24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Ataç’ın tiyatro anlayışı ve şiir dünyası Ölümünün 50. yıldönümünde, 2007 yılında Ataç’ı fakültemin desteği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkısıyla anmaya karar verdik. Bu bağlamda Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’yle Edebiyat Fakültesi Konferans salonunda birer gün arayla iki toplantı düzenlendi. İlkine Ataç’ın kızı Meral Ataç, torunu Ceren ve onun eşi Aydın Ocak da katıldılar. Zeki Arıkan divan edebiyatının “milli” olmadığı yolundaki görüşleri eleştiren de o oldu. “Göremiyorlar Baki’deki, Naili’deki Galip’deki Türklüğü.” der. Duruk bir toplumun sanatı olan divan edebiyatını temsil eden şairlerin, İran edebiyatına öykünerek eser vermelerini bir arayış olarak kabul eder. Halk edebiyatında sevdiği dizeler ve ozanlar bulunmakla birlikte yine de divan edebiyatını üstün tutar. Ataç’a göre divan edebiyatı yaşatılamaz. Fakat sorun şurada yatmaktadır: “Divan şiirini, eski edebiyatımızı kapatacağız, unutacağız da çocuklarımıza ne öğreteceğiz? Beğenilerini nasıl işleyeceğiz? Dil duygusunu nasıl vereceğiz onlara?”. Devrim geçirmiş bir ülkede bu soruların yanıtını vermek kolay değildi. Bu sorunlar bugün aşılmıştır. Günümüzde Eray Canberk, bugün artık yaşamayan Orhan Şaik Gökyay, Mehmet Deligönül, Prof. Tunca Kortantamer divan edebiyatına farklı yorumlar getirdiler. Ataç, Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar şairleri bir önceki dönemle karşılaştırarak ele aldı. Ziya Paşa, Namık Kemal ve Hamit’te birtakım nitelikler bulmakla birlikte onlar da dil güzelliği bulamadı. Hamit’in Türk edebiyatında geldiği yeri takdir eder. Fakat daha sonra onu bir türlü sevemediğini ekler. Ona çok ağır saldırılarda bulunur (Karalama Defteri, s.12225). Onu bu ülkeye “düzmece bir Avrupa edebiyatı getirerek” gerçek Batı uygarlığının yerleşmesini geciktirmekle suçlar. Edebiyatı Cedidecilerin Batılılaşma konusunda gösterdiği çabaları övmekle birlikte onları da özellikle dil anlayışı bakımından eleştirir. En çok eleştirdikleri arasında Fikret vardır. Ama yine de onun kimi şiirlerini beğenir.. Haksız saldırılara karşı onu savunur. Fikret’in çağdaşı olan Akif’i beğenmez. Bu konuda Ali Nihat Tarlan’la tartışmaya girişir. Ahmet Haşim ve Yahya Kemal ayrıntılı olarak üzerinde durduğu şairler arasındadır. Nâzım Hikmet’i şiire getirdiği yeni tekniği için över. Orhan Veli’nin tanınmasında rol oynar. Cumhuriyet dönemi şairlerinden söz eden yazıları da göz önüne alınırsa Ataç’ın Türk şiirini en fazla araştıran eleştirmen olduğu kabul edilir. Evet, bu araştırmalara imza atarak Ataç’ı güncelleştiren gençleri takdir ediyor ve onlara güveniyoruz. bir konuşmasında ifade ettiği gibi, “Türkiye, siyasi ve ekonomik gündemdeki şoklardan sıyrılıp, esas hissetmesi gereken PISA sonuçlarını ıskalamaktadır”. Bizce gerçekte ıskalanan, geleceğimizi şekillendiren eğitim ve geleceğimiz olan gençliktir. PISA 2012’ye ait Ulusal Ön Rapor, Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından 2013 yılı sonunda açıklandı. Yazıdaki tanım ve verilerin önemli bölümü bu rapordan alındı. Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Bu Milletin Sevgilisi Atatürk’e “ayyaş” diyebilmiş biri dünyayı ateşe verse, bu sözünden daha büyük bir halt yemiş olamaz, ama böyle biri her kötülüğü yapabilir. • Bilinmesi ya da bilinme yöntemi yasayla yasaklanmış olan Gerçek, bir biçimde aşikar olduktan sonra, bunun iletilmesi ve kullanılması hâlâ yasak olmalı mıdır? Gerçeğin bilinmesinden ve kullanılmasından daha üstün değerler var mıdır? Vardır. Gerçeğin bilinmemesini gerektiren bu üstün değerlerden daha üstün değerler de var mıdır? Vardır. Örneğin kişilik hakları karşısında yaşam hakkı gibi... Böyle bir durumda böyle bir bilgiyi herkes iletip, kullanabilir. Prima facie (ilk bakışta) yasaya aykırı olan bu eylem, daha sonra mahkemelerce hukuka uygun bulunabilir. Devlet sırrının açıklanmasının bir katliamı önlemiş olması hukuka uygunluk nedeni sayılmalıdır. Kamuya mal olmuş kişilerin, tüm kamusal aktörlerin bu etkideki sırlarının yasaya aykırı biçimde öğrenilmesinin ve iletilmesinin, kullanılmasının hukuka uygun bulunması gerekebilir. Etkinin değerlendirilmesi mahkemelerce yapılarak, hukuka aykırılığı ya da uygunluğu konusunda hükme varılmalıdır. Bu eylemler koşullarının gerçekleşmiş olmasına göre bir sivil itaatsizliği oluşturabilirler. • Atatürk Cumhuriyeti’nin ana hatları:Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Halkı, Türk Milleti ve Türkçe... Laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmak yanında bu kavramlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal yapısının kilit taşlarıdır. Yukarıdaki kavramlarla çizilen bir vatan haritasında herkes tam eşitlik içerisinde istediğini olabilmeli, kendisinin ödünsüz öyle tanınmasını isteyebilmelidir. Kültürünü, inancını, düşünüşünü koruyup, geliştirebilmelidir.Bu haritada Türkçe’nin tek ortak ve resmi dil olması türlülüğün bir arada yaşamını ve sürmesini kolaylaştırmak içindir. Öteki diller korunmalı, edebiyat, bilim, sanat ve başkaca iletişim alanlarında kullanılmalarına tüm olanaklar sağlanmalıdır. Türk milletinden olmak, Türkiye Halkı’nı oluşturan hiç bir ögenin diğerine üstünlüğüne fırsat vermemek içindir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, bireyin Türkiye diye anılan bir ülkeyi kendisine özgürce yurt edinebilmesi içindir. Bu çerçevenin dışındaki tüm talepler siyasal taleplerdir. Hukuk düzenimiz bunları kendiliğinden tanıyamaz. Bunlar yeni bir Devlet yapısıyla, yeni bir hukuk düzeninde tanınabilirler. • Aykırılığınız yaptırımları kıracak nitelikte olsun. • Bu milletin sevgilisi Atatürk’e “ayyaş” diyebilmiş biri dünyayı ateşe verse, bu sözünden daha büyük bir halt yemiş olamaz, ama böyle biri her kötülüğü yapabilir. Çalar çırpar, yalan söyler, öldürür, azdırır, ülkesini, insanını, herşeyini satar. Onda zerre kadar hakşinaslık, ar ve terbiye, halkına saygı yoktur. • Emek bir metafordur. Adaleti kavramak ve savunmak için çok güçlü, çok kapsamlı bir metafor! • İçinde sevgi bulunmayan her ilişki iğreti, giderek iğrençtir. • Bir de insan başkalarını kendi yerine koymalı... • Güvenlik tanımını yeniden yapalım: O sürekli kılınmış eşit ve daha çok özgürlüktür. İnternette güvenlik de böyle anlaşılmalıdır. Yani birilerinin değil, bizim hepimizin güvenliği... • İktidar pornografiktir. Çünkü «pornografi» yalnızca belirli bir biçimde cinsel bedensel görüntü ve söz dışavurumları değildir. Pek çok ve çok farklı içerik ve biçimlerde pornografik davranılabilir. A. Camus, bir generalin apoletleri de pornografiktir demişti! İnternet yasaklarını protesto edenlere karşı İktidar yandaşı basına attırılan «Porno lobisi baskı yapıyor» manşeti de bu yolda bir başka ifadedir. Geçenlerde onaylanan internet yasası da pornografiktir. • Elimizdeki mıhlar bir işe nasıl yarasın! Eşeği de nallarlar, ama o hiç bir yiğidi kurtaramaz! • Mutluluk teşekkür ettiğimiz şeydir. • Özgürlük, biz verinceye kadar hiç bir şeyin anlamının olmamasıdır. • Gülün adını kirletenlere lanetler olsun! •Uygar Direniş»e, «Kurtuluş Kongresi»ne hayat veremeyen tüm okur yazarlara hergün kocaman bir «Günaydın»! Daha neler göreceksiniz, bir bilseniz... (*) Yakında Kanguruıdan çıkacak olan «İlkbahara Eylem Kitabı»mdan... Gülün Adı (*) B urada Prof. Dr. Şevket Toker, Yrd.Doç Efdal Sevinçli’nin yanında fakültemiz Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden doktoralı iki genç araştırma görevlisi de bildiri sundu.. Bunlar Ataç üzerine çalışmalarını sürdürdüler. Müberra Bağcı Tayfur, Ataç’ın Tiyatro Yazıları’nı topladı (İstanbul, 200, 460 s., Cumhuriyet Kitap, 1050 (10 Nisan 2010). Ataç’ın Tiyatro yazıları üzerine kısa bir inceleme yapan Metin And’dan sonra asıl yazıların kaynağına inerek bütün bunları toplayan Müberra oldu. Ataç’ın yazı yazdığı gazete ve dergilere ulaşmak kolay değildir. Her iki araştırma görevlisi de bunu başarmak için çok yoğun bir çaba gösterdiler. Ataç, yazı dünyasına Dergâh dergisiyle girdi. Burada birkaç şiiri yayınlandı. Ama bu işte başarılı olamadığını sezince, deneme ve eleştiri yazılarına yöneldi. Falih Rıfkı Atay’ın Akşam gazetesine tiyatro eleştirileri yazması önerisini olumlu bulmuş ve böylece başlayan yazıları 1951 yılına kadar sürmüştür. Ataç, Türk tiyatrosunun çağdaş bir çizgiye gelmesine çalışıyor ve klasiklere de ağırlık veren bir tiyatro kültürünün yerleşmesi için uğraşıyordu. Muhsin Ertuğrul en büyük desteği bu aydınlardan buldu. Öteki araştırma görevlisi Şerife Çağın, Bir Şiir Eleştirmeni Olarak Nurullah Ataç’ı inceledi (İstanbul, 2012, 295 s.). “Ataç’ın eleştiri ve şiirin ne olduğunu ne olmadığını anlama konusunda başvurulabilecek ana kaynaklardan bir olduğunu” vurgulayan Şerife, onun bir eleştirmen olarak dayandığı kuramları da gözden geçirdi. Divan edebiyatından başlayarak XX. yüzyıl şairlerine kadar Türk şiirini ele aldı, yorumladı. Divan edebiyatı, Tanzimat’tan beri işlevini yitirmişti Sorun, Cumhuriyet döneminde bu şiirin okullarda okutulup okutulmayacağı idi. Buna karşı olanlar vardı. Hasan Âli Yücel, bu edebiyatın “milli” olmadığını savunuyordu. Ataç, bütün yaşamı boyunca divanları tarayarak bunlardaki güzellikleri yakalamaya çalıştı. “Dünün büyük mezarlığına gömüldüğü” kabul edilen divan edebiyatının zevkini tatmaktan ve tattırmaktan geri kalmadı. Ataç’ın divan şiirine yaklaşımı farklıydı. Bu konudaki yargıları çelişkili olarak görülse bile özde tutarlıdır. Gölpınarlı’nın Divan Edebiyatı Beyanındadır başlıklı kitabına o da karşı çıktı. Yine eğitimde dezavantajlı konumdadır. PISA’nın geçmiş dönemlerindeki araştırmalarında olduğu gibi, son araştırmasında da Türkiye’nin eğitim karnesi başarısızdır. Bu karneye göre Türkiye’nin dünya gençliği ile yarışabilecek bir gençlik yetiştirme hedefine ulaşması zor görülmektedir. Eğitimdeki 4+4+4 düzenlemesi bunu daha da zorlaştırmıştır. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Muharrem Yılmaz’ın PISA 2012’yi değerlendirdiği CBT 140619 / 28 Şubat 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle