Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dergimiz okurları Ece Temelkuran adını çok yakından tanıyorlar. Nefis röportajları ve kitap tanıtma yazılarıyla tafaıdığımız Ece Temelkuran'ın, ilk kitabı, "Bütün Kadınların Kafası Karışıktır" yeni yayımlandı. Roman, öykü, şiir veya deneme getirmiyor kitap ama, aynı zamanda hepsini de getiriyor karşımıza. Ece Temelkuran'ın ilk kitabı: Bütün Kadınların Kafası Karışıktır kadının serüveni İmgeden dile yolculukta den çok uzaklara bakarak, aslında kentin dışında bir yerde deniz olduguna inanabılir insan... Ve izmariti dalgaya nişanlayabilir." Gerçek, elbette tektir. Ancak, gerçekle ilişki kurarken sahip olduğarnuz bilgiler çok ve farklıdır. Gerçeği, bilgilerimizlc "algılarız." Ravganın aJemi yoktur kimi zaman, çünkü herkesin gerçeği biraz da kendınedir. "bütün kadınların kafası karışıktır" adıyla, böyle bir kavgaya daha baştan girmiyor Ece. Sonsuz evrendeki düşünce ile zaman ve uzamla sınırlı algı arasındaki sarkaç "dil"e ne taşır? Sorunun yanıtı, dili kullanana, kullanabilene görc değişir. Dili kullanırken itirazla karşılaşmayız. Dilin, nadasdaki sonsuz tarlaları açıktır herkese. Karşılık bcklenmez. Anneyi çağrıştıran bir şey var yani. "Ânnemle ikimiz, boyuna ya malar dikıyoruz. Yataklara yatıp Fidel ve babama karşı planlar yapıyoruz. Kanlar akıyor çünkü. Biz yamalar diktikçe, gün uzuyor. Yamalar çoğaldıkça biz, artık, annemle hiç bağırmıyoruz. Annemle ikimizin kocaman eteklerimiz, siyah saçlarımız ve eski filmlerimiz var. Yemeklerden sonra mutfakta ağlıyoruz biz..." "Annemi öldürdüler mi acaba? Öldürmüşlerdir. Aynısı onun da başına geldi, eminim. Fidel, baba, nıavi sakal... Ve o dayanamadı. Onlara suç işlemediini kanıtlamaya çalıştı. Eteğinin rüzgâra kendiliğinden açıldıöını ve yok olmaktan korktuğunu anlatmaya çalıştı. Onlar da sustular elbcttc.. Ece'nin imge ve düşünceden dile doğru yolculuğunda başka ipuçları da var. Dil, insanın aynasıdır aynı zamanda. Insanı saklayan da, açığa çıkaran da odur. Ve içimizde "izlerin" bile silindiği yerler vardır. Ece, oralarda da dolaşıyor. Orada karşılaştığı kendisinin karşısında Fidel (ya da Hitler mi), baba, anne, yaşam ve ölüm var. Normatif, olması gereken şeyler değil anlattıkları. "Böyle yaşıyorum ben" demeye getiriyor, alın siz ae okuyun! Kurgu aramayın yazdıklanmda, akıcı olmasada olur dil: "Elle tutulur bir yani olan, kurgusu olan öykülerim yok ki benim. Oldum bittim saçma buldum kurguları, olay örgülerini. Yani sizin anlayacağınız, akıl hastanesine yatmadığım için, kimsenin gözucuyla bile bakmayacağı bir safsata olacaktır karalamalarım." "Kimsenin içine girmek için anlatmıyorum ben. Akıp gitsin de istemiyorum. Boğazımızda kalmalı. Dilimin tutuk müziği, itmeli. Akıp gidiciliğin uyuyan ritmi değil uygun olan. Biz ölüyoruz, size bunu anlatıyorum. Akıp gitmesi gerekmiyor. Bu dılin, hep tökezleyip düşmesi gerekiyor. Çünkü biz, tökezleyip düşüyoruz. Anne, kaç kez ölmeyi duşledin sen ölmeden önce.' Kadın, babasının kendisini tekmeleyip, evdeki portatif çarmıha gerdiği hikâyelerini uydurduğunu söylüyor Yazdıklarıyla kimsenin içine girmek istemediği de aslında hikâye. Çünkü, insanlar uykulardan kaJdırılıyor: "Öyle değil işte, bu kadar çok ağlayan bir insan... Ben kendime hiçbir şey gibi B değil, 'yüzünden'..." ' Yüzünden" yazma serüveni Ece'nin biraz kadınlık, biraz kafa karışıklığı halleriyle "İlk Söz"de kâğıda düşmeye başlıyor: "Peçete koleksiyonu yaptığımızdan beDOĞAN AKIN ri kadınız. Oğlan çocuklarının çivi atarak oynadıkları oyunu öğrenmeye çaltştığıir kadın, almış yanına kendini, mızdan beri de, daha çok. Kanamanın gökyüzüne doğru biriktirdiğı kove sevişmenin bununla Dİr ilgisı olmadı nuşmaları fısıldıyor. Kalesinden hiç. 'Hayal dünyasında'yaşadığımdan bebakmıyor yaşama, kendi içinden dörtnari de, kafam karışık biraz. Hiçbir kadının la geçiyor. Bir kısa pantalon bırakmış çobütünlüklü bir öyküsü olamayacağını cukluğunda. Arka odada giyiyor ve aynadüşünüyorum durmadan. Çünkü bütünın karşısına geçip konuşuyor. Ama ölünü, bizlerde bir bütün için yola çıkanlar, mün ısırgan kokusu yaşama yapışıktır ayparçalara böldüler. Sonra onlar da bönada. Çünkü, "bütün kadınlann kafası lündü. Öykülerimizi artık kuramıyoruz. karışıktır!" Hiçbirimizin serim, düğüm, sonucu olaKadın, katı bir nedensellik içinde algımadı. Kadınların küçük, komik, acı öy lamıyor yaşamı, ancak yolculuğun sonunküleri vardı. Oyle ya, peçete koleksiyonu da kendısiyle buluşuyor. Gittiği yanlış yapan bir cinsten ne bcklcnebilir ki? Sızyerlcrde, gözünü kapatıp evine dönüyor. ce kaç erkek biliyordur, kadınların küTopuklarını birbirine vurup, sevgilisinçükken pcçctc koleksiyonu yaptığını?" den kurtulunca, annesiyle sohbet başlıBirbiriyfe eklemlenen, merakı peşine yor. Yolda Brutus oluyor, aşık oluyor, takan bir kurgu, olay örgüsü yok. Ilan sarkaç oluyor, düğüm oluyor. "Isabet aledilmiş bir içe bakış Ece'ninki ya da kenmaktan korkulmazsa bu işin altından ışıldi deyişiyle, "Bir türlü düzeltilmeyen bir dayan bir yaşam çıkar mı' ya bakıyor. yaşamın, gökyüzüne doğru biriktirdiği Ece Temelkuran'ın ilk kitabı, "Bütün konuşmalar belki de." Kadınların Kafası Karışıktır" adıyla yaGökyüzüne doğru biriktirilmiş konuşyımlandı. Roman, öykü, şiir veya deneme maların, daha ilk sayfalarda dikkat çeken yok karşımızda. Belki hepsi, ama tek baözelliği, kimi hayallerin, bazen düş dünşına.hiçbiri değil: yamızda kurduklarımızdan daha canlı "Öyküler, parçalanmış kadınların ve bir dokuyla karşımıza çıkrvermesi. tmerkeklerin kanını yerden kaldırmalı. gedüşünce düzleminden dile geçişteki Öcümüzü almahyız, hayatı 'becerenlerbeceri yani. den.' Bütün dclirmelerimizle delirtmeliIletişim için salt imge yetmez. Imge yiz onları. Bütün yaralarımızı iade etmezihnimizdedır. Irvin D. Yalom, imge ıie liyiz. Oysa bilirsiniz, her öykü biraz yandil arasındaki engelin önemine işaret edilış adrese gider. Acıyı, yine acı çekme yeyor pisikoterapi öykülerinde. İmge düzeteneği olanlar duyar. Vani, bu öykü de yinde henüz iletişim yoktur. Imge, zihniaçık yaralara dokunacak. Sorularla yaramizde düşünceye, ardından sözcüklere lanmamış sağlam bedenler, yine otobüsdönüşecektir. imgeden dile doğru uzalere binip 'becermeye' gidecekler... Bu nan bu yolculukta kayıplar olur. Sanatçı, yüzden işte, öykü de, yazmak da, 'için' dil ile ortak imge de yaratır. Paylaşılan imgenin yarattığı dil, sinemada, müzikte, özellikle edebiyatta daha kolay belirlenebilecek yerlerde durur. "Bu günlerde anneniz aklınıza daha sık gelemeye başladıysa, önemli suçlar işliyorsunuz demelctir. Baba, bu sırada kasvetli bir yalandır; kilitleri çıkarılmış giz kutuları, ölü kız çocukları, kırılmıs eller." "Yataklara yabancı adamlar dolunca, evde keskin bir ihanet kokusu; küflenmiş peynir, duvarda adam izleri... Kedinin uzayan yokluğu ve korkunç insanlık haberleri, masamın üzerindeki kitapları çogalttılar." Denizsiz kentlerdeki düşlerimizde, dalgaları izlemek de yok mudur? "Kuşlann yangın merdivenlerine yerleşmesi iyiye işarettir diye düşünüyorum. Yakında yangın merdivenlerinde kuş yuvaları vc küçük yumurtalar buluruz sanırım. Ve şehrin o en kurtarılmış bölgelerinde, yüksekte ve dıken üstünde, keyifle sigara iceriz. Çünkü denizsiz bir kentEce Temelkuran'ın İlk kitabı. "Bütün Kadınların Kafası Kanşıktır" te, yangın merdivenlerinadıyla yayımlandı. 5 Dil bısanm aynasıdır geliyorum. Bu yüzden yazıyorum işte. Bu yüzden insanları yataklarından kaldırıp, sanki olanaksızı başarmışım gibi yazdıklarımı okuyorum. Herkes de anlıyormuş gibi geliyor bana." Kimi kavramlar karşıtlarıyla anlama kavuşur. Susmak, konuşabildığimiz için anlam kazanır. Yaşam, ölüm olduğu için "zaman"a yapışır. Kitapta en sık yinelenen kavramlardan olan ölüm, yaşama olan düşkünlüğü de çağrıstırıyor. Belki ölünce daha güzel yaşanacakl Ama ölmeden önce, yaşamayı becerenlere de şaşılacak: "İnsan yaşamayı becerenlerin karşısında donup kalıyor. Yani merak ediyorum, insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar?" Ya da yaşama dair başka bir ölme hali: "Tüy gibi oluyor insan, uçuskan ve ağırlıksız. Uçup gideceksin birazdan sanki. Canın müthiş şarkı söylemek ve sigara içmek istiyor. Her ikisi de tutkuyla geçiyor aklımdan. Sonsuz bir huzur. Içim bomboş. Artık..." Fidel e gelince... "Fidel'le zarları değiştiriyoruz bazen. O, kaybeden oyuncu oluyor. Ben alışık değilim elbette, kaybedenin karşısında nasıl durulur bilmiyorum. Utanıyorum. Bunu da beceremediğim için Fidel, ayağa kalkıp piposunu yakıyor. Beceremediğimi söylüyor. Bu yüzden hep yenilmek zorunda kalacakmısım. Fidel yenilmekten tiksinir. Bu yüzden onu da anlamaya çalışıyorum. Öylc ya hep yenilen biriyle evli olmak onun için hiç de kolay olmamalı. Bense, her seferinde daha iyi yenilmeyi deniyorum." Kadın, cskı bıı lılmdekı gibi topukları nı birbirine vurunca, Fidel'in gidemeyeceği yerlere kaçıyor. Ama ardından: 'Fidel, geri geldım. Yine dc aklına çocuklar koyuyorum Fidel. Elıne geçiyor mu, zeplinlerlc kcdiler yolluyorum sana hergün. Boncuklarımı, kutulanmı, çantalarımı, kokularımı, çaylarımı ve herşeyimi, alıyor musun.'' Seni seviyorum dıyorum, boynunda böcekler oluyor mu?" "Bütün kadınların kafası karışıktır" süC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 31T Kadınlarm kafası kanşıktır SAYFA 8