15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma CBT 1462/27 Mart 2015 19 HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz [email protected] Siyaset hedef koyar, devlet işler, hukuk da bunların kendi temel değerlerine ve ilkelerine uygun davranmalarını ister. Bu değerlere ve ilkelere aykırı davranan devlet ve siyaset bir çete etkinliğinden ve düzeneğinden öteye geçmez. Bu çıkış noktamız doğruysa, ülkemizde gerçekte neler olup bittiğini bu gözle bir görmeye çalışalım: 1) Hukuk Devleti’nin kurucu ölçütü olan güçler ayrılığı ilkesi yürütme ve yasama işlemleriyle bertaraf edilmiştir. 2) Laik hukuk ve devlet ilkesinin içerisi yine aynı yolla boşaltılmıştır. 3) Sosyal hukuk devleti ilkesi ilkel uygulamalarla teokratik devlet hedefinin aracı kılınmıştır. 4) Demokrasi ilkeleriyle hukuk devleti ilkeleri arasında bir sinerji geliştirmek yerine yoz bir demokrasi uygulamasıyla evrensel hukuk ilkeleri çiğnenmiştir. 5) Sürdürülebilir kılınması gereken her ne varsa süreksizleştirilmiş, yabanıl bir talan mantığına kurban edilmiştir. 6) Ülke topraklarının beşte birinin ve temel stratejik kamu yatımlarının mülkiyeti yabancılara devredilmiştir. 7) Uluslararası Hukuk ilkeleri çiğnenmiş, devletin itibarı sarsılmıştır. 8) Ülke yönetimine ticari pazarlama ve şirket mantığı egemen kılınmıştır. 9) Her türlü yolsuzluk devlet işlerinde, siyasette ve ekonomide yol ve yöntem olmuştur. 10) Yaratıcı ve üretici özgürlükler (düşünce, bilim, sanat özgürlükleri, iletişim ve basın özgürlükleri vb.) ağır baskılar altına alınmıştır. 11) Siyasal haklar ve özgürlükler, seçim ve siyasal partiler mevzuatı ve uygulamalarıyla anlam ve amaçlarına yabancılaştırılmışlardır. 12) İç ve dış güvenliğimiz pek çok noktada dehşet verici bir zafiyete uğratılmıştır. 13) Yurttaşların can ve mal güvenlik önlemleri güvenilir olmaktan çıkmıştır. Resmi cinayetler işlenmiş, kadınlar ve çocuklar korunamaz olmuştur. 14) Kurumlar yıkılmış, kurumsallaşma ilkeleri çiğnenmiştir. 15) Keyfilik ve liyakatsizlik iş görmede çıkar gütmelerin aracı olmuştur. 16) Feodal ölçütler ve değerler geçerli kılınarak toplum hiyerarşik bir yapıya doğru yönlendirilmiştir. 17) Toplumun temel iktisadi değerleri, araçları ve altyapısı tahrip edilmiştir. 18) Cahilleştirme, kabalaştırma ve endoktrinasyon çalışmaları sonuç vermeye başlamıştır. 19) Ülke fiilen bölünmüş, başka bölünmelere de uygun duruma getirilmiştir. 20) Üniversiteler yönetim yapısında tüm akademik değerlerden koparılmışlar, birer meslek okulu düzeyine düşürülmüşlerdir. Akademisyenlere baskılar had düzeye ulaşmıştır. 21) Giderek artan yoksullaşma ve gelirler uçurumu toplumun sağlıklı gelişimini tehlikeye sokmuştur. 22) Çalışma yaşamında işçilere reva görülen kölelik koşulları toplumsal barışta gizli ve derin yaralar açmaktadır. 23) Toplumda barışın güvencesi olan yargı kurumları yolsuzluk, yetersizlik ve siyasallaşmanın pençesine düşmüştür. 24) Toplumda gettolar ve varoşlar oluşmuş, dezavantajlılar dışlanmışlardır. 25) Etnik, dinsel ve sınıfsal çelişkiler ve çekişmeler derinleştirilmiş, bunlar üzerinden Cumhuriyet’in yıkılması tasarlanmıştır. 26 Uzlaşmazlıkların giderilmesi ve hak arama yolları yoksullar için pahalı ve bilinmez, yürünmez durumdadır. 27) Yurttaşlık bilinci ve bilgi düzeyi genel olarak düşük düzeydedir. Siyaset hedefler saptarken bir yandan bu sorunların oluşmasına yol açıyor, öte yandan da olanları körüklüyor. Bizi bu yargıya götüren şey, bu hedeflerin hukukun temel değerlerinden ve ilkelerinden açıkça saptıklarını görmemizdir. Nerede bu değerlerden ve ilkelerden sapan bir siyaset görüyorsak, hemen orada bu sorunların oluşmaya, hızla büyümeye başladığını da görüyoruz. Bu temel değerler ve ilkeler her hukuk alanında süzülerek ve sınanarak ortaya çıkmış derin deneyimlerdir. Bunların bilinci devlet yönetimine bütünüyle egemen olmalıdır. Eğitimde bu bilinç içerikleri bireylere kazandırılmalıdır. Bu bilinci tahrip eden anlam aktarımlarına eğitimde asla yer verilmemelidir. Her bilinç, eylemle oluşur ve gelişir. Özgürlükler de bu bakımdan daima eylem özgürlükleridir. Özgürlüklerin tahribiyle bir toplumun düşeceği uçurumları bilmek ve betimlemek zor değildir. bazı öğretmenlerinin Kız Üniversitesi ile hazır bulunduğunu Sultani öğrencileri belirtmektedir. Mekve hanımlar diğer tebi Sultani Marşı’nın tarafta bulunmakta ayakta dinlenmesiyle idiler. başlayan törende taAyakta dinlenen lebe cemiyeti başkanı Sultani Marşı ile müKemal Bey konuşmuş Yenigün gazetesinin 15 Mart 1919 tarihli sayısının başlığı samereye başlandı. ve alkışlanmıştır. Sonra talebeden Sonra Necdet Bey tarafından yapılan konuşma biri tarafından kürsüde mektebin teşkilat tarihçeda tıbbiyenin hizmetleri istatistiklere dayanılarak si ve hizmetinden, 92 seneden beri Türk umumi anlatılmıştır. Yapılan konuşmalarda İstanbul’un irfan ve idrakine olan etkilerinden bahseden bir bir ilmî geçmişle de Türklerle bağı açığa kavuştu nutuk söylenmiş ve sözü memleketin maruz kaldırulmuştur. Projeksiyon ile okulun eski durumu gös ğı mesaiye getirerek Wilson Prensipleri esasına isterilmiş, şimdiye kadar mezun ve cephede şehit tinaden İstanbul’un Türklere aidiyeti sebepleri, bu olan doktorların istatistikleri okunmuştur. büyük şehirdeki büyük Türk eserlerini kanıtlayarak Akil Muhtar Bey’in konuşmasından sonra izah eylemiştir. Bu nutuk fevkalade ve tekrar tekDarülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) mezunu rar alkışlanmıştır. Mediha Hanım tarafından kadınlık hukukunun savunucusu olan tıbbiyelilere teşekkür içeren bir Âkil Muhtar Bey konuşma yapılmış, ona cevaben Besim Ömer Ardından bir konser verilmiş, Talebeden NePaşa, toplumun gelişmesi için tek çarenin kadın cati Bey konferans esnasında projeksiyon aracılılarla erkeklerin aynı sıralar üzerinde çalışmaları ğıyla mektep kurucularının resimlerini göstermiştir. olduğunu anlatmıştır. Bunu takip eden Tıp Fakültesi muhterem reisi Edebiyat fakültesi mezunu Meliha Hanım, ar Doktor Âkil Muhtar Bey’in nutku fevkalade samimi kadaşları adına bir tebrik ve teşekkür konuşma duyguları davet etmiştir. sı yapmıştır. O, bir alkış tufanı içinde kürsüden inerken Doktor Besim Ömer Paşa kürsüye gelerek TEK YOL BİLİM ”Bir içtimai inkılâp (toplumsal devrim) yapabilÂkil Muhtar Bey, orada bulunan ecnebi dokmek için kadın ve erkek el ele çalışmalıdır. Biri torlar ve diğer davetlilere tıp fakültesinin teşekkür bu tarafta, diğeri, öbür tarafta oturursa memleket duygularını bildirmek amacıyla Fransızca bir koyaşayamaz” demiş. Onun bu sözleri hazır bulu nuşma yapmıştır. Bu konuşmada tıp fakültesinin nanlar, özellikle hanımlar tarafından olağanüstü memleketimizde yaygın olan bedeni ve psikolojik alkış almıştır. hastalıklara karşı koyacak doktor ve irfan erbabı Yenigün’ün haberini bugünkü dile aktararak yetiştirdiğinden dolayı kutlamayı hak ettiğini söyveriyorum: ledikten sonra bizi en çok tahrip eden malarya Dün Darülfünun Konferans salonunda tıbbiye mektebinin kuruluşunun 92. yıldönümü parlak bir biçimde kutlanmıştır. Tıbbiye tektebi bizim irfan ve idrak hayatımızda daima verimli bir etki yapmış ve milletin en samimi hissiyatının yankılanma yeri olduğundan dünkü tezahürat ı pek büyük bir memnuniyet ve şükran ile karşıladık. Müsamere hakikaten pek parlak olmuştur. Hazır bulunanlar arasında birçok Fransız ve İngiliz tabipleriyle Hilali Ahmer hasta bakıcı hemşireler mevcut idi. Darülfünunun büyük salonu kadın erkek büyük bir aydın kitle tarafından baştanbaşa işgal edilmişti. Mektebi Tıbbiye’nin en eski mezunlarından müderris Sadık, Feyzi, Besim Ömer, Ziya Nuri, Asaf Paşalarla diğer müderrisler bu büyük cemaat içinde saygılı bakışları üzerlerinde topluyorlardı. Mektebi Tıbbiye’den çıkanlar ve bugün irfandan yuvasından feyz alanlar bir tarafta, Ülkemizde Hukuk ve Siyaset “İSTANBUL BİZİMDİR (sıtma), verem ve frengi gibi hastalıklardan bahsetmiş ve manevi hastalıklarımızın da zihniyet bozukluğundan ileri geldiğini, yapılan fen öğreniminin ve ciddi bir surette fenle meşgul olarak zihniyetlerinin gelişeceğini söylemiştir. Bunun için talebenin laboratuvarlarında, dershanelerinde, kütüphanelerinde yorulmaz bir şevk ve gayretle daima çalışmaları gerektiğini ve bu biricik yoldan başka hiçbir surette mükemmel bir zihniyete sahip olmak ihtimali olmadığını beyan etmiştir. Türkiye’nin büyük bir ilim adamı tarafından yapılan bu konuşma, hazır bulunan erkek ve kadın İtilaf tabipleri üzerinde iyi bir etki yapmış ve müsamerenin ardından bunlarla Türk âlimleri arasında uzun müddet samimi sohbetlere konu olmuştur. Müsamereye akşam geç vakit hitam verilmiştir. Memleketteki millî hareketi, hak uğrundaki uğraşların belirgin bir örneği olan bu gibi tezahüratın tekrarı ne kadar ümit vericidir!” Arkeoloji ve Sanat Dergisi Arkeoloji ve Sanat Dergisi’nin 148. sayısı, 1314 Mart 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen “Türkiye’deki arkeolojik kazılarda, araştırmalarda ve eğitimde İtalyan katkısı” sempozyumunda, “kült mekanları” teması çerçevesinde sunulan bildirileri bir araya getirme amacıyla hazırlanmıştır. Dergide yer alan makaleler, doğa olayları ile mimariyi, hayvanların dünyası ile insanların kullandığı yapıları, açık alanları, mağaraları, anıtları inceleyerek ve mekânkutsallık ilişkisinin kanıtlarından yola çıkarak tarihöncesinden tarihi çağlara kadar kutsal alanların binlerce yıllık tarihine ışık tutmaktadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle