Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 Kısa haberler CBT 1437/3 Ekim 2014 Bilim insanlarının indüklenmiş pluripotent kök hücrelerinden (iPS hücreleri) elde ettikleri hücre malzemesi, dünyada ilk kez yaşlı bir Japon kadınına nakledildi. Yaşlılığa bağlı sarı nokta (makula dejenerasyonu) hastalığına sahip kadına iki saatlik bir ameliyatla ağtabakasına 1,3 x 3 mm büyüklüğünde bir ağtabaka dokusu nakledildi. iPS hücreleri 2006 yılında Japon kök hücre araştırmacısı Shin’ya Yamanaka tarafından “keşfedilmişti”. Yamanaka bu buluşu sayesinde 2012 yılında Nobel Tıp ödülünü aldı Yamanaka yetişkin hücreleri pluripotent hücre olarak geri programlamayı başar dı. Bu hücreler etik açıdan tartışmalı olan embriyonik kök hücrelerinin yerine kullanılması uygun görülmekte. Yöntemin geliştirilmesi sayesinde hastanın cilt hücrelerinden iPS hücreleri elde edildikten sonra ağtabaka hücreleri olarak farklılaştırılmış. Hücrelerden ilk retina nakli se, 11 Kasım’da uzay tarihinde ilk kez bir araç kuyrukluyıldıza inecek. Elli milyon yıllık akar saldırısı önceki araştırmalarda fosilleri kirleten modern DNA izleri hatalı olarak özgün kalıtım malzemesi olarak sınıflandırılmış. Araştırmacılar modern yöntemlerle, biri on bin yıl önce diğeri ise altmış yıl önce reçineye hapsolmuş iki arıyı inceleyince, oldukça yeni olan bu iki örnekte korunagelen kalıtım malzemesi bulamadı. Bu da, milyonlarca yıl öncesine ait bir kehribar fosilinden DNA ayrıştırmanın pek de mümkün olmadığını gösteriyor. ESA’nın uzay sondası “Rosetta”ya ait iniş ünitesi “Philae”nin, 67P/ÇurjumovGerassimenko kuyrukluyıldızının hangi bölgesine ineceği kesinleşti. ESA’nın açıklamasına göre Philae, ağustos ayında belirlenin J alanına yani diğer sözle kuyrukluyıldızın “kafasına” inecek. ESA’nın araştırmacıları ve mühendisleri bu bölgenin, güvenli bir iniş yeri ve başarılı ölçümler için de iyi bir yer olduğunu düşünüyorlar. Ağustos ayında beş olası iniş yeri belirlenmişti, bunların arasından J olarak tanımlanan bölge seçildi. Philae sondasının ineceği yer sadece 500 metrelik bir doğruluk payıyla belirlenebiliyor. Bu yüzden ihtiyacımız olan yalnızca mükemmel bir iniş yeri değil aynı zamanda birçok iniş senaryosunun iyi bir şekilde sonuçlanabileceği bir bölgeye ihtiyacımız var diyor iniş programını yöneten Hermann Böhnhardt (MaxPlanck Güneş Sistemi Araştırmaları Bir ilk: Kuyrukluyıldıza iniliyor, yer kesinleşti Elli milyon yıllık bir kehribar içinde hapsolmuş bir karıncanın başına kenetlenmiş minik bir akar bilim insanlarını şaşırttı. Berlin Doğa Bilimler Müzesi’nde Jason Dunlop ile çalışan paleontologlarca incelenen kehribarın içindeki akarı çıplak gözle görmek çok zor. Bir milimetreden daha küçük olan hayvan Mymozercon grubuna dahil. Bugüne kadar hiçbir örümceğimsi takımına ait bir fosil örneği bulunmamıştı. Günümüzdeki avcı akarlar daha çok toprakta ve kurumuş yapraklarda ama sık sık da karınca yuvalarında yaşarlar. Bu akarlar parazit yaşam sürüyor olabilir. Varroa akarları örneğin arılara en fazla zarar veren parazitler. 49 milyon yıllık kehribar, Eosen devrine ait. O devirde ilk memeliler ortaya çıkıyor. Kehribar Kaliningrad bölgesinde bulunmuş. Karıncanın türü Ctenobethylus goepperti olarak belirlendi. Araştırmacılar akarların ender olarak ağaçlarda yaşadıklarını bu yüzden de daha ender olarak reçine içinde korunageldiğini düşünüyor. İki türün aynı kehribar içinde hapsolması ise daha da ender bir durum. İngiltere’de bir araştırma , “Jurrasic Park” filminde olduğu gibi, dinozorların, milyonlarca yıl önce kehribarda hapsolmuş bir sivrisineğin içindeki dinozor kanıyla klonlanabileceğinin mümkün olmadığını gösterdi. Bu çalışmaya göre daha Bir hastalık etkeni ne kadar süre içinde yayılıyor? Bu soru yalnızca Ebola salgını nedeniyle merak edilmiyor. Bu yaşamsal önem taşıyan soru her yerde her zaman büyük bir merak konusuydu. Arizona Üniversitesi’nde Charles Gerba ve ekibi basit bir deney yaptı. İki resmi binanın belli yerine sabahın erken saatlerinde zararsız virüsler bulaştırdıktan sonra, binanın diğer bölümlerine ne hızda yayıldığını izledi. Bakteriyofajlar bir konferans masasına, bakımevi olan ikinci binada ise bir kapı koluna sürülmüş. İki binada da tek bir çıkış kaynağı olmasına rağmen virüsler sadece iki ila dört saat içerisinde binalardaki yüzeylerin yüzde 4060’ına bulaşmış. Virüslerin binanın tümüne yayılmaları sadece dört saat sürüyor Bakteriyofajlar insanlara zarar vermedikleri için tercih edilmiş ama bu aslında virüsler çok bulaşıcıdır ve yüz virüs partikülünden azı bile insanı hasta etmeye yetiyor. Özellikle kruvazör gemilerinde midebağırsak hastalıkları salgınlarına neden oldukları için norovirüsler birçok insan için yabancı değildir. Ayrıca bakımevlerinde, hastanelerde ve çocuk yuvalarında da norovirüs salgınları görülüyor. Bilim insanlarının virüslerin yayılmalarını önleyecek bir önerileri de var. Belli başlı amonyum bileşikleri içeren dezenfeksiyon mendilleriyle ellerin temizlenmesi, virüslerin yayılışını %8090 arasında azaltıyor. “İnsanların toplu halde yaşadıkları yerlerdeki yüzeylerin düzenli olarak temizlenmesi halinde norovirüs salgınlarının önüne geçilebilir.” Birlikte yetişen primatlar daha yardımsever İnsanlar kan bağışlar, zor durumdaki kişilere yardım eder ve diğer insanların mutluluğu için çalışır. Özgecilik, çok insancıl bir davranıştır ama diğer bazı primatlarda da görülür. İsviçreli ve Avusturyalı bilim insanları, yardımseverliğin evrimsel kökünün yavruların birlikte yetiştirilmesine uzandığını gösterdi. İnsan ve onun en yakın primat akrabası insansı maymun olağanüstü bilişsel yetilere sahip. Fakat ne var ki insansı maymunların birçoğu neredeyse hiç fedakar davranmadıkları halde, diğerlerin Yüzen dinozora ait ilk fosil Paleontologlar, Sahra Çölün’de, sudaki yaşama uyum sağlamış ilk dinozor fosilini buldu. Dev etçil Spinosaurus’un akarsularda avlandığı, yüzmeye elverişli bacaklara ve yüzgeç biçiminde ayaklara sahip olduğu düşünülüyor. Yeni dinozor fosili, bilimin ilkel sürüngenlere bakış açısını değiştirdi (Science). Aslında Tebeşir devri dünyasındaki canlıların yaşam alanları birbirinden ayrılmıştı. Denizlere ve diğer sulara balığımsı Ichthyosauruslar, havaya Pterosauruslar, karaya ise dinozorlar hâkimdi. Dinozorlar sadece bitkilere ulaşmak ya da serinlemek için su birikintilerine giren kara hayvanları olarak bilinirdi. Yani Tyrannosaurus rex ve benzerlerinin sadece karada yaşadıkları sanılıyordu. Fakat Sahra çölünün Fas’ta kalan kısmında bulunan yeni dinozor fosili şimdi bu düşünceyi değiştirdi. Yeni dinozor fosili 97 milyon yıl öncesine ait sarp kayalıklarda bulundu. O tarihlerde burada çöl değil, günümüz Fas’tan Mısır’a kadar devam eden bir akarsu sistemi vardı. Buna bağlı olarak da su hayvanı ve yarı sucul yaşayan hayvan türleri çok çeşitliydi. Bölgedeki deniz faunası büyük köpekbalığından camgöze, akciğer balığından, timsaha kadar geniş bir yelpaze oluşuyordu. Bu fosil çeşitliliği içinde şimdi de Tebeşir devrinin en büyük avcı dinozoru olan Spinosaurus aegyptiacus’a ait kalıntılar bulundu. Daha önceki fosil örneklerinden bu dinozorun 15 metre uzunluğunda ve 20 ton ağırlığında olduğu biliniyordu. Chicago Üniversitesi’nden Nizar İbrahim şimdi Fas’ta bulunan yeni iskeleti, röntgen tomografi tarama yöntemiyle inceledi ve verilerle de dev sürüngenin üçboyutlu bir modelini tasarladı. Buna göre Spinosaurus küçük bir kalçaya sahipti. Kalçadan uzanan kuvvetli ayaklar, su kuşlarınkini andıran yüzgeç biçiminde ayaklarla tamamlanıyordu. Dinozorun kafatasında da en azından yarı sucul yaşama işaret eden özellikler var. Hayvanın küçük burun delikleri burun ucunda değil, daha yukarıda kafatasının ortasında yer alıyor. Bu şekilde kafasının büyük bir kısmı suda olsa bile nefes alabiliyordu. Enstitüsü). Araştırmacılar geçen haftalarda, J bölgesinde yolu kapatabilecek tüm “yığınları” ölçerek haritalandırdı. İlk ölçümlere göre kuyrukluyıldızın “kafasında” organik malzemenin bulunduğunu ve kuyrukluyıldızın etkinliğinin incelenebilmesi için iyi bir yer olduğunu göstermiş. Eğer her şey planlandığı gibi yürür