26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1501/ 25 Aralık 2015 12 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Darülmuallimin’in kısa bir tarihi Ortaokullara öğretmen yetiştirmek amacıyla 1848’de Darülmuallimin’in kurulması, Osmanlı sekülerleşmesinin önemli aşamalarından biridir. Gerçek Değil Simülasyon(muy)uz! Acaba insanoğlu, internet ile, dijitalleşme ile kendinden önceki değil de kendinden sonraki uygarlıkların nasıl bir şey (olacağını değil) “olduğunu” mu anlamaya çalışıyor? Liseden kadim bir dostum Nesnelerin Hizmeti yazısından sonra bana bir makale gönderdi. 2003 yılında Philosophical Quarterly adlı akademik bir dergide yayımlanan makalenin ilginç bir başlığı var. “Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?” Nick Bostrom imzalı bu makaleye göre şu olasılıktan birisi söz konusudur: (1) İnsan ırkı, üstinsan denilecek bir düzeye gelmeden yok olacak veya (2) Herhangi bir üstinsan ırkının kendinden önceki atalarının yaşamının simülasyonunu yapma imkanı olmayacak veya (3) Şu an bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz. Simülasyon, malum, bir şeyi taklit etmek ya da modellemek demek. Örneğin otomobilin belli bir hızla duvara çarptığında ne hale geleceğini görmek için otomobili o hızda duvara çarpmaya artık gerek yok. Tüm bilgiler bir bilgisayara girilebilir ve bu çarpma olayının simülasyonu bilgisayarda yapılabilir. Peki ya dünya, güneş sistemi, evren dediğimiz şeyin tamamı, bir başka gerçekliğin simülasyonu ise? (Truman Show filmini anımsayan var mı?) Eğer bizim yaşadığımız dünya bir simülasyon ise bu demektir ki bir başka uygarlık bizden daha ileri bir düzeye ulaşmıştır. Öyle ki acaba bu gelişmiş halimizden (mesela binlerce, milyonlarca yıl) önce atalarımız nasıl bir hayat yaşıyordu diye bir simülasyon ortamı yaratmışlardır. O ortam, bizim evren dediğimiz şey. O halde bu dünya, galaksi, evren; aslında o gelişmiş uygarlığın bir bilgisayar ortamı; başka bir şey değil. Bostrom eğer bu doğru ise bu simülasyonu gerçekleştirmenin maliyetini dikkate alarak bir çıkarımda bulunuyor. Eğer simülasyon ortamındaki (bir) uygarlık (bu bizim uygarlık oluyor) yeterince gelişip de üstinsan düzeyine ulaşırsa o da kendi atalarının simülasyonunu yapmaya kalkabilir. Bu ise işi daha maliyetli hale getirebilir. O halde insanoğlu (biz) öyle bir düzeye geldiğinde üstinsanlar)gözlemekte oldukları simülasyon ortamını (bizim dünyamız) kapatmayı tercih edebilirler – yani kıyamet! Bencilce bakıldığında en sağlıklı olasılık ikinci seçenek gibi geliyor. Bu durumda insanoğlu ne yok olacak kadar geri kalıyor ne de simülasyon yapabilecek düzeye gelecek kadar ileri gidebiliyor. O durumda diyor yazar, bu yaşadığımız da bir simülasyon değildir. Yırttık; gerçeğiz ve kıyamet kopmayacak! İnsan ırkı bir sebepten dolayı yok da olmayacak. Orta karar yaşayıp gideceğiz. Melez olasılıklar da üretilebilir. Örneğin bu evren gerçektir, bu dünya gerçektir ama içinde yaşayan ya da var olan şeylerin bazıları gerçek değil, simülasyondur. Örneğin Steve Jobs, Messi ya da Kemal Atatürk bu kategoride özel amaçla oluşturulmuş kişiler, piramitler, altın, vb özel amaçla oluşturulmuş şeyler olabilir. Futuhatı Mekkiye’de İbni Arabi bir gece Mekke’de tavaf yaparken 40 bin sene önce ölmüş olduğunu söylediği birisini (sadece kendisinin) “gördüğünü” yazar. Kendisinin de bir insan olduğunu söylemektedir ama İbni Arabi’nin bildiği insan fiziğine benzememektedir. Hz. Adem’in ancak 7 bin yıl önce yaşadığını bildiğinden İbni Arabi ona Hz. Adem’i sorar; şöyle cevap alır: “Hangi Hz. Adem’i soruyorsun; sizin atanız olan en sonuncusunu mu?” Yoksa insanoğlu intenet ile, dijitalleşme ile, farkında olmadan, kendi atalarının (hatta daha cüretkâr olalım) kendi tanrılarının simülasyon ortamını mı hazırlıyor? Merak ettiği şey kendinden önceki değil de kendinden sonraki uygarlıkların nasıl bir şey olduğunu mu anlamaya çalışmak? Osman Bahadır [email protected] O smanlı Devleti’nde ilk kez II. Mahmut yanlardan biri de Ahmed Cevdet Paşa’dır. Onun (18091839) 1824 yılında bir ferman ya müdürlüğü döneminde (18501851) 1851 Niyınlayarak ilköğretimi yani sıbyan mektep zamnamesi hazırlanmıştır. 1848’de sadece rüşlerinde okumayı İstanbul’daki her çocuk için zo diye muallimi (öğretmeni) yetiştirmek amacıyla runlu hale getirmişti. Bu bizim eğitim tarihimizdeki açılan Darülmuallimin’de rüşdiye öğretmeni yetişhalk için ilk genel zorunlu eğitimdir. Daha sonraki tiren bölüm 1913’te kapanmış, 1868’de sıbyan yıllarda da sıbyan mekteplerinin üstünde olmak (ilkokul) öğretmeni yetiştiren bölüm, 1891’de ise üzere ortaöğretimin ilk kademesini oluşturması ve idadi (lise) öğretmeni yetiştiren bölüm kurulmuştu. aynı zamanda devlet dairelerinin memur ihtiyacını karşılaması için rüşdiye mekteplerinin açılması EN BAŞARILI MÜDÜR SATI BEY planlanmıştı. İlk ortaokul (rüşdiye) Davutpaşa’da Okulun öğretim başarısı bakımından en parlak 1847’de açıldığında ülkede hedöneminin ise Mustafa Satı Bey’in nüz ortaokul öğretmeni yetiştiren müdür olduğu 19091912 yılları bir kurum yoktu. Davutpaşa ortaolduğunu söyleyebiliriz. Derslerin okulunun ilgi görmesi ve başarı öğrenciler tarafından kolayca ansağlaması üzerine bir yıl içinde laşılması ve özümsenebilmesi için İstanbul’daki ortaokul sayısı beşe öğretimin pratiğe dayalı olması yükselmişti. Darülmuallimin’in açılgerektiğini savunan Satı Bey, Avmasındaki en büyük etken rüşdirupa’daki örneklerini inceleyerek yelerin açılmasıdır. 1847 yılında günümüzde staj uygulaması olaaynı zamanda Mekatibi Umumirak adlandırılan sistemin temelini ye Nezareti (genel okullar bakanoluşturmuştur. Özellikle Satı Bey’in lığı) oluşturulmuştu. Bu yeni kurummüdürlük döneminde hem okul da öğretmen yetiştirme sorunu da kadrolarının yenilenmesi hem de ele alınmış ve Darülmuallimin’in eğitimle ilgili birçok yöntemin mokurulması düşüncesi bu çerçevedernleştirilmesi nedeniyle Darülde doğmuştu. Mekatibi Umumiye muallimin medrese zihniyetinden Nezareti’nin kurulmasının maarif çok büyük ölçüde uzaklaşmıştır. teşkilatındaki eğitici kadroların Yusuf Akçura, Kuzey’den gelip medrese ulemasının denetiminden Mustafa Satı Bey (18801968) Osmanlı okulları hakkında kenönemli ölçüde kurtulmasında rolü disine danışan Türk gençlerine, olduğu kabul edilmektedir. Yeni açılan ortaokul “İstanbul’da yegane mektep Satı Bey’in Darülmuların da geleneksel eğitimden sıyrılmasını sağla alimin’idir, ne yapıp yapın oraya girmeye çalışın” yacak öğretmen kadrolarını yetiştirmek amacıyla dediğini belirtmiştir. kurulan İstanbul Darülmuallimini böylece 16 Mart İstanbul Darülmuallimini’nde iyi bir öğrenim 1848 tarihinde öğretime başladı. görerek mezun olan öğretmenlerin ülkelerinin yeni Darülmuallimin’de ilk yıllarda hüsni ifade kuşaklarının eğitiminde ve halkın bilinçlenmesinde (güzel anlatım), usuli talim (öğretim yöntemi), önemli rolleri olmuştur. Darülmuallimin eğitimini, Arapça, Farsça, fenni hesap (aritmetik) ve coğ yıllarca medresenin dini eğitimi yanında temelde rafya derslerinin okutulması planlanmıştı. Daha seküler eğitim olarak varlığını Cumhuriyet dönemisonraki yıllarda verilen derslerin çeşitliliği arttı, ne kadar sürdürmüştür. 1848’den 1924’e kadar tabiat bilgisi, hendese (geometri), astronomi, dini İstanbul Mualimini’nin tüm şubelerinden mezun bilgiler, Fransızca, tarih, resim vb. gibi dersler de olup öğretmenlik mesleğine başlayanların sayıkonuldu. Darülmuallim’in dersleri kadar binası da sının 5000 kadar olduğu tahmin edilmektedir. 1848’den 1924’e kadar sürekli olarak değişikli Özellikle 1890’lı yıllarda sayıları artmaya başlağe uğramıştır. Tüm şubeler dikkate alındığında 20 yan bu mezunlar birçok yerde idadi mekteplerin binada eğitim verildi. Okulun programı, eğitim (liselerin) açılmasına da öncülük etmişlerdir. Aysüresi, şubeleri, öğrenci kontenjanları da sık sık rıca bu eğitim kurumu, Cumhuriyet dönemindeki değişiklik geçirmiştir. Öğretim kadrosu da sürekli öğretmen okullarının ve eğitim fakültelerinin de değişmiş ve hocalarının sayısı da giderek artmış temelini oluşturmuştur. tır. Darülmuallimin’de ders veren hocaların en ünlüleri arasında Ahmed Cevdet Paşa, Mizancı MuYararlanılan kaynaklar: rad, Selim Sabit, Aristokli, İsmail Hakkı (İzmirli), Uğur ÜnalTogay Seçkin Birbudak; İstanbul DarülmualliMustafa Satı, Ali Reşad, Selim Sırrı (Tarcan), İnsan mini (18481924), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2013. (Sungu), İbrahim Alaaddin (Gövsa), İsmayıl HakCavit Binbaşıoğlu; Türk Eğitim Düşüncesi Tarihi, Anı Yakı (Baltacıoğlu), Muallim Cevdet (İnançalp), İhsan yıncılık Ankara 2005. Hilmi Ziya Ülken; Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İş Şerif (Saru) gibi isimler bulunuyordu. Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015. Bu okulun teşkilatlanmasında öncü rol oyna
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle