05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aydın Ugur'dan günlük hayat ve zihniyet kalıplarımız üztüne denemeler Barbarların Terkisinde Bir Modern Keşfedilmemiş Kıta: Günlük Yaşam ve Zihniyet Kalıplarımız Aydın Uğur / Üetijim Yayınları, îst. 1991/ 168 s. MDSTAFA MSLANTDNALI Dünya üç aşağı beş yukarı 'hep o bildiğimiz dünya' mı hâlâ? Yoksa, gün geçtikçe daha büyük bir hızla köklü dönüşümlerin içine mi giriyor? Günbegün yeni medyaların ortaya çıkışı, bir iletişim devrimini mi müjdeliyor, yoksa amansız bir kitle kühürünün meşunı habercisi mi? Son onon iki ydlık yakın tarihimiz, ister beğenelim ister beğenmeyelim, Türkiye'nindebuhızlıdönüşümlerden payını aldığının kanıtı sayı KİTAPTAN BİR BÖLİİM 1, Yüzydın ilk çeyreğinde boy gösteren gerçeküstücülük, sanatın burjuva toplıımundaki konumuna karşı çıktı. Hayat ile sanat arasındaki bağıntıyı döniiştürmek istedi. Hayat pratiği ile sanatı büuinleştirmeyi hedef aldı. Böylece, özgiirleşim yolundaki tıkanmaları patlatacağını düşündü. lledefine ne ölçüde ulaştığı çok tartışılır. 2. lledefine ulaşmak üzere, daha önce görülınenıiş bir dizi biçim ve tekniği selerber etti. "Kolaj" ile "montaj"ı getirdi. Günlük nesneleri, izmaritlcri, sokak köşelerinde edilmiş laflan sanatsal malzeme diye bilinegelmiş öğelerle bir tuttu. Kendiliğindenlik ile bilinçli kurmacayı eşdeğerledi. Her şeyin sanat, herkesin sanatçı olduğunu biraz da hınzırlık olsun diye ilan etti. Şimdi yüzyılın sonu yaklaşıyor. Çevrenizdeki kültürel havayı koklayın, hissedeceksiniz: Gerçeküstücülüğün ortaya saldığı biçim ve teknikler hemen her yörede karşımıza çıkıyor. Rilinç endüstrisi bunları sahiplendi. Bir zamanlar kökten bir eleştiri niyeti taşıyan "şok etkisi" reklamcılığın vazgeçilmez tekniği oldu. Her şey sanat, herkes sanatçı. lamaz mı? Yoksa Tanzimat'tan bu yana hâlâ pek bir arpa boyu yol alamadık mı? Videoclipler yeni bir sanatın doğuşunu mu simgeliyor? Yoksa arabesk bittimi?.. Aydın Uğur'un, Keşfedilmemiş Kıta: Günlük Hayat ve Zihniyet Kalıplarımız adlı kitabında bir araya getirdiği denemeleri, birkaç tanesi yukarıda gelişigüzel sıralanmış soruların yanında yöresinde geziniyor. Ama bu sorulara kesin yanıtlar verme kolaycılığına düşmeden... Aydın Uğur'un farklı zamanlarda yazılmış (kendisi 'yazı' diye adlandırmakta ısrarlı) denemeleri, bir bütünlük arzediyor yazann deyişiyle metinlerin hepsi "aynı arayışın etrafında saf tutuyorîar." Arayış, Keşfedilmemiş Kıta için uygun bir anahtar sözcük. Bizim 68'lilerimizden, futboldan, feminizmden, sınıflardan, medyalardan, meyhanelerden, barlardan, at kuyruklu erkeklerden, devletçiliğimizden, gerçeküstücülükten, günah ve ayıplarımızdan, arabeskleşmemizden... söz eden genellikle kısa metinler, açık ya da üstü örtük tezlerden çok toplumbilimsel gözlemleri, yanıtlardan çok yeni soruları içeriyor. Arayış: "...kültür ve zihniyet coğrafyamızın ya yeni oluştukları için ya da 'gündelik yaşama ilişkindirler' denilip şimdiyedekkeştedilmeyedeğergözükmemiş, bu yüzden karanlık bırakılmış yörelerinin haritasının ilk eskizlerni çıkarınaarayışı." Sık sık medyalar, kitle kültürü, yeni televizyonculuk gıbi 'klasik' iletişim konularının ötesine geçmekle birlikte, her şeyden önce 'iletişim' üzerine odaklanmış görünüyor Keşfedilmemiş Kıta. Kitabın bütününde alttan alta sosyoloji literatürü kendini hissettiriyor ve titiz bir gözlemcilikle bütünleşiyorsa da, Aydın Uğur'un denemelerini "sosyoloji yazısı" diye adlandırmak, ona hakstzlık etmek olur. Çünkü akademtk bir birikime yaslansalar da, metinler hiç de 'akademik' değil. Bir ikisi dışında, kısacık metinlerle karşı karşıya okuyucu. Kısalık, çok hassas dengelerle oynamayı gerektiriyor olmalı; popülerleşme uğruna derinliği yitirme tehlikesi, 'vurucu' olmak uğruna reçete yazma tehlikesi, edebîlik için de sözün kaymasına boyun eğme tehlikesi.. . Türkiye'deki geleneksel köşe ya Aydın uğur, kitabında kultur ve zihniyet topoğrafyamıan karanlık kalan yanlarırı arastırıyor. zarlığı müessesince iyi örnekleri verilen bu tehlikeleri savuşturmak; 'tutumlu' yazmayı, yazdığının üzerinde uzun uzadıya kafa yormayı gerektiriyor. Zor iş: Bu hacimdeki metinlerde karşılaştığımız, genellikle 'söylediğini dosdoğru söyleme', 'lafını esirgememe' tutkusudur. Pek çok şeyi, birçok başka şeyin yanında yöresinde gezinmeden, etrafında dolanmadan söyleyebilmek, el yordamıyla üerlemeksizin, düşüncenin iç gerilimlerine kulak vermeksizin dile getirmekmümkünmüş gibi... Keşfedilmemiş Kıta, baktığı 'şey'lerle bakan göz arasındaki mesaleyi sürekli olarak ölçüp biçen tutumunun yanı sıra bu keşiedilmemiş, bakir topraklara ilk adım atanlardan biri olma niteliğiyle de önemsenecek bir kitap: Şimdiye kadar dünya hakkında, nasıl yaşamamız, nasıl diizen kurmamız gerektiği hakkında çok kafa yormuş olan pekçoklarımız bile, genellikle Batı eksenli bir yörüngede dolaşarak; 'bize özgü olan'ları irdelemek, Türk toplumunun gündelik yaşantılarındaki çelişkilcrlc dönüşümleri sorgulamak gibi son derece önemli işleri savsaklamamışlar mıydı? Modernlikpostmodernlik tartışmalarının havada uçuşan terimlerle kıyasıya sürdüğü, genellikle de Batı'ya endeksli bir şekÜde yürütüldüğü ju günlerde, liıeratüre boğulmadan, gündelik dille 'bize özgü' olanları deşmek: "Ucu bana dokunup canımı acıtsa da" diyor Uğur; "yaşamakta olduğumuzun kabu ğunu kanırtmaya, kabuğun altında dönemi dürtüklemeye özen gösterdim." Kitapta bu alıntıya ve 'yaşamakta olduğumuz'a en uygun metin, "Barbarların Terkisinde" adını taşıyor bence. Toplumbilimsel bakışın, gündelik hayatla ne kadar iç içe olabildiğini gösteren ve dünyadaki ya da Türkiye'deki dönüşümlerden söz açarken edebî olmanın kötü anlamıyla 'edebiyat yapmak'tan ne denli uzak durabildiğini kanıtlayan bu 'şiir'in tadını kaçıracak kadar uzun uzadıya laf edecek değilim. (Bu işi zaten Aydın Uğur benim yerimeyapmış.) Hele, kitap tanıtma v eleştiri yazılarında, arka kapağı aynen kopya edivermek gibi güzel bir geleneğimiz varken:"Anlaşılan 19. yüzyıla sıkı sıkıya bağhyım. Ama yaptıklarına değil, umutlarına. 20. yüzyılı hep hayal gücü fukarası olarak kabul etmiş; 19. yüzyılın düşlediklerini, tasarladıklannı çoğu kez tersinden anlayarak uygulamaya geçirmek ten öte bir beccri gösterdiğine inanmamıştım. Sığ miihendislik ve çiğ gerçek çilik yüzydında yaşıyorum. O yüzden 21. yüzyılı özlüyorum. 19. yüzyılın umutlarını, kökenleri aydınlanma felsefesine uzanan umutlarını son derece ciddiye alıyorum. Daha mutlu bir dünya tasarlamanın 'modasının geçmesini' içim almıyor. Daha mutlu bir dünya vaadinin, kültür ürünlerinin 'varolandan başkasını tasarlama ycteneği' ile yakından ilintili olduğunu düşünmeyi sürdü riiyorum." S A Y F A 9 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 108
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle