22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye ve Orta Gelir Tuzağı Orta gelir tuzağı, belirli bir noktaya kadar tempolu büyüyen ekonomilerin orta gelir düzeyinde durgunlaşarak yüksek gelirli ülkeler arasına katılamama durumunu tanımlıyor. B. Ali Eşiyok B u kavramın esas olarak Güney Kore gibi sanayileşmeye geç katılan (late comer) ancak sanayileşmede tempolu gelişmeler sağlayan Doğu Asya ülkeleriyle Latin Amerika ülkelerinin farklı kalkınma deneyimlerini çözümlemek için geliştiriliyor. Orta gelir tuzağı kavramına ilişkin kesin bir tanım bulunmamakla birlikte, Eichengreen vd.1 ın önerdiği tanımı kullanmak uygun gözüküyor. Bunlar; i) kişi başına gelirin 16,740 ABD dolara yükselmesi (2005 fiyatlarıyla satın alma gücü paritesine göre), ii) kişi başına gelirin ABD kişi başına gelir düzeyinin %58’ne çıkması ve iii) imalat sanayi istihdamının %23’e yükselmesi olarak sıralanıyor. Diğer yandan Felipe vd,2 kişi başına düşen GSYH’yı (1990 satın alma gücü paritesine göre) dört grup altında topluyor. Kişi başına gelir düzeyi 2,000 doların altında bulunan ülkeler “düşük” gelirli olarak tanımlanırken, 2,0007,250 dolar arasında kişi başına gelire sahip ülkeler “altorta” gelirli, kişi başına gelir düzeyi 7.25011.750 dolar arasında yer alan ülkeler “üstorta” gelirli ve kişi başına geliri 11,750 dolar ve üzeri olan ülkeler ise “yüksek gelirli” ülkeler olarak tanımlanıyor. Bir ülkenin orta gelir tuzağına düşmesi için kaç yıl boyunca “altorta” gelir ve “üstorta” gelir gruplarında yer alması gerektiği de belirleniyor. Buna göre iki adet orta gelir tuzağı tespit ediliyor. Bunlar; “altorta gelir tuzağı” ve “üstorta gelir tuzağı”. Bir ülkenin 28 yıl veya daha fazla bir süre boyunca altorta gelir düzeyinde kalmış olması durumunda “altorta gelir tuzağı” na, 14 yıl veya daha fazla bir süre boyunca üstorta gelir düzeyinde kalmış olması durumunda ise “üstorta gelir tuzağı” na düşmüş olduğu kabul ediliyor. (“yüksekgelirli” ülkeler kategorisine) yükseltmesi gerekiyor. Bunun gerçekleşmesinin ise Türkiye’nin son 6 yıllık ortalama büyüme oranının % 4.7 olması gerekiyor. Ancak son 5 yıllık ortalama büyüme oranının % 3.1 olduğu göz önüne alındığında, Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşme riskinin oldukça yüksek olduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye’nin Orta Gelir Tuzağından Sakınması İçin Bazı Temel Öneriler CBT 1423 3 /27 Haziran 2014 Türkiye ve Güney Kore’ye ilişkin kişi başına gelir ve kişi başına gelir düzeyinin ABD kişi başına gelir cinsinden gelişimini gösteren Tablo incelendiğinde, Güney Kore’nin üstgelir grubuna yükseldiği, buna karşın Türkiye’nin ortagelir grubunda yer aldığı görülüyor. Başka bir anlatımla, 1960 yılı itibariyle Kore’de kişi başına gelir 1,670 dolar ile ABD’nin kişi başına gelir düzeyinin ancak % 10.9’u kadar iken, 2008 yılında (SAGP ile ve 2005 sabit fiyatlarıyla) 25,279 dolara yükseldiği, orta gelir tuzağına düşmeden üstgelir düzeyine yükselerek önemli bir başarım sağladığı görülüyor. Oysa Türkiye’nin hem kişi başına gelir düzeyine göre, hem de kişi başına gelirin ABD cinsinden ifadesi olarak henüz ortagelir düzeyini aşamadığı, son yıllarda 10,000 dolarda sıkışan kişi başına gelir düzeyinin Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşme riskini güçlendirdiğini gösteriyor. Diğer yandan 1960 yılında Türkiye’nin kişi başına gelir düzeyi ABD kişi başına gelir düzeyinin % 20.7’ si kadar iken, 2010 yılında ancak 4.5 puan artarak % 25.2 oranına yükseliyor. Oysa aynı dönemde Kore’nin ABD cinsinden kişi başına gelir yüzdesi % 10.9’ dan % 64.3’e yükselerek önemli bir başarım sağlıyor. Türkiye bağlamında orta gelir tuzağını çözümleyen Aytaç3 da, Türkiye’nin ortagelir tuzağına düşme riskinin yüksek olduğunu belirtiyor: 2012 yılı itibariyle, Türkiye’nin kişi başına GSYH’sı (1990 Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP) ile düzeltilmiş dolar üzerinden) yaklaşık 9,000 dolara ulaştığı, “üstorta gelir” ülke kategorisinde yer alan bir ülke olarak 8 yıl geçirdiği görülüyor. Bir ülkenin üstorta gelir tuzağına düşmemek için en fazla 14 yıl “üstorta gelir” seviyesinde kalması gerektiği dikkate alındığında, Türkiye’nin en geç altı yıl içinde kişi başına GSYH’ sını 11,750 dolar seviyesine Kore ve Türkiye’de Kişi Başına Gelirin ABD Kişi Başına Gelirine Oranı Türkiye’nin ortagelir tuzağına düşmemesi için öncellikle yeni bir kalkınma stratejisinin hazırlanması zorunlu gözüküyor. Bu stratejinin temel bir bileşeni olarak bilim ve teknoloji politikalarının hazırlanıp, üretim yapısının dönüştürülmesi gerekiyor. Günümüz koşullarında üretimin teknolojik yapısını dönüştürmeden uluslararası piyasalarda kalıcı başarım elde etmenin imkânsız olduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Teknolojik gelişmenin ve inovasyonun en temel kaynaklarının başında ARGE faaliyetleri geliyor. OECD veri tabanına göre, Türkiye ulusal gelirinin ancak % 0.84’ünü ARGE faaliyetlerine ayırırken, OECD ortalamasının % 2.38 olarak gerçekleştiği görülüyor. ARGE faaliyetlerine ilişkin bu bulgular, Türkiye’nin ARGE faaliyetlerini OECD ortalamasına yükseltmemesi halinde, bilim ve teknolojide gerekli sıçramayı gerçekleştiremeyeceğini, düşük ve orta teknolojilere dayalı üretim yapısının süreklilik kazanacağını ortaya koyuyor. Türkiye’nin mevcut eğitim sistemiyle üretim yapısını yüksek teknoloji içerikli sektörler temelinde dönüştürmesinin mümkün olmadığını özellikle belirtmek gerekiyor. Bu çerçevede öncellikle nüfusun ortalama eğitim süresinin (2011 yılında nüfusun eğitim ortalaması 6.5 yıl) AB ortalamasına yakınsaması gerekiyor. Diğer taraftan 2012 yılı itibariyle, Türkiye’deki işgücünün %61’i orta eğitim seviyesinden düşük orana sahip bulunuyor. Türkiye’nin, diskalifiye olmuş bu işgücü yapısıyla üretim yapısını yüksek katma değer üreten sektörler temelinde yeniden yapılandırması imkânsız gözüküyor. Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin zaman geçirmeden eğitim sistemini yeniden yapılandırması, ezbercilikten uzak, bilimsel düşünceye yatkın, “fikri hür vicdanı hür irfanı hür” kuşakların yetiştirmesi gerekiyor. İyi eğitilmiş, beceri düzeyi yüksek bir işgücü yaratılmadan Türkiye ekonomisinin ileri teknoloji temelinde, yüksek katma değer üreten bir üretim yapısına sahip olması mümkün gözükmüyor. İthal ikamesi ve ihracata dayalı büyüme modellerinin senkronize olduğu yeni bir büyüme stratejisinin uygulanması gerekiyor. Farklı bir anlatımla, Türkiye’nin dışa bağımlı olduğu sektörlerde ithal ikamesi uygulanırken, uluslararası rekabet gücü yüksek sektörlerde ise ihracata dayalı büyüme stratejisinin benimsenmesi ekonominin geldiği bu aşamada zorunlu gözüküyor. Son yıllarda artan dış ticaret açığı ve cari açığın kökeninde Türkiye ekonomisinin giderek daha fazla ithalata bağımlı olması yatıyor. Bir yandan Gümrük Birliği, diğer yandan halen uygulanmakta olan dahilde işleme rejimi ve kısa vadeli sermaye girişlerine bağlı olarak değerlenen Türk lirası, üretimin ve ihracatın ithalata bağımlılığını besleyen olgular olarak öne çıkıyor. Teknoloji aysbergin görünen kısmı ise, teknolojik gelişmeyi önceleyen, aysbergin görünmeyen asli unsurları; temel bilimlerde (fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi) sağlanan gelişmeler ile yakından ilgili olduğunu belirtmek gerekiyor. Son yıllarda eğitim sisteminin piyasalaştırılması sonucunda temel bilimler önemini kaybederken, en parlak beyinler tercihlerini piyasanın öncellikleri doğrultusunda kullanıyor. Salt kısa erimli kar hedefine odaklanan özel kesimin, getirisi ancak orta ve uzun dönemde olgunlaşabilen temel bilimlere yönelik yatırım yapma eğilimi giderek zayıflıyor. Bu bağlamda Türkiye gibi bilim ve teknoloji üretme kapasitesi zayıf bir ülkede, temel bilimlere yönelik yatırımların kamu tarafınTablo: Türkiye ve Güney Kore’de Kişi Başına Gelir Düzeyi ve ABD Kişi Başına Gelirinin Yüzdesi KORE KKBG (Dolar) 1,670 2,829 5,204 11,633 18,724 26,614 KORE KKBG/ ABDKBG (%) 10.9 13.8 20.8 37.0 47.2 64.3 TÜRKİYE TKBG (Dolar) 3,184 4,328 5,291 6,648 8,159 10,440 Yıllar 1960 1970 1980 1990 2000 2010 Kaynak: World Penn, Table 7.1, kişi başına gelir 2005 fiyatıyla satına alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır. Tabloda KKBG; Kore kişi başına geliri, TKBG; Türkiye kişi başına geliri, ABDKGB; ABD Kişi başına geliri göstermektedir. Satın Alma Gücü Paritesine Göre Türkiye ve Güney Kore’de Kişi Başına Gelir ($) dan üstlenilmesi kaçınılmaz gözüküyor. Türkiye ekonomisinin kişi başına ortalama gelir düzeyini aşındıran ve böylelikle Türkiye’nin orta gelir düzeyine yaklaştıran olgulardan birisini de bölgesel kalkınma farklılıkları oluşturuyor. Türkiye’nin Batı bölgeleri ile Doğu bölgeleri arasında kalkınma farklılıkları son yıllarda daha da artıyor, ekonomik faaliyetler giderek Marmara Bölgesi başta olmak üzere az sayıdaki bölgede yoğunlaşıyor. Bu çerçevede bölgesel eşitsizlikleri giderecek ve uygulanmakta olan geleneksel politikalardan farklı yeni bir bölgesel kalkınma politikasının hazırlanıp uygulanması gerekiyor. 1 Eichengreen, Barry, Donghyun Park, Kwanho Sin (2011), “When Fast Growing Economies Slow Down: International Evidence and Implications for China”, National Bureau of Economic Research, Working Paper, No:16919. 2 Felipe, Jesus, Arnelyn Abdon ve Utsav Kumar (2012), “Tracking the MiddleIncome Trap: What Is It, Who Is in It, and Why?”, Levy Economics Institute of Bard College, Working Paper No:715. 3 Aytaç, S. Erdem (2013), “Türkiye: Dengeli ve Sürdürülebilir Yüksek Büyüme Peşinde”, Ülke Deneyimleri Işığında Küresel Kriz ve Yeni Ekonomik Düzen, Derleyen ve Hazırlayanlar: Fikret Şenses, Ziya Öniş ve Caner Bakır, İstanbul: İletişim Yayınları, s.375398. Kaynakça EKONOMİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle