02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 İklim Değişikliği ve Çözümleri CBT 1501/25 Aralık 2015 11 PARİS İKLİM ZİRVESİ’NDEN ANTLAŞMA ÇIKTI: Küresel ısınmayı durdurmak için son şans 1992’de Rio, 1997’de Kyoto, 2009 Kopenhag konferansları iklim değişikliğine çözüm getirmek bir yana, küresel emisyonlardaki artışı bile durdurmaya yetmedi. Şimdi tüm umutlar Paris Antlaşması’na bağlanmış durumda. Antlaşma, insanlığın sonunu getirme potansiyeli taşıyan iklim felaketlerini engelleyip, yeni bir enerji devriminin yolunu açabilecek mi? lemleri arttırmanın o kadar da kolay olmayacağı anlaşılabilir. Kyoto Protokolü’nün de hedeflerini yükseltmesi bekleniyordu. 2009 yılında Kopenhag başarısızlığından sonra 2012’deki Doha Değişikliği, Kyoto Protokolü’nü 2020’ye kadar uzatma kararı almıştı. 2050 yılına kadar % 80 oranında kesintiye gitme taahhüdünde bulunan ülkelerin hiçbiri bu yolda ilerleyeceklerine ilişkin umut vermiyor. İngiltere ve Almanya’nın yenilenebilir enerji için 2020 hedeflerini tutturamayacakları şimdiden kesin gibi. Oysa yenilenebilir enerjiye geçmek işin kolay kısmı. Tarım, ulaşım, çelik ve çimento üretimi gibi sektörlerde emisyonu kesmek görece olarak zordur. Ancak tüm ülkelerin –Nijerya ve Pakistan’ın yanı sıra ABD ve Çin’in de sıfır emisyona geçmesi şarttır. turulması olanaksız vaatler içeriyor. Paris’te varılan antlaşmaya en sert eleştirilerden biri tanınmış iklim bilimci James Hansen’den geliyor: “Antlaşma metni içi boş sözcüklerden oluşuyor; eylem planı değil yalnızca vaatleri içeriyor. Fosil yakıtlar ucuz yakıt niteliğini sürdürdükçe tüketilmeye devam edecek.” East Anglia Üniversitesi’nden Corinne Le Quere de karamsar kanatta yer alıyor: “Ülkelerin kesinti vaatleri bence yetersiz. Kaldı ki bugüne dek yapılanlarla, yapılması gerekenler arasındaki uçurum korkunç. Ve antlaşma metnindeki maddelerden hiçbiri ülkeleri bu yönde zorlayıcı değil. Antlaşma yasal olarak bağlayıcı; ancak ülkeler bu antlaşmanın dışına çıkarsa hiçbir yaptırım ödemeyecek. Kyoto Protokolü’nün geçerli olduğu dönemde Kanada da aynen böyle yapmıştı.” Leeds Üniversitesi’nden Piers Forster, 1.5 derecelik sınırı “gerçek bir dünya devrimi” olarak nitelendiriyor. Forster’a göre ihtiyacımız olanlar yenilenebilir enerji, nükleer enerji, sıfırkarbon üreten ulaşım, enerji verimliliği ve barınma konusunda köklü değişiklikler. Forster, “Hatta antlaşma metninde yer bulamayan uluslararası hava ve deniz taşımacılığının yarattığı sorunların da birkaç yıl içinde çözüme kavuşturulması gerek” diyor. 2015’te öne çıkan 10 bilim insanı 1 İklim Bekçisi CHRISTINA FIGUERES: P aris’te 30 Kasım11 Aralık tarihleri arasında düzenlenen 21. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’ndan (COP21) anlaşma çıktı. 196 ülkenin delegesi antlaşma metni üzerinde anlaştı. Başta UNFCCC (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) Sekreteri Christiana Figueres olmak üzere konferansı yönetenler ve izleyenler tarafından büyük bir sevinç ile karşılanan antlaşma, acaba beklenen yararı sağlayabilecek mi? Başkanlığını Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un yürüttüğü konferansta küresel ortalama sıcaklık artışının 2 santigrat derece ile sınırlandırılması ancak bunun 1.5 derecede tutulması için çaba gösterilmesi karara bağlandı. 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü’nün yerine geçecek olan bu antlaşma 2020 yılında yürürlüğe girecek, geçerliliği 2030 yılında sona erecek. Anlaşmanın tarihi bir dönüm noktası olduğunu ifade eden East Anglia Üniversitesi’nden Prof. Corinne Le Quéré, “Önümüzde üç temel koşul var; fosil yakıtlardan vazgeçmek, ülkelerin karbon salınım beyanlarını 5 yılda bir gözden geçirmek ve küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak” diyerek ana hedefleri özetledi. Uzun vadeli hedefler: Antlaşmanın uzun vadeli hedefi küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin altında tutmak ve sıcaklık artışını 1.5 santigrat derece ile sınırlamaktır. Bugün sıcaklık, sanayi devrimi öncesi döneme göre şimdiden 1 derece santigrat yükselmiş durumda. Antlaşma, 2050 yılından sonraki bir noktada, emisyonun, ormanların ve okyanusların emebileceği bir düzeye çekilmesini öngörüyor. Emisyon hedefleri: Uzun vadeli hedefi tutturmak için ülkeler her beş yılda bir, sera gazı emisyonunu azaltmaya yönelik ulusal katkı hedefleri (INDCIntended Nationally Determined Contributions) oluşturmalıdır. 180’den fazla ülke şimdiden 2020 yılında başlayacak ilk döngü için ANTLAŞMANIN SATIRBAŞLARI Küresel Emisyonun Geleceği ile İlgili 4 Senaryo Co2 emisyonları için gelecek senaryoları Gigaton/yıl 18501990’e göre ısınma 2014 tahmini hedeflerini sunmuş bulunuyor. Bu arada yalnızca gelişmiş ülkelerin emisyonlarını mutlak değerlerin altına çekmeleri bekleniyor; gelişmekte olan ülkelerin ise emisyonlarını azaltmaları için “teşvik” edilmesi yeterli görülüyor. O zamana kadar gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirirken, emisyonlarındaki artışı dizginlemeleri de bekleniyor. Hedefleri gözden geçirmek: İlk belirlenen hedefler, uzun vadeli sıcaklık hedefinin tutturulabilmesi için yeterli gelmeyebilir. Bu durumda antlaşma gereği hükümetler bir sonraki 4 yıl içinde hedeflerini gözden geçirmeli ve gerekirse de yeni hedefler belirlemelidir. Bu, hükümetlerin kesintileri daha da arttırmaları anlamına gelmiyor. Kesintilerin arttırılması ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının yeterli olması ve ucuzlaması durumunda beklenebilir. Şeffaflık: Ülkeler emisyon hedeflerini tutturamadıklarında herhangi bir cezaya çarptırılmazlar. Ancak antlaşma kapsamına alınan şeffaflık kuralları, gerçek yaşamda vaatlerini tutmaları yönünde teşvik edici bir rol oynar. Bu, üzerinde en zor uzlaşı sağlanılan maddeydi, zira Çin, gelişmekte olan ülkeler için taleplerin daha gevşek tutulmasından yana bir tutum sergiledi. Antlaşmaya göre tüm ülkeler emisyonlarını ve ne gibi önlemler aldıklarını bildirmek zorunda. Ancak gelişmekte olan ülkeler için daha büyük bir “esneklik” sağlanıyor. Para: Bu antlaşma metnine göre zengin ülkeler yoksul ülkelere emisyonlarını düşürmeleri ve iklim değişikliği ile mücadelede ellerini güçlendirmeleri için para desteği sağlamalıdır. Ayrıca diğer ülkeleri de gönüllülük bazında uyum sağlamaları için teşvik etmelidir. Bu şekilde Çin gibi kalkınmakta olan ekonomilerin de katkı sağlamalarının yolu açılmış oluyor. Metinde kesin bir miktar belirtilmemekle birlikte, zengin ülkeler daha önce 2020’ye kadar yılda 100 milyar dolarlık bir taahhütte bulunmuşlardı. Kayıplar ve zararlar: Küçük ada ülkelerinin yükselen deniz seviyesine bağlı olarak uğrayacakları kayıp ve zararlarının “tanınması” için antlaşmada yeni bir bölüm açıldı. ABD ve AB gibi ülkeler uzun vadede sorumluluk altına girmemek için antlaşma metine böyle bir maddenin yer almasına uzun süre karşı çıkmıştı. Ancak antlaşmanın sonuna ilave edilen bir not ile kayıp ve zararların tazmin edilmesi gibi bir yükümlülüğün bulunmadığı belirtildi. Karamsar görüş: Antlaşma yalnızca tut Tarihi emisyonlar NetNegatif Küresel Emisyonlar GUARDİAN GRAFİK KAYNAK: KÜRESEL KARBON PROJESİ 2013 Antlaşma dünya kamuoyunda farklı tepkiler uyandırdı. Kimi antlaşma metninin fark yaratabilecek nitelikte olduğunu belirtirken, kimileri de küresel ısınmayı engellemenin artık olanaksız olduğunu, önlem alınmakta çok geç kalındığını savundu. Bu görüşleri 2 kategori altında özetleyebiliriz: DÜNYA KAMUOYU ANTLAŞMAYI NASIL DEĞERLENDİRİYOR? yönelik çabaların kademeli olarak arttırılması. BM müzakerecisi Christiana Figueres, Paris’ten çıkan kararların 2030 yılına kadar emisyonların düşürülmesinde tavan değil, bir zemin oluşturacağına dikkat çekti. Bu şu anlama geliyor: Her beş yılda bir ülkelerden hedeflerini yeniden gözden geçirmeleri istenecek; böylece alınan önlemlerin yeterli olup olmadığı saptanacak. Bu kademeli mekanizmanın geçerlilik kazanması tümüyle gönüllülük esasına dayanacak. Bu arada ABD temiz enerji teknolojilerinin gelişme kaydettiğini, maliyetlerin düştüğünü ve eyleme geçme konusunda politik iradenin güçlendiğini belirtiyor. Örneğin dünyayı en çok kirleten ABD ve Çin liderleri, son günlerde bir araya gelerek iklim değişikliği konusunda ortak adımlar atma kararı almışlardı. Sanayileşmiş G8 ülkeleri ve bunlar gibi birkaç ülke daha, Paris antlaşması ile talep edilen önlemlerden daha fazlasını yapmaya hazır olduklarını belirtiyor. Bu ülkeler 2050 yılında emisyonları % 80 oranında düşüreceklerini taahhüt ediyor. Daha fazla ülkenin bu gruba katılması bekleniyor. 2 derecenin altını tutturmak için çok Dünyaya en fazla karbon salan 10 ülke Seragazı salınımında başı çeken 10 ülke toplam emisyonun %70’ini oluşturuyor Çin %24 Amerika %12 AB % 9 Hindistan % 6 Brezilya % 6 Rusya %5 Japonya % 3 Kanada % 2 Demokratik Kongo % 1.5 Endonezya : 1.5 İyimser görüş: Paris yalnızca bir başlangıç. Hedef, gelecek yıllarda emisyonların düşürülmesine Gerçekçi görüş: geç kalındı; kademeli olarak arttırılması öngörülen çabaların yetersiz kalacağı öngörülüyor. 1997 yılında pek çokları Kyoto Protokolü’nü 2 derece hedefinin ulaşılmasında önemli bir adım olarak görüyordu. Üzerinden yaklaşık 20 yıl geçti ve artık zamanımız da kalmadı. Ülkelerin tümü bugün büyük bir iyi niyetle eyleme geçmeye hazır olsa bile, 2 derecenin altında kalmak için aşırı sert –politik açıdan tatsız önlemlerin alınması gerekiyor. İngiltere’de Tyndall İklim Değişikliği Araştırmaları Merkezi’nden Kevin Anderson, Paris’teki görüşme masasında alınan emisyonları düşürme kararlarının, küresel emisyonlardaki artışı bile durduramayacağına inanıyor. 2020 veya 2025’e kadar daha büyük kısıntılara gidilmediği takdirde, bu süre giderek gerçekçi olmaktan çıkacak. Siyasi irade olsa bile, köklü kesintileri gidilmesi uzun zaman alacak. Bunun için öncelikle enerji altyapısının değiştirilmesi gerekecek. Dahası, tarihten ders almak gerekirse, önümüzdeki yıllarda kademeli olarak ön KÖKLÜ ÖNLEMLER DEMOKRASİYİ ZORLAR Antlaşma metnini gerçekçi bulanlar çok az sayıda, çünkü politikacıların bu kadar köklü ve yüksek maliyetli adımları atmaya hazır olmadığını düşünüyorlar. University College London’dan Michael Grubb bu konuda şöyle konuşuyor: “Son 15 yılda edindiğimiz deneyimlere göre 1.5 derecelik bir hedefi tutturmak demokrasiyle bağdaşmaz. Ancak bu köklü tedbirleri birkaç yıl içinde almaz isek çok farklı bir dünyaya adım atacağız. Bu dünyada kuraklıklar, seller ve aşırı ısı dalgaları nedeniyle insanlar kendilerini bir ölümkalım mücadelesi içinde bulacak.” Paris’te varılan anlaşma, bugünün koşullarında büyük bir olasılıkla olabilecek en iyi antlaşma olabilir. Ancak Anderson, bu zirvenin dünyayı kurtarmaya yetmeyeceğini iddia eden protestocuları haklı buluyor: “Bürokratlar politik açıdan neyin olası olduğunu, eylemciler ise fiziksel olarak neyin gerekli olduğunu iyi biliyor. O zaman zorlu bir seçim ile karşı karşıyayız. Bilim mi haklı, yoksa politika mı?” Reyhan Oksay https://www.newscientist.com/article/dn28565parisclimatesummitwillnationsmakebiggercutsafterparis/ https://www.newscientist.com/article/dn28663parisclimatedealisagreedbutisitreallygoodenough/ http://www.france24.com/en/20151212france195countriescop21agreementhistoricclimatechangedealparishollandefabius http://www.usnews.com/news/world/articles/20151212/keypointsofparisclimateagreement Karen Christiana Figueres Olsen (1956) 2010 yılından bu yana Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteri olarak görev yapıyor. Figueres, ailesinin kendisine sağladığı refahı terk ederek, uluslararası arenada iklim değişikliği ile mücadelede sıra dışı başarılara imza atmış bir ülkü insanıdır. Christiana Figueres Kosta Rika’nın zengin ve nüfuzlu bir ailesinden geliyor. Babası 1948 devriminin lideri ve sonrasında kurulan yönetimin ilk başkanıdır. Babasından görevi devralan erkek kardeşi 1990’lı yıllarda başkanlık, annesi ise meclis üyesi olarak görev yaptı. Figueres, ailesinin açtığı yoldan ilerlemeyi reddederek, uluslararası arenaya açılmayı tercih etti. Figueres çevre duyarlılığını, Kosta Rika’nın Monteverde Bulut Ormanları’nda kara kurbağalarının yok olmasından sonra kazandığını şöyle anlatıyor: “Küçükken bu kurbağaları görebiliyordum. Ancak benim kızlarım ne yazık ki bunları hiç göremeyecek. Aşırı sıcaklar nedeniyle kurbağalar bu bölgede yaşayamaz oldular. Gerçek uyanışım bu noktada başladı. Bu konuda pek çok kitap karıştırdım. Ve yaşamımı iklim değişikliği ile mücadeleye adamaya karar verdim.” 1995 yılında Kosta Rika’da çalışmalarına son veren Figueres, ABD’de başkent Vaşington’da bir sivil toplum örgütü kurarak, Latin Amerika ülkelerinin BM’nin iklim kuruluşuna kabul edilmesi için çalışmaya başladı. Buna koşut olarak Kosta Rika’yı iklim müzakerecisi olarak temsil etti. Zaman içinde BM kurulunun idari sekreteryasında oldukça faal görevlerde bulunmaya ve başarılı çalışmalarıyla dikkat çekmeye başladı. “Ortalamanın üzerinde parlak bir zekâya ve çok gelişmiş bir mizah anlayışına sahip” diye konuşan Kosta Rika’dan arkadaşı ve BM’de kimyasal maddelerin çevreye verdiği zarar konusunda uzman Marco Gonzales, “Bulunduğu her mevkide başarılı oldu” diye konuşuyor. Figueres, 2009’daki Kopenhag İklim Konferansı’nın diplomatik fiyaskosundan sonra “çöp tenekesi” olarak nitelendirdiği bir organizasyonun ve sürecin başına getirildi. Daha önceki yönetim genellikle ulusal hükümetlerle işbirliği yapıyordu; oysa Figueres, yerel ve bölgesel hükümetlerle ve şirketlerle çalışarak nüfuz alanını genişletti. Figueres tüm siyasi becerilerini kullanarak hükümetleri Paris antlaşmasına katkıda bulunmaya ikna etti. Kendi köklerinin de gelişmekte olan bir ülkede bulunmasından hareketle, zengin ve yoksul uluslar arasındaki uçurumu kapatmakta çok başarılı girişimlerde bulundu. Paris antlaşması süresince, babasından miras kalan sorumluluk duygusunun etkisi altında kaldığını söylüyor. Bu sorumluluk özellikle daha az şanslı olanları korumak ve onlara fırsatlar sunmak şeklinde kendini gösteriyor. “Ben küresel düzeyde farklı bir mücadele alanını seçtim. Hepimizin mevcut durumu düzeltmeye yönelik elimizden ne gelirse yapmaya çalışmak gibi sorumluluğumuz var.” Reyhan Oksay http://www.nature.com/news/365days natures101.19018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle