24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

www.iku.edu.tr BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM Öğretmenim, canım benim! Prof. Dr. Hasan Şimşek Eğitim Fakültesi Dekanı A dım Cemile. Ben bir köy öğretmeniyim. Dört yıldır bu köyde çalışıyorum. Uzun süre atama bekledim. Yeni atanan öğretmenleri, –ki bunların hemen tamamı genç öğretmenler, genellikle azgelişmiş bölgelere veriyorlar. Doğu Karadeniz’in bir köyünde görev yapıyorum. Gencim, mesleğimde yeniyim. Aslında ve bu nedenle fazlaca profesyonel desteğe ihtiyacım var. Atandığınız köyde sizden daha eski bir meslektaşınız varsa şanslısınız. En azından hem mesleki hem sosyal yaşama uyum konusunda bir rehberiniz var demektir. Ancak bu çok nadir olur. İki öğretmeni gerektirecek büyüklükte bir köy nüfusu buralarda nadir. Bu nedenle el yordamıyla mesleği öğreniriz. Eğitim Fakülteleri bizi bu gerçeklere göre eğitmiyor. Bırakın köy gerçeklerini eğitim fakülteleri şehirlerdeki okul gerçeklerine de çok uzak. Kuramsal bilgilerle mezun olup bir anlamda mesleki formasyonumuzu buralarda kendi kendimize oluşturuyoruz. Köy öğretmenliği zor. Aynı anda hem öğretmen, hem müdür, hem müstahdem, hem sağlıkçısınız. Sabah erken kalkıp sobayı yakmalısınız. Öğrenciler gelmeden sınıfı ısıtmalısınız. “Birleştirilmiş sınıf” kavramını fakültede öğrenmemiştim. İlkokul dört sınıfı tek bir derslikte tek başıma okutuyorum. Birler çizgi çekmeyi öğrenirken, ikiler verdiğim toplama ödevini yapıyor, üçler Hayat Bilgisi’nden canlılar konusunu çalışıyor, dörtler verdiğim Sosyal Bilgiler metnini okuyorlar. Köyde görüşebileceğim arkadaşım yok. Göreve başlarken köylülerle ne çok samimi ne çok mesafeli olmama konusunda uyarılıyoruz. Bu tür küçük topluluklarda çok kolay dedikodu çıkabiliyor. Hal ve hareketlerimize özen göstermek zorundayız. Bütün her şeye rağmen köy insanı öğretmeni sayıyor, saygı duyuyor. Aynı tutumu öğrencilerde de görüyorsunuz. Öğretmeni yoran davranışsal sorunlar neredeyse yok denecek kadar az. Dört yıldan sonra artık tıkandığımı, içime ka pandığımı, mesleki ve kişilik anlamında gelişmediğimi hissediyorum. Tayinimi daha merkezi bir yere aldırma girişimlerim var. Bataryam tükendi sanki… *** Adım Murat. 23 yaşındayım. Bir Güneydoğu ilimize sınıf öğretmeni olarak atandım. Ailem, arkadaşlarım ve akrabalarım görev yerine gitmemem konusunda çok baskı yaptı. Can güvenliğimden endişe ettiler. Çok işsiz kaldım. Çok KPSS çalıştım. Psikolojim çok yıprandı. Allahtan sınıf öğretmeniyim de atanabildim. Başka branştaki öğretmen arkadaşlarımın bu şansı da yok. Can güvenliğim konusunda endişelerim olsa da aileme muhtaç yaşamak da epey acı verici. İlk gün okuluma gittim. Müdürümle tanıştım. Dört yıldır ortamında öğretmenlere karşı uygulanan terör eylemleri hakkında okuduklarım zaman zaman korkuya kapılmama neden oluyor. Öğretmenlerin karşı karşıya kaldığı bu terör tekrar eder mi? Bütün her şeye rağmen işimi yapmaya çalışıyorum. Okulumda tecrübeli sınıf öğretmenleri var. Zaman zaman bana “ebelik” yapıyorlar, mesleği öğrenmeme yardımcı oluyorlar. Üniversitelerin steril ortamlarında, güvenli sınıflarda öğrendiklerini hayata geçirmek burada hiç kolay değil. Mesleki ve kişisel gelişimi destekleyecek sinema, tiyatro, sergi, seminer, konferans hayal. Ancak, en azından başım sıkıştığında yardım alabileceğim deneyimli meslektaşlarımın olması benim için büyük bir şans. Kültürel oryantasyonum açısından da ciddi destekleri var. Burada öğretmen olmak korkuyu yenmek, çelik gibi sağlam sinirlere sahip olmak demek. Buraya atanan öğretmenlerin ilk buldukları fırsatta buraları terk etmelerinin altında da bu kaygı, İki Dil Bir Bavul, 2008 yapımı bir film. Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın yönet gerilim ve iç daralmenliğini üstlendiği film, birTürk öğretmenin, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine ması var. Üniversibağlı Demirci köyündeki ilkokula atanmasını ve orada Türkçe bilmeyen Kürt öğ tede edindiğimiz rencileriyle geçirdiği bir yılını anlatır. alturist değerler maalesef burada aynı okulda çalışıyor. Zaten aynı bölge hayatın acı siyasi ve ekonomik gerçekleri de başka bir il doğumlu. Bu açıdan bel altında tuzla buz oluyor. ki de karşılaşabileceğim en doğru kişi. *** Güvenlikle ilgili soruları garip karşılamıAdım Pınar. Ortaokul Türkçe öğretyorlar. Sorularımı samimiyetle cevapladı. meniyim. Meslekte onuncu yılım. Ben de Her türlü zorluklara rağmen bölge halkı pek çok meslektaşım gibi önce kalkınmaöğretmenlere yardımcı ve destek oluyor. da öncelikli bölgelere atandım. Oradaki Çocuklar saygılı, içten, güleryüzlü ve hzimetlerimi takiben şimdi İstanbul’un bir utangaç. Disiplin sorunu hemen hemen varoş mahallesindeki devlet ortaokulunda yok gibi. Sanırım çocuklar arasında siyasi görev yapıyorum. Küçük şehirlerde, doğu söylem ilerleyen yaşlarda başlıyor. Ciddi illerimizde görev yaptım. Çalıştığım çoğu dil sorunumuz var. Ben Kürtçe bilmiyo okul mağduriyet yaşayan bölgelerde yer rum, onlar Türkçe bilmiyor. Türkçe konuş alıyordu. Çok iyi koşullarda eğitim fırsatımayı öğrenmeden Türkçe okuma yazma nın sağlanamadığı yerlerdi. Bu okul güya yı öğreniyorlar. 1990’ların gergin siyasi Türkiye’nin finans merkezi, zenginlik kaynağı, kültür odağı bir ilimizde yer alıyor ancak koşullar daha iyi önce çalıştığım okullardan hiç farklı değil. Hatta bazı açılardan daha kötü. Kışın ortasında kabansız montsuz gelen çocukların sayısı bir hayli. Ayağında ayakkabı olmayan, terlikle okula gelmek zorunda kalan epey çocuk var. Öğrenci nüfusunun kalabalıklığı nedeniyle sabahçıöğlenci düzeniyle işleyen okulda sabah dersleri 07:30 gibi başlıyor. Çocukların derste uyuması sık karşılaştığım durum. Bazıları yeteri kadar uykusunu alamıyor çünkü gece çalışıyorlar. İşportacılık, otoban satıcılığı, kâğıt mendil işi, otopark işi, komilik, çiçekçilik, vb. Açlıktan bayılan öğrencilerle de karşılaşmadım değil. Kahvaltı yapmadan gelen öğrenci sayısı bir hayli. Uyuşturucu ve madde bağımlılığı olan öğrencilerimiz var. Bıçakla yaralama nedeniyle başka okuldan bu okula nakil gelmiş öğrencim var. İstediği zaman derse giriyor, istediği zaman çıkıyor. Karışmıyorum. Bütün bunlar nedeniyle sınıfta ciddi disiplin sorunları var ve bazen sağlıklı ders işlemek mümkün olmuyor. Bir kız öğrencimin yakın bir akrabasının cinsel istismarına uğradığını öğrendim. İçim burkuldu. Mahkeme, polis, sağlık muayenesi, raporlar, kemik yaşı ölçümü… On iki yaşında bir kız çocuğu için yaşam ne acı, ne ağır. Televizyonlardaki diziler aklıma geliyor. Bakımlı ve güzel kızlar. Şirketler yöneten CEO’lar. Lüks arabalar. Bıçkın adamlar, şık kadınlar. Her akşam bu çocukların evlerinde. Televizyonlardan fışkıran ve sürekli tahrik edici, dürtükleyen bir mesaj. Bazen kendi kendime soruyorum: Ben gerçekte öğretmenlik mi yapıyorum? Öğretmen kimdir? Okul nedir ve niçin var? *** Bugün Türkiye’de toplam 820.000 öğretmen çalışıyor. Bunların yaklaşık %51’i erkek, %49’u kadın. 275.000 kişiyle ilkokul öğretmenleri çoğunlukta. 820.000 eğitim gerçeği, 820.000 yaşam öyküsü. Hizmet öncesinden emekliliğe, kırsaldan kent merkezlerine, kadından erkeğe 820.000 hüzün, heyecan, korku, coşku. PISA sınavlarında niçin dip yapıyoruz? Öğretmen Cemile’nin, öğretmen Murat’ın, Öğretmen Pınar’ın anlattıklarında gizli. Cemile’nin, Murat’ın, Pınar’ın Türkiye tasvirlerinde başarısızlığın kodları var. Türkiye’nin eğitim gerçeğinin en can yakıcı tablosu kent merkezlerinin varlıklı ve orta sınıf semtlerindeki devlet ve özel okullarla ülkenin geri kalanında yer alan okullar arasındaki kapanması imkânsız uçurumdur. Öğretmen Cemile’nin, öğretmen Murat’ın, öğretmen Pınar’ın makus mesleki talihini dönüştüremeyen bir ülke çocuklarının ve dolayısıyla ülkenin geleceğinin de makus talihini dönüştüremez. Atatürk’ün ünlü cümlesini tekrar etmenin tam zamanı: “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.” Öğretmenler gününüz kutlu olsun!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle