02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Genç yazar Nurten Ay, ilk kitabıyla 1991 Haldun Taner ödülü 'nü aldı G E Ç M İ Ş i N G E L E C E İ I Umutsuz bir tablo Yarın / Sanayi Toplumu Yol Ayrımında) / Robert Havemann / Çeviren: Erol Özbek / Aynntı Yayınları 194 s. / 14.500 TL / CKK Kod No: 303. 022 Bir İstanbul varmıs... Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı / Nurten Ay / Simavi Yayınları, İst. 1991 / 96 s. / 6.000 TL / CKK Kod No: 035. 005 I'ürk sanatçıst içitt avantajh olan olgunluk değıl gençlıktır. Haldun Taner MERM. ORAÜŞ G a , e n h a f t a ö l ü m ü n ü n 5. yılında andığınıız öykü, oyun yazarı ve gazeteci H a l d u n T a n e r adına verilen ödülü bu yıl, anılarda yaşatılan diinüyle ve bugünüylc İstanbul kenti aldı bir kez daha. Nurten Ay, îstanbııl'dan bir kesiti "Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı" adlı kitabında, üç öyküyle anlatmış okura. Üç ayrı öykü, üç ayn yaşam biçimi, üç ayrı anlatı k o n u m u ve üç ayrı biçem denemcsinden oluşuyor Ay'ın kitabı. İlk öykü "Sessizlik", sessizliğin içindeki sesin öyküsü. Uzun yıllar yaşadığı konakta duyumsadığı "sürgit"i sorgulayor öykü kişisi. Akrabaları, dostlan yoktıır artık. Yıllar önce duvar saati de çalışmaz olmuştur. Ancak b u berabediklerin sonu anlamına gelmez. Beraberliğini, yalnızlığıyla ve yaşadığı konakla paylaşır. Konak artık eskisi kadar sağlam olmasa da o n u n çocukluk anılarını ve büyükannesi Bcdianım'ın sesini barındıran, unu dışarıdaki güçlü rüzgârdan ve MJğuktan koruyan, içinde yalnızlığıyla baş başa kalabildiği bir sığınaktır. Zaman ise, o n u terk eden saatin vuruşlarında değil, yağmur damlalarının ve anılarındaki inci tanesinin zıplayarak çıkardıkları seslerde varlık kazanır. Bu, o n u n için sürekli kendini yinelevyen bir süreç, bir d ö n g ü d ü r . "Kuzguncuk'taki K o n a k " adlı ikinci öykü, üniversite arkadaşlıklarını sürdürcn, iş dünyasında aranan kişiler k o n u m u n d a olan Selim'le Zeynep'in, eski ve yenîyi iç içe barındıran bu kentte, kendi ürettikleri yeni değerleriyle yaşamlarını sürdürmelerini konu alır. Onlar için başat olan b u g ü n ü n değerlendirilmesi ve başarılı olmaktır. Geçmişle ilişkileri yok denecek kadar zayıftır. Zeynep'in geçmişle bağları, d e d e d e n kalma konakla ve annesinin kendisi için sandık içinde sakladığı, ancak kullanım değerlerini yitirmiş bir gelinlik ve kendi çocukluk eşyalarıyla kurulur. Üçüncü öykü olan "Saklambaç"ta ise yaşlı bir antikacının yıllar sonra çocukluğunu İstanbul sokaklarında birlikte geçirdiği arkadaşı Elias'ı araması (yoksa aradığı kendi midir?) ve geçmişiyle hesaplaşması öykülenmiştir. öykülerin her biri kendi içinde bir bütündiir. Ama yazar kimi biçimsel oyunlarla b u öyküleri birbirine ekler. Birinci öykü " G i r i ş " , ikinci öykü " O r t a n c a Öykü", üçüncüsü ise " Ç ö z ü m " olarak adlandırılır. Bunun yanı sıra öykülerin eklemlenmesi, her birinde karşılaşabildiğimiz ortak motiflerin kullanılmasıyla da gerçekleşir. Eski bir İstanbul Konağı (hatta iki öyküde b u n u n bir Kuzguncuk Konağı olduğu söylenir) her üç öykünün de geçtiği bir mekândır. Birinci öy Uygaılıgın insanoğlunu mutlu edip etmcdıği konusu iki yüzyıldır tartışılmaktadır. Bu tartışma hiç de oluınlu bır sonuca bağlanmış sayılamaz. l'ekniğin sağladığı rahatlıklar yanında, doğadan ıı/aklaşmamız bi/.c yabancılaşmanın gittikçe artan acılarını yaşatmaktadır. Daha da kötü olarak, sanayi toplumunun dunyayı lelakete gotürdüğü korkusu zihinleri sarmış bulunmaktadır. Çıkma/a zorlanmış olmamızın nedeni ş,udur: Sanayi toplumu olmaktan hcm vazgeçemiyor hem de kurtulamıyoruz. Bu gerc,eği yeni bir anlatımla dilc getiren Alman düşünürü Robert \ lavemann, (,'agımızın sonunun geldiğini çok inandırıcı bir biçimde kanıtlamaktadır. "Bugün yaşamakta olanların birçoğu, belki de çoğunlıığu, çağımızın wnunuıı, biiyüme tutkunu bir sanayi uygarlığının sortuna tanık olacaktır. Hcr tür geleceğin köklerinin geçmiştc yattığı düşünülürse, sonun şimdide'n başlamış, olduğu söylenebilir" diyor "YarınSanayi Toplumu Yol Ayrımında" adlı kitabında. Bu sözün içinde, iflasın nedenı büyük bir açıklıkla yer almıştır: Biiyüme tutkusu. Bu tutku, bilindiği gibi kapitalizmtn yapısından doğmuştur ve sistcm değişmeden kurtulıış yoktıır ondan. Oysa hammadde rezervlerinin bu açlığı sürckli dovuramavacağı artık anlaşılmıştır Alüminyum 55 yıl, demır 173 yıl, könıur 15ü yıl, bakır 48 yıl, altın 29 yıl, doğalgaz 49 yıl, kurjun 64 yıl, petroi 50 yıl, ... sonra tukenecektir. Bunların yerini tutacak kimyasal uıaddelerin yaratilabileceği görüşü ise fazla iyimser sayılmaktadır. "Yüksek kültür düzeyi, retah ve mııtluluk içindc olmak yerine ckinyanın dört mılyar ınsanının bir nıilyarı açhktan ölmenin eşığinde yaşıyor. Bir milyardan daha azı görece güvenlik içinde, yüz milyondan azı modern relah toplumunun, ne olduğu tartışılabilir talilıi içinde yajıyor.' îşte sanayi uygarlığının vardığı sonuç! Burada akla gelen bir soru var: Az gelişmiş, hammadde ülkclcri bu felaketten korunamazlar mı? "Hammadde ülkelerinin elinde prcnsip olarak iki iınkân vardır: 1. Kârlarıyla büyük sanayi ülkelerinde yatırım yaparlar. Bu şekilde Batı Alman şirket gruplarına ait kota hisse senedi paketleri Ortadoğu ya gitti. Petroi babaları, petrollerinin aktığı kamu ekonomilerinin hıssedarları haline geldiler. Bu partnerlerin çıkarlarınm yakınlasmasına yol açar, ama döviz sorunu çözmez. 2. Kârları ile kendi ülkelerinde yatırım yaparlar. En zengin petroi ülkelerinin genel refahı yaygınlaşır, ancak bu refahı pek azı kendi çalışmalarına dayalıdır. Paranın, büyük sanayi ülkelerindeki kadar etkili biçimde istihdama dünüştürülmesi mümkün değildir ve bunun başlıca nedeni de henüz iş tecrübesi olan kalifiyc sanayi iş,çilerinin yokluğudur. Jsraf i(,inde yaşayan üst tabaka tarafından muazzam paralar etrafa saçılır ve sanayi ülkelerınden gelen lüks malların tüketimi dolayımıyla yeniden oraya döner." tşte bugün, Ortadoğu'nun, içinde bulunduğu durum budur. Umutsuz bir tablo! yann MELİH CEVDET ANDAV Nurten Ayın kitabı. uc avrı öyku. uc ayrı anlatı konumu ve uc ayrı bicem denemesınden olusuyor küde anılarda canlandırılan bir inci tanesi, ikinci öyküde Zeynep'in aile yadigârı inci kolyesi, üçüncü öy küde ise Arif Efendi'nin Elias'a armağan ettiği inci kolye olarak ortaya çıkar. öykülerde ortak olan bir başka motif ise anılardaki tiktak'larıyla canlandırılan, bozulmuş bir duvar saatidir. Gerek sözünü ettiğimiz bu motiflerde, gerekse olayların kurgusunda yoğun olarak işlenmiş bir geçmişe özlem, "Sessizlik" ve "Saklambaç"ta Birinci TekilKişi anlatısı olarak, "Kuzguncuk'taki Konak'ta ise ÜçüncüTeküKişi anlatısı olarak öykülenmiştir. Bu farklı anJatı biçimleri erkek (kimi zaman yaşlı bir erkek olur) bir anlatıcının konumundan aktarılmıştır. Hem Zeynep'le Selim'in sevişmeleri hem de beybabanın anıları bu anlatıcının bakış açısından verilmiştir. Öyküler arasında dilsel, biçimsel ya da biçimsel bir bütünlükten söz etmek pek olası değildir. Örneğin "Kuzguncuk'taki Konak"ta dil, kurmaca metinlerden çok kullanmalık metinlerde kullanılan biçimiyle, olayları aktarma işleviyle vardır. Bunun yanı sıra "Saklambaç" adlı öyküde Akif Efendi'nin eski İstanbul diliyle anılarını anlatması biçimsel anlamda öykünün kurgusunu zorlay arak, örseler. Ancak Zeynep'in, annesinin sandığından çıkarttığı gelinliğin onun cinsel yaşamının da başlangıç noktası nı oluşturması gibi imgelerin, aslında yoğun bir yaşam deneyimini ve olgunluğunu öngörürken, genç yazar Nurten Aytarafından öykülemeiçindekullanılması, gelecekte üretilecek yapıtları için umut verici bir göstergedir.D C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 64 S A Y F A 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle