07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Enis Batur: Uf kun ardından gelen ufuk Enis Batur, ilgi alanlan oldukça geniş ve üretken bir yazar. Kitaplarının sayısı otuzaltıya ulaştı geçtiğimiz günlerde. "Yazılar ve Tuğralar"ı İtalya'da, İtalyancaTürkçe olarak, sanat üzerine yazıları ise "Başkalaşımlar" adıyla Türkiye'de yayımlandı. İtalya'da bir ikinci kitabı ise mayıs ayında yayimlanacak. dermek ve bunu 70'li yılların Türkiye'siııde 'biz' diye söz alan kültür ve aydın çevrelerinin karşısına 'bcn' adına diklenerek yapmak, özünde uzlaşmayı rcddederek yaşamını ve yazısını ödünsüz, ağırlıklı ve özgiir bir odakta deriştirmek: "ben'i istiyorlar" diyordu: "Ben'i arıyorum çünkü. Yorulmaz sürdürürsem: beni isteyecekler durmadan. Yok bulursam Ben'i, öyle sanırsam, üstelik sıısmazsam; gözlerini başka bir yöne çevirecekler. Uzlaşma yok işte, sessiz bir anlaşma var demek ki." (Otuz KUJ Bırdcn Olmak). anlatmalıyım artık. (...) Veoyun, şiirin kendisiyle ötesi arasında kurduğu son simya, sustuğu anda bile susturamayacağı kayıtsız koşulsuz dogmasıyla doğanın/bir gün ben de giderim, kendim gibi." Enis Batur'a göre, şiirin simyasında, söz ve yazının bir eriyiğe dönüşerek yaraııcılığı açığa çıkardıkları o altın noktaya ulaşmak için belki de en önemli element yıkım'dır. "Büyük bir yıkım gücüyle donanmamış duyarlı bir yaratıcılığın varlığı"ndan söz edilemeyeceğini vurgularken Vladimir Mayakovski'den söz açması bir raslantı değildir. Ancak şair yıkma ve kurma güdülerinin beraberce taşıyabileceği o altın dengenin önemini de sık sık vurgıılar: "Iki kişiyim ben. Biri savurgan, korkak ve acımasız, duvar ustası bütün yıkımlarda, oysa göçmen ve barınaksız." (Kandil). 1 985'de, Sarnıç'ın yayımlandığı günlerde, Melih Cevdet Anday s.unları yazdı: Enis Batur'da her zaman bir evliya sesi uldu; bütün büyuk şairlerde olduğu gibi. Gerçekten de Batur'un şiirini kuran bu ses, tblıse Göre Incil'den sonra gitgide güçlenerek, KandıTde (1981) "messianic" ton içinden kendisini iyiden iyiye duyurarak Enis Batur şiirini neredeyse tanımlayan bir kimlik mührü oldu. Şairin ilk k\xaphr\nda;ErosveHgandef, Bir Ortacag Yulnızlığt (1973) ve tŞIL SMTÇİOĞLU Ntl'de (1975) özellikle PoundCuınming;> Eliot üçgeninin koyu etkisinin tblısc Gorc ///<v/'de kaybolmaya yüz tuttuğu, Montale'nin Ossi di Seppia'sına yakın bir poctikanın ağırlığını duyurduğıı göze çarptı. Bütün bıınlar, genç Türkiye Cumhuriyeti'nde kültürün, tüm kurumlarıyla tek ve şaşmaz model olarak Batı'ya yöndmi^ olması göz önüne alındığında hic de şa^ırtıcı değildir. Nitekım Batur, 8()'li yıllarda "Villon'u Kani'den, Weininger'i Beşir Fuad'dan, Koyre'y' Mektupçu Osman Nuri'den kimbilir kaç zaman önce okumu^ " olmak durumundan söz edecektir. (Otuz Kui Bırdcn Olmak, 1986). Bu noktada Cemal Süreya'nın günlüğünde yer alan Enis Batur'la ilgili saptanıalardan birini anmak gerekiyor. (Chtıı Kalstn, 798. Gün) Gelgelelim, Batur'da yerel dokunun payını görmemek, işin kolayına kaçmak olur: Şair içın köklere uzanmak, Ortadoğu mıt ve söylenceleriıii gizleyen bir bölgenin de ke^f i demektir ve gerek şiiri gerekse düzyazısı ic,in yeni bir kaynak anlamını taşımıştır.Bu kaynak, eski ve yeni dünyaların Doğu ve Batı kültürlerinin büyülü alaşımını hazırlayacaktır. Octavio Paz'ın "şiir okurlarının yerS A Y F A 8 Enls Batur yüzünün. dört bir yanında garip ve tenha bir kabile oluşturdukları" sözünden hareketle Enis Batur'un 'topos'unu belirleyen şey onun, ilk günden beri, gerek mesihaydın gerekse keşişşair olarak "uç ufukta" yaşamayı ve yazmayı seçmij olmasıdır. Aydın olarak yaptığı seçimler onu Valery'nin, yazarların toposunu belirlemek üzere kurduğu kategorilerden birincisine yani "kendi kamusal kimliğini yaratanlar" arasına yerleştirir. Şairin seçimleri kesin ve açıktır: "evcilleşmemiş, dolayısıyla da tehlikeli söze çalışmak", bir bakıma aristokratik bir tenhaya çekilerek sözünü oradan gön Batur hep bu sessiz anlaşmaya sadık kaldı. İlk kitaplarından başlayarak Türk şiirini yeni ifade olanaklarına ve sessiz düzenlemelere açtı ve de son iki şair kuşağı üzerinde köklü etkilerı oldu. Eleştiriyi yokuşa süren yeni, farklı ve zorlu bir yazı üretti. KandıTde şiirin labircntlerinde Ben'i ararken şöyle diyordu: "Bir gün gelir ben de giderim. Aynanın dibine. Şiir çünkü, bir sancının ve bunu neredeyse destekleyen bir tür sözyitimi korkusunun kaynağıdır. O uç noktada solgun bir yanılsama mıyım, yoksa bu yankıdan yola çıkıp, umarsızca ama dirençle bir kimlik mührünü mü mürekkebe basıyorum, Bu Ben'lik parçalanmasma, "özeııli bir ayrışma" ve gelenekten güç alan rr.ıtik, antik bir söz dizimini bünyesinde barındıran çağdaş söz aracılığı ile ulaşılabilir ancak: "Eski ustalar" diyor Batur, "Alighieri ve Bâki (...) onların titiz ve keskin, bütünlüklü ama paramparça dünyaları." Ve risk taşıyan bir dili talep ediyor: "Sonuna kadar, rus ruleti üslubuyla yazmak istiyorum, isteyeceğim." (Otuz Kuş Bırden Olmak). Paris yıllanna (197377) rastlayan, hatta o yılları önceleyen ilk kitaplarından başlayarak Enis Batur'un şiirinde ve dilinde o "iki kişi" ve onlarda yaşayan iki boyut egemen oldu; şair sessel C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 14 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle