24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nobel Ödülleri CBT 1492/23 Ekim 2015 7 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Dünya nüfusunun yüzde 13’ü şişman Dünya Obezite Federasyonu’ndan yapılan açıklamaya göre dünya nüfusunun yüzde on üçü fazla kilolu. Hükümetler bu konuda önlem almadıkları taktirde bu oranın 2025 yılına dek yüzde dört daha artması bekleniyor. Araştırma sonuçları önümüzdeki on yıl içinde dünya genelinde yaklaşık olarak 177 milyon kişinin şişmanlıktan etkilenebileceğini öngörüyor. Dünya Obezite Federasyonu, 11 Ekimi “Dünya Obezite Günü” olarak açıkladı. Aşırı kilo ve şişmanlık kalp hastalıkları, inme, diyabet tip 2 ve kanser gibi hastalık risklerini yükseltebiliyor. Medical News Today dergisinde yayımlanan diğer bir araştırma da aşırı kilo, şişmanlık ve erken Alzheimer başlangıcı arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. 1980 yılından bu yana şişmanlık dünya genelinde en az iki kat arttı. Bu artıştan başta yağlı yiyecek, şekerli içecek ve yetersiz hareket sorumlu Kent Yönetimleri Ön Saflara! Belediyeler otomobillerin egzos emisyon standartlarını, memleketin enerji yatırımlarının kömürden mi güneşten mi olacağını, ya da binalarda enerji tüketimi ile ilgili standartları belirlemiyorlar. Esas olarak hükümetlerin karar verdiği enerji tüketimine yönelik bunca politika, doğal olarak memleketin enerji tüketimini ve sera gazı salım yoğunluklarını belirliyor. Buna karşılık, salımların en önemli iki kaynağı olan kentsel yapı stoku ve kentsel ulaşım konularında yerel yönetimlerin bir diyeceği var. Sıfırdan yapı üretiminin memleketin en önemli iktisadi faaliyeti olduğu Türkiye gibi ülkelerde, tüm yeni yapı stokunun en güncel ulusal standartlara uygun yapılması belediyelerin sorumluluğunda örneğin. Dahası vatandaşla farklı akçeli ilişkilerini kullanarak (mesela çevre ve çöp vergileri v.s. ) yerel yönetimlerin binalarda enerji talebini azaltacak yalıtım türü temel önlemlere vatandaşı yönlendirecek farklı araçlara sahip olduğunu söylemek mümkün. Belediyeler, kentin en büyük tekil tüketicisi, kullanıcısı, herkesin örnek alacağı rehber ve yönlendirici olarak, aslında çok ciddi bir toplumsal etkiye sahipler. Keza belediyeler vatandaşın ne tür bir arabaya sahibi olacağına karar veremezler ama ne tür olursa olsun o arabanın her gün kaç kilometre yol yapacağına karar verebilirler. Belediyeler, kentin mekânsal büyümesini planlayarak, güvenli yürünen, güvenle bisiklet sürülebilen yollar ve ulaşım koridorları inşa ederek, toplu taşımayı konforlu, temiz ve yaygın hale getirerek otomobil kullanımını kent içinde önemli ölçüde azaltabilirler. Bunlar özendirici politikalar üstelik. Pek çok dünya kentinde otomobil kullanımını sınırlayıcı, cezalandırıcı politikalar da uygulanıyor. Bütün bu etkenleri inceleyen yeni bir rapor C40 Kentler Koalisyonundan geldi yakın zamanda. Stockholm Çevre Enstitüsü’ne hazırlatılan rapor, kent salımlarının toplama yapacağı dramatik etkiyi aşağıdaki şekildeki gibi gösteriyor. Bilindiği gibi iklim bilimi, küresel ısınmanın 2oC ile sınırlı kalmasının gerekli olduğunu söylüyor. Şekildeki kırmızı çizgi mevcut tehlikeli gidişatı, yeşil çizgi ise 2050’ye doğru bunun için gerekli düşüşleri gösteriyor. Bu yılın sonunda Paris’te yapılacak İklim Zirvesi öncesi açıklanan ulusal azaltım planları grafikte gri kısımda gösterilirken kentlerin yapabileceği katkı sarı renk ile gösterilmiş. Hesaplar, doğru politikalar ile kentlerde sağlanabilecek düşüşlerin (yani enerji tüketiminde düşüşlerin) gerekli azaltımın dörtte biri ya da üçte biri kadar yüksek olabileceğini gösteriyor. Buna karşılık kentli vatandaş, kışın evini ısıtmaya, yazın soğutmaya çalıştığında, her gün işe gitmek için kapıdan çıkıp otobüse, metroya ya da otomobile bindiğinde, genelde asıl derdi bu işler için cebinden çıkacak para oluyor. Kentler ve iklim değişikliğini birlikte düşünmeye çalıştığımızda, kent mekanının birbirinden çok farklı toplumsal sınıflara ev sahipliği yaptığını unutmamak gerekiyor. Evet kentler global seragazı salımlarının %70’inden sorumlular ama kentli var kentli var! “Halk plajlara hücum etmiş vatandaş denize giremiyor” misali, yüksek gelir gruplarının kişi başı enerji tüketimleri ve dolayısıyla seragazı salımları da yüksek oluyor. Örneğin Hindistan için yapılan bir analizde, kentlerde yaşayan en zengin %1’lik nüfus kesiminin en aşağıdaki %40’lık nüfusa göre en az 4 kat daha yüksek kişi başı sera gazı salımına sahip olduğunu göstermişti. Dolayısıyla yerel yönetimler çifte bir başarı göstermek zorundalar; mutlak salımları doğru imar ve ulaşım politikaları ile azaltırken, iklim adaleti gereği maliyetin önemli kısmını çok tüketen kesimlere yüklemek. Küresel ısınmanın yol açacağı aşırı iklim olaylarının en kötü etkileyeceği toplumsal kesimlerin, yoksullar olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor. tutulmakta. Hazır yiyecek reklamları, oturarak çalışma ve şehir nüfusunun artışı da şişmanlığı arttıran faktörler arasında yer alıyor. Son araştırmada enstitü gerekli önlemlerin alınmaması halinde 2025 yılında ne gibi sonuçların doğabileceğini tahmin etmeye çalışmış. Buna göre önümüzdeki on yıl içinde 177 milyon kişi aşırı şişman olacak ve beden kitle endeksleri 35’i geçecek. Bu sayı 2010 yılındakinin iki kadı. Araştırma ayrıca dünya genelinde yaklaşık olarak 2,5 milyar yetişkinin beden kitle endeksinin 25’in üzerinde olacağını da öngörüyor. çevesinde inceleniyor. Yale Üniversitesi’nden Emily Finn, 126 katılımcıyla zekâ testleri yaparken beyinlerini taramış. Bu verilerle araştırmacı kimlik tespitine yarayan çok kişisel düşünce motifleri tespit etmiş. Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırma öte yandan mantıksal düşünme yetisiyle ilgili sonuçlar da vermiş. gi bir dayanma limiti planlanmamış. 120 metre derinlikte yer alan depo nükleer savaş veya benzer felaketlerde bile zarar görmeyecek. İşte bu hazine ilk kez açılıyor. Dünyanın Svalbard desteğine ihtiyacı var. Suriye’deki savaş sadece insanlara ve kültürel kalıntılara değil Yakındoğu’nun sıcağa dayanıklı tohumlarının saklandığı Halep tohum bankasına da zarar verdi. Çok sayıda küçük tohum bankasından biri olan enstitü gerçi savaştan zarar görmedi, fakat araştırmacılar tohumları güvenli bir şekilde üreticilere ve bilim insanlarına ulaştıramıyorlar. Tesisi yöneten UN Crop Trust, Uluslararası Kurak Bölgelerde Tarım Araştırmaları Merkezi (ICARDA) dağıtım noktası işlevini kaybetti Norveç ve Kuzey Kutbu arasındaki buzun içinde dünyanın en büyük tohum koleksiyonundan biri gömülüdür. En büyük felaketlerde bile dünya nüfusunu besleyebilecek kapasitede olan depoda, dünyanın neredeyse her yerinden 860.000 tohum örneği bulunuyor ve bu sayının daha sonraları 4,5 milyona çıkması bekleniyor. “Svalbard Küresel Tohum Deposu”ndaki tohumlar elektrik olmasa bile 200 yıldan fazla dayanabilecek. Elektrik enerjisiyle herhan Suriye savaşı en kötü günler için saklanan tohum bankasını açtırıyor diyor. Bu yüzden Svalbard’a gönderilen 325 kutudan, 130 tanesini (içinde 116.000 örnek bulunuyor) geriye istiyor. Böylece Beyrut ve Fas’ta yeni enstitüler kurulacak. Buğday, arpa ve nohuttan oluşan tohumlar Svalbard’dan güvenli bir şekilde çıkarıldıktan sonra Lübnan ve Fas’a gönderilecek. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle