17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SÖYLEŞİ PROF. ERSİN KALAYCIOĞLU İLE SÖYLEŞİ (2) Türkiye’de Siyasal İslam’ın demokrasinin parçası olması, ne kadar mümkün?. Çu EnLay, Fransız İhtilali konusunda karar verebilmek için henüz zaman erken demiş.. Şimdi Çu EnLay standardıyla bakacak olursanız, Siyasi İslamın demokrasi ile ilişkisinde kesin karar vermek için henüz erken diyebiliriz.. Orhan Bursalı CBT: Türkiye’de AKP, Mısır’da Mursi iktidarının aldıkları yollara bakacak ve Batı ülkelerinin “hayal kırıklığı” olarak değerlendirebileceğimiz eleştirel tutumlarını izleyecek olursak... Ilımlı, veya siyasal İslam ile demokrasiyi birleştirme denemesini zayıflamış olarak görüyor musunuz? Biliyorsunuz, Türkiye Ortadoğu için bu konuda bir model ülke olarak tasarlandı, ABD ve AB tarafından... Ersin Kalaycıoğlu: Bu konuda, vaktiyle ABD Dışişleri Bakanlığı yapan Kissinger ile o zamanki Çin liderinden Çu EnLay’ın arasında geçen bir anekdotu iletmek isterim: Kissinger, Çin’e ziyarete gider; hoşbeşten sonra konuşmanın bir yerinde Çu EnLay’a sorar: Fransız ihtilali hakkında ne düşünüyorsunuz? Çu EnLay, Fransız İhtilali konusunda karar verebilmek için henüz zaman erken demiş.. Şimdi Çu EnLay standardıyla bakacak olursanız, Siyasi İslamın demokrasi ile ilişkisinde kesin karar vermek için henüz erken diyebiliriz.. le gerekmez diyor. Verdiği örnekler devlet kilisesi olan İsveç, İngiltere, Yunanistan, İspanya, İtalya.. Kilise hayatın içinde olduğu halde demokrasinin yaşayabildiğini iddia ediyor.. Alfred Stepan ve Juan Linz demokrasinin pekişmesi (Consolidation of Democracy) konusunda en temel olarak kabul edilen çalışmayı yapmış iki meslektaşımız. Stepan Columbia Üniversitesi, Linz ise Yale Üniversitesi öğretim üyeleri. Bu çalışmada sivil toplumun gelişmesini ve farklı fikirlere, düşünce ve inançlara gösterilen toleransın demokrasinin pekişmesinde önemli bir rol oynadığını savunuyorlar. Stepan bunun ötesine de geçerek başka bir makalesinde dünyevileşme (secularism) önemli değildir, din kurumlarının siyasal kurumlara, siyasal kurumların ise dindar birey ve kuruluşlara karşılıklı tolerans göstermesi yeterlidir diye bir sav ileri sürüyor. Ancak bu toleransın sekülerleşme olmadan nasıl ortaya çıkabileceğine de bir açıklık getiremiyor. Fransız meslektaşımız Olivier Roy’nın Secularism Confronts Islam adlı çalışmasında verdiği “kutsaldan azat olma (emancipation from the sacred)” olarak tanımladığı bir dünyevileşme olmadan insanların dünyayı kendi doğruları, dogmaları ve kutsalları aracılığıyla görüp anlayacaklarını ve dolayısıyla kutsallık düşüncenin tek belirleyicisi olduğu sürece de bu tür bir toleransın gelişmesinin mümkün olamayacağını ileri sürüyor. İster dünyevileşme diyelim, ister çifte tolerans diyelim, çoğulculuğu iyi toplum imgesi olarak içselleştirip kabullenmeden ve başkalarının da bizden farklı düşünmesi ve inanmasının da sadece mümkün değil ama doğal ve olması gereken bir şey olduğunu kabullenmeden ve buna saygı ve hoşgörü göstermeden farklılıkların bir arada yaşatılabilmesi mümkün değil. Türkiye ve Ortadoğu, sivil toplum dediğimiz, devletin düzenlemelerinin dışında kalan, bireylerin kendi özgün iradeleriyle gönüllü olarak kurdukları ortaklık ilişkileri, iletişim ağları alanında çok ciddi bir sığlık var. Örneğin Türkiye’de gönüllü kuruluşlara üyelik yüzde 67 civarında. CBT 1375 14 / 26 Temmuz 2013 CBT: Yani Siyasi İslamın demokrasi ile dansını seyredeceğiz, müdahale edeceğiz ve bunun acısını çekecek ülkeler... Ersin Kalaycıoğlu: Evet bunu yaparak öğreniyorsunuz.. Yaparak öğrenmek en tehlikeli öğrenme biçimidir.. Ünlü sosyal psikolog Albert Bandura, ölmek nasıl bir şey diye yaparak öğrenmek için kafanıza kurşun sıkmak son derecede tehlikeli ve verimsiz bir öğrenme biçimidir der. Bakalım ne olacak diye merak ediyorsunuz, ama kafanıza kurşun sıkmak olayında ise ne yazık ki sonucu göremiyorsunuz! Sınaya yanıla yapacaksınız, her ülke bu deneyimi kendi kültür ortamında, ekonomik kaynaklarıyla, demoğrafik özellikleriyle ve belli bir dünya koşulunda ve uluslararası ilişkileri ortamında yapıyor... Demokrasinin okulu yok, öğretme şansımız da yok Henüz çok erken bir fikir sahibi olmak için. Şunu biliyoruz, demokrasinin pekişmesi olgusu bazen çok zor bir süreç.. Sorduğunuz zaman, ne tür rejim istersiniz diye, Mısır ve Türkiye dahil halkın büyük çoğunluğu demokrasi diyor, burada bir problem yok, tabii ayrıntıya girdiğiniz zaman demokrasi konusunda da kafaların karışık olduğunu görüyorsunuz.. Demokrasinin yaşaması ve gerçekleşmesi için bazı koşullar gerekiyor. Alfred Stepan bir makalesinde ikili hoşgörü görüşünü ileri sürüyor: Dini kurumların siyasal otoritelere etkisinin sınırlandırılması, siyasal otoritenin de dini kişi ve kurumlara olan etkisinin sınırlandırılması gerektiğini ileri sürüyor.. Ve bunun hoşgörülü bir şekilde gerçekleşmesi halinde, sekülerleşme bi CBT: Gezi Parkı bunun bir ifadesi mi? Ersin Kalaycıoğlu: Evet, zannederim Gezi Parkı olgusunda gördüğümüz tam da buydu. Herkesi olduğu gibi kabul eden, farklı yaşam tarzlarını doğal olarak kabul eden, kendi kutsalını onlara dayatmayan, birbiriyle medeni olarak konuşabilen, tartışabilen ve bunu hiçbir şiddete başvurmadan yapabilen topluluklar ortaya çıktı ve halen de İstanbul ve başka illerde de parklarda, konferans salonlarında vb. forumlarda toplanıp görüşüyor ve anlaşabiliyorlar. Zannederim bu anlamda Türkiye’de 21. yüzyılda nihayet ortaya çıkan bir sivil topluma tanık oluyoruz. Bunun gelişmesine fırsat verebilirsek, yerel kökleri güçlü bir liberal demokrasi kurabilme şansını yakalamış olacağız. Umarım bu fırsatı heba etmeyiz. CBT: Siz nasıl düşünüyorsunuz, bu ülkelerin kültürleri, içinde bulundukları coğrafi ortam, etkilendikleri toplumsal ve siyasi kültür ve bir dizi ilişkiler bizden çok farklı, bütün bunlar bu ülkeleri etkiliyor, biz ise başka bir ilişkiler coğrafyası içindeyiz.. Orada oluyor diye bizde de benzer bir gelişme olur demek ne kadar doğru? Ersin Kalaycıoğlu: Bunlar doğru, araştırmalara bakacak olursak, ortaya konan unsurlar arasında dinin tek başına demokrasiyi engellemek gibi bir etkisi yok.. Bu bütün dinler için geçerli gibi. Problem şurada: Demin söylediğim gibi dini kurumların, dini örgütlenmelerin veya dindarlığın, Türkiye’de siyasal katılımı, özellikle sandığa yönelik olağan katılma türleri dediğimiz olağan (conventional) siyasal katılmayı arttırdığını gözlemliyoruz. Dini kurumların, kitlesel siyasal katılımı engelleyici veya şiddete yöneltici bir özelliğini göremiyoruz. Bizdeki problem, Ortadoğu ülkelerinin pek çoğunda, Stepan ve Linz’in ortaya koyduğu siyasal toplum ve sivil toplum ilişkisinde, sivil toplumla siyasi toplum arasındaki ilişkinin niteliğinde problemlerle karşılaşıyoruz. Türkiye ve Ortadoğu, sivil toplum dediğimiz, devletin düzenlemelerinin dışında kalan, bireylerin kendi özgün iradeleriyle gönüllü olarak kurdukları ortaklık ilişkileri, iletişim ağları alanında çok ciddi bir sığlık var. Örneğin Türkiye’de gönüllü kuruluşlara üyelik yüzde 67 civarında, toplumun çok küçük bir bölümü çok sayıda derneğe üye, ancak büyük çoğunluk bunlardan uzak duruyor. Dine, gayrıresmi dernekleşmeler penceresinden bakarsak, toplumun üçte biri birtakım dini cemaat etkinlikleri içindeymiş gibi gözüküyor. Buna bir miktar hemşehrilik ve bir miktar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle