Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Ali Akurgal ali@akurgal.com 8 Biyoloji CBT 1462/27 Mart 2015 “Buy American” Kanunu Devletler, sanayilerini geliştirmek için kendileri alıcı olurlar. Geçen ay, elektronik sanayiinin kendine koyduğu hedefleri ve bunun 2012 ve 2013’teki gerçekleşmesine değinmiştim. 2014 bilgileri geldiğinde onları da yorumlayacağım. Şimdi, olayın bir başka cephesine bakalım. Sektör sıkıştığı yerden kurtulabilmek için devletten 25 istekte bulunmuş. İki yılda, biri yerine getirilmiş, dördü için çalışmalar yapılmış, gerisi ile ilgilenilmemiş. Aralarında magazinsel olanlar bile var: Tıp elektroniğinde bir ürün üretip satıyorsanız, KDV’si %8. Ama bu ürün için aldığınız ara mallarının KDV’si %18. Bir ürünün satış bedelinin %75’i ara malıysa, üretici, her üründe, satış bedelinin %7,5 kadarını geri alamayacağı şekilde devlete ödemekte. Katma değer vergisi, üretim cezasına dönüşmekte. Nasrettin Hoca’nın 5’e alıp 3’e satan tüccar hikayesini anımsatıyor. Şaka gibi ama gerçek ve düzeltilmiyor. Teknoloji Transfer Ofislerinin, üniversitelerdeki temel yetkinlikleri sanayiye aktaracak şekilde yapılandırılmaları (daha çok body shopping1 yapıyorlar) istendi. Gelişme yok. Yabancı sermayenin teknoloji getirmesi yerine yeni pazarlar getirmesi için teşvik planlanmadı. Bunun örneğini, hiçbir teşvik olmadan, otomotivde tek ve yegâne Türk fikri mülkiyeti olan Doblo’yu Fiat üzerinden ABD pazarına satmaya başlayarak Koç Grubu gösterdi. Sanayi gene kendi yağında kavruluyor. ABD de bile sanayisini kendi yağında kavrulmaya bırakmıyor. Bu konuda “Buy American” kanunu diye bir kanun çıkartmışlar. Uzun ve ağdalı bir incelemesini; dileyene yollarım. Devlet alımlarında yerli malı alınsın diye ilk kanunlarını 1933’te çıkartmışlar. Yerli tanımını da maliyetin %50’sinden fazlasının ülkelerinde elde edilmiş ürünlerden oluşması şeklinde yapmışlar. Fiyat avantajı da sağlamışlar: büyük şirketlerin ürünlerine %6, küçük şirketlerin ürünlerine %12, savunma ürünlerine %50 daha pahalı olsalar da tercih edilme olanağı vermişler. Bizde de bir %15 var ama çalıştığı nâdir. Bizde, devlet bir de “yeterlilik” arıyor. Türkiye’de o güne kadar o konuda hiç alım yapılmamışsa, bir Türk şirketinin yeterliliği olması mümkün değil. Demek ki, devlet, bir konuda ilk defa alım yapıyorsa, bu alım yerli üreticiye kapalı. Dedik ki, o ürünün tasarımı sırasında TEYDEB desteği alınmışsa, TEYDEB’in raporu ve teşviki, yeterlilik yerine sayılsın. Sanırım bu da duyulmadı. Babam, birçok ülkede saygı duyulan bir arkeolog idi. Yedi bin ciltlik bir kütüphanesi vardı. İncelemelerini, oradaki kaynaklara dayanarak yürütürdü. Onu ikna edemediğim konulardan biri de benim bir kütüphanem olmaması idi. Derdim ki: “bizim meslekte bir bilgi, bir makalede yer almışsa klasik olmuş, bir kitaba girdiyse artık arkaik olmuştur. Bizde bilgi tazeyken işe yarar, biz bilginin kütüphaneye girmesini bekleyemeyiz”. Yaşadığı sürece bunu kabul etmedi. Beni hep “bilimsel değilim” diye küçümsedi. Teknoloji alanında çağımız, (reklamları anımsatacak ama) bilginin “ışık hızında” yayıldığı bir çağ. Siz, aradığınız bilgiyi, saniyesinde bulamıyorsanız, geri kalıyorsunuz. Mayıs’ta ihalesi yapılacağı açıklanan 4G, işte bu nedenle toplum için önem taşıyor. Bu açıklamayla aynı günlerde, (Cumhur) Başkanlık Yerleşkesi’nde Milli Kütüphane’deki eser sayısının 3 katından fazla eseri barındıracak bir kütüphanenin projelendirildiğini de canlı yayında öğrendik. Çağa ayak uydurmak adına, ABD’nin “Library of Congress”ini anımsatacak bu kütüphanedeki her eserin her sayfasına internetten anında erişim sağlanması da 4G ihalesi yapan yönetime yakışır. Gerçi Milli Kütüphane’deki eserlere de ulaşabiliyorsunuz ama her sayfasına değil, özetine. Eğer, ülkede elektronik sanayiinin kalkınması isteniyorsa, devlet, alımlarıyla destek olmalıdır. Hattâ, durduk yerde yerli üreticiye “iş çıkartmalı”dır. (Cumhur) Başkanlık kütüphanesini tamamen yerli ürünlerle internete taşımaya ne dersiniz! Kadın ve Erkek Farkının Biyoloji Ötesi Pakize Geyran Çervatoğlu, pgeyran@acibadem.com.tr TECAVÜZCÜ, PENİS, İKTİDAR, KAPİTALİZM, DİNSEL KODLAR Özgacan Aslan cinayetinin kamuoyunda yarattığı infial üzerinde düşünmemiz gerekenler bitmedi. Gösterilen tepkinin niteliği üçüncü sayfa benzer haberlere kıyasla farklıdır. Bu fark, özel hayatın düzenlemesine sızan politik açıklamalardan duyulan rahatsızlıkla ilişkilidir. peşindedir. Dolayısıyla boşalması için hedef aldığı nesneyi kendine özel kılacak donanımdan yoksundur, seçtiği nesnesini kendine özel bir bütüne taşımayı hedeflemez, dağınık ve parsiyeldir. Haz insiyaki ile harekete geçenin kışkırtanı, kendindedir. Seçici olmayan tavrı tesadüfidir. Böylesi bir seçimin nesnesi durumunda herkes kalabilir. Boşalması hıza takık olanın hazzı; uzatmaya, ertelemeye gelemez; engelleme ile de arası iyi olmayandır. Arzu’yu estetik ve erotik kodlarından çekip alarak, ham haz peşindekinin tecrübesine indirgeyen cinselliğin kabullenilebilir boyutu; mastürbasyondur. Hayvanlar içgüdü ile çiftleşirler. Çifleşirken bir uygunluk üzerinden hareket ederler. Dişi izin verir, erkek her dişiye gitmez, koklar bakar sonra birleşme olur. Bu durumda tecavüzcü; sapkın bir dürtüsü olandır olmasına da, bu dürtünün bileşeni ham bir biyoloji olarak görülmemelidir. Toplumsalın katlarından süzülenlerle harmanlanan dürtünün; salt biyolojik olan içgüdüden bir farkı vardır. Ö zgecan Aslan olayı, bir vakadır. Mağdur ve ailesi ile kurulan bağın vicdanı sorumluluğu ortadadır. Saldırganı harekete geçiren psikolojik ve sosyolojik arka plan bileşenlere bakılması gereklidir. Yargı bağımsızlığı gözetilerek, konu evrensel niteliği yanı sıra yerel bileşenleri ile ele alınmalı. Tecavüz ve şiddet her yerdedir. Saldırganın yoldan çıkmış cinselliği kadar, öfkesinin tırmandırıcıları üzerinde de durulması gerekir. Şiddet eğilimini ve tecavüzü, sapık kiriminallere ihale ederek toplumsal çözümlemelerin yapılamayacağı ortadadır. Şiddet ve saldırganlık hisleriyle tecavüz sahnesinde kendini bulan çoğunlukla bir erkektir. Bu erkeğin hikâyesinde; saldırgan ve azgın genlerinden ziyade; kadın ve erkek ilişkisinde, cinsiyet rollerinin dağılımında, tarihselin içerdiği dogmaları ve kalıpları muhafaza ederek çoğaltan kabuller ve inanışlar vardır. Gözdağı veren tehditkâr dil alışkanlığından rahatsızlık duymayan ataerkil zihniyet vardır. Erkek kimliğini, iktidar ve güç kelimelerinin öğütücüsünden çekenlerin tarihsel ve politik duruşu vardır. Günümüz Türkiye’sinde toplum mühendisliğine soyunanların her gün dikte ederek doğrulatmaya azmettikleri, feodal değerler vardır. Tartışmayı salt psikolojik boyuta çekecek bile olsak, sosyolojik olanın insan davranışındaki belirleyiciliğini gözardı edemediğimizden, toplumsalın izleri gene karşımızda duracaktır. İnsan varoluşunda cinsel arzu elbet önemli bir ihtiyaç ve belirleyicidir. Kişilik organizasyonu ve gelişim hakkındaki mevcut temel çağdaş kuramlarda vurgulanan etkin rolü Freud’la başladı ve sonrasında da varlığını koruyarak sürdürdü. 1 Body shopping: işe eleman alıp, onları başka şirkete kiralamak Tecavüzcü; cinsel arzu (sexual desire) duyma isteği ile eylemini kuran değildir. Haz (lust, pleasure) insiyaki ile hareket eden kişidir. Bu, çok önemli bir ayrımdır. Çünkü arzu; çok daha rafine ve estetik bileşenleri içeren bir duygudur. HAZ ilkesinin ötesine taşınabilmiş olandır. İyi ya da kötü olandan ziyade, güzellikle ve estetikle ilgilidir. Haz ise; yarı ilkel ve arkaik, yarı refleks ve fizyolojik, biyolojiye yazgılı bir histir. Henüz duygu olamadan gerçekleşecek boşalımın KİMDİR BU TECAVÜZCÜ? Ergen bir erkek çocuğun penisiyle uzlaşması, onun mütevazı efendisi olması, derin bir psikolojik ve sosyolojik yolculuktur. Bu yolculukta ergenin doğru kodlara ihtiyacı vardır. Gelişimin yoldan saptıranlarını anlayabimek için, kadın ve erkek arasında güzele açılan cinsel tecrübeyi küfürleştiren dile, mizah ve kültür kodlarına bakmak yeterlidir. Erkek cinsel kimliğinin, penisini yeni keşfeden çocuk düzeyinde ele alışın takıntılı bir örneği olarak “Parçala Behçet”, sadece pornografik bir karakter değildir. Kaybetme korkusunu, iktidar kaybetme korkusuna devşirmiş yetişkin erkeklerin penisi baş üstünde taşımasının semboludur. Penisle dünyayı kontrol edebileceklerine, her yere izinsiz dalıp girebileceklerine, bunun kendilerine verilmiş bir hak olduğuna inanmaktır. Bu haliyle penis artık bir üreme organı ve cinsel arzuya hizmet eden değildir. Cinsel kimlik gelişiminin kaderini belirleyen salt biyoloji değildir. Tecrübe ve birikimin kodlandığı, dantel gibi işlendiği gelişmiş beyin network sahibi olmakla da ilişkilidir. Elbet bu gelişim imkânını bize veren; sanat ve bilim’in taşıdığı bilgidir. Tecavüzcüler kendilerini bir tür had bildiriciler olarak görenlerdir. Mahkemede 22 yaşında öz kızının bekaretini test etmek için PENİSİ KAFASINDA TAŞIMAK