Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sipahioğlu'nun 'Kavunlu Natürmort'u Sevimli ve hınzır bir üslup ~ Kavunlu Natürmort / Ahmet Sipahioğlu / Ayrıntı Yayınları 6.000 TL / Kod No: 303.019 M.ALİ KIUÇBAY resimliyazılısinemasalbirkitap K I T A P T A N B İ R B 0 L Û M Geçiş dönemlerinin sayılamayacak kadar çok sıkıntısının yanı sıra, bazı iyi yanları da bulunmakcadır. Bunların başında, giderek daha çok kimsenin "hal"i sorgularken, geçmişi de gündeme getirme ihtiyacını duyması gelmektedir. Madcm ki "şimdi", "geçmiş"ten itibaren oluşmaktadır, o haJde, bugünü anlamanın bir yolu da, dünü yeni yerine oturtmaktan geçmektedir. Dünü yerli yerine oturtmak ise, öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değiidir, çünkü kısaca söylemem gerekirse, şimdinin insanları, dünün özelliklerini damarlarında taşımasürdürmektedirler. Bu yüzden dün karşısında tam anamıyla nesnel olmaları çok zor bir istir. Böylece, zaman boyutu yüksek bir diyalektik ortaya çıkmakta ve sonuçta, bugüne yöneltilen her eleştiri, açık veya örtülü olarak düne de yöneltilmiş veya tersi olmaktadır. Bu diyalektik içinde, eleştiri içine girişen de, garip bir çeliskinin sonucu olarak hem nesne, hem de özne olmaktadır. Türkiye'de, bir başka kültür küresine toplu göç olarak niteleyeDİleceğimiz Batılılaşma, hane halkının tümünün değil de, evin reisinin bireysel kararıvla olmuştur, yani bu siireç, devlel büyüklerinin kimseye damşmadan belirledikleri bir tercihin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu durumda, Batı kültürüne göre yetişen aydınlarımız da, Batılı aydınlar olmanın uzağında kalarak, ikballerini borçlu oldukları merkezin ideolojisinin taşıyıcıları olmuşlardır. Alaylımektepli çatışmasının kökenlerinden biri buradaysa, bir diğeri de, bu "aydınlar"ımızın Batıyı bir dinmişçesine savunma vc dayatmadaki inatlarındadır. Bu çatışmalı ilişki nin doğası gereği, Türk insanı gerçek Batıyı tüm çeşitliliği ve çoğulluğu içinde kavrama olanağına sahip olamadığı gibi, tamamen aksine, onu bütünsel, yekpare ve baskıcı oir kimlik içinde algılayabilmiştir. Ahmet Sipahioğlu'nun ülkemiz için çok yeni olan ve karikatürle yazının ortaklığı biçiminde ortaya çıkan Kavunlu Natürmort adlı hikayesi, aslında sevimli ve bazen de hınzır bir üslupla, bu aydınlara yönelik eleştiriyi gündeme getirmektedir. Bu aydınların kendi üstlerine kapalı, dıs dünyadan hemen hemen kopuk küçük evrenlcri oldukça zevkli bir şekilde işlenmiş. Türkiye'nin son dönemlerinde, "ithal" değil de, "yerli" aydın üretmeye başlaması süreciyle de, bu cins münevverlerin, içine düştükleri, ama anlayamadıkları garip durum, hoj fırça ve kalem darbeleriyle verilmis. Bunların yanı sıra, ben bu kitapta, toplumumuzda son yıllarda "entel" gibi küçümseyici bir ifade ile anılan, aslında "yarıaydın" olan çevrelere yönelik bazı eleştirileri de gorebiliyorum. Öykünün ressam çevrelerinde geçmesi, ısmarlama aydın imgesini vurgulaması açısından çok yerinde bir tutum olarak ortaya çıkmaktadır. i Ancak, kitabın arkasında yer alan, çağımızın görselisitsel ^çağı olması önermesine bir miktar katılmakla bırlikte, bundan "yazı"nın eskimekte olduğu sonucunun türetilmesine katılamıyorum. Eğer bir eskime söz konusuysa, bu yazınınki değil, okuyucununkidir. AngloSakson teknikçiliğinin 19. yüzyılın "kapitalist devrim"inden beri dünyava egemen olması, her seyi metalaştırırken, düşlerimizi bile bu sürecin dışında bırakmadığı gibi, her şevi maddi hiyerarjiler içine sokarak, zihinsel olusumları, kâra dönüşmedikleri ölçüde dışlama eğilimine girmiştir. Bu sürecin sonunda, zor para kazanan "yazı", insanların böyle bir tercih belirtiyor olmamalarına rağmen, giderek resmi yazışmalarla sınırlı bir mekâna doğru itilmektedir. "Okuyucu", çağımızın afyonu görselişitsel kanalların rahatlığında, öznellikten nesneliğe geçerken, "yazı"yı da ibmal etmektedir. Sipahioğlu'nun kendi güzel öyküsünü böylesine bir iğdiş edici oluşumun içine yerleştirmesine gönlüm razı olmuyor.D Rakı Sofrası Düşünceleri Tabii, siz pek hatırlamazsınız, ama o sıralar, Moda'da Yorgo'nun meyhanesi pek popülerdi. Tipik Runı mutfağı. Yaz günleri gazetede işım bittıkten sonra 12.15 vapuruyla Kadıköy'e geçerdim. Oradan da dolmuşla ver elini Moda. Daha meyhaneye yaklaşırken insanı o muska böreği, rakı ve patlıcan kızartmasının bir karısımı olan nefis koku karşılardı. Kapıdan içeri içimi çeke çeke girerken bizim koca göbeklı Yorgo'ya bir selam sarkıtırdım. Her zaman, terasın en ucundaki yerımde otururdum. Tek kıjılık, küçük bir masa, beyaz, kolalı örtü ve peçeteler. Her şey pırıl pırıl, tertemiz olurdu. O saatlerde terasta pek kimsc olmazdı; akasya ağaçları, uzaktaki kırmızı damlar ve o güneş. Tanrım ne sersemletici, ne ışıl ışıl bir güneşti o!.. Bir tür garip turuncu. Garson bana sormaya gerek duymadan bir ufak rakıyı ve favori mezelerimi getirirdi: Beyaz peynir, kızarmış ekmek, domates soslu patlıcan kızartma, fasulye pilakisi ve bir dilim KAVUN: Şöyle ne ham ne de içi geçmis cinsten. Tam benim gibi. Önce ince uzun bardağa, yarıya kadar rakı koyardım. Susuz olacak. Ufak bir parça kızarmış ekmek, peynir ve azıcık KAVUN'u da ağzıma attım mı, beynimin canlandığını hissederdim, cızır cızır. Bir de ilk sigaramı yaktığım zaman, işte o an yüzlerce düşünce birbiri peşi sıra gelirdi usuma: Yazdıklarım, yazmadıklarımn, yazmak isteyip de yazamadıklarım, daha bir sürü jey. Sonra Nesrin'i düşünürdüm. Nesrin'i, Muzaffer'ı, dost ve düşmanlanmı. Böyle iste... Orada, sakin sakin oturup demlenirken kendimi dışarıdan görmeye çalışırdım: Kırk yajlannı yeni aşmıj, yapmak istediklerinin çoğunu gerçeklegtirmiş, belli bir yere gelmiş birisi. Çlzgi fllm yapıyor 1 9 5 4 yılında Ankara'da doğdu. Yüksek öğrenimini grafik sanatlar dalında (çizgi film), İngiltere'dc Manchester Polytechnic'de yaptı. Şimdiye dek sinema, plastik sanatlar ve edebiyat konularında çeşitli deneme ve çeviriler yaptı. Ayrıca üniversite ders kitapları hazırladı. Çizgi filmlerinden biri 1984 İFSAK 6. U|usal Kısa Film Yarışmasf nda Büyük Ödülü, 1985 Ankara ODAK Kısa Film Yarısması'nda da Birincilik Ödülü kazandı. Yapımında görev aldığı bir diğer film de 1988 Sedat Simavi TV Ödülü'nü aldı. S A Y F A 4 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 5