Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Öykücü ve 'yer gösterici' Hulki Aktunç'la yeni öyküleri üstüne bir konuşma **• Y yük Argo Sözlüğü' de yakında çıkıyor. Bu bir dağılma layılmaz mı? Şimdi, okurlar da eleştirmcnler de yazarın yayımlanmış yapıtlanna göre bir bakış gelıştiriyor. Doğakfır bu. Ben ilk şiirımi 1963'te yazmışım. Yine aynı yıllarda M.Ş.E. mukallidi bir öykü yazmışım, "Can Sıkıntısı ya da Tahtaboj..." o sıralar çocuksu bir romana girişmişim, o romanın özü "Ten ve Gölge" kitabındaki Kayıplara Kanşmış Istanbul'da var. Kısacası, yayımlamadıklarımın basıncına yıllarca direttim, sonunda kimileri "yayınladıklarım"a karıştı. Yoksa şu saçma sapan sözde olduğu gibi, "öyküden CEHSİZ ONDERSEVER romana ya da falan türden feşmekân türe geçmiş" değiapıtın ilk sözü, aforizmayı a n d ı n r bir cümle: lim. Dağılma denebilecek cek çabam, "Büyük Argo Söz"Yazdığının içine bak. Yazılacak nc çok şey lüğü..." Ancak o çalışma da dayanılmaz bir yürek borcuvardır onda." Bir u y a n nu, bir açıklama mı bu? ,nun ödenmesidir. Bensözlüğüyazarken geçen sekizonyıla Belki bir çağn saymalı o sözü. Herkese bir çağn. yitik gözüyle bakmıyorum. Türkçenin, argomuzun görOkurlara, yazarlara, kendime. Yazılan metnin içi, yazakemli ve anonim yaratıcılarının hakkıydı. nn da ilk anda göremediği ögeler taşıyabilir. Öyleyse, "Okuduğunun içine bak, okunacak ne çok şey vardır Zaman zaman bir "eleştirmen düşmanı" gibi gorüonda" diyebilirim. Edebiyat var oldu olalı çok anlamlınüyorsun. Hayli sert çıkışların oluyor. Bir yandan da, lık, değişik değişik okuma yolları da var olmuştur. yayımlamaya başlayalı 20 yılı geçmis ve senin varlığın üzerine derli toplu bir inceleme, bir eleştiri görünmüBir yandan da bu yapıtta bilinen Hulki Aktunç "yayor. Acaba tepkisel bir davranış içinde misın? zısı"na oranla bir açılma, bir yalın anlamlılık seziliyor. 'Kurtarılmış Haziran ile Ten ve Gölge'derrgeçerek 'GiHiçbır şeyin, hiçbir kimsenin toptan dostu ya da düşdenler Dönmeyenler'le, ilk kitabınla buluşur gibisin. manı değilim. Ama derin bir özlemim var... Eleştirimiz Bir Yer Göstericinin Hayatı öyküde ulaştığım bir yeredebiyatımızın ulaştığı noktaları zaman zaman aşmalı diye düşünüyorum. Elejtirimiz, kitap tanıtma kavramı ile dir diyebilirim. Çünkü bunlar yazılırken iki romanın, iki şiir kitabının yükünden de ağır ağır kurtulmaktaydım. Di saltövgü/saltyergi eleştinlerı arasında bir yere sıkıjmış gibi görünüyor. Eleştirmen "eldebir" bilgilerini yazarın karyeceğim, bir yazarı kendi hayatı ve kendi yazdıkları üreşısına sınır olarak koyuyor bazen; elindeki metne kenditir. Hani der ya ozan: "Nagehan ol şâra vardım / Ol şârı sine özgü kısıtlarla bakıyor. Sezmekten, sevmekten kaçıyapılır gördüm / Ben dahi anda yapıldım / Taşü toprak yor; tamam, yazar kadar terlemesin, ama uğraşmıyor da; arasında. Döylece edebiyatımızda hep "reddedilenler sergisi" açılıİlk zamanlar yalnızca öykücü bilinirdin. Sonra royor. ݧ gene edebiyatçılara düşüyor; 'Anlatı Yerlemleri'manların çıktı, sonra şiir kitapların çıktı. Sanırım 'Bü Hulki Aktunç, yeni kitabı "Bir Yer Göstericinin Hayatı" için, "Öyküde ulaştığım yerdir" diyor. Aktunç, bir yazarı, kendi hayatının ve yazdıklarının ürettiğini belirtiyor. ni bir öykücü, Tahsin Yücel yazıyor. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi gibi ajılmamı; bir çalışmayı Tanpınar yapıyor. Sevim Burak üzerine en kapsamlı yazıyı Selim 1leri yazmıştır .Edebiyatımızın belli başlı iki kütüğünü iki şair yazmıştır: Behçet Necatigil ile Şükran Kurdakul. Bir yandan da yazarlarımız, eleştirmen konusunda susuyor. Niçin? Eleştirmenleri eleştirmek yazarlarımızdan % 99'unun ijine gelmiyor. Açık yürekli olalım... İçten olalım... Bilge Karasu öykücülüğü hâlâ değerlendiricisini bekliyorsa, bundan hepimiz utanç duymalıyız. Örnekler ç o ğaltılabilir. Yeni kiubına gelelim mi? En genis anlamda Tarih'in senin öykücülüğünde önemli bir yeri var... "Yer Gösterici" bir yandan Lâle Devri'ne kadar uzanıyor, bir vandan Sonuncu Paskal ile tuluata, hatta dinsel metinİerdeki Israfil'e ve onun "jur"una... Bakıyoruz, Kanatlar, Kafes'te, YekYek Oynayanlar da somut 12 Eylül tepkileri var. Tarih ve zamanın etkisini duyumsamayan yıllar var mıdır? Bu etki karjısında yazarın tek seçimi, etkiyi süzmek, tarih ve zamanın öyküye, romana, şiire sızan varlığını yeni formlara kavuşturabilmektir. Bir yandan kaçıyorum Güncel'in öznelleştirici tuzaklarından, bir yandan 1516 haziran işçi hareketinin öykücülüğümüzdeki tek tanığı sanırım Kurtarılmış Haziran'dır. Tarih ve zamanın birebir etkisi, sanatı koiayca öldürülcbilecek yanılsamalarla dolu olabilir. Olası yanılgılara karşı yazarın tek silahı vardır: SanatsaJ sezgiyle ve bilinçle, verili bilgileri de verili dille sanat formlannı da aşma çabası. özelde öykücülüğümüzün, genelde edebiyatımızın dünya ile baglarını nasıl değerlendiriyorsun? Dünya? Bu kavram Avrupa ile Amerika ile sınırlanıyor zihinlerde. Her ülkenin "dünya" ile dilden dile aktarım sorunu var az çok. Eşdost çevirilerine inanmıyorum. Burası, dünyanın farkında. "Dünya" buranın farkında değilse, bu kendi hışırlığıdır! D K İ T A P T A H B İ R B Ö L Ü M İnce İnce Haller Bir pazar günü buraya geleceğimi düjünmüştüm. Güllerin ikinci mevsiminde. Sıcak bir pazar olacaktı. Buram buram terin içinden sıyrılıp ulaşacaktım. Iskak. Tatil gürültüleri içinden susarak kopacaktım. Yadırgı durmuşumdur kalabalığın içinde, olsun, bilmeyeceklerdi ki neyin peşindeyim. Anlatamazdım da. Güllerin bahar ötesi. Ada toprağına tutunmuş güz habercilerinin ikinci hayatı. Aradığım buralarda bir yerlerde bekleyecek ve salt varlığıyla imleyecekti kendisini. Bana kalan tek şey, onu duyumsamaktı. Yaklaştığımı anlayacaktım hemen. O, buradayım diye devinmeyecek, ses çıkarmayacak, aramızdaki bağı kimseye belli etmeden duracaktı, ve gümüş kokacaktı. Sezecektim onu. Tüylerim ürperecekti, zihnimc gül deuccekti, beni bırakan vapur da öyle uzaklardan ötecekti kı, dönüşsüz. Sezmiştim. Sezdiğimde, adını baeışlayacaktı bana. Adını yineleyecektim. Elini tutacaktım. Parmağının ucu, avucumda. Bana gülümseyecekti. Gerçekten de, sonsuz adlarıyla sevda bu muymuş neymiş diye düşünmekten bile korkacaktım, inanmışlann çarpılmaktan korkmaları gibi. Adak. O muydu, ben miydim; yanıt bende mi, onda mı, nasıl sorulabılir? Gülümseyişlcrlc anlatacaktı her şeyi. Acı gülümseyişlerı olurdu. Dudakları gerilir, gözleri yanar söner ve anlatırdı. Hulki Aktunç, tarih ve zamanın yazılanlara etkısını şöyle açıklıyor: Bu etkı karşısında yazarın tek secımı. etkıyı suzmek, tarih ve zamanın öyküye, romana, şiıre sızan varlığını yeni formlara kavuşturabilmektir' (Fotojjraf: Yıldız Uçok) C U M H U H İ Y E T K İ T A P SAYI 5 "Bir Yer Göstericinin Hayatı" Hulki Aktunç/Afa Yayınlin 130 s. / S.000 TL / Kod No: 011.OT3 S A Y F A 11