03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

de bulunduğu bozgun durumu, çürümüşlük, kokuşmuşluk, recl sosyalizmin uluslararası başarısızlığı; bunun Türkiye'nin sosyalist kesimi üzerinde yarattığı hayal kırıklıkları... Bunlar bir yerde gerçeklikten kopuşa doğru gitmeye başlıyor. Benim bildiğim edebiyatın asli görevi muhalefettir. Edebiyat hiçbir zaman sadece estetik işleve indirgenemez. Jacobson'un dediği gibi " Edebiyatın bir de toplumsal ahlak gibi bi r sorunu vardır, bu bırakılamaz." Ama bizde yavaş yavaş realiteden bir kopuş, kayış oluyor. Şimdi yine orhan Pamuk'un aynı cümlclerini tekrarlayacağım, çiinkü onlar ezberimde; sözgelimi Kara Kitap'ta, "Yazarın işi eski, çok eski hikâycler anlatmaktır," diyordu. Daha da özele gitti, bir konuşmasında, "Edebiyatın işi eğlendirmektir," dedi. îşte bu, Türkiye'yi de aşan genel şartlann bir Türk romancısını nasıl etkilediğini gösteriyor. Bu bir yerde realiteden kopmaktır, realiteye yan çizmektir. Sözgelimi Orhan Pamuk anlattığı zaman denizin, boğazın dibini anlatıyor; Yaşar Kemal Deniz Küstü'de üstiinü anlatıyor. Bu iki romancının tutumu da çok ilginç bir şekilde gözler önünc seriyor durumu. Türkiye'de aslında genel olarak bütün edebiyatta bir gerileme var. Ben Güciinü Yiriren Edebiyat koydum bir kitabımın adını, oysa o yazı ondan önceki kitabımın sonundaydı. Onun için de, "Ne diyor bu adam?" dediler. Edebiyat gücünü yitiriyor, ne yitirmiyor ki gücünü Türkiye'de? • Ya$amlaoranttlıbirolay... Kişisel yaşam da değil yalnız, toplumsal yaşamla orantılı, dünyanın genel durumu ile çok yakmdan ilişkili. Türkiye artık büyük şairler, romancılar, hikâyeciler yetiştirmemeye doğru gidiyor. Gidiş böyle. Çok kötü bir gerileme var diyorsunuz? • Evet, çok. Bir de şu var: Politika yıllardır kültür düşmanı. Bildim bilcli ben bunu izledim. 1951'de bir öğrenci derneğinin yönetim kurulunda bulundum diye hapse atıldım. Bir insan yazdıklarından, çizdiklerinden hapse giriyor ve en büyük darbe 12 Eylül'de indi. 12 Eylül o kadar kökten mahvetti ki birçok şeyi kuruttu. O dönem aşağı yukarı edebiyatın ve politikanın dışında bir nesil yetişti. Bunlar ne zaman bunları öğrenecekler, ne zaman edebiyatı sevmeye başlayacaklar, ne zaman ülkelerinin sorunlanndan kendilerinin de sorumlu olduğunu düşünecek duruma gelecekler? Bunlar hep yanıtı verilmekte güçlük çekilecek sorunlar. Bunlar da edebiyata yansıyor. Komanın ve romanctnın Fethinacicesi nasıl olmalı? • Şöyle olsun, böyle olsun demek genel olarak yanlış. Benim diyebileceğim romanın da, romancının da işlevinin muhalefet olması gerekir. Bir gerçekliğe bağlı kalınması, gerçekliğin göstcrilmesi gerektiğini söylüyorum. Ikincisi edebiyatın işinin salt estetik işlcvden ibarct olmadığını, bir de toplumsal ahlak yönü olduğunu söylüyorum. Ben ancak bunları söyleyebilirim, yoksa şöyle roman olur, böyle roman olur demek yanlıştır. Bizim hiç aklımıza gelmeyen bir yoldan da roman yazılabilir, o roman çok da iyi olabilir. Bazıları, "Eleştirmen hataları göstersin biz deonagöre roman yazalım," diyor. Hiç CUMHURİYET KİTAP SAYI 22S unutmam, bir romancının romanını cleştirmiştim. Adam o romanın ikinci baskısında şöyle diyordu: "Eleştirilerinize göre romanımı yeniden yazdım!" Bu, o adamın romancı olamayacağını gösterir. Eleştirmen bir şeyler söyler, ama cleştirmenin sözüne bakarak da romanı yeniden yazan adamda iş yoktur, çünkü o yaratacaktır. Eleştirmen sonradan tes pit eder: Şunlar kötü, bunlar iyi gibi. Hiçbir zaman roman şöyle olmalı denemez. Böyle bir şeyin yararı hiçbir ülkede görülmemiştir. Totaliter ülkelerde canına okunmuştur edebiyatın. Öteki ülkelerde de kimüeri böyle öneriler yaparlar. Hiçbir yaran olmaz. Ben bacak kadar çocukken iyimserlik üzerine yazılar yazarken hiç unutmam koskoca Rıfat Ilgaz bir şiirini Oktay Deniz adımla bana ithaf etmişti. iyimserlik üzerine yazılmış bir dörtlüktü. Sözünü sakınmayan, iyiyse iyi, kötüyse kötü diyen bir eleftirmensiniz. Geri çekilmeyi düfündüğünüz ya da kırıldığtnız dönemleroldu mu? Bir ara oldu. 1,52 yıl yazmadım 56 yıl önce. Sonra yeniden yazmaya başladım. O sıralar "2000'e Doğru" çıkıyordu, Tunca Arslan da edebiyat sayfasını yönetiyordu. "Eleştiriyi bıraktı derken yeniden başladı" diye bir başlık atmıştı yazısına. Daha önce de söyledim: Eleştirmenlerin şairler, romancılar gibi büyük tutkuları olmaz! Ben öyle tutkulu eleştirmen görmedim. Biz yazarız ama o dediğiniz gibi düşündüğünü apaçık yazan bir eleştirmene eserlerini beğenmediği bütün yazarlar düşman olurlar. Şimdi biraz da para getiriyor roman. Romandan hayli para kazananlar var, 23 kişi belki, ama kıtıpiyoz bir roman 56 baskı yapıyor ki bu para getiriyor demektir. Şimdi eleştiriye bakış açısı değişti. 1520 yıl önce bir edebiyat tartışmasıydı; şimdi adam kitabını beğenmediğiniz, şu şu şu açılardan kötü bir kitap olduğunu söylediğiniz zaman, malının satışına zarar verdiğiniz için kızıyor size. Metalaştığı zaman böyle oluyor. iyi de yazsam, kötü de yazsam bana kızmayan, yine eskisi gibi dost olan çok azyazar vardır. Deniz Küstü'de Yaşar Kemal'in birdil yanlışını yakalamıştım. Bir yerde kaçırmış, kokoreç yerken, "Üzerine tuz, biber, domates serpiyordu," diyor. "Domates serpmek" sözüne takılarak, "Sanki kokoreç değil de, domates tarlası..." diye yazdım. Bazıları da, "Yahu senin bunca yıllık dostun, bu söylenir mi?" dediler ama ben böyleyim işte. Bir 1993 yılı değerlendirmesiyapsak. 1993 değerlendirmesi eleştirmenler için yapılabilir. Hayli fire verdi bizimkiler. Berna Moran öldü, Asım Bezirci'yi yaktılar! Biz eleştirmenler şairler, hikâyeciler kadar çok değiliz. Biz çok azız! O kadar nankör bir meslek ki bizim gibi bu işe gönülden sarılan enayiler zaten çok az. Bunlardan ikisini yitirmek de kadroyu zayıflatıyor. Hikâye kitapları okuyorurp, şiirde Behçet Necatigil jürisindeyün, onun dışında roman benim asıl çalışma alanım. Hepsinde gerileme var, sanıyorum bu kaçınılmaz bir gerileme. Herkes ne yapacağını şaşırmış durumda, arayış durumunda, herkes kendi düşünceIerinden şüpheye düşüp yeni doğrulannı aramak durumunda ki bu iyi belki? Bir arayış var. "Derya dediğin uyur uyanır," derler, herhalde bu da geçecektir. Edebiyatımız uyanacak ama şu ara parlak değil, içaçıcı değil. Edebiyat görevini yapamıyor! •Elejtirmenazlığınıneyebağlıyorsunuz? • Eleştiri zor zanaat. Eleştirmenlerin sanatçı yazarlardan çok daha fazla çalışmaları ve çok daha bilgili, kültürlü olmaları gcrc kiyor. Bir hikâyecinin, bir romancının ne dereceye kadar bilgili olduğu hikâyesinden ya da romanından anlaşılmaz. Pek de kültürlü olmayan, belli şeyleri bilen biri çok iyi hikâye ya da roman yazabilir. Eleştirmen ise sanki bilinçli bir yaratıcıymış gibi eserin bilincine varmak zorunda. Ikincisi ise, ben bakıyorum bizdeki şairler, hikâyeciler sevdikleri birkaç kişiyi okumakla yetiniyorlar. Oysa eleştirmen çok daha fazlasını okumak durumunda. Üçüncüsü, hiçbir eleştirmen, eleştiriyi yazarak geçinemez. Benim yayınevim var. Yayınevim olmasa ben eleştiriden aldığım parayla bırakın rakıyı, mavi ispirto bile içemem. Eleştiri kitapları satmaz. Yani eleştirinin sağlayacağı olanaklarla bütün zamanınızı eleştiriye ayıramazsınız. Ben 15 yıl özel sektörde çalıştım, 8 saatimi satıyordum; o zaman belki daha iyi çahşıyordum, çünkü geceler benimdi. Oysa şimdi yayınevi sahibiyim, o kadar mali problemler var ki, yayınevimi çok küçük tutmaya çalıştım, her şeyi kendim yapıyorum, ofisboyum bile yok, gene de yayınevinin problemleri benim gecelerimi bile alıyor. Istanbul'da 8 ay kalıyorum ve hiçbir zaman huzur içinde çalışamıyorum. Hep kafamda ayda bir "Adam Sanat"a yazı yetiştirmek vardır. Bir an önce bitireyim de, yeniden sıkıntı çekme, tedirgin olma özgürlüğüne kavuşayım diye. 4 ay Bodrum'da iyi çalışıyorum. Sözgelimi Sait Faik'i neredeyse ezbere bildiğim için. Şimdi Reşat Nuri Güntekin'in romancılığı üzerine bir çalışma yapacağım, Bodrum çalışmalarına güveniyorum. Eleştiri kadar nankör, eleştiri kadar kişiye bir şey getirmeyen yazı dalı yoktur. "Niye yazıyorsunuz?" diyeceksiniz; okumaktan, yazmaktan keyif aldığım için yazıyorum. Fethi Naci'nin ölmüj ya da yajayan ilk on edebiyatçtstnt sorsam? • Sıradan aklıma gelenleri söyleyeyim: Şiirde Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Oktay Rifat, daha da var, ama liste uzun oluyor, babalar bunlar. 20. yy'dan öyle zannediyo Yazar, eleştirmen (1927). Giresun'da doğdu. Ortaöğrenimini Erzurum Lisesi'nde, yükseköğrenimini îstanbul Üniversitesi îktisat Fakültesi'nde tamamladı (1949). Konya Ereğlisi'ndeki Sümerbank kuruluşlanndan birinde çahşırken, Yüksek Tahsil Gençlik Derneği'nin yönetim kurulu üyeliği yapması nedeniyle tutuklandı. Istanbul'a getirildi. Ceza yasasının 141. maddesine aykırı eylemde bulunduğu savı ile yargılandı, beraat etti. Serbest bırakılınca lstanbul'a yerleşerek özel fabrikalarda muhasebecilik, personel şefliği yaptı. Gerçek Yayınevi'ni kurdu. Fethi Naci ilk şiir ve öykü denemelerini Îstanbul, Aksu, Yeşil Giresun dergi ve gazetelerinde yayimlamıştı. 1950'den sonra yönetimine katıldığı Yeryüzü, Beraber dergilerinde Oktay Deniz takma adı ile yazdığı eleştirilerle ilgi çekti (1951 53). Bu dergilerin, Demokrat Parti iktidarınca baskıya uğrayarak kapanmalan üzerine Kaynak ve Yeni Ufuklar'da yazdı. Bu dönemin üriinlerinden oluşan tnsan Tiikenmez (1956) adlı kitabı ceza yasasının 142. maddesine aykırı görülerek, Ağır Ceza Mahkemesi'ndeyargılandı, beraat etti (195657). Sonra Pazar Postası, Dost dergilerinde yayımladığı, genellikle ikinci yeni hareketineyönelik yazılarıyla o yılların verimli kalemlerinden biri olarak göründü. Dost dergisinin düzenledigi soruşturmada 1960'ın en beğenilen eleştirmeni seçildi. 27 Fethi Naci Mayıs 1960 hareketinden sonra Vatan, Sosyal Adalet dergi ve gazetelerinde siyasal içerikli vazılar yayımlayan Fethi Naci, bu evrede Yön, Vatan sonra yönetimine katddıgı Ant dergilerinde siyasal yazılarını sürdürürken, kapanıncaya kadar Yeni Dergi'de özellikle Türk romanı ve romancıları üzerine geniş boyutlu çalışmalarını yaımladı. Son yazılarıyla Polîti, MilliyetSanat, Gösteri gazete ve dergilerinde göründü. Yapıtları: însanTükenmez (1956), Gerçek Saygısı (1959), Az Gelişmiş Ülkeler ve Sosyalizm (1965), Emperyalizm Nedir (1965), Az Gelişmiş Ülkelerde Askeri Darbeler ve Demokrasi (1967), Atatürk'ün Temel Görüşleri (1968), On Türk Romanı (1971), Edebiyat Yazılan (1975), Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme (1981), Eleştiri Günülüğü (1986), Bir Hıkayeci: Sait FaikBir Romancı: Yaşar KemaJ (1991), Gücünü Yitiren Edebiyat (1991)., Roman ve Yaşam (1992), EleştirideKırk Yıl (1994)" SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle