05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mavi Uvnarlık Kapak konusunun devamı. leştirmişler. Gönliim isterdi ki tüm bu zenginliğin ayrıntıları çağımızda bilinsin, dersler alınsın. Bizler de tüm bu zatnan dilimleri için dersimizi iyi çalışmış olalım, Anadofu toprağının kültür ve sanat birikimine yaraşır olalım." diyor Gürol Sözen Mavi Uygarlık kitabının önsözünde. (Şu an kafamda Ülkü Tamer'in dizeleri dolanıyor. Ben olsam utanırdım, bu ne biçim öğrenci/ Hem dersini bilmiyor, hem şişman herkesten. Ne güzel söylemişti ozanımız) Mavi yalnızca su değil, uygarlık. Kitabın daha ilk sayfasında DU bilinmezliğe bir kapı aralanıveriyor. Kitap, sığınacağı limanlan doğa, kültür ve sanatta arayanlara adanmış. Tanrılar denizinde Homeros'la başbaşa kalmak ve esintinin ruhunu aynı maviliğin ortasında paylaşmak sarsıyor insanı... "tki tane küp durur Zeus'un eşiğinde, biri kötü, biri iyi bağışlarla dolu. Zeus karıştırır bunları, sunar ölümlülere, iyisinden de, kötüsünden de pay alır insanoğlu." Ege'nin köpüklerinden oluşan işveli Afrodit ve elinde bir testi şarabı ve kadehiyle denize açılmış Zeus'un oğlu Dionysos. Yaşamın, sevginin, coşkunun, erdemin, aydınlığın tanrısı. Tragedya ve komedinin doğumu bir anlamda Dionysos'a bağlı değil mi? Yunan tiyatro yapılarının ilk örneği onun adına düzenlenen şenliklerle biçim kazanmamış mı? Evet, Dionysos'un bahar şenlikleriyle, daha basit olan tiyatro yapıları görkemli bir yapıya kavuşmuş. Şiir, söylev, müzik, adak, dans ve oyunlar da işin içine girincc mimari de kendine çeki düzen vermek zorunda kalmış. Doğanın en güçlü tanrısı, coşkunun en usta tanrısı, bağışla beni de keyfince, yoksullar gibi damağımın tadını bulayım diyen Kral Midas'a Dionysos'un yanıtı ırmağa girip yıkanması gerektiği olmuş. Işte o günden beri Lidya'nın, Frigya'nın ırmağında küçük pırıltılara rastlanırmış. Kim coşkuyu arıyorsa ona gelmiş, kim doğanın erdeminden yararlanmak istiyorsa onun yolunu izlemiş. Coşku, sanatın kaynağıdır. Doğanın gücü ise sanatçının. Burada durup Shakespeare'in sözüne kulak verelim. "Geçmiş, önsözdür." Dardanos'tan Ege'ye doğru açılırkcn Çanakkale Boğazı'nın gizemini aralamadan olmaz tabii. Troia'da ölüm •" Gürol Sözen'den sıgınacagı limanlan doğa, kültür ve sanatta arayanlara adanmış bir armağa ve dirim yan yana dururken, bu ikilemin örtüsünü kaldırmamaya olanak yok. Çağımız buyruklarla dolu. Sanat adına çığırtkanlar kol geziyor. Oysa, Akdeniz uygarlığı bügelerin kenti Assos'ta ve Assos'tan öte yankılanıyor. Tiyatroda, agorada Aristo'nun felsefe okulunun taşlarında çınlayan şu sese kulak verin. ...en doğruyu seçen, sabırla katlanan, en ölçülü, adaletli üleştirici doğadır. Sanat tarihi ve arkeolojiye acılan pencereden tüm toplum ve uygarlıkların vazgeçemediği yer Bergama ya uğrarken klim ve halılarındaki binlerce yıldan beri süzülüp gelen çizgi ve renk yorumunu anmamak olur mu? Asklepieion'un en görkemli güzelliği lon stili sütunlarına vaslanıp Dionysos onuruna verilen şenlikte uzun sarı saçlı Bergamalı güzelleri, uzun ve beyaz giysileri içinae düşleyebilirsiniz. Lydia'nın sularına doğru yolculuğa devam ederken Foça kıyılarında yüreğinize atlayan bir Akdeniz foku, size zaman duygusunu unutturabilecek cinsten büyük bir mutluluk değil mi? lonia'nın önemli kentlcrinden olan Foça'dan sonra ver elini Izmir. Alaçatı'da bir kahve molası ve Teos ya da Sığacık. Kültürün, sanatın ve coşkunun kenti Efes deyince aklımıza Artemis geliveriyor. Alımlı ve soylu duruşu ile binlerce yıldan beri gülümseyen göğüslerinde toprağın, insanoğlunun bereketini taşıyan, runlara yol gösteren Artemis. Kuşadası, Priene, Hippodomos ve sonsuz doğa Dilek Yarımadası. Vahşi doğa ve onun dcngesinde ürpererek yola devam. Gökyüzüne hükmeden Didim Apollon Tapınağı'nın 124 sütununda algılamanın, ışıgın, aklın ve sanatın güzelliğine bırakıyoruz kendimizi. Dudakları aralanmış, kasları hafifçe gerilmiş, küşkün ve alıngan Medusa başı bize ne anlatıyor dersiniz? Didimli kahinlerden biri kadınmış. Elinde asası ile otururmuş. Kehânette bulunmadan önce tapınakta üç gün oruç tutarmış. Bir gün Lidya Kralı Krezüs, Didimli'yi, Delfli'yi ve bugün adı bilinmeyen üçüncü bir kâhini sınamış. Bilin bakalım ben ne yapıyorum? demiş. Delfli bilmiş yaJnızca. Kral, Didimli kâhin dostuna, neden bilmedi diye kızmamış, gönlünü alıp armağanlar göndermiş. Milet'ten sonra Ege Bölgesi'nin en büyük gölü Bafa Gölü'ndeyiz. Eskiden körfez olan bu göl yoğun bir yerleşmeye tanıklık etmiş. Ve işte Bodrum, Bodrum. Ege ve Akdeniz'de yelken açan uygarlıkları Bodrum Müzesi'nde görebilirsiniz. Bodrum'un iki simgesi tarihçi Herodot ve ikincisi ise çağımızın simgesi Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı. Doğasının üzcrindc tepinilen (!), gündüz uyuyan, geceleri yalpalayan Bodrum birçoğumuz için özel Dİr ycr değil mi? Kalimnos Adası'nı anmaclan geçmek olmaz. Neden mi? Kalimnoslu kadınların mitoloji dünyasında özel bir yeri var da ondan. Erkeklerle şiir yanşması düzenlenirmiş. (Işte, fırsat çıkmışken bir kadın şairin şiiri.) "Biz küçük çıkarlara boyun eğecek kadar güçsüz müyüz? Çığlığımız çınlasın yükselerek, öldü artık eski yaşamımız" Yarışmada sıra erkeklere geldiği zaman, iş rayından çıkıvermiş. Bütün erkekler gibi Arkilohos'un da aklı malum... "Yaşı, çıraklarının iki misli, Suratı çarşambaya dönmüş bilmemne hanımın, Ama hâlâ işinin ustası sayılıyor." Yorumu siz okurlara bırakarak Akdeniz'e açılıyoruz. Kötülük bu. Kcntteki itişmeler, kakışmalar, siyasal yozluklar, içi boş demeçler, planlanmış ilişkiler, paylaşmalctan korkanlar, sevgiden ödü kopan lar, gülümsemeyi unutup surat asmayı ustalık sananlar ve kuşkuyu meslek edınenlerle yaşayıp dururken nereden çıktı şimdi bu Mavi Yolculuk? Evet, evet bu düpedüz kötülük. Eski mavici Azra Erhat ne güzel anlatmıştı mavinin öyküsünü. Insanların yirminci yüzyılın son çeyreğinde yabancılaşma belası ve bunalımıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çekmişti. Çağdaş insanlarımızın hangi ülkeden, hangi çevreden olursa olsunlar bir kısır döngü içinde yaşamakta olduğuna. Büyük şehirlerde dört duvar arasında kalmanın hüznüne ve tüketim toplumunun nimet gibi görünen, aslında büyük baskıları peşinde sürükleyen bunaltıcı ve tek düze yaşamını yaşadıklarını anlatmamış mıydı? Ne kadar naklıydı. Mavi Yolculuğu anlatmak zordur, Mavi Yolculuğu yaşamak gerek dcmişti Azra Erhat. Doğada renk var. Müzik.yar. Tat var. Şölene doluşan coşku var. Oyle olmasa çiçeklenir mi bitkiler? Bahara sevdalanır mı insanoğlu? diyor Dionysos. Olympos'un sönmeyen ateşi yüreğimizi kıpırdatan bir çoğalma. Tanrı Zeus'un gücü Olympos'tan Akdeniz'e ve yeryüzüne akıyor. Binlerce yıldan beri sönmeyen bu ateş bugün bile doğanın gücünü kanıtlarcasına haykınyor. "Benim gücümü gördün. Sönmeyen ateşimi ve bulutlanmı. İşte Akdeniz'in mavi derinliği. İşte dağ başları. Bundan sonra senin korkun ve güzelliğinle beslensin yeryüzü. tster dillendir, ister dillendirme. dercesine... Fethiye Körfezi, eski adıyla Telmessos ve Adalar Denizi. Köyceğiz gölünün delta aracılığı ile Ege denizine açıldığı kumluk alan CarettaCaretta'ların huzurlu yuvası Iztuzu. Dal/an, Iztuzu ve sazların dibinden yükseen Likya mezar anıtlan hem doğanın hem de insanoğlunun birlikteliğinin ürünü. Su, ağaç ve bulut. Renklerin çılgınlı ğı büyü ile mi değişimini yaşıyor bilinmez. Göçek, Domuz Adası ve Manastır Koyu. Böyle güzelliklerle uyanmak ve suyu tenimizde duyumsamak inanılmaz bir duygu. Bunu yaşayanlar, sözcüklerin yetersizliğini anlıyor. Büyük Iskender'den izin isteyip Simena ve Kekova'ya varıyoruz. Gürol Sözen'in yazılarından bir alıntı yapmak istiyorum. "Denizlerin kuşattığı kıyılarda aykırıjığa yer yok. Eğer doğa kendi üretmişse, aykırı olan her şeyi sindiriveriyor. insanı, kayası, bitkisi, yosunu, balığı, güneşi, suyu ve tuzu bir hamur teknesinde yoğuruveriyor. Göçek'in Manastır Koyu nda denize olta atmtş gibi iğne uçlu yapraklarını suya değdiren çam ağacı nasıl besleniyor dersiniz? Tuzlu su ile. Inanın ya da inanmayın. Çam ağacının kökleri tuzlu suyun içinde uzanıyor balık gibi. Lycia'nın dağ ve liman kentinde belki doğa ve uygarlıkların sevdası bu nedenle tükenmiyor. Bilemiyorum. Varolan her güzelliği, birlikteliği 'sevda' sözcüğü ile açıklamak doğru mu? Kale'de gün batarken de bu güzelliği tanımlayan ayrı bir sözcük bulmalı. Gün batımına nereden bakacağını bilemiyor kimse. Yerli, yabancı kim olursa olsun uyuşmuş, yalnızca bir yerlere bakıyor. Zeytin ağaçlarının altında iki bin dört yüz yıldan beri yatan Lycia mezar anıtlarına doğru yönelmiş kimi. Kimi, Kale'nin mazgallarına oturmuş sigarasını tüttürüyor bir yandan. Üçağız. Şiirin, resmin, öykünün ve müziğin tanımlayamayacağı yer burası olmalı. Doğanın binlerce sesini duyabilmek, insan sesinin müziğini yakalayabilmek kolay değil, hele Ege ve Akdeniz'in sesini de.. Dionysos'u düşlerde yaratıp, çevresinde dansı, şiiri, müziği, renkleri çoğaltanlar da uygarlığın habercileriydiler. Sahi flüt, davuî, harp, zil, luth ve lir'i yara' CUMHURİYET KİTAP SAYI Simena vs Kekova'da Dars Notları l SAYFA 4 J 318
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle