03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Frankfurt Okulufelsefecilerinden Adorno'nun kitabı: Eleştiri ...Ve eleştirinin eleştirisi Eleştiri, Toplum Uzerine Yazılar / Theodor W. Adorno / Çeviren: Yılmaz Oner / Belge Yayınları / 174 s. / 8.000 TL. / CKK Kod No: 016.101 ARSLAN KAYNAROA6 1930'larda birkaç Alman düşünür birleşerek Frankfurt'ta yaalar kinliği başlatmışlardı. bir felsefe etMateryalist düşünürlerd' bunlar, Marksizmle olduğu kadar Freud'un psikanaliz kuramıyla da ilişkileri vardı. Bugiin Frankfurt Okulu dediğimiz bu felsefe akımı toplum ve birey ilişkilerini yepyeni bir bakışla eleştiriyordu. Bu okulun geleneksel Marksizmden ayrılan göriişlcri daha sonra "eleştırel kuram" diyc adlandırıldı. Bu düşünürler Hitler'in iktidara gelmesinden sonra Almanya dışına çıkmak zorunda kaldılar. Çoğu Amerika'ya göç etti. Çalışmalarını dışarda sürdürdüler ve savaş bittikten sonra Almanya'ya döndüler. Sıradan Türk okuyucusu onların arasında daha çok Herbert Marcuse ile Erich Fromm'u tanır. Oysa Frankfurt Okulu'nu oluşturan düşünürlerin hepsi de önemli kimselerdir. Örneğin J.Habermas, T.Adorno, M.Horkheimer, W.Benjamin bugiin felsefeye katkıda bulunan büyük adlar arasında yer alıyor ve yapıtları özellikle son dünya olaylarından sonra bütün ülkelerde dikkatle inceleniyor. Içinde T.Adorno'nun W.Benjamin'e yazdığı mektupların da yer aldığı Estetik ve Politika 1985'te, Horkheimer'in AJul Tutulması 1986'da Türkçeye çevrildi. Bizde Frankfurt Okulu'nu inceleyip tanıtan üç önemli kitap daha çıktı. Şimdi de Adorno'riun Eleştiri, Toplum Üzerine Yazılar başlığını taşıyan kitabının çevirisi yayımlanmış bulunuyor. Yeni çevrilen bu kitaptaki yazılar sırasıyla şunlar: (Ophlttl UlttUM efeştift Habermas S A Y F A 10 Siyaset ve Nevroz Üstüne, Freud Teorisi ve Faşist Propagandanın Yapısı, Spengler Haklı mı Çıkacak?, Almanya'da Kültürün Dirilişi, Birey ve Örgütlenme, Tevekkül, Eleştiri. Kitap Adorno'nun Amerika'dan Almanya'ya döndüğü 1950 yılı ile ölüm yılı olan 1969 arasındaki çahşmaları kapSıyor. Dk yazısında siyasetle nevrozun (ruh hastalığının) ilişkisini ele alan yazarın kitle psikolojisi kavramından hareket ettiğini görüyoruz. Le Bon, Freud, A.Koestler, Mac Dugal gibi bilim adamlarının bu kavramı nasıl yorumladıklarına değindikten sonra onların eleştirisine geçiyor. Asıl yapmak istediği şey faşizmi bu yolla açıklamak, onun nasıl bir toplum hastalığı olduğunu göstermektir. Freud'un kullandığı terimler şaşılacak derecede yardımcı oluyor Adorno'ya. Psikanaliz kuramında rastladığımız terimler ve deyimlcr faşizmi nçıklaniHsnu yarıyor. Şu soruyu soruyor o zaman: "O yarı cahil faşist kışkırtıcıların bütün bu bilimsel mekanizmalardan nasıl haberleri oldu?" Böyle bilgileri yoktu kuşkusuz. Tarihin belli bir anında toplumun çeşitli koşulları bir araya gelince bu adamlar ortaya çıkmış ve faşızm uygulamalarında rol almışlardır. Başka deyişle faşist demagogların yöneldikleri kimselerdeki belirli eğilımleri yakalayıp onları karşılamaya çalıştıkları ne kadar doğru ise bunu güçlü ekonomik ve siyasaJ çıkarların temsilcisi olarak yaptıkları da o kadar doğrudur. Adorno Spengler'i de eleştiriyor. Batı Dünyasının Sonu adındaki kitabı yazan Spengler, burjuva felsefesinin en karamsar düşünürlerindendir. Ona göre Batı dünyası şimdiye kadar çoktan göçüp batmalıydı, oysa hâlâ yaşıyor. Bununla birlikte ünlii Italyan yazar C. Malaparte'nin çarpıcı kitabının başlığında yer alan şu duygu yadsınamaz: Kaputt. Yani "bozuk", "işi bitmiş" bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenledir ki şu soruyu soruyor Adorno: "Milyonlarca insanın gaz odalarında öldürülüşüne sahne olan bir kültürün çöküşünü itiraf etmek için daha ne bekliyoruz?" Bilindiği gibi Hitler demokrasi kurallarına göre seçilerek iktidara gelmişti. Öyleyse bu düzende, bu kültürde gerçekten çöken, onarılmaz bir şey var. Kimi suçlayacağız? Yığınları suçlamakla iş bitmiyor. Sorun bu karanlığın aşılıp aşılamayacağı sorunu. Spengler, insana değil de yıldız falına inanan bir kâhin gibi konuşuyor. Oysa bilimde ve felsefede kâhinliğe yer yoktur. Her şeye karşın Almanya'da lcültürün dirileceği, daha doğrusu yeni bir kültür doğacağı umudunu taşıyor Adorno. Yeniden çalışmaya başladığı üniversitede genç öğrencijer arasında bunun işaretlerini gördüğünü söylüyor. Önemli olan akılruh düzeninde yepyeni bir yol tutulmasıdır. Yeni öncü akımlar çıkmalıdır ortaya, yeni ütopyalar üretilmelidir. Bu Alman düşünürün eleştirinin vazgeçilmezliğini bütün yazılarında vurguladığını görüyoruz. Eleştiri kavramına yer vermeden demokrasi tanımlanamaz diyor. Felsefede de önemlidir eleştiri. Bu yüzden Kant, üç temel yapıtından her birine "eleştiri" başlığını koydu. Kant'la başlayan eleştiri felsefesi Hegel'de doruğuna eriştı. "Ne var ki" diyor Adorno, "Hegel'de eleştiri kendisiyle birlikte olumsuz bir yön getirdı. Bu olumsuzluk onun 'gerçeklik akla uygundur' diye düşünmesinden kaynaklanır. Hegel'e gore her yurttaş gerçeklik önün Adorno, Habermas, Horkheimer ve W Benıamın (üsne) Franfurt Okulu dedigımız felsefe akımını başlatmışlardı. de pes etmelıdir. Ancak felsefe durmuyor, genç K. Marx geliyor Hegel'in arkasından ve 'varlığını sürdüren her şeyi acımasızca eleştirme' ilkesi ile felsefede yerini alıyor. Onun kitapları baştan sona tarih, toplum ve felsefe eleştirileriyle doludur." Bütün bunlara karşın Almanya'da hâlâ eleştiri düşmanlığı vardır diyen Adorno, bunun tarihsel kökenJeri üzerinde duruyor. Bu düşmanlık ona göre entelektüele karşı duyulan garezle de ilgilidir. Adorno, en önemli eleştirisini "mantıksal akıl" dediği "ratio" kavramına karşı yöneltmiştir. Pozitivizme ve pragmatizme de karşı çıkan Adorno, bu iki akımla "ratio" arasında bağlantı kuruyor. Pozitivizm ve pragmatizm kimi toplumlarda kısa bir süre için yararlı olsaîar bile daha sonra onlara yakından bağlı bir determinizm içinde birey kavramı yok olur, dolayısıyla özgürlük de elden gider. Bu nedenle insanlık çok geçmeden yepyeni bir aidın, kavramcı aklın (yazar buna intellect diyor) olanaklarından yararlanmalıdır. Adorno'nun kitabını Yılmaz Öner çevirmiş. Yılmaz Öner, çevirileri ve yazılarında yer alan düşünceleri ile dikkatleri çeken bir felsefecimiz. Çağdaş felsefeye özel bir iJgi duyduğu anlaşılıyor. Kitabın sonunda onun uzun bir Adorno eleştirisi var. Bu bölüm okunduğunda kitaptaki kimi konuların daha çok açıklık kazandığını görüyoruz. Bir noktayı belirtmek ıstiyorum: Çevirmen kuşkusuz Türkçeden yana. Kitabın bütünü bunu açıkça belli ediyor. Ancak kimi yerde az da olsa öyle Osmanlıca sözcüklerle karşılaşıyoruz kı bu sözcüklerin kullanılmasına bir neden göremiyoruz. Yılmaz Öner'in yeni çalışmalarını merakla bekliyorum. D C U M H U R I Y E T K İ T A P SAYI 29
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle