Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP PALEONTOLOJİ TÜMÖD İstanbul Şubesi’nin düzenlediği “Üniversite Neden Suskun?” başlıklı panel, 1 Mart günü Kozyatağı Kültür Merkezi’nde yapıldı. Şube Başkanı Prof. Dr. Kürşat Yıldız’ın yönettiği panele Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Prof. Dr. Rıfat Okçabol ve Prof. Dr. Zerrin Bayrakdar konuşmacı olarak katıldı. Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tahliye edildiğini hatırlatan Prof. Dr. Kürşat Yıldız, başta sağlık sorunları yaşayan Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve Prof. Dr. Yalçın Küçük olmak üzere hukuksuz ve delilsiz bir yargılama sürecinde tutuklu bulunan tüm yurtseverlerin serbest bırakılmalarını istediklerini vurguladı. Herhangi bir öğrencinin eğitimine engel olduğuna dair kanıt olmadığı halde toplumda kaynatılan “Cadı kazanı”nda kurban edilmek istenen Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü ile dayanışma içinde olduklarını belirtti. Üniversite neden suskun? Dmanisi Fosilleri D Prof. Dr. Kürşat Yıldız Oktay Kaynak manisi, Gürcistan’ın başkenti Tiflis’in 85 km. güneybatısında yer alan terk edilmiş bir ortaçağ yerleşim yeridir. Burası ortaçağda İpek Yolu üzerinde yer alan önemli bir yerleşim yeriydi. Buradaki kazılar arkeolojik amaçla 1936 yılında başladı. 1983 yılında bulunan bir Rhinoceros Dicerorhinus Etruscus Etruscus (erken pleistocene dönemine ait bir gergedan) dişi bulununca, kazıların yönü değişti. Dmanisi kazı alanında: • 1984 yılında ilk taş aletler bulunmaya başlandı. • 1991 yılında ilk insansı fosiline ait mandible (alt çene kemiği), nesli tükenmiş hayvan fosilleri ve taş aletlerle birlikte bulundu. • 1999 yılında aynı döneme ait iki insansı kafatası fosili bulundu. Bu buluntuların aynı jeolojik yaşta olduğu saptandı.(1,8 milyon yıl) O günden bu yana Dmanisi fosilleri olarak bilinen 5 tane kafatası (cranial) ve gövde (post cranial) fosilleri bulundu. “AKIL TAKLASI” BAKIŞ AÇISINDA al. 2013) Kaldı ki Oliver Cromwell’in (16201658) kafatası hacmi 2000cc., Anotale France’ın (18441924) kafatası hacmi 1000 cc. dir. Her ikisi de dahi kabul edilir. Sonuç olarak modern insan kafatası hacimlerinde de büyük farklar olduğu görülmektedir. Ama hepsi modern insan türüdür. Halbuki ben 67 milyon yıl önce ayağa kalkmaya zorlanan primattan başlayarak modern insana kadar gelen bütün Australopithecineler ve Hominidler dahil, hepsinin tek tür olduğunu ve bunların tümünün modern insana doğru evrilen bir türün değişik varyasyonları olduğunu söylüyorum. Modern insana gidiş sürecinin bir yerde kesildiğini düşünelim ve genetik yapılanmanın da tamamlandığını varsayalım. Bu canlının lokomosyon biçimi, düşey gövde, bükük olmayan bel ve bükük olmayan diz olmadığı sürece, türünü sürdürmede yaşamsal bir engel olurdu. Büyük olasılıkla, modern insanı üretemeden tür yok olurdu. Nitekim bu canlının gövdesi dikleşmiş, beli ve dizi doğrulup modern insana gelmiştir. Günümüzden 67 milyon yıl önce doğu Afrika’da kuzeyden güneye doğru oluşmaya başlayan Rift faylanmasının sonucunda, faylar boyunca oluşan volkanların püskürttüğü kül ve lav sonucu karasal alan, yaşam alanı olma özelliğini yitirmiştir. Bir ağaç canlısı olan ortak atamız primatın yaşam alanı olan ağaçlar kavrulmuş, yaşam alanı bozulan bu primat karasal alanda yiyecek bulamayınca, sığ sularda yiyecek aramak zorunda kalmıştır. Milyonlarca yıl bu şekilde yaşamak durumunda kalan primat, bu yaşam şeklinin sonucunda iki ayaklı olmak zorunda kalmıştır. İki ayaklı olmak ise insana doğru evrilme yolculuğunu başlatmıştır. 6 milyon yıl süren bu yolculuk boyunca, fosilleri bulunan, bulunmayan tüm insansılar (Australopithecineler dahil) modern insana evrilme varyasyonlarıdırlar. Yani sadece Hominid diye tanımlananlar değil, yukarıda söylediğim gibi Australopithecine olarak tanımlananlar da insana giden tek türün varyasyonlarıdır. (Kaynak O. 2012) Aralarında morfolojik fark olmasının bir nedeni şu olabilir: Rift oluşumu kuzeyden güneye doğru milyon yıl aralarla ilerlediği için, mesela aynı primat türü birbirinden birkaç milyon yıl sonra, daha güneyde ve farklı bir alanda ayağa kalkmaya zorlanmış olabilir. Bu nedenle modern insana yolculuğun değişik aşamasında olabilirler. (Kaynak O.; 2013) Bir başka neden ise, yukarıda saydığımız jeolojik nedenlerle yakın tür olan değişik primatlar iki ayaklılığa zorlanmış olabilirler. Bu nedenler bütün insansıların (Dmanisi insansı fosilleri de dahil) aralarındaki morfolojik çeşitliliğin nedeni olabilir. Modern insanın oluşum sürecinde çok fazla sayıda insansı türü olduğu iddia edilmektedir. Ama neden bu kadar çok sayıda tür oluştuğu ve neden bu türlerin yok olduğu açıklanamıyor. Bu olgu bile modern insana evrilme sürecinde tek tür oluşunu desteklemektedir. Çünkü böyle yanıtlanamaz birbirine bağlı iki önemli soruyu bir şekilde hem yanıtlıyor hem de ortadan kaldırıyor (Kaynak O. 2013). CBT 140818 / 14 Mart 2014 Prof. Dr. Köksal Bayraktar, “Üniversitenin misyonu kültür aktarımı, meslek eğitimi ve bilimsel araştırmanın yanısıra toplumu aydınlatmaktır” diye söze başladı. Üniversitenin bu görevini yerine getiremediğini, başta gelen nedenin YÖK sisteminde üniversite özerkliğinin ve özgür düşüncenin ortadan kaldırılması, öğretim üyeleri üzerinde zora dayalı bir korku ortamının yaratılması ve toplumun eksenindeki değişme olduğunu dile getirdi. Artık üniversitelerin örnek kurumlar olmaktan çıktığını belirten Prof. Dr. Köksal Bayraktar “Toplum ve basın üniversiteye karşı duyarsız, üniversite ve fakültelerin rektör ve dekanlarını kaç kişi tanıyor, üniversite yeniden bir erdemliler kurumu haline dönüşmesi için susmadan yorulmadan çaba göstermek gerek” dedi. “YÖK ve Bologna süreci üniversiteyi bu duruma getirdi” Prof. Dr. Rıfat Okçabol, eğitim ve yükseköğretimle ilgili konularda üniversitenin yeterince sesini çıkarmadığını belirtti. “Konuşanlar da bilim ve akıl dışı tezler öne sürüyor” diyen Okçabol, öğretmen yetiştiren okulların dinci görüşlere teslim edildiğini, eğitimde bilimdışılığın hâkim olduğunu, üniversite öğretim üyelerinin sorgulayıcı yaklaşımda olmadıklarını vurguladı. YÖK düzeninde yöneticilere itaatin esas olduğunu, yukarıdan gelen rüzgâra göre senato bildirilerinin yayımlandığı söyledi. “Üniversitenin görüşü dikkate alınmıyor” : Prof. Dr. Zerrin Bayrakdar, konuşmasına “Üniversitede çevre ve kent sorunları konusunda çalışmalar yapılıyor, ancak dikkate alınmıyor” diye başladı. Boğaz köprüleri, İstanbul ulaşımı, yeni havaalanı inşaatları gibi konularda yapılan çalışmaları örnek gösteren Prof. Bayrakdar, bilim insanlarının katılımıyla yapılan plan ve projelerin kulak arkası edilerek kent ve çevrenin yağmalanmasına devam edildiğini anlattı. “Bazı üniversite mensupları da buna ortak oluyor” diyerek İTÜ Rektörlüğü’nün 3. Havaalanı çevresindeki yapılaşma bölgesinde konut inşaatı projelerini destekleyip tanıttığını vurguladı. Üniversite öğretim elemanları arasında bu konulara duyarlı olanların Gezi direnişinden sonra arttığına değinen Prof. Bayrakdar, katılımcıları da Kuzey Ormanları Savunması ve Haydarpaşa Garı’nın korunması için yürütülen çalışmalara katılmaya davet etti. “Üniversitenin bir görevi de toplumu aydınlatmak” FOSİLLERİN ÖNEMİ “AKIL TAKLASI” Bu kafatası fosilleri: 1 D2280: Erkek, 775cc.beyin hacmi, 2 D2282: Muhtemelen kadın, ergin ya da genç ergin, 650660cc.beyin hacmi 3 D2700: Genç ergin, 600cc beyin hacmi 4 D3444: Erişkin erkek, 650cc. beyin hacmi 5 D4500: Erişkin erkek, 546cc. beyin hacmi Dmanisi kafatası fosilleri hem sayı, hem tarihlendir me, hem de (özellikle D 4500) tam sayılabilecek şekilde bulunmaları nedeniyle antropoloji bilimi açısından önemlidir. Dmanisi bölgesinin jeolojik avantajı nedeniyle tarihlendirme net ve tartışılmazdır. Bu beş fosil olsa olsa birbirinden birkaç yüz yıl arayla yaşamış olabilirler. Şimdiye kadar ayrı tür oldukları kabul edilen bu beş fosil, aynı dönemde ve aynı yerde yaşadığı için şaşırtıcı geldi bilim adamlarına. Dmanisi kazılarını yapan ekip, bu beş kafatası fosilinin farklılığından yola çıkarak, günümüz insanları arasında ve günümüz şempanzeleri arasında bu kadar morfolojik fark var mı, sorusunu sorarak çok önemli bir araştırma yaptı; günümüz insanlarının birbirlerinden kafatası şekil ve büyüklüğü ile yüz biçimi farkının, Dmanisi fosillerinin birbirlerinden olan farklılıklardan daha fazla olduğunu ortaya koydu. Bu araştırmaya göre aynı şey günümüz şempanzeleri ve bonoboları için de geçerlidir. Bu sonuca dayanarak Homo habilisten Dmanisi fosillerine kadar olan insansıları tek bir tür (Homo erectus) başlığı altında toplayabiliriz dediler. (Lordkipanidze et