17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Ali Akurgal [email protected] EKONOMİ VE KALKINMA Günümüze bakmaya cesaret edemiyorum… Bâri, geleceğe bakalım… Neresinden baksak internet görünüyor! CBT 1410 8 /28 Mart 2014 Ne işte kullanacağınızı düşünmeden “teknolojiye kapılıp” onun sizi götürdüğü yere giderseniz, bundan hoşnut ve mutlu olmayacağınızı söyleyebilirim. Meraklıları, “Eureka” adlı bilimkurgu diziyi izleyebilirler1. Teknoloji, ancak, pazarın isteklerine en düşük maliyetli ve kullanışlı çözümleri verdiğinde kullanıcının gözünde “bir işe yarıyor”. Yoksa hevesle alınan ve kısa sürede unutulan bir “oyuncak” oluyor. Toplum, bir teknolojiyi, eğer yaşam tarzına uygun ürünlerin kullanımını kolaylaştırıyorsa benimsiyor. Yoksa, tek başına teknoloji, parlayıp, saman alevi gibi sönüyor. Steve Jobs’un sunduğu, cep telefonunuzu klavye ile değil de parmaklarınızla kullanma yöntemi buna örnek. İki gün sonra hangi partiye oy verecekse versin, ayırımsız, neredeyse tüm vatandaşlar cep telefonu kullanıyor (yaşam tarzı) ve parmakla kullanılanından (yeni teknoloji) ya almış, ya da almayı düşlüyor. O zaman hangi teknolojiler “gözde” olacak, kestirebilmek için günümüzde ve gelecekteki yaşam tarzımıza bakmak gerek. Günümüzde büyük şehirlerin başta gelen yakınma konusu trafik. İşe gidip gelirken, insanlar, yollarda çok değerli zamanlarını boşa harcıyorlar. Bu zararı azaltmanın çeşitli yolları var. Biri trafiği akıcı kılmak, ya da toplu ve hızlı ulaşım olanakları kurmak, ki insanlar Çekmeköy’de oturup Ambarlı’da çalışıyorlarsa işlerine 2 saatte değil, 45 dakikada gitsinler. Bunu seçimden sonra ele alacağım. Bir çözüm, yolda geçen zamanı değerlendirmek, sürücü yolda araç kullanırken onun, bir kısım işlerini aradan çıkartmak. Bir çözüm de o insanın o kadar yolu gitmesine gerek bırakmamak. Bu yazıda son iki yöntemle ilgili teknolojilere değineceğim. ABD’den bir örnek. ABD’de işverenler tarafından da desteklenen bir yaklaşım giderek yaygınlaşıyor: Evden çalışma. 2005 yılından 2013’e kadar ABD’de evden çalışanların sayısı %80 artışla 3,3 milyon kişiyi aşmış2. Bu sayı, çalışanların %2,6sına karşı düşüyor. Kuşkusuz, evden çalışmanın denetim zorluğu var. İşin de, evden çalışarak yapılabilir türde olması gerek. Örneğin, bir otomobil fabrikasında aracın farlarını takan teknisyeni “evden” çalıştıramazsınız. Ama, ne gam?: Türkiye hızla “sanayisizleşiyor”. Ne çıkıyor öne? Hizmet sektörü. Avukat iseniz evden çalışıp dilekçenizi internetten yollamak olası, emlakçi iseniz, elinizdeki mülkü internetten pazarlamanız olası, hatta bir çağrı merkezinde müşterilerin sorunlarını çözüyorsanız, evden çalışmak en uygunu. Evden çalışma için, çalışanın haksız kazanç elde etmemesi amacıyla ölçüm sistemleri gerekiyor. Bunlar, bilişim tarafından oluşturuluyor. Bir çağrı merkezi elemanı kaç çağrıya yanıt verip sorun çözdüyse ona göre ücret alıyor. Bir merkeze gitse de, evinden çalışsa da. O zaman neden bu kişinin vaktini yollarda harcayıp verimini düşürüyoruz? Üstelik çalışan “işe” gelmiyorsa, onun işyerinde işgal edeceği metrekarenin kirası, iklimlendirmesi, temizliği gibi giderler de işverenin cebinde kalıyor. Bir toplantıyı, ziyarete gitmeden telekonferans ile yapmaya yarayacak sistemi alamayan şirketler için internet kafe gibi, her mahallede telekonferans ofisleri de düşünülmeli; “belediye”ler tarafından J. Yolda geçen zamanı değerlendirmek ise, kişinin ePostalarının ona okunması, haberleri ve seçtiği yorumcuların köşe yazılarını (kendi seslerinden) dinlemesi, sanal marketten yapacağı alışverişi sesli komutlarla yazdırması, hatta bir kitabı okumak yerine, o kitabın sesli kaydını dinlemesi gibi sürüş güvenliğini azaltmayacak kolaylıklar olabilir. Hele, seslendirmenin profesyoneller tarafından yapılması ile vurgulamaların, düzgün konuşmanın kişiye duyma yoluyla aktarılması da, giderek bozulan dilimizin kendini toplaması için bir vesile olabilir. Eyvah, bunların hepsi internet üzerine kurulu hizmetler! Ya internetin kökü kazınırsa? 1 www.yabancidiziizle1.com 2 Kaynak: Global Workplace Analytics (Teşekkürler Serdar Kıykıoğlu) Geleceğe Bakmaya Devam: İnternet’in Kökü Kazınırsa?! Türkiye için teknoloji eksenli bir kalkınma stratejisi önerisi1 Bu makalede, finansal birikime dayalı birikim modelinin dünya ekonomisinde yarattığı tahribatlar göz önüne alınarak, yeniden reel birikime dayalı, teknolojik gelişmeleri ve yenilikleri üretime içselleştiren, kaynak tahsis sürecinde planlama ile piyasayı birlikte kullanan, göreceli üstünlüklere dayalı, geleneksel harcı âlem sektörlerde (gıda, tekstil vs) değil, yüksek katma değer üreten sektörlerde uzmanlaşmayı hedefleyen, yeni bir kalkınma stratejisi ileri sürüyoruz. B.Ali Eşiyok B aşka bir ifadeyle, Türkiye gibi sanayileşmeye geç katılan (late comer), yarısanayileşmiş bir ekonominin, üretimde hızlı yapısal dönüşümleri sağlayarak, gelişmiş ülkeleri yakalama (convergence) sürecinde başarılı olmasının en temel koşulunun; kalkınmacı devlet ve özel kesimin işbirliği çerçevesinde, yeni bir kalkınma stratejisine ve bu stratejinin en temel bileşenini oluşturan sanayi politikalarına bağlı olduğunu savunuyoruz. Önerdiğimiz kalkınma stratejisinde, neoliberal yaklaşımın iddia ettiği gibi; kamu sabit yatırımları ile özel kesim yatırımları, planlama ile piyasa, ithal ikamesi ile ihracata dayalı büyüme, sanayi ile tarım arasında karşıtlık (opposition) ilişkisi değil, tamamlayıcılık (complementarity) ilişkisinin geçerli olduğu kabül edilmektedir. Kalkınma stratejisinin temel hedefi; katma değeri düşük sektörlerin aşamalı olarak ortadan kaldırılarak, kaynakların yüksek katma değer üreten, teknolojik içeriği yüksek sektörler temelinde yeniden yapılanmasına dayanmaktadır. Bu bağlamda kalkınma (sanayileşme) stratejisinin temel bileşenlerini bilim ve teknoloji politikaları ve bu politikaların bir alt bileşeni olarak ulusal yenilik sistemi, yüksek sabit yatırım ve tasarruf oranları, kurumsal yeniden yapılanma, bölgesel kalkınma, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması ve teşvikler gibi bir dizi araç oluşturmaktadır. Önerdiğimiz kalkınma stratejisi iki makale çerçevesinde kurgulanmıştır. Birinci yazıda kalkınmanın aktörleri ve bileşenleri çözümlenirken, ikinci makalenin konusunu neoliberal yaklaşımın tartışmasız doğrular olarak ileri sürdüğü argümanların analizi oluşturmakta, egemen kalkınma anlayışından kopuşu ifade eden yeni bir kalkınma stratejisinin ana çerçevesi çizilmektedir. Günümüzde Kore başta olmak üzere diğer Asya Pasifik ülkelerinin kalkınmasını açıklamaya yönelik kullanılan merkezi kavramların başında kalkınmacı devlet (developmental state) kavramı gelmektedir. Kore, Singapur, Tayvan ve Hong Kong gibi birinci kuşak Doğu Asya ülkeleri kalkınmacı devletin en temel aracı olan sanayi politikaları sayesinde hızla sanayileşmişler, 1960’lı yıllardaki tarıma dayalı üretim yapıları 1990’lı yıllara gelindiğinde değişerek yüksek teknolojilere dayalı bir üretim yapısına dönüşmüştür (Fritz ve Menocal, 2007:534). Cardoso ve Falleton (1979), Doğu Asya ülkeleri dışında, 1940’lı ve 1950’li yıl KALKINMANIN AKTÖRLERİ: KALKINMACI DEVLET VE ÖZEL KESİM lardaki L. Amerika ülkelerinin de kalkınmacı devlet tanımı içerisinde değerlendirirken, Vartiainen (1999), Avusturya ve Finlandiya gibi Avrupa’nın geç sanayileşen ülkelerini de kalkınmacı devlet kapsamında ele almıştır. Chang (1999), kalkınmacı devletin uzun dönemde hedefinin büyüme ve yapısal değişim olduğunu belirterek, kalkınmacı devletin yaratıcı ve düzenleyici işlevine dikkat çekmektedir. Kalkınmacı devletin temel amacının piyasa mekanizmasını ortadan kaldırmak olmadığını belirten Weiss ve Hobson’a (1999:176) göre ise kalkınmacı devletin temel işlevinin özel girişimleri koordine edici ve piyasayı geliştirici müdahalelerle onu desteklemek olduğunu belirtmektedirler. Castells (2005:249250), bir devletin, “kalkınmayı desteklemeyi ve teşvik etmeyi meşruiyet ilkesi olarak yerleştirdiğinde” kalkınmacı devlet olarak tanımlanacağını belirterek, kalkınmayı, ekonominin ülke içinde ve uluslararası ekonomiyle ilişkili olarak yapısal değişim geçirmesi, hızlı ve tempolu büyümenin bir bileşeni olarak tanımlamaktadır. Chang ve Evans (2009:634) ise özel girişimciliğe ve piyasa sinyallerine dayalı geleneksel büyüme modelinin Doğu Asya’daki gelişmeyi açıklayamadığını, bu ülkelerdeki ekonomik ve sosyal dönüşüm sürecinde devletin etkin bir rol oynadığını, bu nedenle söz konusu devletlerin kalkınmacı devletler olarak nitelendirildiklerini belirtmektedirler. Evans (1989) üç çeşit devlet tipi tanımlamaktadır: Bunlar; Yağmacı (Predatory), Vasat (Intermediate) ve Kalkınmacı (developmental) devlettir. Evans, kalkınmacı devlet için Kore’nin iyi bir örnek oluşturduğunu belirterek, kalkınmacı devletin Kore ve diğer Doğu Asya ülkelerinde ekonomik kalkınmanın düzenleyici ve öncü aktörü olduğunu ileri sürmektedir. Adda’ya (2002:146147) göre ise kalkınmacı devlet, yol gösterici bir planlama çerçevesinde, seçici bir sanayi politikası uygulayarak, büyüme için gerekli fiziksel ve toplumsal altyapıyı kurarak, ARGE faaliyetlerini teşvik ederek ve çoğu kez özel sektörle sıkı bir işbirliği yaparak kalkınma sürecini yönlendirmiştir. Kalkınma stratejisinin uzun dönemde bilim ve teknoloji üretme hedefine yöneltildiği bir ekonomide, kalkınma (sanayileşme) politikaları, bilim ve teknoloji politikalarına indirgenebilir. Uzun dönemde kendi teknolojisini üretebilme kapasitesini hedefleyen bir politikanın ana bileşenleri, BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle