Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Toplaşır gölgesine annemizin Fısddaşırdık aramızda Tanrım n'olur bağışla Evimizi bağışla tanrım n'olur Dokunma soframıza Orada gülebiliyoruz ancak Orada adamakıllı susuyoruz ürada ağzımız bizim oluyor Dokunmasak da Demek ki korku, aynlığın, parçalanmanın korkusu yoldan önce; yuva, kendi içinde kendi çözülüşünün tohumlannı barındırıyor. Nispeten daha eski olduğunu tahmin ettigim kısa şiirlerinden birinde Bejan Matur da başlangıç ânı ile yol arasındaki kopuşu mutlak, hatta vahşi terimlerle anlatıyor: Ben bir masaldam çalındım Yalnızca annemin bildiği Ve bilen herkesin Annem tarafından öldürüldüğü bir masaldan Annem katildi Gençliğin, acı çaresizüğin hissedildiği bu şiirde geçmişin uğultusunu taşıyan, her şcyi götüren, dokunuşlanyla parçalarımızı toplayacak rüzgârın sesi işitilmez. Tüm aniamlann gizlendiği bir yer olmalıydı Masalı ve yüzümü eksik bırakan Annemi katil yapan giz o yerdeydi arkadaşım, Bejan Matur'un şiirini fazla kadınsı bulduğunu söylemişti. Ne demek bu? Hangi kadın?... Kitapta işittiğimiz ses, tarihi kuran değil savrulan, zorla bir yola koşulan bir öznenin sesi. Soğuklar başladığında Atlilar gelmişti bizi almaya Yaşlı ve tuhaf atlılardı Korkutmuşlardı bizi Kar yagmıştı bakışlarına Ve hiç konuşmadan bizimle Bakmadan ellerimizin küçüklüğüne Konaklara götüreceklerdi bizi Rüzgârla uğuldayan konaklara Tarihle kurulan bu çapraz ilişkinin kadınlıktan değil, Kürtlük gibi tarihle ilişkisi öteden Deri sorunlu olagelmiş bir kimliği taşıyor olmaktan kaynaklandığı iddia edilebüir. Bu iddianın doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Kürtlüğün tarih sahnesine mücadelecilik kipinde müdahale etmekte olduğıı bu tarinsel anda, savaşı anlasa da Bejan Matur'un ö/deşim kurduğu savaşkanlık değil, savaş korkusu... Savaşın sahibi gibi gördügü babasını yine de sevmeye devam ederken erkek kardeşinin savaş korkusunun yanında durmayı seçiyor: Gidişin kendisinden artakalan Her şey, herkes burada. Ben buradayım Kardeşlcrim yitikliğiyle burada Annem elbiseleriyle Erkek kardeşim savaş korkusuyla Babam burada hiç uyanmış olmasa da Dünya eksilmiş etrafımda "Eksiklik" önemli bir kavram Bejan Matur'un anlattığı kadınlığı anlamak açısından... Ama eksilmck, eksilerek yaşamak da bir asla, kökene, belki kadınlıgın özüne dönmenin teminatı olmuyor. Ben azaldıkça kendim mi oluyordum Başka bir şey, başka biri mi yoksa Bir başka hayatın olmadığı Her ânın değiştirdigi doğruysa Her şey dondu büyücüm Bir mermer soğukluğu kalıcı olan Bir de dokunuş. (s. 67) Hiçbir şeyin karşılığını, dengini bulamadığı bir dünya Bejan Matur'un anlattığı... Çocuklarını yola, tarihe koşan anneler onların acı çekeceğini bilirler. Ama, Yalnız kalmayalım diye karanlıkta Çocukluğumuzu ekleyecek Avunmamızı isteyecekti o çocuklukla Sırtımızdan jiletle akıtılan ki»nın Kanştığı uzun ırmağa Bırakıldığunızda Annemiz bu kadarını istemezdi (s. 13) Ama kadınlık mıdır her şeyin bir eksiklik, eksilme kipinde yaşanma hali? Melekler bile kendi hakikatlerine yabancıdır: Bakınaz ki Bakamaz ki melek Görmcz Göremez. (s. 52) Yalnız melekler değil, Her şey kendinin âhı Toprak Taş Duvar. ' > Ruznar Dolu Konaklar "Rüzgâr Dolu Konaklar, Bejan Matur'un dağ rüzgârlarının ürkütücü, ama an soluğunu getiren şiirleriyle dolu. Yerini bulamamış bir göçün arayışı, kervansaraylara uğramayan, baharat kokulu hanların alacakaranlığında belirip kaybolan gölgelerin iç içe geçen görüntüleri. Ama ' aaha da önemlisi gerçeklerden masallara, masallardan gerçeklere gidip gelen sevgi sürgünü göçebelerin doğanın taşına toprağına sinen acılarını dile getiren şiirler. Düş gücünün mantığıyla Doğu'nun karmaşık yaşantılarım lirik ve masalsı bir dille canlandıran bir imge ve ezgi zenginliği" diyor Cevat Çapan Hocamız, Bejan Matur'un şiirleri için. İSKENDER SAVAŞIR Bejan Matur'un şiirleri E rılmak gerekir. Psikanalizden de tanıdıgımız bu kutupsallık Bejan Matur'un şiiri girış için de elverişli bir giriş kapısı oluşturabilir. Ama Nurdan Gürbilek ve psikanalizin hayatın ilk evresine, bilincine geçis ânına yerleştiruiği bu kouşu Bejan Matur, hayatın hcr ânını, endi deyişivle her konağını belirleyen bir gerilim oıarak kavnyor. Geldiğimdc rüzgâr dolu ilk konağa Günlerce uyııdum Kilimler ve oakırlar arasında. Rüzgân sevebilirdim Kapılar ve pencereler olmasa On yılım geçti rüzgârla Üşüdüm ner konakta Konuşmanın ne anlamı var diyordum tnsanın yankısı olmazsa Insanın kendi yankısını taşıyan, sevilebilecekken sevilmemiş rüzgâr Bejan Matur için ikircikli bir aruam taşıyor. Derinleşen parmaklarımıza dokunan rüzgâr, Bir rüzgâr kalmıştı tanıdık olan Ona bırakmabydık kendimizi O her şeyi bilen Her şeyi götüren rüzgâr Her şeyi bilen, geçmişin uğultusunu taşıyan rüzgâr aynı zamanda insanı mahrum eden, yollara sürükleyendir; belki bu yüzdendır sevilebilecekken sevilememesi. Yine de belli belirsiz bir vaat taşır. Rüzgârdı dokunuşlanyla parçalarımızı toplayacak olan Önce rüzgârın anısını taşıdığı yuvadan başlayalım; nedir yuva? Ayrılmadan daha Bir cinayete benzetilen yuvadan yola fırlatdışın sonrasında hayat, onulmaz bir şekilde masalın anısıyla yolun anlan arasında bölünür. Kitap bu iki terim arasındaki uzlaşmazlığı, geçişsizliği vurgulamak istercesine onları yineleyerek sona erer: An ve masal An ve masal Oysa kitaba adını veren ilk şiirin çok daha olgun sesinde söz konusu kopuşun mutlaklığı yumuşuyor, yuva ile yolun, masal ile ânın aynı kumaştan dokunmuş, aynı malzemeyle örülmüş olduğu kaydedıliyor. Dogduğumuzda Bizim için yaptırdığı sandıklara Gümüş aynalar Lacivert taşlar Ve Halep'ten kaçak gelen kumaşlar Dolduran annemiz Bir zaman sonra Bizi koyup o sandıklara •' Yol • ' Rüzgâr Ve konakları fısıldayacaktı kulağımıza Bıırada anne artık bir katil olarak degil, varlı^ı (belki masalı) kurduğu gibi, o varlıöı tarıhe (yola) armağan eden özne olarak da görülüyor. Ancak başlangıç ânı yine de ayncalıklı niteliğini koruyacaktır: Hayal edilen yine de bir imgeden ibaret oldufiu söylenemeyccek kadar gerçek bir köken... Şöyle de söylenebilir: Biliyorum orada ürkütücü başlangıçta Bir şey bekliyor canlılar Bir tufan olacak 1 ler şey toplanacak başlangıca Oysa kapandı kapı Anı kalaı kalanların ' B ejan Matur'un kitabına adını veren "Rüzgâr Dolu Konaklar" şiiri ile Nıırdan Gürbilek'in "Mırıltıdan Dile" yazısı Defter'in aynı sayısında yayımlandı. Gürbilek, yazısının başhğında kullandığı kavramlar arasında bir karşıtlık ilişkisi kuruyor: Bir yanda annenin sesinden, ninnisinden, anlamı pek kestirilemeyen nıırıltılardan oluşan mahrem, müşfık, biraz da boğucu bir ses evreni... Karşısında uzaktaki şehrin ışıklarıyla, köye yeni gelen Sana yağının ambalajıyla yeni tatlar, ancak ulaşıldıgında sahte olduğu keşfedilcn scrüvcn olanakları vaat eden toplumsal uzlaşmaların, tarihin dili... Yuva ile yol... Bu ikisi arasındaki ilişki ancak bir kopuş ilişkisi olabilir. Yola koyulmak için yuvadan kopmak, kopa ' Şür okumayı benden daha iyi bilen bir Orhan Koçak olsa yolun sundufiu olanaklann her zaman ya eksik ya çok fazla olduğunu, bu yüzden her şeyin kendi ahı olarak kalmaya mahkum olduğunu söylerdi. Doğrudur, genelgeçer olan bu CUMHURİYET KİTAP SAYI 359 SAYFA 8