Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
John Berger'la Bir Zamanlar Europa'da Çıplak militan Bir Zamanlar Europa'da / 172 s. 8.000 TL / CKK Kod No: 066.122 Wim Wenders'in Himmel Über Berlin'ini seyrederken içim gitmişti; güçlükleri aşabilmemiz için sırI I K.i'|'\|ı\ tımızı sıvazlayıp moral verecek meleklerin gerçekte de aramızda dolaşıyor olmasını çok istemiştim. Bizim sadece çocukken görmüş olacağımız, dolayısıyla varolduklarını bildiğimiz, yetişkinliğimizde, görmesek bile yanıbaşımızda bir yerlerde dolandıklarını hissedeceğimiz, ellerindeki güç sevgiden ibaret, mütevazı meleklerin var olduğuna inanabilmek ıçin çok şeyler verirdim. Pilmdeki meleklerin yaptığı, yapabildiği, insanlara kendi içlerinde insani kapasitenin varlığını yeniden hatırlatmak, onları kendi duygularına sahip çıkmaya yöneltmek, kendi zihinlerinden güç almaya teşvik etmekti. Bu meleklerin yokluğuna hayıflanırken varlığını hatırlamadığım için John Berger'den özür dilemeliyim. Ahlaksız devletlilerin, saldırgan şirketlilerin, maliyeden cüzdanlı evliliklerin, kitschötesi standart hislendirme sanayilerinin, paralı hastanelerin dünyasında, yıllardır faaliyet halindeki bir melek midir bu adam? "İnsana dair hiçbir şey yabancım değil"in vücut bulması mı? Varlığı şu ana kadar keşfedilmemiş bir tanrının, "Göriiyorum ki koşulsuz sevmenin ne demek olduğunu öğrenmeye ihtiyacınız var", diyerek yolladığı bir militan elçi mi? Berger'ın Bir Zamanlar Europa'da'sından "Kozmonotlar Zamanı" hikâyesini okurken âşık ve inatçı ihtıyar Sauvalı Marius'un hali bana dokunuyor, çünkü kaba etinde, apış arasına yakın bir yerdeki yara, insansız bir tepeyi paylaştığı genç Danielle tarafından sarılırken şapkasını ve çizmelerini çıkarmıyor, çünkü "şapka giymek onun için otorite belirten bir jestti ve otuzundan yetmişine kadar jestin otoritesi hiç değişmedi. Şinıdi sanki tam itaat beklediği otuz inek ve bir köpek için giyiyordu şapkasını". Çünkü bir kayanın üzerine dikilip adını haykırıyor boşluklara, "Dik yamaçların için bacaklarım, zirvelerin için gözlerim, ağaçların için kollarım, yükün için sırtım, kızağını durdurmak için topuklarım, deliğin için taşaklarım var" diye haykırıyor. Bir şeyler haykırmak istediği, Danielle aslında. Kitabın sayfaları arasında hafifçe gülümseyen bir yüz beliriyor ve kayboluyor. Omuzuma biri dokunuyor sanki. Sanki sırtım sıvazlanıyor. Sanki arkamdan birisi, "Dağbaşında yaJnız bir ihtiyar gördüğünde, onun belki de az ilerde ot toplayan genç bir kıza âşık olduğunu düşün bundan sonra" dıyor. Kitaba adını vercn hikâyede, dağ köyü insanlarının yaşantısını altüst eden fabrikanın işçi barakalarında yaşanan aşk, fabrika fırınının alevleri arasında öksüz kaldığında birtakım harfler sayfalardan kucağıma dökülüyor, bir g'nin elimi okşadığını hissediyorum. Zaten az önce, "Erkekler dayanıklı, gözüpek ve zayıftır" diye okumuşum. Ve şunları okumuşum ayrıca: "Erkekler güzel değildir. Onların içinde bir şey durmaz. Sundukları huzurla onlara çekılecek bir şey yoktur. Onun için güzel olmazlar. Erkeklere başka bir güç bağışlanmıştır. Yanarlar. Işık ve ısı verirler. Bazen ge ISKRTıKR JOM\ OMIT KIVANÇ John Berger Bir Zamanlar Europa'da kitabındakı beş hikâyede, "köylü ' ınsan tıptnın herkesi metropollere çeken "çağdaş" gelışme yüzünrJen yok olma ıhtımalıyle karşı karşıya bulunduâunda yola çıkıyor Kendisı de Fransız Alplen'nde bir dağ köyünde yaşayan Berger'ın, lletışım Yayınları'ndan çıkan kıtabında beş hıkâye yer alıyor ceyi gündüze dönüştürürler. Çok zaman her şeyi yok ederler. Kül erkeklerin ürünüdür." Yeryüzündeki gündelik yaşantının, bizim genellikle yaşamadığımız, zaman zaman kıyısından geçtiğimiz, nadiren kendimizi içinde hissettiğimiz bir düzeyinde dolaşıyor John Berger'ın gözleri. Aynı insanlara, aynı olaylara bakıyoruz ve bizden farklı bir şeyler görüyor, bunları anlatıyor. Ve Yüzlerimiz Ve Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü'de onun söz ettiği aşk, ben âşık olduğumda çevremi saran vaat ve heyecan yüklü buluntuiardan farklı bir şey mi acaba? John Berger'ın içinde dolaştığı ve varlığını bize açık seçik gostermek için çabaladığı, bizi çağırdığı cisimsiz âlem, insanları, hayat verdikleri ve onları çevreleyen her şeyle birlikte anlamanın, sevmenin âlemi. Ve Berger kendini bu âlemde o kadar evinde hissediyor ki, kendimizi biraz zorlasak bizim de orada yaşayabileceğimiz doğrultusunda bizi öylesine cesaretlendiriyor ki ben mesela bir şehirlerarası otobüsün içinde Bir Zamanlar Europa'da'yı bitirip kapağını kapadığımda camdan ilk gördüğüm nesnenin, bir otomobilin ne olduğunu, o anda benim yaşadığım yerde ne işi olduğunu bir süre düşünmek zorunda kaldım. (Ama üzeri süslenmiş püslenmiş, yol kenarına çekilmiş, şoförü içinde uyuyan kamyonu hiç yadırgamadım.) Demek ki günümüzün görünür gerçekliğine düşkün insanlar Berger sevmez. Dünyanın basılı kâğıt kontenjanının hisse senetlerine ve bürokratik belgelere bırakmamak ve zamanla onları kovmak için milyonlarca Berger basılmalı. Böylelikle Polyanna da tarihe karışabilir. Çünkü insanları sevmek için onların pek çok özelliğine, davranışına gözlerimizi kapamamız gerekmiyor; Berger başımızı okşarken gözlerimizi kapatmaya çalışmıyor. O Polyanna değil. O, anlamanın ve sevmenin filozofu ve misyoneri. Aynı zamanda militanı. John Berger, insanlara yaklaşmanın, bakmanın ve onları görmenin bir biçimini sunuyor. 'İnsana özgü' ya da 'insanca' tabirlerinin anlamlarını araştırmak üzere içimizdeki birtakım güçleri seferber etmeye çağırıyor bizi. O kadar da sevecen ve güçlü ki bu çağrı. Sevecenliğin böylesine bir güce ulaşabilmesi Berger'ın bir tekelci olduğunu düşündürüyor. Davranış bakımından değil, konum olarak. Belki bu konumu kendi istemiyor, ama bugünün dünyasında, hikâyelerini anlattığı insanlara ve onların hikâyelerini okuyacak olanlara böyle bir sevgi yoğunluğuyla yaklaşabildiği için "Hepimizdekini kendinde mi topladı" şüphesini üzerine çekiyor. John Berger, gerçeğin, "gerçeklik" diye kavranan ve kendisine göre davranılan şeyden farklı, ama gerçek olmadığını iddia edemeyeceğimiz bir başka düzeyden bakılarak biçimlendirilmesini, yaşanmasını öneriyor. 64 yaşındaki İngiliz yazarı, kokaine benziyor. Öyle bir uyarıyor ve harekete geçiriyor ki içinizde ya kuytulara sinmiş ya işlevsiz dolaşan enerjiyoğun baloncukları; "Sevebilirim", diyorsunuz kendinize, "aşabilirim, yapabilirim." Ve kendinizi birilerinin omuzuna usulca dokunacak, birilerinin sırtım sıvazlayabilecek güçte hissediyorsunuz. Berger'ınki gibi bir sevme anlama dünyası, bu dünyada biraz dolaşanın korumak için her şeyi yapabileceği bir dünya. Sevmek ve anlamak dünyayı değiştirir mi? Şu anda evimin önünden geçen büyük şirket genel müdürü ve korumalarına soruyorum bunu. "Korkarız evet", diyorlar, genel müdür siyah camlı güneş gözlüklerini takıyor. D C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 29 S A Y F A 4