16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Egitim Teknikleri CBT 1465/ 17 Nisan 2015 11 En başarılı 10 öğrenme tekniği Yeni bir şey öğrenmek için hiçbir zaman geç değildir. Önemli olan doğru öğrenme yolunu bulmaktır. Eğitim teknikleri konusunda yapılan son araştırmalar bugün yaygın olarak kullanılan bazı tekniklerin öğrenciye hiçbir şey kazandırmadığını gösteriyor. Yararları bilimsel olarak sınanmış 10 yeni teknik şöyle: 1 Herkesin gün içinde öğrenmeye açık olduğu zaman farklıdır; kendi “eşref saatinizi” öğrenin 2 Kendi kendinizi sınava çekerek öğrendiklerinizi pekiştirin 3 Öğrenmeye çalışmadan öğrenin; bu şekilde bilgiler daha kalıcı olur 4 Bilgiyi gürültülü ve kalabalık ortamlarda kullanacaksanız, dikkat dağıtıcılardan yararlanın 5 Ekip halinde çalışmak konuyu daha iyi kavramanızı sağlar 6 Elgöz koordinasyonu gerektiren konuları kolay öğrenmek için video oyunları oynayın 7 Öğrenmeyi kesiksiz sürdürmek yerine mola verin 8 Öğrendiklerinizi başkalarına anlatarak bilgi açıklarınızı yakalayın 9 Öğrenme ve öğrenilen bilginin kullanılması arasında geçen süreyi doğru değerlendirin 10 Tembellik ettiyseniz kendinizi acımasızca yargılamayın; bir sonraki sınavda daha başarılı olabilirsiniz bu kronik tembeller için geçerli değil. DOĞAN KUBAN DEĞİŞİM BOZKURT GÜVENÇ İkili sohbetimizin konusu “değişim”. Günlük dilde “değişim / dönüşüm” de deniyor ya, değişim’i seçerken, “dönüşüm ve korumacılık” sorunlarından sakınamıyorum. Batı’ya özenen “transformasyon” pek tutmadı. Zamanın akışı yönünde, yani geçmişten bugüne ve geleceğe yönelen olupbitenlere “değişim”; zamanın akışına ters düşen, şiddet içeren ideolojik eylemlere ise “dönüşüm” demeyi tercih ediyorum. Tutuculuk veya korumacılık da denen “muhafazakâr” dünya görüşlerine kısaca değineceğim. Dil bilimcilere göre, “Zaman, duyu organlarımızla doğrudan algılamadığımız olayları sıraya koyarak zihnimizde yarattığımız soyut bir kavram”dır! Canlılar âleminde; bitkiler üretimin, hayvanlar mekânın, insanlar yüzüklerin değil “zaman’ın efendileri” dir. İnsan bu üstün yetisiyle, geçmişi hatırlar, bugünü yaşar, geleceği tasarlar; geleceğe yönelik bir değişim bilinci edinir. Eğitim, böyle bir bilinç vermiyorsa, başka ne verebilir ki! (diyor, J. Huxley). Geçmiş yıllarda, hava değişiminde sağlık; mekân değişiminde ferahlık var, denirdi. Modern sonrası insanlık, iş, eş ve aş değişiminde mutluluk, yönetici değişiminde barış ve huzur arıyor. Zihnimizde, kalkınma, büyüme, çağdaşlık, özgürlük, akılcılık, bilim ve iletişim gibi olumlu; yalnızlık, yabancılaşma, yozlaşma, kuralsızlaşma, çöküş, tükenme, tüketme gibi olumsuz çağrışımlar yapan sorunlar, saat, gün, yıl gibi zaman birimlerindeki değişim hızıyla ölçülür: Bir yılda işsizlik nice arttı, refah ne kadar azaldı? vb. Toplumların hıza değil hızın değişimine duyarlı oluşu, somut olaylarla soyut zaman kavramını biribirine bağladı. Bir varmış bir yokmuş’la başlayan masal ve destanlarda, zamanmekân belirsizdir ama değişim vardır. Halk dilinde öykü, her anlatışta değişir. Bilim öncüsü Newton “zaman–mekân” ikilisini ayrı ayrı ölçüp biçerdi. Sosyolog Moore, Einstein’ın, “Zamanmekân” birliğini şöyle yorumladı: “Zaman yoksa değişim olmaz; ama değişim yoksa zaman kavranılamaz!”. Günümüzün “ZamanDeğişim” birliği böyle kuruldu; zaman, değişim oldu. Ancak her şeyin değiştiği dünyamızda değişmeyen olgular da var: Sarkaçın boyu salınım süresini belirler. Sarkacı ne kadar hızlı sallasak, salınım süresi ve yönü değişmez. Gece gündüz süreleri değişir ama toplamları değişmez. Tarih de değişimlerin bilgisidir. Tekrar etmesi ders almayanların eseridir. Süreklilik, değişmezlik değil, kesintisiz değişimdir. Fikirler ve inançlar sürekli değişir. Doğu ve Batı’da yaygın dinlerin yüzlerce mezhebi vardır. Değişim modeli çoktur da güvenli bir değişim kuramı yoktur (Wilson 1945). Toplumlar farklı hızlarda ve yönlerde değişerek yabancılaşır. Değişime direnenler, değişim öncüleriyle çatışabilir. Değişim engellerini aşan iletişim teknolojileri yeni sorunlara yol açabilir. Değişime direnen kültürlerin meşru gerekçeleri vardır. Karşıt kutuplar arasında bocalayan korumacılar da değişir. Sicilya’da varlığını korumaya çalışan soylu bir ailenin romanı olan Leopard* şu gerçeği vurgular: “Her şeyin korunması için her şeyin değişmesi gerekir.” İkinci Savaş ertesinde İşçi Partisi İngiliz demiryollarını kamulaştırmıştı. Başbakan Çörçil’in, “Biz muhafazakârız, iyi şeyleri koruruz” politikası, Thatcher döneminde değişti. Yeni korumacılık (Neokon), “Zamanın Ruhu” olarak dayatılmıştı Dünya’ya, ancak yol açtığı ekonomik bunalımlar çözülemeyince, bugün yeni bir dünya düzeni aranıyor: Varlıklılar büyümede, çevreciler ise yaşamda sürdürülebilirlik istiyor. Uzlaşma sağlanamayınca, zamanın ruhu, korumacı bir değişmezliğe razı olmuş görünüyor. Birbirimize danışıp “Ayneen!” demeden sunduğumuz değişim– dönüşüm üzerindeki okur görüşlerini merakla bekliyorum. Lütfen yazar mısınız? Evrenin yaşamı sürekli değişimdir. Evreni, cansız doğayı, canlı doğayı, insanı, var oluşun başından yok oluşlarına kadar, değişim tanımlar. Evrenin oluşumu, dünyanın varlığı, enerjiden harekete, tek hücreden insana, tohumdan çiçeğe ve meyvaya, doğumdan ölüme, fiziksel ve biyolojik değişim yaşamın mekanizmasıdır, kendisidir. Yaşam hareketle tanımlanır. Onun da adı değişim. Bitkileri bilmiyoruz. Fakat canlı varlıklar yaşamlarını algılarlar. Ölümden kaçarlar. Tehlikeye karşı savunma geliştirmişlerdir. Deniz kabukluları gibi. İnsan, değişime ‘yaşam’ adı veren tek yaratık. Aklı ve dili var. Doğuyor, yaşıyor, ölüyor. Kuş, balık ya da kelebek gibi. Bu olayları yargılayan, dillendiren ve yazıp, basan tek yaratık. Yaşam yüce bir konu. Tek konumuz. Oksijenle hidrojen birleşiyorlar. Su oluyor, bizim yaşamımız da onsuz olmuyor. Ama evrensel tarihe bir not düşülmemiş. Doğada yaşam için su mu önemli, insan mı? Su önemli. Ama dereleri kurutan, suları kirleten insan. İnsan ve aklı dünyaya yok edici bir virüs olarak gelmiş! İnsan dışında bütün canlı varlıkların beslenme ve üreme dışında, doğayı tehdit eden bir etkinlikleri yok. Kunduzlar bir akan su üzerinde küçük bir baraj yaptıkları zaman çevreye tehdit oluşturmuyorlar. Hayvanlar meyvelerini yedikleri ağaçları kesmiyor. Papağanlar ve maymunlar ve bin türlü yaratık Amazon Ormanları için tehlike oluşturmuyor. Gerçi bir anlamda yaşam öldürmek demek. Büyük balık küçük balığı, tilki kuş yavrusunu, kurt kuzuyu yiyecek. Fakat hayvanlar din ya da demokrasi uğruna ordu kurup, kendi türleri üzerine sefere çıkmıyorlar. Aslan aslanı para ve mal için boğazlamıyor. Akıl, insana, doğanın diğer canlılara bağışladığı kaliteleri kazandırmak için takılmış bir araç. Fakat dengesiz. İnsan yavrusu hayvanınki gibi giyinmeden edemiyor, kendini besleyemiyor. Ama büyüdüğü zaman kendinden güçsüzün yiyeceğini ve giyeceğini elinden alıyor. Bunu yapmak için gerekirse öldürüyor. Kimi akillere göre bu yaratılışında varmış. Fakat insanlar buna kötülük demişler. Aslında evrensel değişim içinde bu basit bir sapma. Yani insanoğlunun yaratılışında kötülük var. Sonuçta doğal değişime uyarak doğaya, çevreye zarar vermeden yaşayan canlıların arasında kendini kral olarak gören en güçlüsü doğanın dengesini bozma marifetini de gösterdi. Böylece insan bütün uygarlık şişinmelerine karşın evrensel bir değişim sürecinin yüz karası. Kuşkusuz bu bilgimizin sınırları içinde bir değerlendirme. Fakat evren için zaten önemi yok. Mikroplu bir atom bünyeden atılmış olacak. Yerküre için insan cinsinin yok olması da önemli değil! O kul yılları çok eskilerde kalsa da öğrenme açlığı hiçbir zaman bitmez. Yeni bir el becerisi edinmek, bir yabancı dili akıcı konuşmak, bir müzik aleti çalmak veya yeni keşiflerde bulunmak gibi girişimler, yaşam boyu süren öğrenme açlığının dışa vurumudur. İnsanlar önce kendi meraklarını tatmin etmek, sonra da başkalarını etkilemek için öğrenir. Tarih boyunca farklı öğrenme teknikleri deneme yanılma yoluyla ya terk edilmiş ya da güncelliğini korumuştur. Ne yazık ki bugün yaygın olarak kullanılmakta olan bazı tekniklerin hiçbir işe yaramadığı bilinse bile kullanılmaya devam ediyor. İnsanların yeteneklerinden ve yaşlarından bağımsız olarak geliştirilen 10 öğrenme tekniği şu başlıklar altında toplanıyor: ler öğleden sonralarını lisana, gecenin geç saatlerini piyano gibi müzik aleti çalmaya ayırırlarsa daha iyi sonuç alırlar.” Zamanlama niçin önemlidir? Artık kesin olarak biliniyor ki, öğrenme seansından sonraki uyku bilgilerin bellekte derlenip toparlanmasına ve daha sağlam bir yer edinmesine yol açıyor. Nissen bu bağlamda ergenlerin daha derin ve sağlıklı uyumalarından hareketle öğrenme kapasitelerinin yaşlılardan daha iyi olduğunu söylüyor. 2 KENDİ KENDİNİ SINAMAK Yaşlı erişkinlerin beyni sabahları öğrenmeye daha açıktır Toronto Baycrest Sağlık Bilimleri’deki Rotman Araştırma Enstitüsü’nde 60 ile 82 yaşları arasındaki bir grup erişkin üzerinde yapılan çalışma, sabahları 8:30 ile 10:30 arasında bu insanların bir konu üzerinde daha iyi odaklanabildiklerini, dikkat dağıtıcılarından etkilenmediklerini ortaya çıkartıyor. Manyetik rezonans görüntülemelerinde öğle sonrası dönemde bu insanların beyinlerinin “tembelleştiği” görülüyor. Daha genç yetişkinlerde ise bunun tam tersi, dikkat yoğunluğu öğleden sonraları daha aktif hale geliyor. Öğrenme çabalarının boşa gitmemesi için genç yetişkinler öğrenme zamanlarını daha iyi ayarlayabilirler. Başka bir çalışma, 1617 yaşları arasındaki kızların öğrenmeleri gereken konuyu sabah 9 yerine, sabaha karşı 3’te çalıştıkları zaman sınavlardan daha iyi sonuç aldıklarını ortaya koyuyor. Almanya’daki Freiburg Üniversitesi’nden Christoph Nissen zamanlama konusunda şöyle konuşuyor: “Bu yaştaki 1 EN İYİ ÖĞRENME ZAMANINI BİLMEK Purdue Üniversitesi’nden Jeffrey Karpicke, öğrenme konusunda ezber bozan bir çalışmasında öğrencilerinden Swahili dilinde 40 sözcüğünün anlamını öğrenmelerini istedi. Bu sözcükleri eğitim süresi boyunca kendi kendilerine anımsamaya çalışan deneklerin bir hafta sonraki testte ortalama % 80 doğru yaptıkları görüldü. Oysa bu sözcükleri tekrarlamayan, anımsamaya çalışmayan öğrenciler yalnızca % 36 doğru yapabildi. Daha sonraki çalışmalar da kendi kendini sınama alışkanlığının diğer yaygın öğrenme taktiklerinden daha iyi sonuç verdiğini kanıtladı. Kendi kendini sınmak çok çalışmak anlamına gelmez. Williams Koleji’nden Nate Kornell ve meslektaşlarına göre, kendi kendini sınama yaklaşımında önemli olan öğrendiğiniz bilgiyi anımsamaktır; bu doğru bilgiye erişip tekrarlamak ile aynı şey değildir. “Bu bulgu oldukça şaşırtıcı” diye konuşan Kornell, “Bellek araştırmacıları uzun zamandır bellekte, sorudan yanıta uzanan kestirme yollar olduğunu varsayıyordu. Oysa insanlar doğru yolu kaybettikleri zaman veya doğru yoldan ayrıldıkları zaman daha iyi öğrenir” diyor. 3 FARKETMEDEN ÖĞRENMEK İdeal öğrenme şekli öğrenmeye çalışmadan öğ renmektir. Ancak bu yol formal eğitim kurumlarında 4DİKKAT DAĞITICILARDINAN pek de uygulanamaz. Yine de insanların akılları başka yerde iken de bir şeyler öğrenebilecekleri gerçeği YARARLANMAK Dikkatinizi bir konuya odaklayamıyor musuni yabana atmamak gerekir. nuz? Bu durumu lehinize çevirebilirsiniz. Brown Northwestern Üniversitesi’nden Beverly Wright, Üniversitesi’nden JooHyun Song, bölünmüş dikkatin çalışmalarından birinde deneklerden, birbirine çok iyi bir şey olmadığı yönündeki yaygın görüşe katılyakın frekansa sahip sesleri ayırt etmelerini istedi. Dimıyor. Gerçekten de ders çalışırken cep telefonuna ğer bir denek grubuna zamanlarının yarısını bu sesgelen bir mesajı okumak veya o anda çalmakta olan leri ayırt etmeye ayırmalarını (aktif öğrenme), kalan müziğe kulak kabartmak ilginizi dağıtabilir. “Bugüne yarısında ise geri planda sesleri dinlerken, aynı anda dek bellekteki bilgilerin anımsanmasında bölünmüş yazılı bir metin üzerinde çalışmalarını (pasif öğrendikkatin rolü pek incelenmedi” diyen Song, “Oysa me) istedi. Bu iki denek grubu çalışmanın sonundaki ileride öğrendiklerinizi kullanırken dikkat dağıtıcılar sınavda benzer dereceler aldılar. Bu iki grubun benzer sonuçlar almasının altında, pasif öğrenme süre yarar sağlayabilir” diye konuşuyor. İçinde bulunduğunuz ortamdaki uyarıcıların öğcinin aktif öğrenmeden sonraki 15 dakika içerisinde renmeyi kolaylaştırdığı biliniyor. Örneğin yabancı hayata geçirilmesi yatıyordu; eğer bu ikisi arasına 40 dilde bazı sözcükleri öğrenirken, havada vanilya dakikadan daha uzun bir süre girerse istenilen etki kokusu varsa, bu sözcükleri anımsamanız gereken tümüyle ortadan kalkıyordu. ortamda da vanilya kokusunun olması anımsamanızı Peki bu arada ne oluyor olabilir? Wright, aktif kolaylaştırır. Song ayrıca akıl dağıtıcılar konusunda eğitimin, belirli bir işle ilgili beyin devrelerini öğrenşunları söylüyor: “Eğer öğrendiklerinizi gürültülü ve meyi kolaylaştıran bir konuma getirdiğine ve bu konukalabalık ortamlarda kullanacaksanız, öğrenme aşamun aktif eğitim sona ermiş olsa bile bir süre devam masında da dikkat dağıtıcıların bulunması gerekir. ettiğini ileri sürüyor. Öğrenmeye açık konum devam ederken, devreye benzer uyarıcılar girerse, beyin Böylece dikkat dağıtıcıları sizi artık rahatsız etmemeye başlar.” bunları aktif eğitimdeymiş gibi işleme sokuyor. Şu ana kadar Wright ve ekibi deneylerinde bir olgu veya olayın öğrenilmesini değil, yalnızca bir ye 5 EKİP ÇALIŞMASI İLE ÖĞRENME teneğin öğrenilmesini araştırdılar. Bu arada Toronto KOLAYLIĞI Üniversitesi’nden Lynn Hasher aktif çalışmayı izleyen Bazen tek başına çalışmayı öğrenmek gerekli olsa pasif eğitimin, erişkinlerde bir sözcük listesini öğren bile, zor bir konuyu birkaç kişiyle tartışarak öğrenmek melerine yardımcı olduğunu keşfetti. Pasif dönemde beyninizde daha sağlam bir edinmesine yol açar. Lodenekler, sözcüklerin tekrarlandığının bile farkında uisiana Eyalet Üniversitesi’nden Saundra McGuire ve değildi. Kimya Nobel ödüllü Roald Hoffman, grup çalışmasıBunu günlük yaşamınızda denemek isterseniz, nın ve yalnız çalışmanın dönüşümlü olarak yapılmazihinsel çaba istemeyen bir işle uğraşırken örneğin sını öneriyor. Özellikle tek başına bir süre çalıştıktan ütü yaparken veya ayakkabı cilalarken pasif öğren sonra 36 kişilik gruplarla görüş alışverişinde bulunme olgusundan yabancı dil eğitimi veren bir yayını Yazının devamı 19. sayfada dinlemek gibi yararlanabilirsiniz. İnsan akılla tanımlanan bir canlı. Garip, aç gözlü ve aklını ‘kötülük’ için kullanabilen bir yaratık. Kendinin kurdu! Ayının aklı olsa bize sorardı: ‘Siz dişinizin neden boynunu kesiyorsunuz?’ Bizim politikacılar, gazeteciler, akademisyenler derin bilgileriyle buna yanıt bulurlardı. Fakat ayı doğaya göre yaşadığı için bunu anlamazdı. Bizim de kendimizi anladığımız söylenemez. Bir cihangir bir uygarlığı ortadan kaldırıyor. Aradan 2000 yıl geçtikten sonra çağdaş arkeologlar kalan harabeleri, yazıtları, artifaktları inceleyip yokedilen uygarlığın tarihini yazıyor, insanlığa katkısı üzerine övgüler düzüyorlar. Yok olmaktan ve ölmekten çok korkuyoruz. Fakat aç gözlülük ve adını inanç, ideoloji, insan hakları, özgürlük koyduğumuz ve basit menfaatlerle çiğnediğimiz, nedenler yüzünden insanları öldürüyoruz. GELELİM İNSANLARA!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle