Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tartışma CBT 1437/3 Ekim 2014 19 Ağaçlardan ormanı görememek... Konunların temeline inmeden, ayrıntıları üzerinde fikir üretmek, Satranç oynarken sedece askerlere odaklanarak oyun kurmaktan farklı değil. TV’de konuşulanların ve gazete yazılarının çoğu, bu yanlışı yapıyor. turgutk@gmail.com, Dijital medyada çocuk hakları BM’de tartışıldı Prof. Dr. H. Ferhan Odabaşı, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi, fodabasi@anadolu.edu.tr Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AIA E n az kitap ve gazete okuyan ülkelerin ilk sıralarındayız. Halk, büyük ölçüde, zahmetsiz olan televizyon yoluyla bilgileniyor. Konuların temelindeki gerçekleri anlatmadan yapılan söyleşiler, halkımıza yanlış eğitim oluyor. Çıkarları nedeniyle taraf tutanları bu yazının kapsamı dışında bırakarak, dürüstlük içinde yapılmakta olan yanlışlıkları irdeliyorum. Televizyondaki oturumlar, halkın bilgi bankasında önemli bir yer tutuyor. Bir bakıma bu sanal bilgi okulunun varlığı, hiç yoktan iyi amma, yanlış elllerde çok yıkıcı ve ters yönlendirebilecek bir güç. İyi niyetle de olsa, doğru ayarlanmadığında, tehlikeli bir güç. Şayet ilm’e ve bilgiye dayanan gerçekler ortaya konmazsa, halk yanlış yönlendirilmiş olur. Bilgiyi veren, içinde olduğumuz şartlar nedeniyle, etki ortamını bilmeli ve bigiyi bir öğretmen gibi, ona göre vermesi gerektiğinin, bilincinde olmalı. Örneğin: Bir yapıyı tasarlarken şayet onun; boyutu, malzemesi, görünümünü, maliyeti ve kurallar, beraberce düşünülmezse, sadece parçalarının bir kısmı üzerinden tasarıma başlanırsa, ortaya bir acîbe çıkar. Bir ülkedeki olaylar üzerinde konuşurken veya yazarken, geopolitik durumu, tarafların çıkarları, yönetimlerin etkileri vb. konular, kısa da olsa, tanıtılmadan / hatırlatılmadan, ayrıtılar üzerine gidilirse, zemin hazırlanmamış olur ve halk yanlış yönlendirililir. Konuşanların, yazarların, bilgi düzeyi tamam olabilir, amma bu sanal okul onların oturma odası değildir ve hitap ettikler çoğunluğun, bilgi düzeyini de tartmaları gerekir. Gaye, yaptıkları programın başarısı değil, paneldekilerin kendilerini tatmin etmeleri de değil, halkın gerçeklerle aydınlatılması olmalıdır. Doğru bilgi aktaran yazıların en güzel örneklerden birisi hocamız Doğan Kuban’ın yazıları. TV’de Cem Seymen’in para dedektifi programındaki üstün çabaları. Bir çok TV söyleşileri ise bukadar başarılı değil. Kitap okumayan, kütüphane kullanmayan, araştırma yapmayan bir toplumun bilgilenmesinde etkin olan televizyondaki oturumlarının, ülkemizde bir okul niteliğinde olduğunu varsayabiliriz. Bunları yönetenlerin, halkın büyük bir kısmını bilgilendirmekte olduklarını hatırlamaları gerekir. Satılmış medyanın nasıl başarıyla beyin yıkamakta etkili olduklarından, ders alınmalı. Panellerdeki konuşmaların çoğunda; konuların dağıtıldığı, bilinçli veya bilinçsiz, var olan ve söylenmesi faydalı olacak temel bilgilerin verilmediği, ayrıntılar üzerinde saat ler harcandığı, üzüntüyle izlediğimiz gerçekler. Çok zaman konuşulan ayrıntılar ile ana konu yok oluyor, ağaçlara bakılıyor, orman görülmüyor. Onlara sağlanmış olan gazete köşelerinde veya televizyon programlarında, bu kişilerin kendilerine tanınan imkânları, kendilerini tatmin için değil, ülkenin faydasına kullanabilmeleri arzu edilir. Ağaçlardan ormanı görememek sadece yazılara ve televizyon programlarına kısıtlı değil. Özel hayatımızda bu tür sapmaların her gün olageldiğini izliyoruz. Ülkemizde ütopik ideallerle hareket etmek lüksümüzün olmadığını, aydınlarımız öncelikle hatırlamalı. Biz, uygarlaşmış bir ülke ortamında yaşamıyoruz. Kişisel hedeflerimiz de, uygulama alanı da, ona gore dikkatli seçilmeli. Kitap okumayan, araştırma kültürü almamış bir topluma verilecek bilgiler, kişisel idolojiler olmamalı. Olursa, halk derinliğine inemediği konularda yanıltılmış, beyni ütülenmiş olur. Yanlız zekâsı ile hareket eden toplumumuza verilecek bilgilerin seçilmesi, bilgiyi verenin lüksü olmamalı. Önde gelen sorumluluğumuz ve halkın uzun vadedeki temel eğitimi ön planda olmalı. İçinde olduğumuz durumda, Ne yapayım, isteyen dinlesin, istemeyen dinlemesin, diyecek vakit ve lüksümüz yok. Sözde aydınlarımızın yerine gerçek aydın yetiştirmek için, her düzeyde, çağdaş bilgiye erişmiş öğretmenler yetiştirmemiz, ön şart. Bu şartı yerine getirmek ise söylendiği kadar kolay değil. Zorluğun politik yönlerine girecek değilim. Durum ne olursa olsun, elimizde var olan bir avuç gerçek aydın’ın yardımı, fedâkârlığı ve kişisel katkıları ile sorunu çözmekten başka bir çıkar yolumuz da yok. İlerlemiş toplumlar, bilgi ve kültür bakımından ilerlemiş kişiler tarafından oluşuyor. Bu toplumlar bireyin en etkin unsur olduğunu da biliyorlar. Bu nedenle de kendi katkılatının her hareketin ön plandaki gereği olduğunun bilincindeler. Bu bilinç, o toplumları çağdaşlığa ve ilerlemeye götürüyor, geleceğe hazırlıyor. Günlük hayatımız içinde önemsiz gibi alımsanan şeylerin, hiç değilse doğruyu ve yasal’ı yapmanın, daha az bilgili kişiler üzerinde nekadar faydalı etkiler yapabileceğini küçümsememeliyiz. Bunların bazılarını geçen üç yazımda irdeledim. Her düzeyde her birimizin bir diğerine yapabileceğimiz, örnek olabileceğimiz, bir katkısı olamaması, doğaya aykırı. Herkez bir diğerine birşeyler yaparak, söyleyerek, faydalı olabilir, olmalıdır. Bu çaba, bir insanlık görevi olmanın yanında, içinde olduğumuz durum nedeniyle, her birimize düşen bir sorumluluktur. Büyük güçler, bireylerden oluşur. Bu da başka bir yazı konusu. 12 Eylül 2014’te Cenevre’de Birleşmiş Milletler tarafından bir toplantı düzenlendi. 20 Kasım 1989 yılında belirlenen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 25. Yılını kutlarken, dijital medya ve çocuk hakları da konuşuldu. BM Çocuk Hakları Komitesinin genel tartışma günü olarak düzenlediği etkinliğe tüm dünyadan çocuk ve medya konusunda çalışan paydaşlar katıldı. 1. Grup’ta çocukların dijital medya ve bilgi iletişim teknolojilerine (BİT) eşit ve güvenli erişim tartışıldı. Benimde yer aldığım 2. Grup’ta ise çocukların dijital medya ve BİT’lerde güçlendirilmesi ve katılımlarının sağlanması konusu tartışıldı. Tüm gün boyunca süren ve engelli bireyler, yazılım şirketi temsilcileri, genç araştırmacılar akademisyenler ve girişimcilerden oluşan yaklaşık 350 kişilik katılımcı vardı 1 numaralı çalışma grubu sonuç bildirgesini ana sorunlar ve öneriler şeklinde düzenledi. Beş ana sorundan ilki erişim idi. Coğrafik dağılım, ekonomi, sosyal ve kültürel nedenlerin sorun oluşturduğu öne sürülen erişim konusunda, öneriler teknoloji alt yapısının yaygınlaştırılması, ucuz ya da ücretsiz internet erişiminin sağlanması, dezavantajlı çocuklara erişim sağlanabilmesi için özel gayret gösterilmesi şeklinde sıralanmıştı. İkinci ana sorun olarak ortaya konulan dijital okuryazarlık için geliştirilen öneriler ise dijital ortamın tüm paydaşları için kaliteli dijital eğitimler sağlanması gerektiği idi. Üçüncü konu güvenlik başlığı altında yeni risk ve zarar alanları olarak; uygunsuz içerik, şiddet içeren görüntüler, siber taciz, cinselliğe maruz bırakılma sert reklamlar konuları ele alındı. Öneriler ise risk ve zarar konusunda farkındalık yaratılması, çocuk dostu yardım hatlarının açılması, çocuklarla çalışan bireylerin hukuk konusunda eğitimler alması önleme ve koruma amaçlı teknolojilerin geliştirilmesiydi. Dördüncü tartışma başlığı verilerin toplanması ve değerlendirilmesi konusuydu. Çocuklar hakkında veri toplamanın uygunluğu tartışıldı ve çocukların dijital medyayla nasıl etkileşimde bulun duklarının araştırılmasının risk ve fırsatları anlamak açısından önemi tartışıldı. Önerilen çıkış noktaları kanun ve politikaların delil tabanlı olması, periyodik izleme ve değerlendirme çalışmalarının yapılmasıydı. Son konu iş birliği ve birleşik sorumluluklardı. Tartışmalara çocukların da alınması, devlet ve tüm paydaşlarla birlikte hareket edilmesi, çocuklar hakkında alınan kararlarda çocukların da yer alması gerektiği tartışılan konulardı. *** 2. Grup’ta yer alan Birleşmiş Milletler çalışmaları tartışmaları koruma, sağlama ve içerme konusunda toplandı. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede yer alan maddelerle eşleştirilerek verilen öneriler şöyleydi: Çocukları tüm taciz ve ihmale karşı (madde 19), cinsel tacize (madde 34) çocuğun esenlik hakkını bozacak zorlamalara (madde 36) çocuğun üstün yararını örseleyecek materyallere (madde 17e), çocuğun mahremiyetine ailesine iletişimine ve onuruna zarar verecek ihlallere (madde 16) ve çocuğun kimliğini koruma saklı tutma hakkına karşı KORUMAK Çocuğun yaşına uygun dinlenme ve boş zaman hakkını (madde 31) çocuğun bütün potansiyelini geliştirilmesini destekleyecek eğitimi (madde 28), özgür bir toplumda sorumlu bir yaşama hazırlamayı (madde 29) çocuğun sosyal ve kültürel yararı için kitle iletişim araçlarını fonksiyonlarını düzenlemeyi ve böylelikle çocuğun rahatını (madde 17) SAĞLAMAK. Çocuklarla ilgili tüm eylemlerde çocuğun üstün yararının öncelikle gözetilmesi (madde 23), çocukları etkileyen her konuda çocukların haklarına baş vurulması (madde 12), çocukların ifade özgürlüğü (madde 13) ve bağlanma özgürlüğüne (madde 15) yer verme. BM önemli bir çalışma alanında üstüne düşeni yaparak yeni bir dönemin, yani dijitalleşmenin çocuk hakları konusundaki yansımalarını uzmanlar ve paydaşlar eşliğinde tartışılmasını sağladı. Bu ülkenin bir akademisyeni olarak yeni eğitim öğretim yılının başladığı bir dönemde dileğim Milli Eğitim sistemimiz için de benzer bir çalışmanın yapılması. Dijitalleşen bu dünyada bizim öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz, yöneticilerimiz velilerimiz neler düşünüyor, neler hissediyor ve neler yapıyorlar acaba? Yoksa biz hâlâ annemizin şarkısını mı söylüyoruz?