17 Haziran 2024 Pazartesi English
İzmir Ekonomi Üniversitesi

Katalog

Haber ründe 200 mikrometreden daha büyük mikroplastik tanecikleri bulunmuş. En fazla plastik deniz tuzunda bulunuyor. Deniz tuzunda kilogram başına 50681 plastik partikülü saptanmış. İnsan sadece yiyeceklerini normal bir şekilde tuzla tatlandırdığında dahi binlerce mikropartikül alıyor bedenine. Deniz sularının birçok yerde plastikle kirlenmesi yüzünden uzmanlar, diğer ülkelerinin deniz tuzunda da mikroplastik bulunduğunu düşünüyorlar. Bilindiği gibi PET’ten su şişeleri, plastik folyolar ve tekstil lifleri üretiliyor. Bunlar deniz suyuna atıldıklarında zamanla dalgalar ve diğer çevresel etkenlerle parçalanarak en sonunda mikroplastiğe dönüşüyor. CBT 1498/4 Aralık 2015 7 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban [email protected] Bir gezegenin doğuşu ilk kez doğrudan doğruya izlendi İklim Değişikliği ile Mücadele ve Karbon Şiddeti Geçtiğimiz yazıda on yıllardır uygulanan "yapısal uyum" programlarıyla yoksullaştırılan dünya nüfusunun, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden de en kötü şekilde etkileneceğini gösteren bir Dünya Bankası Raporunu ele almıştık. "Şok Dalgaları" başlıklı Rapor, aşırı yoksul olarak nitelenen, hayatlarını ancak idame ettirebilen çoğu Afrika ve Asya'da yaşayan ve artık 100 milyonlarla ifade edilen kırsal nüfusun, bir de artan sıcaklıklar, azalan yağışlar, kuraklığın vurduğu tarım üretimi, düşen gelirler ve vahim gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıya olduğu ortaya konmuştu. Bütün bu belalar yetmezmiş gibi aşırı yoksullar, karbon ticaretini esas alan "piyasa çevreciliğinin" de bir numaralı kurbanları. Karbon piyasalarının geleceği, devam etmekte olan Paris İklim Zirvesi'nde görüşülen konular arasında en baş sıralarda yer almakta. Neoliberal kapitalizmin, iklim değişikliğini piyasa eliyle çözme yönündeki beyhude çabasının önde gelen önerilerinden birini, "kirleticilerin" "günahlarını bedelini" dünyanın farklı yerlerinde ağaç dikerek ödemeleri oluşturuyor. Kirleticiler sanayileşmiş dünyada ya da kuzeyden, ağaçların dikileceği yer de güneyden olmak üzere. Bu alanda hazırlanan çok çeşitli raporlara göre, 20002010 arasındaki on yılda, Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karaiplerde 500 milyon hektara yakın arazi yabancı hükümetler ve ulusaşırı büyük şirketler tarafından satın alınmış bulunuyor. Bu araziler enerji tarımı, uluslararası gıda pazarına ürün ihracının yanısıra zengin ülke kirleticilerinin günahlarının kefaretini ödemek için ormanlar oluşturmakta kullanılıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO'nun Nisan 2013'de yayınladığı bir Rapora göre tarımda küçük üreticiler, dünyadaki toplam gıda üretiminin %70'ine yakınını gerçekleştiriyorlar. Dünyayı besleyen bu üretim, toplam tarım arazilerinin yalnızca %25'i üzerinde gerçekleşiyor. Ancak, bu arazinin büyüklüğü, yukarıda sözedilen "arazi kapatma" olgusu nedeniyle giderek azalıyor. Sonuç, artan gıda fiyatları, sürdürülemeyen tarımsal üretim sonucu yoksullaşma, göç ve metropollere yığılan kırsal nüfus... Küresel iktisadi gelişmelerin ve neoliberal müdahalelerin, yerel ekonomik politikalar ve toplumsal güç ilişkileri üzerinde yarattığı olumsuz etkileri sonucu ortaya çıkan mülksüzleşme, yoksullaşma ve yerinden olma süreçleri, "yapısal şiddet" olarak adlandırılıyor. Yapısal şiddet, zaman zaman, öteden beri bildiğimiz zora dayalı "doğrudan şiddet" ile de birleşiyor. Nijerya'da büyüyen petrol sektörünün ve Shell gibi dev petrol şirketlerinin yerel nüfus üzerindeki etkisi, hem doğrudan hem yapısal şiddetin en iyi örneklerinden biri olarak gösteriliyor: Zorla mülksüzleştirme, topraklarından etme ve direnenleri katletme. Uluslararası şirket en vahşi tezahürleri! Soma maden ocaklarında yaşananlar da bu alandaki literatüre katkıda bulunduğumuzu gösteriyor; tüm iktisadi yaşam seçeneklerinin yok edilmesi, yoksullaştırma, borçlandırma, karın tokluğuna ölüme gönderme... İşte, karbon şiddeti ile bu kategorilere bir yenisini ekleniyor, iklim değişikliği ile mücadele için yerel nüfusun yaşam alanlarının yok edilmesi. Ne acıdır ki bu yöndeki gelişmeler, "iklim değişikliği ile mücadele" sloganları, Birleşmiş Milletler'in rehberliği ve "piyasa çevreciliğinin" desteği ile sürüyor. Nijeryalı çevreci yazar Nnimmo Bassey, 2012'de yayımlanan "Bir Kıtanın Pişirilmesi" (To Cook a Continent Pambazuka Yayınları) kitabında, küresel sermeyenin iklim değişikliği ile birleşen talanını ve bunun yarattığı toplumsal, kültürel ve iktisadi yıkımı tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Bu yıkımın insani ve ekonomik bedelinin, yüzyıl boyunca 185 milyona yakın insanın ve yılda 36.6 milyar doların kaybedilmesi olacağı hesaplanmış. Karbon şiddeti de bu kayıpları artırıyor. Uganda ve Kenya'da belgelenen karbon şiddeti, yüzbinlerce Afrika'lı çiftçinin yaşam hakkını yok ederken, uluslarararası kayıtlara iklim değişikliği ile başarılı mücadele olarak geçiyor... Paris'te iklim adaleti grupları tarafından gündeme getirilmesi kesin olan piyasadostu karbon şiddeti, iklim değişikliği ile mücadelenin piyasaya çözümlerine emanet edilemeyeceğini acı bir biçimde gösteriyor. Kanser tedavisinde genelde kemoterapiye başvuruluyor. Ne var ki bu agresif maddeler sadece kanser hücrelerini değil, sağlıklı hücrelere de zarar veriyorlar. Bu da önemli yan Kemoterapiye alternatif tedavi yöntemleri etkilere doğuruyor. Dahası kemoterapi her zaman işe yaramıyor. Birçok agresif kanser türünde bu tür tedavi işe yaramıyor, tümör geri geliyor. Bunun nedeni ise bazı tümör hücrelerinin kullanılan ilaçlara karşı direnç kazanmış ve tedaviye rağmen çoğalmaya devam ediyor olmaları. İşte uzmanlar bu yüzden etkili alternatifler arıyorlar. 22 ülkeden katılan araştırmacılar özellikle de bitkilerde ve yiyeceklerde bulunan maddelerin tümörlerin üzerindeki etkilerini inceledi. Bunların arasında örneğin üzümde bulunan resveratrol ve kurkumin (zerdeçal) de vardı. Bu iki maddenin kanser hücrelerini öldürebildiği biliniyordu zaten. Koruyucu maddelerle ilgili doğru karışımı bulabilmek için bir araştırma ekibi ilk önce farklı kanser türlerindeki metabolizma yollarının belli başlı anahtar bölgelerini saptamış. Kanser hücreleri, normal hücrelere kıyasla farklı davranır. Mesela daha fazla glukoz alır ve daha fazla süt şekeri üretirler. Doğal hücre ölümüyle ilgili mekanizmaları devre dışı kalmıştır ve DNA’larında bozukluklar çoğalır. Araştırmacılar toplamda bunun gibi 74 moleküler bölgeyi mercek altına alarak, çeşitli maddelerden oluşan kombinasyonlardan hangilerinin en etkili olduğunu çeşitli verilerle öğrenmeye çalıştı. İncelenen maddelerin yüzde 67’sinin, tümörlerin büyümesini engelleyen etkiye sahip olduğu ortaya çıktı. Ancak hangi kombinasyonun, hangi kanser türünde daha etkili olduğu yeni araştırmalarla belli olacak. Ve yeni kombinasyonların bildik kemoterapilere göre daha “zararsız” olduğu ortada diyor uzmanlar. Astronomlar ilk kez yeni bir gezegenin doğuşunu doğrudan doğruya izlediklerini açıkladı. Arizona Üniversitesi’nden Stephanie Sallum ile çalışan ekip oluşmakta olan bir gezegen için bir araya toplanan kızgın gazı ve tozu tespit etmi (Nature). Buna göre astronomlar LkCa 15b katalog numarası taşıyan bebek gezegeni incelemiş. Kozmik ölçülere göre iki milyon yıl yaşındaki LkCa 15 çok genç bir yıldız ve yeni yeni bir gezegen sistemi oluşturuyor. Gezegenler, yıldızlarının etrafındaki dev bir gaz ve toz diskinden oluşuyorlar. Ekip, Şili ve ABD’deki teleskoplarla ilk kez 9700 derecedeki hidrojen gazının karakteristik ışınını ve genç protogezegen üzerinde düşen kızgın tozu saptayarak ilk kez gezegen oluşumunun sürecini doğrudan doğruya izlemiş oldu. LkCa 15b, dünyamızdan yaklaşık 450 ışık yılı uzaklıktaki boğa takımyıldızında yer alan LkCa 15’in yörüngesindeki bir gezegen. 2011 yılında KeckII teleskopuyla bulunan gezegen, sadece birkaç milyon yıllık yaşıyla göreceli olarak gençtir. Mesela güneşimiz yaklaşık olarak bin misli yaşlıdır. Liberya’da yeni bir Ebola vakası Dünya Sağlık Organizasyonu’nun (WHO) Liberya’nın Ebola’dan temizlendiğini açıklamasından iki ay kadar sonra yeni bir vaka ortaya çıktı. Liberya Sağlık Bakanlığı’na göre hasta başkent Monrovia’daki bir karantina istasyonunda tedavi ediliyor. Sağlık Bakanlığı temsilcisi Francis Kateh ise hastaya temas eden kişiler için çağrı yaptıklarını bildirdi. Liberya 3 Eylül’de ikinci kez Ebola’dan temizlenmişti. Ebola virüsü sadece Liberya’da 4.800’den fazla kişinin ölmesine neden oldu. Liberya, Sierra Leone ve Gine’de salgının ortaya çıkmasından sonra ise toplamda 28.100 kişi hastalandı ve 11.300’ün üzerinde hasta ise yaşamını yitirdi. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected]
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle