05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA "Denizlerin kuşattığı kıyılarda aykmlığa yer yok. Eğer doğa kendi üretmişse,aykın olan her şeyi sindiriveriyor. Insanı, kayası, bitkisi, yosunu, balığı, güneşi, suyu ve tuzu bir hamur teknesinde yoğuruveriyor. GÖçek'in Manastır Koyu'nda denize olta atmış gibi iğne uçlu yapraklanm suya degairen çam atiacı nastl besleniyor aersiniz? Tuzlu su ile. Inantn ya da inanmaytn. Çam ağaanın kökleri tuzlu suyun içinde uzanıyor balık gibi. Lycia'nın dağ ve liman kentinde bclki doğa ve uygarlıklann sevdası bu nedenlc tükenmiyor Bilemiyorum. Varolari her güzelliği, birlikteliği 'sevda sözcüğü ile açıklamak doğru mu? Kale'de gün batarken de bu güzelliği tanımlayan ayn bir sözcük bulmalı. Gün batımına nereden b.akacağını bilemiyor kimse. Yerli, yabancı kim olursa otsun uyuşmuş, yalnızca bir yerîere hakıyor Zeytin ağaçlannm altında iki bin dört yüz yıldan beri yatan Lycia mezar anıtlanna doğru yönelmiş kimi. Kimi, Kale'nin mazgallarına oturmuş sigarasım tüttürüyor bir yandan. Üçağız. Şiirin, resmin, öykünün ve müziğin tanımlayamayacağı yer burası oltnalı." Gürol Sözen Hocamız, bu tanımlanatnayan dünyayı anlattığı Mavi Uygarlık adlı o nefis kitabının bir bölümünde söylüyor bunlan. Gürol Sözen 'le gerçekleştirdiğimiz söyleşi, MaviYolculuk yapmak isteyenlere b'nemli bir kılavuz olacak. Bol kitaplı günler!... TURHAN GÜNAY YKY'dan nefis bir albüm Türk Resminde Otoportre Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde açılan Türk Resminde Otoportre Sergisi'nin ardından nefis bir albüm yayımladı YKY. Albümden Menmet Ergüven'in yazısının bir bölümünü sunuyoruz aşağıda. MEHMET ERGUVEN Y ~ 4HHKs92&E3ZES9HIIB KftTAI Imtiyaz Sahlbi: Berln Nadl 0 Basan ve Yayan: Yeni Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.$. o Cenel Yayın Yönetmenl: Orhan Erlnç o Cenel Yayın Koordlnatörü: Hlkmet Çetinkaya Yazıişleri Müdürlerl: Ibrahlm Yıldız (Sorumlu) , Dinç Tayanç 0 Yayın Yönetmeni: Turhan Cünay Grafik Yönetmen: Dllek llkorur o Reklarti: Medya C C U M H U R İ Y E T KİTAP üz, insan vucudunda hiçbir zaman fetiş haline gelmez; çünkü her yüz, kendisini oluşturan parçaların zorunlu toplamı olarak, öncelikle ifade'dir bir yüzün Diraktığı etki, onu var cden parçalann bütününe ilişkin genel izlenime dayanır daima. Bu yüzden, sadece burun veya ağız ile algılanan bir yüzde, betimleyici görmenin yerini, karikatürize etmeye bıraktığını kolayca söyleyebiliriz. Nc var ki, ifadenin tüm yüze yayılıp, yalnız onunla ilgili bir özelliği dile getirmesinden ötürü, burada bclli bir organın temsilî işlcv üstlenmesi peşinen geçerliğini yitirmiştir. Buna göre, sevdalı bakışta Fetiş mantığı açısından dudak tüm bedeni istila edip, tapınç nesnesi olabilir, ama yüz asla. Öte yandan, zamanla çıktığı yanşta, yüz kırışa kırışa yol alırken, dudak nep geriye sayar; parçalarda eski hanesine yazılan, sıra bütüne geldiğinde erdeme (soylu deformasyon?) dönüşmüştür sessizce. îfadenin, raptediltniş belli bir an'a kayıtlanmakta direnip, zamana yayılma eğilimi göstermcsi, portre konusunda resim ve fotoğraf arasındaki temcl sorunsalı ortava koyar; şipşak kayıt, anlık izlenimi belli (dondurulmuş) bir biçime hapsedcr; oysa yüzün iradeye yöııelik yorumu, zamana yayılmayı zorunlu kılan bir izlcnimler bütünüdür karakteri yansıtan bir ayna olarak portre, yüzün ald'ğı ve alabileceği tüm biçimlerin ortalamasıdır. Fotoğrafta, kaçınılmaz bir zorunluluğun sonucu olarak, mekanik yeniden üretimin sadece benzerliği ön plana alması, ne denli ustaca bir seçim yapılmış olursa olsun, sonuçta yüzün o andakı biçimiyle sınırlı kalmaya mahkumiyetin izini taşıyıp, ifadeyi dikkate alan yorumlama etkinliğine kendıliğinden gölge düşürür. Gerçi, tıpkı resimde olduğu üzere, fotoğrafik portreyi de alımlama sürecinde zamana yayıp ifadelendirme olanağı mevcuttur. Ne var ki, bu olanak temelde yatan farklılığı bu, ontolojinin ilgi alanına giren bir farklılıktır esasen değiştirmez. Buna göre, boyaresimde zamana yayılan ifade, alımlama sürecini öncelemekle kalmaz; doğrudan doğruya görüntünün genesis'iyle ilgili bir zorunluluk söz konusudur burada. Fotoğrafta izleyicinin üretmekle yükümlü olduğu zamana dayalı ifade, resimde ilkin yaratma sürecinin kendisinde ortaya cıkar: Ressam, resmedeceği şahsın kişiliğine ilişkin izlenimlerinden harcketle tasavvur ettiği yüzü, her iki anlamda da, zaman içinde gerçekleştirmiştir. Öte yandan, fotoğraftaki portre, yüzü yalnız o an'a mahkum etmekle kalmayıp, öznel geçmişi yok eder; fotoğraflanan yüzde geçmiş ve gelecek spckülasyon konusudur olsa olsa; çünkü görüntünün nesnelliği bireyin öznelliğini ilga ederck var olma şansına sahiptir ancak. Belge, özünde yorum hakkının imhasıdır; bu sebepten, farklı düşünce ve tartışmaya, dolayısıyla yoruma hep karşı çıkar. Fotoğrafik görüntü, aslına benzediği ölçüde, hakkında söylenebilecek söz kalmayanı gösterir bize. Bir kez hassas levhada yerini aldıktan sonra somut ipucuna dönüşen görüntü, "her şey ortada"nın mantığı ile izleyiciyi açıkça susmaya davet etmektedir artık. Oysa tam da bu noktada resmin alabildiğine farklı bir konumda yer aldığını görürüz; öyle ki, tuval yüzeyinin tıpkı bir ayna hassasiyetiyle modeli aynen yansıttıg'ı durumda bilc, her şey belgeye karşıt bir konuma geçip, öznel duyarlık tarafından kuşatılmıstır resimde göründüğü gibi olmak, aslıncla ressama göründüğü gibidir sadece. Bu bağlamda, hakkında yeterince fikir sahibi olmauığı kişinin portresini yapan ressam, yine de bir ifade olarak algıladığı yüze kendi öznel yaşantı SAYI 3 1 8 Albümden bir portre. Eren EyuDogiu. içeriğinin mcrccgindcn bakıp, ona göre karşısındaki çehreyi resmetmek zorundadır. Resimdeki portre, aslına uygun olup olmamanın ötesinde, deşifre edilmek (yorum?) üzere bizi kışkırtan bir mesajdır öncelikle. Burada altı çizilmesi gereken nokta, kimi kez portresini yaptığı kişiyi yeterince tanıma fırsatından yoksun ressamın, buna rağmen kendi sezgi ve deneyiminden hareketle, o şahısa öznel bir geçmiş (zaman) atfederek tuval başına geçmesidir; ve kişiliğin göstergesi olarak, geçmişe ilişkin bu tasavvur, resmin oluşum süreci için gereken reel zamana yayılıp, her bir uğrak noktasında (moment) Kendisini kanıtlamaya çalışmaktadır. Portre, özü gereği bir ilkyorum'dur hep. Gelgelelim bütün bunların sonuçta çarpıcı bir paradoksla içiçe olduğunu görmek bayaöı düş kınklığına uğratır bizi. Nitckim, A. Finkielkraut'un da vurguladığı gibi, ne denli sabırlı olursak olalım, yüzü incelemek, onu elden kaçırmayla eşanlamlıdır: "Yüz, kaçıp gittiği için kendini benimsetir." Hic kuşkusuz Durada söz konusu olan yakalamanın benzerliklc ilgisı yoktur; zira portrede gündeme gelen sorunu, model ile sanatçı arasındaki ilişki belirlemektedir son tahlildc. Buna göre, mesafe duygusunu yitiren ressam, gördügü gibi olanı da aşıp, imgelemindeki modele dönmüştür sessizce. Bir yüzün ifadesini ait olduğu yere mal etmenin en kestirme yolu, ondan uzak durmaktır. Dolayısıyla âşık olduğu kişinin yüzünü görmekte zorlanan sanatçı, narsisizmin tuzağına düştüğü zaman da aynı sorunla karşıkarşıya gelir; kendini görmenin ön koşulu, ben'e dışarıdan bakabilecek denli mesafe katetmiş olmaktır. Bu nedenle, ister kendi, istcr bir başkası olsun, modclinc tutkuyla bakan ressam, daima ifadeyi ıskalamak zorunda kalır tutku yüzündcn kuşatılamayan varoluşun bedelini, dile getirmekte acze düştüğümüz şey ile öderiz çoğun. Yüzü durdurup, gözlem nesnesi yapabilınenin ilk şartı isc önce ona kayıtsız kalmayı öğrenmektir. Proust'u anımsayalım: "Sevilen model hareket eder; ondan geriye kalan her zaman için iyi çıkmamış fotoğraflardır." Cıerçekte portre için gereken beceri, insanoğlunun algılama düzeneğiylc uyum için dedir benzer olanı değil, farklıyı algılarız hep. Bu bağlamda bir yüzü resmetmek, onu benzerlerinden ayırt edenin ortaya koyulmasıdır sonuç itibarıyle. Ne var ki, böyle bir durumda biçim ile sınırlı kalan aslına sadakat ilkesi, Diderot'nun işaret ettiği gibi, bizi değil, olsa olsa modeli tatmin eder sadece: "Bir portrenin sahibine benzerliği benim açımdan, iyi çizilmiş olması ise gelecek kuşaklar açısından gereklidir." Besbelli: Diderot'nun burada söylemek istediği şey, bir değerlendirme ölçütü olarak, resimde benzerliğin ikinci planda olmasıdır; çünkü: "(...) benzerlik geçici, yapıtı ölümsüz kılan ve daha şimdiden hayranlığımızı kazanan şey ise fırçanın yaptığıdır." Kendi içinde tutarlı bir portre ise, yüzdeki ifadeyi dikkate aldığı sürece resim olmanın gereğini yerine getirmektedir; bu da, ressamın ne ölçüye kadar öznel yaşantı içeriği ile model arasında ilişki kurabildiğinc bağhdır bir yüz ile kalıcı rcsim'e dönüşeçek şekilde hesaplaşma, mesafe duygusuna gölge düşür meksizin, onunla gizli ortak payda arayışına girmektir çünkü. Ancak, ne denli yakından Bakıp, o kendine özgü ifadeyi yakalamaya çalısırsak çalîşalım, yine de her yüzden tanımlanmamış bir şey kalır geriye. Nitekiın, yine Finkielkraut, başkası (öteki, karşınıdaki vb.) ile özdcş saydıgı yüzü, beğeni veya hayranhğın hizmetine sunulmuş plastik rigür ya da desenden soyutladıktan sonra ekler: "Yüz ,imge avcısının asla erişemeyeceği tek avdır." Resimde portre, açıkça itiraf cdilmcse bilc, gerçekte hep o imkânsız olanın tammlanmamış bölge) ardına düşmüş, ütopik bir arayıştır son çözümlemede mevcuuiyetini yakIaştıkça uzaklaşmaya borçlıı olan, karanlık (mahrem?) bir arabölge. Ne var ki, bütün bunların otoportre resminde açıklığa kavuşup, tartışılabilir duruma gelmesi, epey sancılı ve uzun bir süreçte gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle, uygarlık tarifıinde her insanın kendine özgü bir yüze sahip olduğunu fark etmek, enıkonu yormuştur âdemoğlunu en azından, başlangıcından bugüne kadar resmin izlediği serüveni dikkate aldığımızda bunu açıkça görmek mümkündür. Buna göre, bir yüzü görebilmenin asgarî koşulları içinde malzeme estetiğinde ulaşılan yetkinlik düzeyi ile sosyokühürel/ekonomik/politik ortam sürekli ön plandadır. Gelgeleıim, portre resminin ilk bakışta görüldüğü gibi, genelden özele, daha doğrusu belli bir statüyü temsil eden yüzden tanınabilir olana doğru ilerleyen gelişim çizgisi düz bir hat üzerinde yol almaz; olmaaık sürçmeler gündcmdedir. Bu bağlamda resmin önce çizgiyle başlayan öyküsü, doğal olarak prorili kendiJiginden zorunlu kılmıştır; profılde yandan görünen, yüzü değil, başın Kesitini imler. Dolayısıyla, henüz ne perspektif, ne de rcnk ile oylumlamanın bilindiği bir dönemde cepheden portreyi dışlamanın en kestirme yolu profildir. Ancak, bütünsel bir ifade olarak yüzün gerçeği (fizyonomi) burada atlanmıştır cn face salt çizgiye yönelik olanı zorlarken, profil de, her gcçen gün bu alandaki beklentilerin biraz dana uzağına düşmektedir. Hiç kuşkusuz, portre rcsmiylc ortaya çıkan sorunları, yüzün yalnızca önden ve yandan görünümüyle ilgili bir ikileme indirgeyemeyiz; çünkü gerek kuram, gerek uygulamadaki örnekleri dikkate aldığımızda, asıl tartışma konusunun bundan sonra gündeme geldiğini görürüz. Portrenin nasıl olması gerektiği Itonusu, başlıbaşına bir sorundur bundan böyle. Başka bir deyişle, yüzde neyin yansıtılmasına öncclik vcrileccği, belli dönemlerde ele alınması gereken bir açmaza dönüşmüştür. Nerdeyse en azından, bugün bizim için kabul edılmesi mümkün olmayan birtakım ölçütler, kuşaklar boyu sanatçılara yön vermiştir. • Türk Resminde Otoportre /Yapı KrcJı Yaymları /SO s SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle