Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker harunaykutgoker@gmail.com 8 Ekonomi Osmanlıda “Bilim” Meselesi / Medresenin İşlevi Konumuz Osmanlıda “bilim” olduğuna göre medreseye mutlaka bakılmalı, demiştim. Osmanlının “bilim” anlayışını anlayabilmek için, kanımca buna gerek var... Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşu, İslâm’ın doğa bilim ve felsefesinde bütünüyle gerilediği bir döneme rastlar. Osmanlı’ya bilim olarak İslâm’dan geçen, sadece o dönemin ‘medrese ilmi’dir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre (Osmanlı Tarihi, Cilt I ve II) Davudı Kayserî (ö.1350), Molla Fenarî (13501431), Hızır Bey (ö.1549), Ali Kuşçu (ö.1474), Hocazâde Muslihuddin Mustafa (ö.1488), Molla Hüsrev (ö.1480), Hayalî Şemseddin Ahmed (ö.1470), Sinan Paşa (ö.1486), Molla Lütfi (ö.1495) Osmanlı medresesinin kökleştiği XIV, XV ve XVI. yüzyıllardaki âlimler kuşağının en ünlülerindendi. Kayserî’nin yolunu izleyen Molla Fenarî’den sonra gelen isimler, Kuşçu hariç, onun kurduğu mektebe mensuptular ve aslî ilgi alanları fıkıh, usuli fıkıh, kelâm, sarf ve belâgat gibi İslâmî ilimler ve tasavvuf felsefesiydi. Uzunçarşılı, Molla Fenarî mektebinin nereye dayandığını ve sonrasını şöyle anlatmaktadır: “Birçok İslâm memleketlerindeki ilim müesseseleri Şeyhü’l ulema İmam Fahreddin Râzî’ye mensuptur (ö.1209). Osmanlıların medrese teşkilâtında da bu mektep esas olmuş ve bunu ibtida Molla Fenarî diye meşhur olan Şemseddin Mehmed kurmuştur. Bunun talebelerinden Molla Yeğen diye şöhret bulan Mehmed b. Armağan, Türkiye’de asırlarca devam eden Fahri Râzî mektebinin başında gelmektedir; bunun talebesi olan meşhur Hızır Bey XV. yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. yüzyıla ziynet veren talebeleri ile bu mektebi en yüksek derecesine çıkarmıştır ki, Bursalı Hocazâde, Hayalî Şemseddin, Kastelânî, Sinan Paşa, Muarrifzâde, Hatipzâde bunlardandır. Sinan Paşa talebesinden Tokatlı Molla Lütfi onun talebesinden İbn Kemâl ve onun da talebesi Ebussud Efendi de [14901574] ayni mektebin en yüksek şahsiyetlerindendir.” (Osmanlı Tarihi, II. Cilt, 7. Baskı, Türk Tarih Kurumu, s.591.) İmam Fahreddin Râzî (11491209) Sünnî inanca bağlı Eş’ari mektebindendir ve aynı mektebe mensup Gazâlî’nin etkisinde kalmış bir kelâmcıdır. Sayılan âlimlerin neredeyse tamamı müderrislikten başka, ‘kadılık’, ‘şeyhü’lislâmlık’ ve hattâ ‘veziri âzamlık’ gibi, üst düzey bürokratik görevlerde de bulunmuşlardır. Bu durum, daha önce sözünü ettiğim Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet yönetiminde ‘medreseye ve ulemaya’ biçilen rol konusundaki çözümlemesini haklı çıkarmaktadır. Ocak şunu söylüyordu: “Osmanlı İmparatorluğunun merkeziyetçi yapısının çok tabiî bir sonucu olarak medreseler, kanaatimizce Osmanlılarda genellikle bürokrasiye eleman yetiştiren kurumlara dönüşmüş, ulema da bürokrasinin bir parçası hâline gelmiş... ...son devirlere kadar bu konumu hiçbir şekilde değişmemiş... ...merkezî yönetimden bağımsız[laşamamıştır]. İlim ve düşünce ancak bu sınırlar içinde ve devlet hizmeti için söz konusu olmuş[tur]...” (andığım eseri, s. 152.) Osmanlı medresesini yolundan döndürebilecek tek isim, çok özel konumu nedeniyle Fâtih Sultan Mehmed olabilirdi. İslâm’ın bilim ve felsefedeki parlak geçmişinden kopması ve aklın yolundan ayrılmasında, ekonomi coğrafyasındaki güç kaybı kadar etkili olan İmam Gazâlî’nin Tehâfütü’lFelâsife’sine [Filozofların Tutarsızlığı], yaklaşık yüz yıl sonra, İbni Rüşd’ün Tehâfütü’ttehâfüt’ü [Tutarsızlığın Tutarsızlığı] yazarak karşı çıkışıyla yeni bir düzeye taşınan felsefe tartışmasını, üç yüz yıl sonra, Fâtih yeniden gündeme getirmiştir. Konuyu, dönemin önde gelen âlimlerinden Alâeddin Tusî’yle Bursalı Hocazâde’ye tartıştırmış ve üstün bulunan Gazâlî’nin aklı dışlayan düşünce sistemi olmuştur. İktisat kuramları çerçevesinde teknolojiye panoramik bir bakış * B. Ali Eşiyok, Türkiye Kalkınma Bankası’nda Kıdemli Uzman İktisatçı. Ö zellikle Birinci Sanayi Devrimi ile birlikte, teknolojideki gelişmelerin soyoekonomik yapılar ve değer yaratma sürecinde yarattığı dönüşümler iktisatçıların kayıtsız kalamayacağı kadar belirgin olmaya başlamış, farklı iktisat okulları teknolojiyi kavramsallaştırma yoluna gitmiştir. Bu kısa yazıda iktisat ekollerinin teknolojiye ilişkin yaklaşımlarının çözümlenmesi amaçlanmakta. rişimcilerle gelişebilir. Bu gelişme de eski yapıları ve birikimleri (“yaratıcı yıkım”) süreciyle ortadan kaldırır. Bu nedenle kapitalist gelişme, eşit olmayan bir gelişme dinamiğine sahiptir. Schumpeter 1939 yılında yayımladığı İş Çevrimleri (Business Cycles) isimli yapıtında kapitalist sistemde ortaya çıkan 50, 60 yıllık uzun dalgalara (Kondratiyeff Cycles) teknolojik yenilik kümelerinin neden olduğunu ileri sürmüştü.4 Marksist kuramda teknolojinin toplumsal gelişmedeki rolü sınıf ilişkileri temelinde çözümlenmektedir. Bu çerçevede kapitalizmin gelişme dinamiklerinin anlaşılmasında ve kapitalist emek sürecinin analizinde teknoloji başat bir işlev görmektedir. Kapitalizmde üretimin amacı kullanım değerlerinin üretilmesi değil, sermayenin karlılığını hedefleyen mübadele değerlerinin üretilmesidir. Üretim sürecinin ana hedefi kâr olarak belirlendiğinden, emek süreci de daha kârlı üre MARKS’TA TEKNOLOJİ Teknolojiyi iktisat kuramının merkezine yerleştiren yaklaşımların başında Schumpeter gelir. Schumpeter’e göre kapitalizmde “sürekli yaratıcı yıkım fırtınası esmektedirperennial gale of creative destruction” 1 Kapitalizmin gelişme dinamiği (pazar arayışı) yaratıcılık ve yıkım süreci ile ilintilidir: “Yeni iç pazarların ya da dış pazarların açılması; Amerika’daki çelik endüstrisinde olduğu gibi, el zanaatlarından yoğun ve gelişmiş organizasyonlara geçiş kapitalist sistemi durmadan yorulmadan iç dinamiklerden kaynaklanan bir devrim ve yenilenme havasında tutmakta, tüm bu elemanlar yine sürekli olarak eski faktörleri yok etmekte, yenilerini yaratmaktadır. Bu ‘yaratıcı yıkım’ kapitalizmin gelişmesinin esas temelini oluşturmakta ve her kapitalist girişimci er geç bu gelişime uyum sağlamak zorunda kalmaktadır.”2 Yaratıcı yıkım terimi ile ilintili olarak, teknolojik yeniliğin (inovasyonu) ekonomik büyüme konusundaki önemine ilk değinen isim Schumpeter oldu. Ona göre: Teknolojik yenilik ekonomik gelişmenin ve ekonomideki dalgalanmaların ana ögesi iken, teknolojik yenilik kesikli, mevcut teknolojiden kopuşu ifade eden, nitel ve köklü bir değişikliktir. Teknolojik değişim süreci, piyasa ekonomilerinin işleyişini ve ilerlemesini sağlayan en önemli itici güçtür. Firmaların büyüyebilmeleri tamamen kendi teknolojik çabalarına bağlıdır ve teknolojik değişim piyasa ekonomilerinde en önemli rekabet aracıdır. Girişimci teknolojik yenilik sayesinde normalin üstünde kâr marjları sağlar ve monopol gücüne ulaşır. Ancak, yeni üretim yöntemi diğer firmaları tarafından kopya edildiğinde teknolojik yeniliği ortaya çıkaran firmanın monopol kârları ortadan kalkar ve normal düzeye iner. Ancak diğer bir firmanın daha üstün bir teknoloji geliştirmesiyle süreç yeniden başlar ve bu dinamik ekonomide iş çevrimlerine (business cycles) neden olur.3 Schumpeter’e göre modern kapitalizm, sermaye sahibi olanlar tarafından değil, yenilik peşinde koşan ve bu şekilde birikimi hızlandıran gi SCHUMPETER’DE TEKNOLOJİ Joseph Alois Schumpeter tim yapmak için verilen mücadele alanına dönüşmektedir. Bu bağlamda işçinin artıdeğerin üretimini sekteye uğratacak grev, sendikal mücadele gibi araçlara başvurması nedeniyle, sermaye emeğe olan bağımlılığından verili sınırlar içerisinde kurtulmaya çalışır ve yeni teknolojileri üretim sürecine sokar. Makinelerin giderek emeğin yerini alacak şekilde geliştirilmesi, sermayenin organik bileşiminin yükselmesiyle sonuçlanır. Sabit sermaye (c)/değişken sermaye (v) oranının yükselmesi kendi içerisinde çelişik bir süreçtir. Buna göre her sermayedar sermayenin organik bileşimini düşük tutmaya çalışacaktır. Ancak özgül bir üretim tarzı olarak kapitalizmde kâr üretimin biricik amacı olduğundan, verimi artırmak için emek (değişken sermaye) yerine makine (sabit sermaye, buradaki sabit sermayenin ya da ölü emeğin modern iktisattaki makine ve teçhizat şeklinde ifade edilen sabit sermayeden farklılık gösterdiğini, hammadde ve enerji gibi değişken sermaye öğelerini de içerdiğini belirtelim) ikame etmek durumundadır. Diğer yandan kar oranı (s/(c+v) ile sermayenin artışı ters orantılı olduğundan, karlılığı ve verimliliği artırmaya yönelik teknolojik yeniliklerin üretime uygulanması ile sermaye birikimi kâr oranında düşmeye yol açacaktır.