05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Toplum, içinde yaşadigı koşullann degişimine sessiz ve kayıtsız mı? Zihniyet kalıplarımız Son bir yıl içinde yayımlanan bir dizi kitap doğrudan doğruya zihniyetlerimizi konu ediniyor; ya zihniyet yapımızı sorguluyor ya da zihniyetimizde ortaya çıkan temel değişiklikleri irdeliyor. Bu kitapları birbirine bağlayan özellik ise, itiraf etme, akıp giden 'yalanı' kesme tavırlarında yatıyor. SEMİHSâKMEN Bugünlerde biri çıkıp "Ey cetnaat, Türkiye'yi nasıl bilirsiniz?" diye sorsa, bence en doğru cevap "Yalancı biliriz" olacaktır. Herhalde dünya üzerindeki pek az toplum, fiilen içinde yaşadığı şartlann degişimine bu denli sessiz ve kayıtsız kalabilir. Dünya değişiyor (belki de hiç değişmiyor), Türkiye değişiyor, insanların gündelik hayatı, yaşanan mekânlar değişiyor, ama toplum hiçbir tepki vermiyor, değişime karşı sessiz bir kabulsergıliyor. Butavrı, toplumun değişime açıklığı, esnekliği olarak, yeniliğe uyum yeteneği olarak görmekmümkunmu? Ne yazık ki hayır. Diyelim ki ortalığı kaplayan gürültuye bakıp "Türkiye'yi nasıl bilirsiniz?" sorusunu "Müslüman biliriz" dıye cevapladık. Bu durumda çoktanrılı Türkiye'yi nasıl izah edeceğiz. En tepede ParaTann'nın oturduğu Süpermarket Tanrılan'nı, Tele Tanrı'yı ne yapacağız? Gerçek şu ki Türkiye Müslüman değildir, başka bir dinden de değildir, üstelik bunun farkında da değildir. Farkına varmak zorunda kalmamıştır, tarihin badireleri arasından sıyrıla sıyrıla bugünleri bulmuştur. Hem çok şanslıdır hem de çok şanssız. Türkiye uzun süreden beri sözde çoğulcu yaşamaktadır, ama zihni çoğulcu değildir. Bu yüzden bir türlü kim olduğuna karar verememekte ve soruyu hep daha ileri bir tarihe ertelemekte benzersiz bir kurnazlık gostermektedir. Türkiye başka toplumların ürettiği fikirleri, aynı nıallara gösterdiği ilgi gibi büyük bir hevesle ithal ediyor. Ama bu fikirlerle gerçek bir ilişkiye; çarpışan, hesaplaşan, aklı yatarsa kendini değiştirdiği, aklı yatmazsa tutkuyla karşı çıktığı türden bir ilişkiye girmiyor. Sonuçta bu fikirler, İran Şahı'nın Batı'dan ithal ettiği, ancak kullanamayınca Kör nıll Her sey ıthal Pekı İthal fikirlerle gercek bir lllskiye glrebillvor muyuz? S A Y F A 8 fez kenarında çürümeye terk ettiği yüksek teknoloji mallan gibi zihinlerin bir kenarında uykuya dalıyor. Türkiye dışarıdan gelen fikirlere, aynı "turist karılan" dikizlediği gibi hayranlıkla bakıyor. Ama açık fikirli olduğu için değil, fikirler "üstünlüğünü", "güçlülüğünü" kanıtlamış bir yeıden geldiği için böyle bu İnsanlar televizyonda yetmiş mUletin yetmiş tür macerasını bıkmadan usanmadan seyrediyorlar, ama bu iletişim sanki bir iz bırakmıyor. Görülenler hep "yabancıların" yaşantıları, bizim değil, bizden değil. Adam televizyonda takdirle karşıladığı bir davranış için kendisine ya da yakınlarına izin vermiyor. Ve biliyoruz ki ona soran olsa, bütün millete de izin vermeyecek, yasaklayacak. Toplum yabancrya, kendinden olmayana verdiği izni, kendine vermiyor. Yabancıya gösterdiği anlayışı kendine gösteremiyor. îşte Türkiye'nin "yalancılığı" burada. Bir yandan bugününü kurtaran, kullanmaya elverişli ne bulursan al, bir yandan da sanki "dokunulmamış", "bozulmamış" saf bir kimliğin varmış gibi bakire pozu at. Toplum "kötuyü" biliyor, tanıyor, yaşıyor, ama yokmuş gibi davranıyor. Üstünü örtüyor, "kötüden" söz etmeyi yasaklıyor, söz edenleri cezalandırıyor. İçindeki "kötülüğü" nasıl ele alacağım, nasıl aşacağını, nasıl taşıyacağını bilemiyor. Bu yüzden yok sayıyor, gizliyor, bastırıyor. Ama bastırılmış olan ilelebet bastırıldığı yerde kalmıyor, bazen esa A M ı kjsjrıden daha irileşmiş bir biçimde su yüzüne geliyor. öyle görünüyor ki şimdi toplumda su yüzüne çıkan irikıyım kötülük, P Türkiye'nin geleneksel siyasi elitini bile ürküttü. Bu yüzden "demokrasi", "açıklık", "hoşgörü" sözlerini sıkçaduyuyoruz. Toplumun fikirlerle gerçek bir ilişkiye girmediği, girmeyi reddettiği, toplum olarak değil, içgüdüleriyle yol alan dev bir organizma gibi davrandığı böyle bir ortamda "dürüst" kitaplar ne anlama gelir? Son bir yıl içinde yayımlanan bir dizi kitap doğrudan doğruya zihniyetlerimizi konu ediniyor; ya zihniyet yapımızı sorguluyor ya da Z İ H N İ Y E T N E D İ R . Zihniyet bir toplumsal grubun örtük referans sistemidir. Bu toplumsal grurp paylaşılan ortak anlayış sayesinde türdeştir. Sözkonusu referans sistemi şeylerin belli bir biçimde görüimesini, dolayısıyla bu anlayışla uyumlu tepküer ve davranışlar gösterilmesini olanaklı kılar. Zihniyeti eğitim şekillendirir.Toplumsal yaşamda edinilmiş bütün deneyler, kendi yargı ve davranış alışkanlıklan olan değişik gruplara katılım zihniyeti biçimlendirir. Bizim karmaşık toplumlarımızda, alınan eğitim, toplumsal yaşamda edinilmiş deneyler, kültürel gruplar... çok sayıda ve çeşitlidir, değişik zihniyetler aşdar. Toplum demek ki, her biri olayları farklı bir biçimde gören gruplardan oluşur. Her bir grup doğal olarak, kendi bakış açısını diğer gruplann paylaşmasmı ister, çünkü kendi referans sistemi her halükârda en iyisidir. Değişik bakış açıları arasındaki bu çatışma toplumsal yaşamın temellerinden biridir (o halde zihniyetler kısmen ideolojilerle çakışırlar) Zihniyeller / AIex Muchielli / Çeviren. Ahmct Kotil iletışım Yayınları zihniyetimizde ortaya çıkan temel değişiklikleri irdeliyor. Bu kitapları birbirine bağlayan "dürüstlük", bir tür itiraf etme, akıp giden "yalanı" kesme tavırlarında yatıyor. Bu kitaplar kuşkusu^ toplumdan her zamankinden daha tazla ilgi göreceklerini ummuyorlar, sanki daha çok zihniyetleri saptayıp dondurarak, onları kayda geçirmek, tarih haline getirmek istiyor gibiler Çoğunda yazarın, "yalanı" sürdürmekten yorgun düşmüş genel geçer kavramlar yerine, daha içselleşmiş; daha duygu yüklü kavramlar arama çabası içinde olduğu görüluyor. Yazar, illa "sosyoloji" peşinde değil, daha çok bugune teslim olmak, itiraf etmek, yüze vurmak için yazıyor Bu kitapların çoğundaki belirgin acının kaynağı da bu olsa gerek. Bu kitaplar içinde Aydın Uğur'un Keşfedilmemiş Kıta'sını, Iranlı yazar Daryush Shayegan'ın Yaralı Bilinç'inı, Gündüz Vassafın Cehcnnemc övgü'sünü, Can Kozanoğlu'nun Cilalı Imaj Devri'ni, Nilüfer Göle'nin Modern Mahrem'ini ve Nurdan Gürbilek'ın, 80'lerin Kültürel tklimi'ni konu edinen, mart ayında yayımlanacak kuab'ını sayabiliriz Kuşkusuz her biri farklı türlerde yazümış ve birbirinden çok farklı kitaplar bunlar. Ama hepsinde de yazarının kendi toplumundan kalkarak düşündüğünü, daha hakiki bir ses bulmak istediğini gösteren birçok şey var. Farkları ayırt etmek, üstüne düşünmek de bu toplumun hâlâ meraklı kalmış okurlarına düşüyor C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 108
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle