24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CBT 1481/ 7 Ağustos 2015 9 Belirsiz Gelecek DOĞAN KUBAN BOZKURT GÜVENÇ Türkiye’deki belirsizlik, Para ve korkunun fonksiyonu İnsana yakışan yaşamak, yaşatmaktır D ünyanın tümü için temel belirsizlik doğal olandır. Bilim adamları adını koydular: İklimsel değişiklik. Buna karşı insanoğlunun yapacağı bir şey yok! Bunun kamuoyuna yansıyan ikinci adı Küresel Isınma. Bilim bunun nedeninin insanların ve sanayinin kullandığı doğal kömür ve petrolden kaynaklanan Aşırı CO2 Salınımı olduğunu artık kesin olarak söylüyor. Bu bağlamda iç açıcı olmayan hipotezler var. 150 yıl sonra, küresel ısınma nedeniyle, ancak bir milyar insanı besleyebilecek Kanada’da yaşam olacağını söyleyen, 200 yıl içinde insanların, dinozorlar gibi, dünyadan yok olacaklarını savlayan öngörüler... Ömrü ancak 70’i bulan, korku içinde yarı aç, yarı tok insanlar, hele yaşamları bir zorbanın iki dudağı arasında olanlar için bu 150200 yıllık bir süre idrak edilebilir bir zaman değil. ‘Belirsiz Gelecek’ deyiminin kamuoyunda ortak anlamı, insanların ve toplumların idrak edebildikleri yakın geleceklerinin güvensiz oluşudur. Bunun zamanını doğa belirlemiyor. Bilim de kesinlikle saptayamıyor. Ekonomik gelecek konusundaki endişeler toplumun büyük bir çoğunluğunun günlük yaşamlarının temel sorunu. Bu durumun çok açık tarihi bir mesajı var: Bütün bilimsel, teknolojik, felsefi gelişmelere ve uygarlığın, hiç olmazsa bazı ülkelerde, en üst gelişme aşamasında olmasına karşın, insanlık geleceğinden emin değil. Gençler yarın savaşa gidip gitmeyeceklerinden, iş bulup bulamayacaklarından ve ülkenin ekonomik krize girip girmeyeceğinden emin değiller. Liseyi bitiren üniversiteye gireceğinden, üniversite bitiren iş bulacağından kuşkulu. Her ülkede işsizlerin sayısı milyonlarca. Dünyanın açları bir milyarı geçiyor. Buna daha düşük oranda, Avrupa ve ABD de dahil. Sürünen fakir ülkeleri hatırlasalar da, Türkiye’nin geleceği kimseyi ilgilendirmiyor Bizim sorunumuz, bu evrensel panoramada, ülkenin zaten aşağıda olan yaşam ve güvenlik standartlarının çok yakın geleceği. Cinayet ve kaza, savaş çığlıkları, ekonomik kara delikler, yolsuzluk, şiddet, eğitim çöküntüsü, ve bunların yanında ürkütücü bir tüketim tutkusu, ‘vur patlasın, çal oynasın!’ eğilimi, hatta kötü haberi kanıksayan, akıl almaz bir vurdum duymazlık zırhına bürünmüşüz. Toplum katlarının cehaleti göğsümüzde taşıdığımız rozet. Toplum yanıyor ama yangına su taşıyan yok. Bu Roma İmparatorluğu’nun yıkıldığı zamanları hatırlatıyor. Tabii, tarih bilenler için. Seçim sonuçlarının, sonuçsuz kalışı, ülkede ciddi bir politik ve hukuksal yapının olmadığını gösterdi. Seçimden üç ay sonra, seçilmemiş hükümet savaşa girmek cüretini buluyor. Kuşkusuz ABD gözetiminde. Tabela dışında parti nerede? Bizim gibi Cumhuriyet tarihini başından buyana yaşayarak gelenler, tarih kitaplarında okuduğumuz ‘İstibdad’ dönemine dönmüş gibi olduk. Gerçi fark büyük. Gökdelen, AVM ve otomobil. Toplum kentlerde. Yaşam koşulları çok değişik. Gürültü, renk, boyut, kalabalık, hiç görülmemiş yenilikler. Bir fantasmagori. Halk göz alıcı bir eğlence parkına gelen çocuklar gibi. Bir yerlerde bir hükümet oyunu sahneye konmuş, ama seyircisi yok. Halk döner dolapların, ağızlarından ateş çıkaranların, korku galerilerinin ve hokkabaz ve cambazların çevresinde. Entelektüel birikimi olmayan toplumlardaki belirsiz gelecek algısı düşünceye dayanmaz. Parasızlık ve korkunun fonksiyonudur. Biz her şeyin parayla satın alındığı neokapitalist bir korku dünyasında yaşıyoruz. Devlet, hukuk, ahlak ölçütleri kaybolmuş. ‘Ellen gelen düğün bayram’ demek Türkün geleneği. Ama GELECEK acı çektirecek! Y üzyılımızın başında sosyolog Wallerstein, Bildik Dünyanın Sonu (1999) denemesiyle uygarlık tarihine koyduğu “Belirsiz Gelecek !” tanısı abartılı bir uyarıydı. Bildik Dünya sona ermedi, savaşları, bunalımlarıyla yaşıyor. Ama “belirsiz gelecek,” öngörüsü ya da kehaneti şimdilik geçerliğini koruyor. Aslında bu uyarı da pek özgün değildi. Sultan Süleyman ile aynı (16.) yüzyılda yaşayan hekim ve astrolog Nostradamus, 19992025 yıllarına tarihlenen belli belirsiz, korku verici kehanetlerde bulunmuştu. Bir deha mı yoksa şarlatan mı? Kesin bir yargı için en az 10 yılı var. Aydınlanma çağının (18. yy) filozoflarından Rousseau, uygarlığın geleceği konusunda karamsar hatta umutsuzdu. 20. yüzyıl sonunda “uyumsuz’ insanbilimci Zerzan, “Uygarlık buysa bana yabanı verin,” diyecek kadar ileri gitmişti. Gerçi bildik dünya ya da uygarlık tümden sona ermemişti ama yitirdiği bazı değerler yadsınamıyordu. Yalnız kâhinler ve bilginler değil, inanç dünyasının lider ve sözcüleri de belirsiz bir gelecekten kaygılıydı. Belirsizlikler, savaş ve salgınlar, Nuh Tufanı gibi doğal felaketler kadar korkutucu ve yıpratıcı olabilir. Tsunami dalgasının ardından nükleer bir sızıntı, uygarlığın enerji programını alt üst etti. Öyle ki, ülkemizin nükleer enerjiye geçişi, 7 Haziran seçimlerine bağlanan umutların geleceği, demokrasi mi başkanlık mı, belirsizliğini koruyor. İkinci Dünya Savaşı’nda yanıp yıkılmış ülkeler kısa sürede onarıldı. Depolanmış nükleer başlıklar ise günümüzün en kaygı verici sorunu oldu. Dünya devleri, barışı korumak için savaşı bile göze alıyor, refah toplumu barınaklarda erzak ve yakıt depoluyor; belirsizlikler komplo teorilerini besliyor. İran ile varılan nükleer denetim uzlaşması bile bir zafer gibi kutlanıyor. Savaş kaçınılmaz görünüyor; çünkü “barış değil de neden savaş?” sorusu sorulmuyor. Sorulara yanıt veren ortak akıl kendini sorgulayamıyor. Geçmişin belirsizliği siyasalekonomikti: Savaş mı barış mı? Canada Bacon adlı bir Holywood kurgusu, ABD’nin komşu Kanada’ya savaş açışını fantastik bir güvenlik paranoyası (komedi) olarak öykülüyor. Daha gerçekçi bir belirsizlik, Dünya barışı için sürekli büyüme mi yoksa yaşamın sürdürülmesi mi? Ekonomik büyüme, adalet ya da barış sorunlarını çözmüyor sadece gizliyor. Yaşama son verecek bir büyümenin vaad ettiği refaha güvenilir mi? Geleceğin belirsizliği bir hayatta kalma ya da yok olma savaşıdır! Yaşam ve çevre bilimleri, yaşam küredeki doğal kaynakların ve dengelerin sınırsız büyümeye yeterli olmadığını çoktan kanıtladı. Şimdi bu hayati gerçeğin yayılıp anlaşılması gerekiyor. Oysa, Neocon’ların denetimindeki medya, alınan önlemler ve varılan uzlaşmalarla, büyümenin sürdürüleceği umudunu pekiştiriyor. “Barışçı Yeşillere ve umarsız felaket tellallarına kanmayın”, deniyor. İdeolojik çelişkilerle başlayan tartışma ve belirsizlikler böylece sürüp gidiyor. Yunan komşumuz, temelsiz (sanal) bir refah düzeyini korumak için üyesi bulunduğu AB’nin mali baskılarına önce “hayır”, sonra “evet”, demek zorunda kaldı. Ayak sesleri duyulan yeni bir ekonomik bunalımın ülkemizde daha farklı karşılanması, atlatılması beklenebilir mi? Rasyonel bir varlık olarak tanımlanan insan türünün ortak çelişkileri var. Sahip olduğunu korumak için ölümü bile göze alıyor. Oysa, yaratıkların en onurlusu olmakla övünen İNSAN’a yakışan, “ölmek ya da öldürmek” değil, “yaşamak ve yaşatmak” tır. Shakespeare, “olmak ya da olmamak” demişti; çağdaş Erich Fromm yaşamı boyunca “olmak ya da sahip olmak” sorunları üzerine yazdı. Ülkemizin savaşbarış belirsizliği yakın gelecekte sürecek gibi görünüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle