Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Manuel Puig, 'Hüsran Tangosu'nda bir Don Juan'ın yaşamını anlatıyor Yakışıklı, ayyaş, hırsız... CELAl KIRCI B İ R S İ N E M A K İ T A B I Yönetmen ne yapar? Günümüzün en karmaşık sorunlarını, yüzyıllardır edebiyatın, müziğin ve güzel sanatların lekelinde olan bir düzlemde, bu sefer sinemanın yardımıyla ele almak mümkün. Yapılacak tek şey, sinema sanatının gitmek zorunda olduğu yolu tekrar tekrar aramaktır. Yoksa, sinemanın o kendine has özellıkJerinin büyük bir titizlikle kavranmadığı ve ona ulaşacak anahtar bulunmadığı takdirde sinema alanında yönetmen olarak atılan adımlann verımsız ve umutsuz bir çaba olarak kalacağı gerçeğini tünı sinema adamları iyi bilirler. Sinema sanatı görselfikten de öte, düşünsel zorunluluğun bir sonucudur ve bu niteliğiyle, günümüzde karşı karşıya kaldığımız, bizi derinden etkileyen sorunların altının çizilmesinde özel bir rol oynar. Işte sinemanın kendine has tüm özclliklerini büyük bir titizlikle kavramış yönetmenlerdcn biri de Edward Dmytryk'tir. 1908'de Kanada'da dogan Dmytryk, 1923'te Holly wood'un kurgucularını masalarından sete gönderen tek stüdyosu Paramount'ta on yıl film kurgucusu olarak çalıştı. İlk filmi Hawks, 1935'te gösterime girdi. 1940'ta ilk ciddi yönetmenlık denemelerine başlayarak dört yılda on altı film çekti. Crossfire (1947) ve McCarthy döneminin kurbanlarından biri olarak İngiltere'de çektiği Give Us This Day (1949) fılmkriyle meslek hayatının zirvesine ulaşan Edward Dmytryk'in özgeçmişi, Yasam Cehennem de Olsa Yaşamak Kötü Değil 1978'de yayımlandı. Dmytryk halen Hollywood'da yaşıyor, yazıyor ve ders veriyor. On iki bölüm ve fılmografiden oluşan Sinemada Yönetmenlik'te Dymtryk, fılmsel görüntünün oluşturulması, ritm ve kurgu, senaryo, kamera, oyunculuk, seslendirme ve müziğin rolü konusunda özgün görüşlerini dile getiriyor. Afa'nın niU'hkli seçimlerinden biri olan bu kitabın yayına hazırlanmasında emeği geçen Yavuzer Çetinkaya'ya da film meraklıları ve sinema öğrencileri adına teşekkür etmek gcrekiyor. • FatmaOran Sincnud» Yönetmenlik / Edwanl Dmytryk / Çeviren: Ulkü Uzun / A{a Yayınlan / 148s./KodNü:011.102 Hüsran Tangosu / Manuel Puig Çeviren: Nihal Yeğinobalı Güneş Yayınlan / 190 s. 7.000 TL / Kod No: 055.019 Manuel Puig'i Türk okuru/seyircisi sanırım ilk kez birkaç yıl önce Sinema Günleri'nde izlediğimiz Örümcek Kadının öpücüğü adlı filnıle tanımıgtı; aynı adh roman, yazarın ortamımızda daha da iyi tanınmasını sağladı. Ülkesi Arjantin'de ve genelde Latin Amerika yazınında ise Puig, 1967'de yayımlanan La Traicion de Rita Hayworth (Rita Hayworth : ın İhaneti) adlı romanıyla ünlenmişti. Arjantin'de taşrada yetişen ve dünva görüşüne bütünüyle sinemayı kaynak edinen, ancak daha sonra gerçeklerle düştüğü çelişkiler sonucu yıkıma sürüklenen bir çocuğun öyküsünü anlatan bu roman, önceleri film scnarvoları kaleme almış olan Manuel Puig'in kullandığı dil ve teknikler nedeniyle yazın dünyasında önemli yankılar uyandırmıştı. Milan Kundera'nın "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği"ni epey önce okuduktan sonra, geçen sezon filmıni izlemiştim. Bir okuyucu olarak kitabı Itendi içimde oyunlaştırmış da olduğumdan, karşıma cıkan sanki çok ucuz, kitabın bazı önemli bölümlerinden rüzgâr gibi geçen bir filmmiş izlenimine kapılmıştım. Aynı olay, belki kitabı Nihal Yeğjnobalı tarafından dilimize çevrilen Örümcek Kadının Opücüğü filminde de kimi seyirciler/okuyucular bakımından yinelenmiştir. Manuel Puig'in dilimize yine Nihal Yeğinobalı tarafından çevrilen ikinci romanı Hüsran Tangosu'nun filmini henüz izlemedik; bu konuda bir çahşmanın varlığından da haberdar değiliz. Bu roman, Puig'in yolundan yürüdüğü iki ustanın, Borges ve Marquez'in hiç de gerisinde kalmayacağının bir kanıtı gibi. "New York Times Book Review", Manuel Puig'den, "Örümcek Kadının Öpücüğü" ona okur gözünde bir itibar kazandırmıştır; son romanı Heartbreak Tango ise Puig'in doruğa çıkışının ürünüdür", diye söz etmiş. Hüsran Tangosu, müthiş yakışıklı, ayyaş, hırsız, ahlaksız ve kadın avcısı Juan Carlos Etchepare'in ve yaşamını onunla paylaşmış sayısız kadının öyküsü. Roman, Buenos Aires'in ilçelerinden Vallejos'da basılan aylık "Komşularımız" adlı derginin Nisan 1947 sayısında çıkan "Acı Bir Kayıp" ilanıyla başlıyor. Kentin Don Juanı, 18 Nisan 1947 tarihinde ölmüştür. Bu noktadan yola çıkan yazar, albümlerdeki sararmış fotoğrafların arkalarına düsülmüş küçük notlardan iz sürerek yaşamını sonuna degin izlettiriyor. Puıg, ilk romanında izlediği, belli bir acımasızlığı dışa vuran anlatım biçimini ki bu, kendine özgü bir gerçekçilik diye dc nitelendirilebilir bu kitabında da sürdürüyor. Kimi yerlerinde itici gibi bir izlenim uyandırsa da. Hüsran Tangosu okurunu bir kez yakaladı mı, bir daha bırakmayan bir roman. D K T T A P T A N B I R B Ö L U M Komşu kulübelerden kimilerinin kadınları şimdiden kalkmıslar, avlularını süpürüyor, mate içiyorlardı. Öbür kızın alnından dümdüz fışkıran sert saçları yoktu; saçları vumusacık, sarısındı; kendiliğinden, sajılası dalgalarla dökülüyordu; yanakları, dudağın üstü, çenesi falan tüylii değildi, cildi beyaz, pırıl pırıldı, kasları bayku; gibi birbirine bitijmediçi gibi gözlerinin akları da sarımtrak değildi. Kasları eğimlı birer ibrişim gibiydi, gözleri... açık mavi mi?... Burnu az buçuk kemerli ama dudakları gül gibi. Pancho su iri isçi elleriyle onun belini kusatabilirdi, daha yukarıda vücudu genişleyerek o beyaz göğsüne kavuşuyor, daha asağıda da genişleyerek kalçalarını oluşturuyordu; sarısınların gizli yerlerde tüy yok muydu adaba? Goşo Han'da boyalı bir sarışın vaı*dı ama onun orasındaki tiiyler siyahtı. Pancho, bilinmez neden, Nee'yi uyur düşündü, bacakları biraz ayrık, orası tüysüz, küçük bir kız çocuğu gibi vaz günleri Nene dükkîna hep çorapsız giderdi. Nene terlemezdi de, hizmetçi kızlar gibi silinmek zorunda kalmazdı. Nene kabasaba bir Kızılderili kadın değildi, radyodaki spikerler gibi konusur, söylediği her sözün hakkını verirdı. Saat 6.45'te Pancho inşaattaydı. İşçibaşı ona ve öteki iki tuğla ijçisine tuğla yüklü bir kamyonu bosaltmalarını, tuğlaları avluya lasımalarını söyledi. 8.07'de işçibaşı, Pancho'ya arka duvarın önüne L biçimi bir çukur kazmasını buyurdu. Pancho küreğini iyice zorlamak zorunda kaldı. Arkadaşları gülerek onun Pampa'ların en taşlı toprağı olan Toska'ya çatmi} olduğunu söylediler. Nene'nin beyaz bacakları, Goşo Han'daki kızın esmer kalçalan, Mabel'in siyah pübik tüyleri, Koca Töte'nin esmer kıçı Nene, Koca Töte, Nene'nin beyaz, tüysüz pübisi... Toska tozu burun deliklerinin içine yapışıyor, boğazından aşağı gidiyordu. 11.45'te işçibaşı eski bir tencereye değnekle vurarak öğle yemeği için işe ara verileceğini belirtti. Pantho muslukta yüzünü yıkayarak saçının sert büklümlerini tarağıyla tartakladı. Eve dönmezden önce iki sokak öteden dolaşıp giderek Dr.Nastini'nin evinin önünden geçti. Koca Töte görünürlerde yoktu. Pancho on bir sokak ötedeki evine yürüdü. En büyüz kız kardeşi ona öğle yemeği olan patatesli kabaklı et yahnisi verdi. Pancho kıza romatizmasının ne âlemde olduğunu sordu, yeniden ise ne zaman başlayacağını haber verirse kendisinin de hem müteahhitle hem de tuğla fırınının sahibivle konuşup ona bir yerde hizmetçilik bulabileceğini söyledi. 13.25'tePancho inşaata döndü. İşçibaşı saatine bakmadı; daha işbaşı saati olmadığı halde ona çukurdaki işini sürdürmesini b u y u r d u . . . Baskıya karşı Manuel Puiğ 1932 doğumlu. 2. Peron hükümeti dönemindc anti Peronist olduğunu söyleyerek Buenos Airçs'i terk eden yazar halen Brezilya'da yaşıvor. Kitapları Arjantin'de yasaklanan Puig, Latin Amerika insanı üzerindeki din ve toplum baskısını, cinsel sorunları incelemesiyle tanınıyor. Manuel Puig'in ilk romanı Rita Hayworth'ın İhaneti 1968 vılında yayımlandı. 4000 kasetten oluşan bir video kaset albümü de bulunan Puig'in Örümcek Kadının Öpücüğü'nden başka Tropikal Gece İniyor adlı bir romanı daha var. Puig şu sıralarda İspanya Tarihi üzerine Savaş Sonrası Şarkılar adlı bir müzikalbelgescl hazırlıyor. Brezilya'da yaşıyor. S A Y F A 2 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 5