24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 SinirbilimPsikoloji CBT 1454/30 Ocak 2015 11 Yaşam üçer saniyelik “şimdi”lerin bileşimidir! Herkes içinde bulunduğu zaman diliminde yaşadığını sanır. Bu beynimizin yaratmış olduğu bir yanılsama olabilir mi? Sinirbilimciler ve psikologlar “şimdi”lerin birleşip zamanın kesintisiz akışını nasıl sağladığını çözmeye uğraşıyor. “Şimdi” nedir? Şimdi, fiziğin bir yanılsama olarak ele aldığı bir fikir olmasına rağmen, hepimizin aşina olduğu bir şeydir. İnsanlar bunu, süresi olmayan şimdiki an olarak düşünme eğilimindedir. Şimdinin bir süresi yok ise, böyle bir dünyada yaşamamız olanaksızlaşır. Dolayısıyla şimdinin bir süresi olması gerekir. Peki bu süre ne kadardır? “Şimdi algısı, geçmişe ve geleceğin tahminine dayanan psikolojik bir yanılgıdır” diye konuşan Melcher, “Ve bu yanılgı o şekilde ayarlanmıştır ki koşmak, zıplamak, spor yapmak ve otomobil kullanmak gibi şaşırtıcı şeyleri yapmamıza olanak sağlar” diye konuşuyor. Bilinçli veya bilinçsiz, Hollywood filmlerinin montajını yapanlar bu yaşanmış anları her zaman dikkate almak zorundadır. Montaj odasında, yönetmen kaotik bir ortam algısı yaratmak istemiyorsa 2 veya 3 saniyeden daha az süren çekimleri kullanmaz. Melcher bu konuda şöyle konuşuyor: “Üç saniye neler olup bittiğini anlamak için yeterli bir süredir. Ancak belleğin derinliklerine dalıp ilgili bilgileri çekip çıkartmak için ise yetersizdir. Kısaca 3 saniye optimum süredir.” TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com GEÇMİŞ VE GELECEĞİ BİRLEŞTİREN YANILGI deneyimi sizin yaşamış olduğunuz duygusunu uyandırır. Wittmann bu duyguyu şöyle açıklıyor: “Bu benim ‘şimdi’mdir. Benim ağzımdan dile getirebileceğim bir şimdidir. B u, metafiziksel bir problem gibi görünmekle birlikte, sinir bilimcilerin ve psikologların buna bir yanıtı var. Son yıllarda bu konu üzerinde kafa yoran bilim insanları şimdinin ortalama olarak 23 saniye sürdüğüne ilişkin sağlam kanıtlar toplamış durumda. Bu, insanların farkında olduğu bir şimdidir. Bu şimdi, beynimizin yaşamakta olduğumuz psikolojik şimdileri birleştiren bir penceredir. Şaşırtıcı derecede uzundur. Ancak bu tuhaflıkların yalnızca başlangıcıdır. Bunun yanı sıra sizin hissetmekte olduğunuz şimdi, beyninizin olaylar arasından seçtiği, bilinçaltı mini şimdilerden oluşur. Beynimizin farklı bölümleri şimdileri farklı ölçer. Dahası, algılanan şimdi penceresi bazı durumlarda uzar, bazılarında kısalır. Şimdi oldukça kaypak bir kavramdır. Yine de bu şimdi kavramı, beynin zamanı nasıl izlediği konusunda ipuçları içerir. Şimdiki an algısı, aynı zamanda dünyayı nasıl algıladığımız konusunda da kritik bir rol oynar. Olaylar eşzamanlı olmasa bile, eşzamanlıymış gibi görünerek, neden sonuç ilişkilerini anlamamızı yardımcı olur. Almanya, Freiburg’daki Psikolojinin Sınırları ve Akıl Sağlığı Enstitüsü’nden Marc Wittmann, “Şimdi algısı insanların tüm bilinçli deneyimlerini etkiler. Öyle ki şimdi algısı insanların özgür iradeye sahip olup olmadığı sorusunu bile yanıtlar” diye konuşuyor. Uzun zamandır biliyoruz ki beyin, günlük saati oluşturmak için aydınlık ve karanlık döngüsünden yararlanan bazı yapılar içerir. Ancak saniye ve dakikaların geçişini nasıl takip ettiği konusu o kadar iyi bilinmiyor. Bu düzeyde geniş kapsamlı iki zamanlama mekanizmasının devrede olduğunu biliyoruz. Bunlardan biri açık, diğeri örtülüdür. Açık ve net olan, süreyi nasıl değerlendirdiğimiz ile ilgilidir. Bu noktada beynimiz şaşırtıcı derecede mükemmel bir performans sergiler. Örtülü mekanizma ise şimdinin zamanlaması ile ilgilidir. Başka bir deyişle bu, beynin psikolojik bir anı nasıl tanımladığı ve böylece bilinçli deneyimleri nasıl oluşturduğunu gösterir. “ŞİMDİ ”ELE AVUCA GELMEYEN BİR KAVRAM dan oluşur. Bu görüş kısaca şöyle açıklanabilir: İnsanlar şimdi olarak bilinen zaman diliminde sonsuza dek var olabildikleri halde, zamanın geçmişten geleceğe doğru aktığını da hissederler. Peki bu durumda birbiri ardına gelen şimdiler birbirine bağlanarak zamanın kesintisiz akışını nasıl oluşturur? Wittmann, bu soruyu yanıtlamak için son yıllarda elde edilen psikofiziksel ve sinirbilimsel verilerden yararlanıyor (Frontiers in Integrative Neuroscience, vol 5, article 66). Şöyle ki Wittmann, zaman akıcı bir özellik kazanıncaya kadar şimdilerin hiyerarşik bir düzen içinde bir sonra gelenin yapı taşlarını oluşturduğuna inanıyor. Eğer Wittmann haklıysa, hissettiğimiz şimdiyi anlamak için onun “işlevsel an” olarak bilinen bilinçaltı kısmını anlamamız gerekiyor. İşlevsel an, bir insanın bir olayı diğerinden ayırt etmekte kullandığı zaman ölçeğidir. Bu, her duyu için farklılık gösterir. Örneğin işitme sitemi 2 milisaniye ara ile gelen iki sesi birbirinden ayırt edebilir. Oysa görsel sistem bunun için onlarca milisaniyeye ihtiyaç duyar. Uyarıcıların sırasını saptamak daha da uzun bir süre gerektirir. İki olaydan hangisinin daha önce geldiğini söyleyebilmek için aralarında 50 milisaniye süre bulunmalıdır. an halinde nasıl birleştirdiğini araştırıyor. Bulgular ise epey kafa karıştırıcı. ÖRTÜLÜ ZAMAN ALGISI Örtülü zaman algısı birbirine zıt iki durum Beyin, dünyadan bir anlam çıkartabilmek için bu farklı saptama eşiklerini bir şekilde uyumlu hale getirmek zorundadır. Işık ve sesin havada farklı hızlarda yol alıyor olması, beynin işini daha da zorlaştırır. Beyin bütün bu birbirinden kopuk uyarıları tek bir psikolojik olay haline nasıl getirir? Beynin, bilinçaltında milisaniye düzeyinde bile bazı tahminler yürüttüğüne ilişkin kesin işaretler var. Kötü dublajlı bir filmi izlerlerken beyin işte bunu yapıyor. Beyniniz, görsel ve işitsel akışın eşzamanlı olması için tahminler yürütür. İşitsel ve görsel girdilerin arasındaki gecikme 200 milisaniyeyi aşmadığı sürece dudak hareketleri ile sanatçıların seslerinin arasında uyum olmadığı fark edilmez. Fransa’da, GifsurYvette’te bulunan Bilişsel SinirGörüntüleme Merkezi’nden Virginie van Wassenhove ve ekibi, beynin gelmekte olan bilgileri tek bir işlevsel DÜNYAYI ANLAMLI HALE GETİRMENİN YOLLARI Wassenhove ve ekibi yaptıkları deneyde denekleri saniyede bir gelen kısa “bip” seslerine ve ışık çakmalarına maruz bıraktı..İki uyarı arasında 200 milisaniyelik bir senkronizasyon kayması vardı. Bu arada beyin görüntüleri aracılığı ile bu uyarıların yarattığı elektriksel faaliyetler izlendi. Elektriksel faaliyet iki farklı beyin dalgalarından oluşuyordu; biri işitsel korteksten, diğeri ise görsel korteksten çıkıyordu. Bu ikisi ilk başlarda senkronize değilmiş gibi algılanırken, denekler bir süre sonra ışığı ve sesi eşzamanlı olarak algılamaya başladıklarını bildirdiler (NeauroImage, vol 92, p 274) Wassenhove, deneyin sonucunu şöyle açıkladı: “Beyin, birbirine ait olduğunu düşündüğü sinyalleri senkronize etmek için fiziksel ayar yapar.” BEYİN SİNYALLERİ NASIL KAYNAŞTIRIYOR? saniyeden uzun olması durumunda denekler filmi kopuk kopuk algıladıklarını belirttiler (PLoSONE, vol 9, pe102248). Başka bir deyişle beyinlerimiz, karmaşık ve birbirinden kopuk uyarıları 2.5 saniyelik zaman dilimini aşmadığı sürece, birbiri ile uyumlu, anlaşılabilir bir bütün olarak birleştirme yeteneğine sahiptir. Bilim insanlarına göre bu zaman dilimi “öznel şimdi” olarak tanımlanır ve insanların karmaşık olaylar silsilesini bilinçli olarak algılamasını sağlar. Melcher bu etkiyi, içinde bazı harfleri eksik bile olsa yazılı bir sözcüğü okuyabilmemize benzetiyor. Sözcüğün birleşik haline ilişkin bir kavram varolduğu için, boşlukları doldurabiliyoruz. Ancak bu sözcük, iki yanındaki sözcüklerle anlamlı bir bütün oluşturmuyorsa veya ilk ve son harfleri maksatlı olarak değiştirildiyse algı parçalanır. Wittmann bu noktada bir grup bilinçaltı işlevsel anın, bilinçli hissedilen anı yaratmak için nasıl bir araya geldiğini tam olarak anlamadıklarını itiraf ediyor. Hissedilen anın biyolojik belirtileri keşfedilmeyi beklerken, Ottowa Üniversitesi’nden sinirbilimci Georg Northoff’un bunun için bir önerisi var. “Beynin Kilidini Açmak” isimli kitabında Northoff, örtülü zamanlamanın beynin korteks kısmındaki bir çeşit geriplan elektriksel faaliyet ile ilgili olabileceğini söylüyor. Bu bilgilerin ışığı altında, Wittmann, bu elektriksel faaliyet dalgalarının birkaç saniye sürdüğünü tahmin ediyor. Ayrıca bilincin bir çeşit filtre gibi dikkatimizi bazı şeylerin üzerine odakladığını ve bazı şeyleri de kapı dışarı ettiğini belirtiyor; duygu ve bellek gibi bazı faktörlerin etkisi altında işlevsel anları bir araya getirerek hissedilen anı yaratıyor olabilir. HİSSEDİLEN AN NASIL YARATILIR? Bir diğer sorun da şimdinin ne kadar esneyebileceği ile ilgilidir. Pek çok insanın gözlemlerine göre zaman, çevremizde olup bitene bağlı olarak uzayabilir veya kısalabilir. Örneğin bir trafik kazasında olaylar yavaş çekimde gerçekleşiyormuş gibi gelir. Melcher’in bulgularına göre insanlar bir olayın olduğundan daha uzun sürdüğünü iddia ediyorsa, o olayla ilgili daha fazla ayrıntıyı da hatırlıyor demektir. Melcher geçici esnekliğin duyuların işlenişinde gerçek değişiklikler yarattığını söylüyor. Bunun da evrimsel avantajlara yol açtığına inanıyor. Kritik zamanlarda beynin işlem hızının artması ve her şeyin yeniden eski sakin haline döndüğünde normal işleyişine dönmesi, insanların çok değerli bilişsel kaynaklarını korumalarına yardımcı olur. ŞİMDİ NE KADAR ESNEK? KESİNTİSİZ AKIŞ NASIL SAĞLANIR? Bu deney ile örtülü zamanlamanın ilk kez biyolojik temeli bulunmuş oluyordu. Bu, ayrıca bilinçaltı düzeyinde bile olsa beynin şimdinin içinde yer almasına izin verdiği şeyleri seçtiğini gösteriyor. Ne var ki bu işlevsel an, bizim bilincinde olduğumuz şimdi değildir. Bu Wittmann hiyerarşisinin bir sonraki düzeyi olan “hissedilen an”ile birlikte gelir. Biz bu hissedilen an ile ilgili neler biliyoruz? Bir kere bu hissedilen an 2 ya da 3 saniye süren şimdidir. İtalya’daki Trento Üniversitesi’nden David Melcher ve ekibinin yürüttüğü bir araştırmada deneklere 2.5 saniye süren film klipleri izletildi. Bu sürenin 2.5 ÖRTÜLÜ ZAMANLAMANIN BİYOLOJİK TEMELİ Wittmann’ın hiyerarşinin nihai aşamasında hissedilen anlar birleşerek bir çeşit devamlılık duyusu veya “zihinsel varolma” duyusu yaratır. Bu yaklaşık 30 saniyelik bir zaman diliminde etkindir ve insanda devamlılık duygusu yaratır. Bu modele göre hissedilen anları birbirine yapıştırarak zamanın aktığı hissini yaratan faktör işleyen bellektir. İşleyen bellek, sınırlı bilgiyi kısa süre saklama ve kullanma becerisidir. Zihinsel varolma, o spesifik Düzenli olarak meditasyon yapanlar anı çok daha dolu ve yoğun yaşadıklarını iddia ederler. Bu iddiayı test etmek için Wittmann düzenli olarak meditasyon yapan 38 kişiden ve meditasyon yapmayan aynı miktarda kişiden Necker Küpü olarak isimlendirilen iki boyutlu ve anlaşılması güç bir küp çizimini yorumlamalarını istedi ve perspektifin tersine döndüğü anda bir düğmeye basmalarını söyledi. Bu ters dönme zamanı psikolojik anın uzunluğu ile ilgili iyi bir gösterge olarak değerlendirilebilir. Bu ölçüm üzerinden iki grubun üyeleri şimdiyi 4 saniye olarak değerlendirdiler. Bu meditasyon yapanların iddiaları ile çelişiyordu. Ancak Wittmann deneklere belirli bir perspektifi olabildiğince uzun tutmalarını söyleyince meditasyon yapanlar ortalama 8 saniye tutmayı başarırken, diğerleri 6 saniye dayandı. Wittmann, meditasyo yapanların dikkat ve çalışan bellek konusundaki testlerde daha başarılı olduklarını belirtiyor. “Eğer çevrenizde olup bitenlerin daha fazla farkında olursanız, o anı daha yoğun yaşarsınız ve belleğinizde daha fazla anı depolarsınız” diye konuşan Wittmann, “Bu da zamanın geçişini farklı algılamanıza yol açar. Meditasyon yapanlar, yapmayanlara göre zamanın daha yavaş geçtiğini sanır” diyor. Bu çalışma biraz gayret gösterdiğimiz takdirde şimdiyi algılama yeteneğimizi geliştirebileceğimizi söylüyor. Eğer meditasyon yapmak şimdinizi uzatabiliyorsa, yaşantınızı da uzatıyor demektir. Bu durumda bilincinizin kontrolünü ele geçirip her anınızı daha keyifli geçirmenin yollarını bulmak zorundasınız. Şimdi bunun için en uygun zamandır. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 10 Ocak 2015 MEDİTASYONUN ŞİMDİ ALGISINA ETKİSİ Büyük veri, kulağa daha esprili gelen şekliyle, DEV VERİ... Yerli bir bilişim şirketinin buluşu olan “Dev” önkısaltmasının Türkiye’de akla getirdiklerini düşünürsek, devrimci sonuçları olan “veri” kastediliyor olabilir mi, acaba? Hayır, o topa girmeyelim. Zira burada İngilizcedeki “big data”nın karşılığı olarak kullanılıyor. Her neyse, denklem bugün için aşağı yukarı başlıktaki gibi kurulmuş. Denklemi bu şekilde kuranlar da, “akıllı kentler için bilişim endüstrisi kompleksi”, yani başını büyük yazılım, elektronik, telekom ve iletişim şirketlerinin çektiği yeni sanayi kümelenmeleri. Biz askeriendüstriyel kompleksi biliyorduk ama.. İşte, bir önceki yazıda da belirttiğimiz gibi, “akıllı kent” kavramının arkasında, yeni ve muhteşem büyüklükteki bir pazarın kokusunu alan dünyanın en büyük bilişim ve elektronik devleri var. Denkleme biraz yakından bakalım. Teknolojik bir karşıütopya olarak “akıllı kent” kavramının, sosyal medyaya bugün atfedilen özgürleştirici, katılımcılığı özendiren, “üzerine vazife olmayana” karışmaya kışkırtan yeni tür bir kentlilikle barışma olanağı var mı? İşte son birkaç yılın en hararetle tartışılan toplumsal hareketleri; Arap Baharı, Wall Street’i işgal et! hareketi, Öfkeliler vb. vb. Hepsinin gerisinde sosyal medyanın dinamizminin bulunduğuna işaret edilmedi mi? Öte yandan, “akıllı kent “ kavramı, had safhada “pasif” bir kentlilik tasarlamıyor mu? Her alanda muazzam hacimlerde veri akışlarını, kentsel metabolizmayı gerçek zamanda en “verimli” işletecek şekilde izlemeyi ve kontrol etmeyi hedefleyen, kentliyi yine geçen yazıda vurgulandığı Kenti akıllandırma çalışmalarının ilklegibi renkli bir ekranda evinrinden; Londra’da otomatik trafik ışıkları den işine, oradan alışveriş takılıyor, yıl 1931 .merkezine sonra yine evine hareket eden bir piksel olarak ele alan bir kurgu.. Bu “aktif ve verimli” altyapı ile “pasif” kentli arasındaki gerilim ve uzlaşmazlık, bu alandaki en şaşalı denemelerin şimdilik başarısız olmalarına mı yol açtı? Geçen yazıdaki sözedilen G. Kore kenti Yeni Songdo, hiç gerçekleşmeyen Oporto, Portekiz yakınlardaki PlanIT Vadisi, Hindistan’da Lavasa... Hindistan’ın yeni Başbakanı Narendra Modi, 100 yeni “akıllı kent” inşa etmekten söz ederken, Delhi’nin gerçek çalışan insanları, aşağıdaki resimde görülen kendi akıllı çözümlerini geliştiriyorlar. Bugünkü söylemi, yani tamamen altyapı, araçlar, binalar, cihazlar üzerine kurulu “akıllı kent” kavramını tersyüz edip, aktif, katılımcı ve kentle ilgili her şeye maydanoz olan “akıllı kentliye” dönüştürebilir miyiz? Geçen yazıdaki canalıcı soruyu yinelemek yerinde olabilir; “tamam çözüm teknolojide, iyi de problem neydi? “ Gerçek şu ki, etkileri konusunda pek çok tartışmaya yol açmakla birlikte, sosyal medyanın olanaklarını Delhi’de her gün geliştirilen “akıllı kullanarak meydana çıkmaya başla çözümlerden” biri... yan “akıllı kentlilik” , şirketlerin inşa etmeye çalıştıkları “akıllı kent”lerden çok daha hızlı büyüyor. Hatta “akıllı kent” kavramının başına “insani” sözcüğünü ekleyerek, insani akıllı kentler yaratmaya çalışan, kentliyi sorunlarına ve kentsel gelişmeyle ilgili kararlara çok daha sıkı bir şekilde angaje eden çalışmalara daha fazla rastlıyoruz. Sonraki yazılarda bunlara bakalım... Büyük Veri + Sosyal Medya = Sürdürülebilir Kent (mi?)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle