Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Darwin’in 205’inci doğum gününde adına kavuştu hızlı gelişiyor. Üçüncü yaşa kadar milyarlarca sinir bağlantısı oluşuyor. Erken çocukluk dönemindeki deneyimler, bağlantıların kuvvetli mi yoksa zayıf mı olacağı sorusunda önemli bir rol oynuyorlar diyor Columbia Üniversitesi nörologu Kimberly Noble de. Nörolog, daha zorlu koşullarda yaşayan ailelerin ve eğitim durumu yüksek olan ailelerin çocuklarının beyinlerini karşılaştırmış. En önemli fark konuşmanın gelişmesinden sorumlu beyin yapılarında saptanmış. Sosyoekonomik durumu yüksek olan ailelerden gelen çocuklarda bu bölgeler ilerleyen yaşla birlikte daha fazla işliyor. Stanford Üniversitesi psikologu Anne Fernald, İspanyolca konuşan düşük gelirli ailelerde yetişen çocukların gün boyu yetişkinlerden neler duyduklarını araştırınca, çocukların anne babalarından pek bir şey öğrenmediklerini görmüş. Gerçek öğrenme süreci çocuklarla doğrudan doğruya konuşulunca işliyor diyor Fernald. Bu yüzden anne babaların erken yaşlardan itibaren çocuklarıyla konuşmaları öneriliyor. Charles Darwin 1832 yılında Güney Amerika’da bir böcek bulmuştu. Fakat ne var ki evrim öğretisinin babası bu böceği isimlendirmeye fırsat bulamamıştı. Ve Amerikalı bir biyolog bu böceği yeniden keşfedene dek kayıp olduğu sanılıyordu. Ancak türün hâlâ yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. Söz konusu böcek, keşfedilişinden 180 yıl sonra Darwin’in ve Amerikalı yazar David Sedaris’in isimlerinden esinlenilerek Darwinilus sedarisi olarak adlandırıldı. Staphylinidae (cepkenli böcekgiller) familyasından olan böcek, Tennessee Üniversitesi entomologlarından (böcekbilimci) Stylianos Chatziamanolis tarafından tanımlandı ve konuyla ilgili araştırma yazısı, 12 Şubat 2014 tarihinde Darwin’in 205’inci doğum gününde ZooKeys dergisinde yayımlandı. Ünlü doğa bilimci 1832’de HMS Beagle ile Arjantin’in liman kenti Bahia Blanca’ya yanaştıktan sonra karadan, 700 km kuzeydeki başkent Buenos Aires’e gitmişti. Darwin gezisi sırasında çok sayıda memeli fosiliyle birlikte aralarında böceklerin de bulunduğu birkaç canlı organizma da toplamıştı. Darwin bu buluntuları daha sonra Londra Doğa Tarihi Müzesi’ne götürdüyse de Darwinilus sedarisi’yi hiçbir zaman tanımlamamıştı. Böcek örneği uzum bir süredir kayıp sayılıyordu. Fakat Chatzimanolis 2008 yılında böceği Londra Müzesi’nde yeniden keşfetti. Şaşkınlıkla bunun Darwin’in buluntularından biri olduğunu fark ettim diyor Amerikalı biyolog. “Yeni bir tür keşfetmek her zaman heyecan vericidir, fakat Darwin tarafından toplanmış olan bir türü keşfetmiş gerçekten de harika”. Ancak yoğun aramalara rağmen şimdiye dek sadece Berlin Doğa Bilimleri Müzesi’nde ikinci bir örnek bulunmuş. Ve Darwin’in böceği bulduğu bölgenin büyük bir kısmı artık tarım alanına dönüştürüldüğü için de “Umalım da henüz yeni tanımlamış olduğumuz türün soyu tükenmemiş olsun” diyor Chatzimanolis. kan yerlilerinin Avrupa kökenli olabileceğini söyleyen teorileri çürütmüş oldu. 12.600 yıl önce Montana eyaletine gömülen çocuğun kalıtımı incelendi. Kuzey Amerika’nın en eski iskeleti olan bu kalıntı 1968 yılında inşaat işçileri tarafından bulunmuştu. Genetik veriler, çocuğun atalarının Asya kökenli olduğunu kanıtlıyor diyor araştırmanın başyazarı Michael Waters. Çocuğun ailesi günümüz Amerikan yerlilerinin doğrudan akrabası olarak açıklandı. Çocuk, yaklaşık olarak 13.00012.600 yılları arasında yaşayan ve silahları ve aletleriyle dikkat çeken Clovis kültürünün bir üyesiymiş. Bu kültürün kökeni hakkında uzun bir zamandır tartışılıyordu. Bazıları Clovis insanlarının Doğu Asya’dan Bering boğazını aşarak geldiklerini, diğerleriyse bu insanların güneybatı Avrupa’dan geldiklerini iddia ediyorlardı. Genetik analizler, 1218 aylık olduğu sanılan erkek çocuğunun kalıtımının en çok günümüzdeki Amerikan yerlileriyle benzeştiğini göstermiş. beş yaşında bir çocuğun lahdini bulmuşlardı. Eski Thebes’in bir bölümü olan Luksor, Mısır’ın en önemli arkeolojik buluntu yerlerine ev sahipliğini yapıyor. Yetişkinler bebeklerle ve küçük çocuklarla “çocuk diliyle” konuşmaya bayılır. Fakat Amerikalı araştırmacılar insan beyninin yaşamın ilk yıllarında çok hızlı geliştiğini ve küçük çocuklarla “normal” konuşulduğunda, çocukların öğrenmeye teşvik edildiğini söylüyor. Dahası çocuklarla iki yaşına kadar doğru dürüst konuşulmamasının da özellikle de sosyal olarak zayıf olan ailelerin çocuklarının okulda iki yıl kadar geri kalmasına neden olduğuna da dikkat çekiyor. Florida Atlantik Üniversitesi psikologu Erika Hoff, dilin zengin ve karmaşık olması gerektiği görüşünde. İnsan beyni yaşamın ilk yıllarında inanılmaz derecede “Çocuk dilinden sakının” Mısırlı hükümdarın görkemli lahdi Mısır’daki tapınak kent Luksor’da 3600 yıllık bir mumya görkemli bir lahdin içinde bulundu. “Önemli bir devlet adamına” ait olduğu sanılan değerli buluntu hiç bozulmamış. Ahşaptan üretilen iki metre uzunluğunda ve elli santim genişliğindeki lahdin üzeri boyanmış. Üstelik lahit 17’nci hanedanlığa (M.Ö.1600) ait olmasına rağmen renkler orijinalinden farksız. Lahit, M.Ö. 15021482 yıllarında hüküm süren kraliçe Hatşepsut’un hazine yöneticine ait mezarın yakınındaki, dört metre derinliğindeki bir çukurda (Dra Abu alNaga/ Luksor) İspanyol arkeologlar tarafından bulunmuş. Açıklamalara göre mumya hiç zarar görmemiş. Jose Manual Galan ve arkadaşları geçen yıl da 17’inci hanedana ait Ağaçlarda yaşayan en büyük memeliler olan orangutanlar, ağaçlardan çok yerde yaşıyor. Borneo orangutanlarıyla gerçekleştirilen en kapsamlı kamera tuzaklı incelemelere göre, yerde hareket etmek orangutanlar (Pongo pygmaeus) için doğal bir davranış. Yani hayvanlar ağaçların azalması yüzünden yerde yaşamaya başlamadı. Bugüne kadar özellikle de ağır erkek orangutanların ender olarak yerde dolaştıkları sanılıyordu. Ancak yedi yıl devam eden araştırma, yavruları olan dişilerin de yerde sıkça görüldüğünü ortaya koydu. Orangutanların hareketli yaşamları onlara seyrekleşmiş ormanlarda yayılmalarına izin verdiği gibi bu şekilde yeni besin kaynaklarına da ulaşabiliyor. Maymunların yerde daha uzun süre kalmaları onları insanlara da yaklaştırıyor. Bu da yeni hastalık etkenlerine bağlı enfeksiyon riski ve avlanma tehlikesi demek. Uzmanlarca Borneo orangutanlarına ait ve 200620013 yılları arasında alınan görüntüler incelenmiş. Bunlar Malezya ve Endonezya’daki on altı bölgede yapılan çekimlerdi. Borneo’daki orangutanların yüzde yetmişi insanlar tarafından değişime uğratılan ormanlarda yaşıyorlar. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com Orangutanlar ağaçlardan çok yerde yaşıyorlar Dinozorlar uçmadan önce tüyleri renklenmiş Kuş soyunun uzandığı dinozor grubu Maniraptora’nın pigment hücrelerini inceleyen bilim insanları, tüylü dinozorların uçmayı öğrenmelerinden önce, tüylerindeki renk çeşitliliğinin artmış olduğunu saptadı. Renk çeşitliliğindeki artışı, hayvanların enerji metabolizmasını da etkileyen fizyolojik bir değişime bağlıyor Texas Üniversitesi bilim insanları Nature dergisinde. Julia Clarke ve ekibi, kuş, memeli ve sürüngen gibi canlı hayvanlar ve soyları tükenmiş olan kertenkele, kaplumbağa, dinozor ve uçan dinozorların pigment taneciklerini inceledi. Melanosom olarak da isimlendirilen pigment tanecikleri, pigment hücrelerinin iç kısımlarında bulunur, bunların içinde de, cildin, tüylerin veya saçların renklenmesinde etkili olan melanin yer alır. Daha önceki araştırmalarla, melanosomların biçimlerinden bunların tüylerin renklenmesiyle ilgili olduğu öğrenilmişti. Fakat bu bağlantının ne zamandan beri var olduğu ve “modern” tüylerle veya saç veyahut da tüy benzeri cilt uzantıları gibi diğer yapılarla mı alakalı olduğu bugüne kadar bilinmiyordu. Clarke ve ekibi son araştırmayla, Maniraptora’daki melanosomlar arasındaki biçim çeşitliliğinin önemli miktarda arttığını ve çoğalmanın da tam da “modern” tüylerin ortaya çıkışıyla aynı zamana denk geldiğini ortaya koydu. Memelilerin kılları da bu tür bir melanosom çeşitlenmesi sayesinde gelişmiştir. Bu iki grupta, melanosomun biçimlerine bakarak, tüylerin ve kılların renkleri hakkında bilgi edinebiliriz diyor araştırmacılar. 12.600 yıl önce ölen bir erkek çocuğunun kalıtımını inceleyen genetikçiler, Amerika kıtasındaki yerlilerin %80’inin soyu bu çocuğun ailesine uzanıyor. Araştırma ekibi, günümüzdeki Amerikan yerlilerinin soyunun doğrudan doğruya, 15.000 yıl önce Asya’dan, Amerika’ya göçen insanlara uzandığını açıkladı. Nature dergisinde yayımlanan araştırma yazısı, Ameri İlk Amerikalıların kökeni kesinleşti CBT 1406 6 / 28 Şubat 2014