaşamın ölmüş dokularından değil; değişcn, yenilenen dinamik yanlarından çıkartıyor öykülerini. Bunu yaparken karmaşıklığa ya da basitliğe düşmemeye özen gösteriyor; kadınsı duyarlıkları öne çıkartırken, şiirli, yalın, lirik anlatımıyla duru, senfonik bir söyleyişe ulaşıyor. Edebiyatımıza hoş geldin, güzel geldin Ayşe Kulin...• Şeytan ayrıntılarda glzlldir C (1) Foto Sabah Resimleri / Ayşe Kulın / 1996/144 s. / Scl Yayınctltk SAYFA 13