Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nursel Duruel'inöykülerinde yalın, duru bir anlatım egemen.Ne ki bu yalınlık , sonuçta yine de olağanüstü bir bezeme çıkarıyor okurun karşısına . Imgelem düzlemi ve şiirleştirme, asıl bu yalınlıktan , yalınlığın yolaçtığı şaşırtıcı bezemeden besleniyor. Nupsel Duruel öykücülüğünde şiirsellik, düsünsellik, nörecelik yılan toplam on altı öykü... Duruel, ilk kitabında şaşırtıcı bir başarı yakalamış, okuru ta yüreğinden çelerek kendine bağlamıştı çabucak. Duruel'in dil işçiliği ile ulaştığı şiirsellik, anlatımda yakalaoığı düsünsellik, yansıtmasındaki görecelik, daha ilk öylcülerinde birer ana belirleyen olarak çıkmıştı okurun karşısına. Duruel öykücülüğündcki bu ana belirleyenleri, gelin şu başlıklar altında toplayalım: 1 Şiirselleştirilmiş (şiire dönüştürülmüş) öykücülük, 2 Içkinleştirilmiş düsünsellik, 3 Göreceleştirilmiş olay katmanları (tek olayın çoklu olaya dönüştürülmesi). Duruel'in öykücülüğü sık dokulu, tok bir öykücülük. Onun "öykü dokuması"nda dikine inen çözgüyü "şürselleştir"düşünselleştirme" ve "görecelcşme tirme"; mekik gibi gidip gelerek dokumayı tamamlayan atlayı da "dil işçiliği", "entelektüel işçilik" ve "duygu işçiliği" oluşturuyor. Sonra da insanı DÜyüleyen, onu sıcacık bir havayla kuşatan öyküler çıkıyor ortaya. Duruel, öykülerini, birbirine ilmeklediği imgelerle kuran, geliştiren bir yazar. Imge ilrnekleme yaklaşımı, onun öykü söylemi aynı zamanda. Bu yaklaşım, sinemasal anlatım kaygısından, öyküyü görsel kılma çabasından kaynaklanmıyor. Duruel, öykülerine, yalın imge halkalarıvla başlıyor. Ne anlatı, ne olay, ne de kahramanlar! Ayırdına onların, imge halkaları gcnişledikçe varıyorsunuz. Halkalar büyüyor, büyüyor, öyküylc bütünleşiyor sonunda. îşte Duruel öykücülüğünde şiir de, bu sürecin sonunda imge halkalarının ilmeklendiği düğümlerde girişiyor öyküyle birbirine... Öyküyü .imgelerle şiirleştiren ilk yazar değil kuşkusuz Duruel. Ama bu konudaki direngen tutumuyla, diğer ustalann yanında, yine usta bir öykü şairi olarak kendine yer açabiliyor Nursel Duruel. Ne ki öyküyle, şiirin ilişkisinde Mehmet Güler'in uyarısını göz önünde bulundurmak gerckiyor: "Öykünün şiirselliği konusunda kantann topuzunu kaçırdınız mı öyküyü şiire tutsak edcrsiniz. Jilet ağzı kadar ince ve tehlikeli olan bu kanama noktasını usta bir öykücü bilir; tehlikeli uçuruma kadar yaklaşır, ama duracağı yerden de bir milim öteye geçmez" '•". M. SADIK ASLANKARA azarların az yayımlayışlarıyla yapıtlarına yönelik çalışmaların azlığı arasında, nicelik bakımından bir ilgi kurulabilir mi sizce? Eş deyişle, az yayımlayan yazarlann ürünleri üzerine az, ama çok yayımlayan yazarların ürünleri üzerine ise daha çok çalışma yapılması; eleştiri, incelemc, değerlendırme, tanıtma yazıları vb. kaleme alınması gerektiği ileriye sürülebilir mi? Böyle bir ilgi kurma yaldaşımı, yalnız yadırgatıcı değil, itici de üstelik! Yazarlar ve yapıtlan üzerine yapılan çalışmalar o kadar azken, çok yayımlayan yazarlar bile bu ilgisizlikten payını alırken, bu tür bir sava kim katılabilir? Kaldı ki, az yayımlamak, yazarın verimsizliğinin; yazarlar ve yapıtlan üzerine yazı yayımlanmıyor oluşu da, onların değersizliğinin göstergesi sayılamaz herhalde. Sözü nereye mi getireceğiz? Az yayımlayan bir yazarımıza. Yanılmıyorsam, Nursel Duruel de az yayımlayan, yayımladıkları üzerine az yazılan yazarlardan biri. Kendisiyle yapılan bir konuşmada, şöyle diyor Duruel: "Kitapların yayımlanmış olmasıyla da bitmiyor iş. Basılan kitaplara ne ölçüde sahip çıkılıyor? Daha çok okura ulaştırmak, tanıtmak için ne yapıhyor? Daha da önemlisi eleştiriyc duyulan gereksinim" Y özenli duyarlığın, tutkulu sevginin ürünü Duruel'de şiirsellik! Bütün bunlar tek bir sözcükle dile getirilebilir ancak: Emek! Nitekim Duruel'deki başarının temel ayıranı, ilk bakışta belki nemen kavranamayan işte bu yoğun emek! Yüzlerce, hatta binlerce sayfa yazmış da, bunların yalnızca onlarcasını okurun önüne çıkarmış izlenimi uyandınyor yazar. Bu büyük ustalığın, bizim bilmediğimiz nice nice çıraklıklara, hiçbir ses vermeyen, kör, sağır çalışmalara yaslandığı, ancak bir sürecin sonunda ortaya çıkabildiği çok açık! Ama galiba asıl başarı, yazarın kendlni kandırmadan, "eh, oldu artık" deme kolaylığına kapılmadan, herhangi bir karsılık beklemeden bu sabırlı, kahırlı işçiliği göğüsleyebilmesinde! Daha ilk kitapta kolayca yakalanıvermiş görünen bu başarılı öykücülük, başka türlü nasıl açıklanabilir? Diişsel şölanler Öykülerde yalın, duru bir anlatım egemen. Ne ki bu yalınlık, sonuçta yine de olağanüstü bir bezeme çıkarıyor okurun karşısına. Imgelem düzlemi ve şiirleştirme, asıl bu yalınlıktan, yalınlığın yol açtığı şaşırtıcı bezemeden besleniyor. Örnekse "Geyikler, Annem ve Alrnanya", bu alanda kılavuz öykülerden biri. Alçak sesle, mırıltıyla söylenmiş, içsel söylemIerle geliştirilmiş, sonuçta ise olağanüstü etki gücüne ulaşmış öykülerin başında yer alıyor "Geyikler, Annem ve Almanya." Söz konusu öyküde, Afyon'dan Istanbul'a, anneyi Âlmanya'ya uğurlamak üzere gelen anneanne ile torunun, anneyle birlikte konakladıkları evdeki son geceleri anlatılır. Anlatan torundur. Yatılan odanın nefes kesici anlatımına tanık oluruz. Odaya dolan ay ışığıyla birlikte öykü evreninin, bu evrendeki tüm nesnelerin sırlandığınıduyumsanz: "Birbilseniz neler etti o gece ayışığı, annemin yüzünü durmadan değiştirdi. Bir bakıyorum bizim çayda yol yapılırken toprak altından çıkardıkları kadın heykelinin yüzü gibi kıpırtısız, dümdüz. Bir anneannemin yüzü gibi kırış kırış, bir gelinlik fotoğrafındaki gibi gülümsüyor..." sonra dalınan düş: "Bilmem sizc hiç böyle oldu mu? Olmuştur, mutlaka olmuştur. Hani gülün pembesi var ya, kokulu gülün pembesi, işteöyle baştan ayağa pembelik içinde kaldık." Bu düşe, okur da kaptırır kendtni: "Dere kilimlerimizin üstünden akıyor, sular aktıkça geyikler hep aynı yöne doğru koşuşuyorlar. Suların altınua kilimin çizgiıeri boyunca dizi dizi koşuyorlar. Koşuyorlar, koşuyorlar, hep aynı yerde kalıyorlar. Üstlerine eğilip suyu gölgelediğim zaman bedcnleri dalgalanmaya başlıyor, boynuzları dalgalanmaya başlıyor." ("Geyikler, Annem ve Almanya", ss.910). Şimdi de öteki iki alana göz atalım: Düşsellik, görecelik. Duruel, okurunu çarçabuk öyküsünün içine alan, deyim yerindeyse onu öykülerin içinde eritip yeni baştan yoğuran bir yazar. Bu araua, okuruna düşünsel (ı) Bunlan söyleyen, günümüz Türk öykücülüğünün önemli adlarından biri oysa! Ama söyledikleri nasıl da acılı! Bu sözlerden yalnız yayıncılar, basın ve yaın kuruluşları, eleştirmenler değil, okurar da payını almalı! Hatta, cn çoğunu okur... Nâzım 1 likmet'in "Dünyanın En Tuhaf Mahluku" adlı şiiri nasıl unutulabilir? Okur kavrama İle Nâzım'ın o ünlü dizeleri arasında koşutluk kurmak bil ki hoş kaçmayacaktır, ama yazarını, kitabını kendı bilinciyle seçmeyen okur için kurulduğunda bu ilişki, ne sakıncası olabilir bu dizelerin? "kabahat senin,/demeğc de dilim varmıyor, ama/kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!" Kuşku yoK ki bu söz "güdülen okur"a... Hoş Haluk Cengiz, Adam Sanat'taki o ilginç yazısında, "... bana kalırsa 'okuyan'ı o denli hafifsedik, o denli küçümseyip aşağıladık, o denli edebiyattan dışladıkki; sonunda, 'okuyan'ı da, 'yazan'ı da 'biz' olan bir cdebiyat çıktı ortaya" diyorsa da, ben yazın yazarlığı ile yazın okurluğunun, ötekilerden ayrılan edim, eylem alanları olduğunu düşünüyorum yinel2'. Bu yüzdcn de asıl "okur"un, Nursel Duruel'in çok iyi ayırdında olduğunu sanıyorum. Onun az yayımlamakla birlikte değcrli bir öykücü olduğundan haberli elbette okur. tlk kitabı Geyikler, Annem ve Almanya'nın 1982 ve 1984'teki baskısından yıllar sonra 1992'de Yazılı Kaya ile yeniden karşısına çıktığını onun, Yazılı Kaya'nınsa son olarak 1997'de yeniden basıldığını biüyor okur '". On, on beş yıla, hatta daha uzun bir süreye ya Değerli bir öykücii şölenler de sunan bir öykücü o. "Ölüm Aralarında Kaldı" ve "Zaman Aralığında", Nursel Duruel'in ilk öyküler demetinde düşünselliği gösteren doruk öyküler. Birer düşünsel şölen aynı zamanda bunlar... Öykülerini bir budunbilimci, kazıbilimci, söylenbilimci vb. ele alışına, okurunu insancı ve yurtsever duygularla doldurup öyle kapı önlerine bırakışına bakarak, yazarın kupkuru bir düşünsclliğe yaslandığı düşünülmemcli hiçbir zaman. Tam tersine, Duruel, kıpır kıpır bir kıvraklıkla, alçakgönüllü bir yumuşaklıkla oluşturuyor öykülerindeki düşünselliği. Bu arada kendini sorgulamaktan alıkoyamayacağı öyküler de çıkarıyor okurun karşısına. Örnekse "Mınareden At Beni In Âşağı Tut Beni." Düşünsel boyutun, Yazılı Kaya'da daha da gelişip belirginleştiği, dahası yetkinleştiği görülüyor. Yapıttaki hemen her öykü, bunun göstergesi. Sarsıcı, yol açıcı öyküler bunlar! Ne ki, kimi zaman "düsünsellik" ile "anlaşılmazlık", "içerik" ile "kapalılık" aynı şeylermiş gibi alınabiliyor toplumumuzda. Yansıtılan düşüncenin ayırdına varamayan, anlamın derinliklerine inemeyen, bırakın kavramayı henüz bunlan sezme becerisi bile gösteremeyen bir okurun bu öykülerdeki düşünsel boyutu kolay kolay benimseyemeyeceği gözardı edilebilir mi hiç? Nitekim Duruel'in şu sözleri, bu gerçeğin altını çiziyor biraz da: "... Yazılı Kaya'daki bazı öyküler okurların bir bölümüne daha kapalı geliyor galiba"'". Bir yazarın yazınsal serüveni ile okurun okuma eyleminin birbiriyle buluşması, bunların ille de üst üste çakışması gerekmez elbette. Yazar da, okur da kendi düzlemlerinden bakmak zorundadır olaya. Birbirleri için sınır çizmeye, çerçeve getirmeye yönelemezler bu yüzden. Yazar, kcndi okuruyla, okur da kendi yazarıyla buluşur bu serüvenin sonunda... Bu kavuşmanın ardından, ikisi arasında bir sıkıntı yaşanmayacağı ileriye sürülemez yine de. Sözü, yazarın yukarıdaki değinisine getirmek istiyorum... Duruel, kimi öykülerinin, okurca "kanalı" algılanmış olabileceğini belirtiyor bu değinisinde. Oysa Duruel'in öykülerindeki düşünsel yoğunluk, çok geniş bir tabandan besleniyor. Yalnız bilimler, ötcki âisiplinler değil bu düşünsel yapının belirleyicileri. Folklor, halk masallan, deyişler vb. alanlar da katılıyor bclirleyiciler arasına. Düşünsel yapının oluşumu sürecinde nefes kesici bir yerellik de boy göstermiş oluyor böylece. lladi diyelim (değil ya), Kâğıtlar" adlı övküleri yabancılayıp bir ölçüde yadırgadı okur; iyi de "Su", "Atlarını Sürüp Geldiler (Yol Yenisi)", "Sen de Oradaydın", "Yazılı Kaya" adlı öykülerin dokusuna sinmiş ycrellikten sonra, okurun bunlara ilgisiz kalacağı nasıl düşünülebilir? Duruel bir ölçüde kuşku duysa da, okurun bu öykülerdeki düşünsel yapıyı, üstelik yalın bir geçirgenlikle K İ T A P S A YI 405 Duruel'ln öykiilerindeki yerelllk l Farklı boyuttar ve derinllkler Bu tehlikenin ayırdında Duruel. O, öyküyle şiiri dengelerken şair değil öykücü kimliğiyle öne çıkıyor zaten. Ondaki şiirselleştirme imge halkalarına yaslansa da, yoğun emekli bir dil işçiliğinden pay alıyorbu yine de. Üstelik öykülcrde yer alan nesnelerin, cylemlerin, bunların oturduğu sarmal çerçevenin, bir kendileri olarak öykü nesnesi biçiminde, bir de dildeki yansıma olarak dil nesnesi biçiminde durmadan renk değistirdiği, sürekli farklı boyutlar ve derinlikler çizdiği görülüyor. Yani sonuçta, ayrıca bir "dil öykü" de çıkıyor okurun karşısına. Kolayca yakalanmış rastlantıların değil, titiz dil işçiliğinin, kılı kırk yaran tutumun, "Ses Maketi", "Burcaç", "Çöl ve Yazılı SAYFA 10 C U M H U R İ Y E T