26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma CBT 1496/20 Kasım 2015 19 HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com Kendinize güvenin. Birbirinize güvenin. Hiçbir şeyi yanlış yapmazsınız. Doğru bildiğinizi cesaretle uygulayın. Size aşıladıkları anarşi korkusuna kapılmayın. Anarşiyi onlar dayatıyorlar. Bununla size şantaj yapıyorlar. Siz her zaman düzen kurucu oldunuz. Şimdi daha adil olanı için bir şeyler yapın. Görev verdikleriniz size ihanet ettiler. Onları görevden alın. On Kasım şimdi sizi göreve çağırıyor. İtaatsiz bir Türkiye’yi başlatın. “İtaatsiz Türkiye” eylemleri birer sivil itaatsizlik eylemi olarak düşünülmelidir.  Sivil itaatsizlik eylemleri; hukuk devleti düşüncesinin içerdiği üstün değerler uğruna girişilen, en az bir hukuk normuna aykırı olan, kamuya açık, özgeci, şiddetten uzak ve başkasının daha üstün bir hakkını çiğnemeyen eylem ya da eylemsizliklerdir. Kardeşlik için itaatsiz Türkiye! Barış için itaatsiz Türkiye! Eşitlik için itaatsiz Türkiye! Özgürlük için itaatsiz Türkiye! Hukuk üstünlüğü için itaatsiz Türkiye! Tam bağımsızlık için itaatsiz Türkiye! Ulusal Egemenlik için itaatsiz Türkiye! İnsanlık Onuru için itaatsiz Türkiye! Emek için itaatsiz Türkiye! Atatürk için itaatsiz Türkiye! • İngilizlerin çok bile verdik dediği Sevr’den Lozan’ı yaratan güç, perişan bir geçmişten onurlu bir geleceği yaratan güç, karanlıktan aydınlığı yaratan güç, o güç bugün ve her gün her minnettar yurttaşın kalbindedir. Ne mutlu Atatürk’üm diyene! • Atatürk İlkelerine, devrimlerine bağlılık Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en temel taşıdır. Bunu Anayasa’dan değil silmek, tartışmaya açmak girişimi bile Türk Ulusu’nun kararlı yaptırımıyla karşılanmalıdır. • Köşe yazarlığı statüsünün ölçütleri bir ülkenin basın kültürünün ve basın özgürlüğünün denek taşlarıdır. Asıl bu konuda tüm basınımız ilkel bir kafa yapısına sahiptir. Bu ölçütleri burada tek ana ölçütte toplayabilirim: Bir gazete, yazarını seçtikten sonra ne yazdığına karışıyorsa o aslında boyalı bir kâğıt parçasıdır. Gazete yönetimi yazarını seçerken özgür, ama onun yazılarını okurken uyruktur. Bu, yazara yapılan bir iyilik değildir. Bu tutum, ülkenin özgürlük rejimine temel bir katkıdır. • Yargıcınızı nasıl alırdınız? Yargıç tarafsız ve bağımsız üçüncü kişi olacaksa, tarafsız ve bağımsız üçüncü kişi gibi olmalı ve görünmelidir. Yargılama usulünün başarısı ve duruşma barışı bunu gerektirir. Duruşma ortamında bu amaca aykırı her görünüm rahatsız eder ve kaygı uyandırır. • Yargıda yargıçlı türban dönemi başlamıştır. • Yalnızca bir şey istiyorum. Kim veriyorsa, kim koruyorsa onunlayım: Aklın Aydınlığı! Kim bu aydınlığı boğuyorsa ona ölümüne karşıyım. Nedir bu “Aklın Aydınlığı”? Kıyasıya sormaktır, sorgulamaktır. Bunun için tam özgür ve özerk olmaktır. Bu özgürlüğünde korunmaktır. Bu korunmanın önkoşulu nedir? İnsan haklarına dayalı, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu devlete karşı olana da ölümüne karşıyım. Her şey bu denli açık ve kesindir! • Çalışanlara, emeklilere, işsizlere yoksulluk sınırının üstünde gelir sağlamak bir siyasal düzenin görevidir. Bunu başaramayan her hükümet düşmelidir. Para var da, vermiyor muyuz diye mugalata yapanlara yanıtım şudur: Evet, para var ve vermiyorsunuz! • Neredeyse seksen milyon insan böyle bir coğrafyada nasıl olur da birbirine asgari bir geçim standardı sağlayamaz? Bunun tek nedeni olabilir: Bu insanlar acımasızca sömürülmektedir. • Beynimizi çalıştırmanın on iki yolunu yazmış bir gazete. Aklımızı çalıştırmanın tek yolu var: Cesaret! • Gücün aklı bizi bugünlere getirdi. Aklın gücü bizi bu cehennemden kurtarmalı. Aklın kararmasına izin vermeyin! • “Alakarga” “Özgür Üniversite, Özgür Birey, Özgür Toplum” sloganıyla dört yıl boyunca her gün bize merhaba dedi. “Üniversite”nin vicdanı oldu. Bilgi ve duyarlılık açığımızı kapattı. Yüzümüze en düz aynayı tuttu. Bininci sayısına ulaştı. Siz de ona her gün merhaba deyin. Facebook’adresi:Https:// Www.Facebook.Com/Groups/Dokuzeyluluniversitesiogretimelemanidernegi/ Dinde sorgulama olmaz mı? H er yazının –saklı da olsa en az bir muhatabı vardır. “Ben yazılarımı özneye değil kavramsal bağlamlara yazarım” diyenler ya araştırmacı bilim insanı ya da yalancıdır. Bu yazının muhatabı da, din konuları açıldığında, dinde sorgulama olmaz, inançlar sorgulanır mı? Ya da ne kadar bozukluk varsa din kaynaklıdır deyip kestirmeden kapatan; kapatmakla da kalmayıp, üstüne üstlük, sen böylesi boş işlere kafa yoracağına daha elle tutulur şeylere bak şeklinde nasihatte bulunan birkaç tanıdığımdır. Daha ilerlemeden hemen çıkarılabilecek sağlam bir sonuç, bu ve benzeri yaklaşım sahiplerinin din alanını, sorgulamayanların alanı haline getirmeye katkıda bulunduklarıdır. Sorgulama aklın alanı olduğuna göre, sorgulamaya kapalı bir din anlayışının her türlü akıl dışılıkla nasıl eşanlamlı hale gelmiş olduğu böylece anlaşılabilir hale geliyor. “Tüm varlıkları kavrayan evrenin oluşum ve işleyişini sürekli anlamaya çalışıp, onunla uyum halinde yaşamak” gibi bir amaç dinler için anlamlı ise, gerek kişinin zihninde oluşturacağı evren tasavvuru, gerekse o tasavvura uyum adına düzenleyeceği yaşamın nasıl akıl dışılıklarla dolu olacağı kolayca anlaşılabilir. Dahası, bu akıldışı yaşam sahiplerinin bir toplum olarak bir arada yaşayabilmesindeki sorunlar da cabası.. Tınaz Titiz Kaynağı ister destan ister vahiy olsun, hemen her dinin söylemleri birkaç kategoride[1] toplanabilir. • Bunlardan birisi o dinin ortaya çıkışındaki olayların ve o dine inanan ve inanmayanların mücadelesinin öyküsü’dür. Öykünün dolayısıyla da öğreti bütününün inandırıcılığı açısından öykü içinde yer yer mucizeler de yer alabilir. (Hz. Musa’nın denizi yarması, Hz. İsa’nın ölüyü diriltmesi, Hz. Ömer’in İran’daki orduya sesini duyurması gibi). Çok daha yakın tarihteki olayları sorgulama konusunda veri bulanıklığı ortada iken, en yenisi 14 asır evvele ait öykülerin sorgulanması pratik olarak güçtür. Ayrıca, bu kategoridekilerin sorgulanması halinde, dinin amacına hizmet etmeyecek anlaşmazlık ve ardından da bölünmelerin ortaya çıkması da kaçınılmazdır. Nitekim mezheplerin ortaya çıkışında bu tür yararsız sorgulamaların payı büyüktür. • Yaratıcının büyüklüğünün tasviri yoluyla öğretiye inanışı kolaylaştırmak amacıyla O’nun sıfatları, DİN’İN NERESİ SORGULANMAMALI? şükran ve yakarışlar da bir kategori olarak düşünülebilir. Özetle, bu iki kategorinin sorgulanması kuşkusuz mümkün, ama dinin amacı açısından yararsızdır. • Üçüncü kategori, dinin “kurucu ilkeleri” (maksimler) denilebilecek ifadelerdir. İster açık ister sembolik ifade edilmiş olsun, aslında bir dini öğretinin temeli bunlardır. Tevrat’ın On Emri, Hristiyanlığın –çeşitli maksimleri[2], İslam’ın evrensel ilkeleri[3] gibi. Bunların sorgulanması ise mümkün, yararlı, hatta İslamiyet açısından “imanın şartı sayılacak kadar” gereklidir. İmanın, taklidi iman ve tahkiki iman olarak ikiye ayrılıp, makbul olanın ikincisi sayılması bunu gösteriyor. “Delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen ve âdeta kişinin İslâm toplumunda doğup büyümüş olmasının tabii sonucu olarak gözüken imana taklîdî iman denilir. Ehli sünnet bilginlerinin çoğuna göre bu tür iman geçerli olmakla beraber, kişi imanı aklî ve dinî delillerle güçlendirmediğinden dolayı sorumludur. Taklîdî iman, inkârcı ve sapık kimselerin ileri süreceği itirazlarla sarsıntıya uğrayabilir. Bunun için imanı, dinî ve aklî delillerle güçlendirmek gerekir. Çünkü deliller, ileri sürülecek şüphe ve itirazlara karşı imanı korur. Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana ise tahkîkî iman denir. Aslolan her Müslümanın tahkîkî imana sahip olması, neye, niçin ve nasıl inandığının bilincini taşımasıdır.”[4] Dinin sorgulanamaz olduğu, çünkü dinin esasının iman, imanın da “herkesin kalbi olarak özgün yorumları” olduğu iddia edilerek din alanının akıl dışılığa terkedilmesinin somut sonuçlarını hem yerel hem küresel ölçekte yaşıyoruz, daha da yaşayacağız.Şimdi, bir dini inanca sahip olanlara ve de olmayanlara sormak gerekmez mi ki, inanç ya da inançsızlığın akıl ile sorgulanarak temellendirilmesi yerine, tamamen hurafe ya da akla geliverenleri doğru sanarak sarılıp çevrenize benimsetmeye çalıştıklarınız birer yanılgı değil mi? Dindar nesil yetiştirmek uğruna, genç beyinleri sorgulama dışı –üstelik de anlamadığı bir dilden(ezber) kalıpları[5] ile koşullandırmanın[6] cezasını kim sorup kimlere verecek? [1]Bu kategoriler birbirinin içine geçmiş biçimde yer alabilir. Bunlar ayrılıp her kategori ayrı incelendiğinde, o dinin kurucu ilkelerinin anlaşılmasına yol açılmış olur. [2] Bkz. http://holycrossoca.org/newslet/0907.html [3] Bkz. http://bit.ly/1GFMtq4 [4]Bkz.http://www.diyanet.gov.tr/dijitalyayin/ilmihalcilt1. pdf [5] Bkz. http://www.ezberkaliplarinisorgula.com [6] Bkz. http://bit.ly/1PdtLqQ, http://tinaztitiz.com/4962/ kosullanmamahakki/   İtaatsiz Türkiye’yi Başlatın! KONGRELER AMACINA ULAŞIYOR MU? Prof. Dr. Erdal Beşer Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, besererdal@yahoo.com 59 Ekim 2015 Tarihleri arasında “18.Halk Sağlığı Kongresi” Konya’da Selçuk Üniversitesi ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) katkıları ile Dedeman Oteli’nde gerçekleşti. Kongre’nin bana, topluma vb. kesimlere katkılarını düşündüm. Hatta önceki Kongreleri de göz önüne getirmeye çalıştım. Bu yazıda Halk Sağlığı disiplini örneğinden yola çıkarak kongrelerin izleyenlere ve topluma nasıl daha yararlı olabileceğini tartışmak istiyorum. 1. Olası ise, kongre konusu yöre özellikleri ile uyumlu olmalı. 2. Kongre sonunda kongrenin yapıldığı bölgede; kongre bilimsel birikimi ile ilgili konuda tezler, bilimsel çalışmalar sürdürülmeli, projeler yapılmalı. İlgili sektörlerle işbirliği yapılmalı. Yurt dışı bilimsel işbirliği unutulmamalı. Kongre yapılan yer kongre konusunda özelleşmeli. 3. Valilik ve belediyelerle işbirliği yapılmalı. İlgili bürokratlar ve tabakalı örneklemle halktan seçilecek temsilciler mutlaka kongrenin son günü kongre çıktıları ile bilgilendirilmeli. Halktan katılımcıların önerileri mutlaka alınmalı. 4. Halk Sağlığı gibi halkı doğrudan etkileyebilecek disiplinler olası ise önce kongre bölgesinde yerel sonra yurt çapında Tv programları ile halk eğitimi ve etkileşimini sürekli hale getirmeli. Örneğin kot taşlama sonucu gelişen çalışanları kısa sürede ölüme götüren silikozis hastalığı medyamız yardımı ile bir ay gibi kısa bir sürede yasal boyutta düzenlemeleri yaptırarak çözümlenmiş ve yasaklanmıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle