02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER A. M. Celal Şengör Science). McMaster Üniversitesi bilim insanları araştırma çerçevesinde kadın ve erkeklere tanımadıkları insanların görüntülerini göstermiş bilgisayar ekranında. Her resimle birlikte bir de isim verilmiş katılımcılara. Bilim insanları göz takip sistemiyle katılımcıların nereye ne kadar süreyle baktıklarını izlemiş. Bir insanın yüzüne ne şekilde baktığımız ve gözlerimizin hareketleri bu kişiyi hatırlama yetimizi etkiliyor diyor Jennifer Heisz. Araştırmanın birinci ve dördüncü gününden sonra katılımcıların kaç kişiyi hatırladıkları kontrol edilmiş. Kadınlar çok daha başarılı, hem daha fazla yüz hem de bunlara ait isimleri hatırladı. Fakat bu bilinçli bir süreç değil, bu tamemen bilinçsiz olarak gerçekleşiyor. Bu içgüdüsel (dikkatli) bakış kadınlara yüzleri daha iyi hatırlamalarına yardımcı oluyor. nolojileri üzerinde etkili olabilir. Washington Carnegie Enstitüsü’nde Malcolm Guthrie ile çalışan ekibin, PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences) dergisinde dedikleri gibi su molekülleri, donmuş suda hidrojen bağlarıyla bir arada tutunan kristal kafesle birleşiyor. Kristalleşmiş buz en az on altı çeşit yapıya bürünebildiği için hidrojen bağları da çok değişkendir. Tüm buz biçimlerinin ortak yapıtaşı H2O molekülüdür. Bilim insanları 1964 yılında, hidrojen bağlarının yüksek basınçta su moleküllerini parçalayacak kadar güçleneceğini tahmin etmişlerdi. Bu yüzden buzun içinde ayrılan su molekülünü doğrudan doğruya incelemek, birçok araştırmacı için büyük bir merak konusu haline gelmişti. Gerçi 1990’lı yıllarda çeşitli ekipler bu geçiş aşamasını spektroskopik tekniklerle izleyebildi, ama sadece dolaylı yollardan izledikleri için genel görünümün küçük bir kısmını görebilmişlerdi. 2006’da, bir nötron kaynağı olan “Spallation Neutron Source” (Oak Ridge Ulusal Laboratuarı) ile Guthrie ve ekibi buzdaki hidrojen atomlarını 50 Gpa basınçta izlemeye başararak, ilk kez doğrudan doğruya hidrojen atomlarının içlerini görebildi. Anlaşıldığı üzere su molekülleri iki farklı mekanizmaya göre parçalanıyor. Moleküllerden bazıları 1964 yılında tahmin edilenden çok daha düşük bir basınçta ve daha farklı bir bir şekilde parçalanıyor diyor Russel Hemley. Sonuçların suyun kimyasal yapısıyla ilgil bildiklerimizin dışında, gezegenlerin içlerindeki buzlardaki protonların hareketli olduğuna dayanan teoriyi de destekleyebilir. Sevgili okuyucularım, geçen yazımda size bu yazlık veda etmiştim. Ancak Taksim’den sonra tüm yurda yayılan olaylar ve bilhassa Sayın Başbakan’ın bunlar karşısında takındığı tavır öyle bir hal aldı ki, tüm bunlar karşısında köşeme çekilip sadece kendi bilimimi yapmak, öncelikle öğretmenlik ve bilim insanlığı vasıflarına yakışmazdı. Onun için fırsat bulduğum küçük bir arada gene yazı başına oturdum. Bu yazının konusu Tayyip Bey’in tüm milletine karşı gerçekleri bırakın çarpıtmayı, artık kırıp dökmesinin yarattığı felakettir. Sayın Başbakan’ın asabi durumu, kendisinin tamamen kontrolden çıktığını göstermekte ve bu haliyle ülke yönetiminde tek karar verici olmasının ülkemizi ve milletimizi fevkalade ciddibir tehlikeye attığını ortaya koymaktadır. Sayın Başbakan’ın dile getirdiği gerçekdışı olgular artık o hale gelmiştir ki, uygar dünya bunlara gülmektedir. Söylenenler doğrudan ülkemizin insanlarını etkilemese, herhalde ülkemizdeki uygar insanlar da bunlara kasıklarını tuta tuta gülerlerdi. Şu en son söylediğine bir bakın: “Doğum kontrolüyle halkımızı kısırlaştırdılar”. İnsan böyle bir zırvalığı, böylesine insanlık düşmanı, böylesine gerçekdışı bir ifadeyi dile getirmeden iki saniye düşünse bunun ne kadar saçma sapan bir laf olduğunu görür. Doğum kontrolü, bütün uygar dünyanın önce kendisine uyguladığı bir tedbirdir çünkü, bu kontrol yapılmazsa, fazla değil, bir yüzyıl sonra bu gezegende insanlar açlıktan birbirlerini yiyeceklerdir. Düşününüz ki daha dedelerinizin neslinin dünyaya geldiği yıllarda dünya nüfusu bugünkünün üçte biriydi. Geometrik artışla bu bugün 6 milyardır ve yüzyıl sonunu beklemeden 9 milyara çıkacağı hesaplanmıştır. Tayyip Bey gibi saçma sapan bir ithamı yapan bir insana sorarlar, “Beyefendi, acaba bizi kısırlaştıranlar önce kendilerini kısırlaştırmadılar mı? Bunun sebebini acaba lutfedip düşündünüz mü?” Sonra aslında ortada kısırlaştırma falan değil, sadece kontrol vardır. Ama kısırlaştırmayla köntrolü birbirinden ayıramayan, kontrolün neden gerekli olduğunu elbet bilemez. Acep Tayyip Bey Malthus’u duymuş mudur? Dan Brown’ın son kısmı İstanbul’da geçen son romanı Inferno (Cehennem) İngilizcesi ile birlikte aynı anda Türkçe olarak da yayımlandı. Bir hayırsever şu kitaptan bir tane alıp Tayyip Bey’e hediye etsin. Belki en azından o romanda Tayyip Bey dünyada nüfus patlaması diye ölümcül bir sorun olduğunu öğrenir. Öğrenir de, anlar mı? Sanıyor ki kendisine karşı olanlar solculardır ve hiç sıkılmadan ülkemizin genç ve yetenekli sanatçısı Mehmet Ali Alabora’yı hedef gösteriyor. Haydi, diyelim Mehmet Ali Alabora solcudur; herhalde hiç kimse beni solculukla itham edemez: Okuyup yazmaya başladığımdan beri hep sol düşünceye karşı olmuşumdur. Sayın Başbakan, ben de size de, temsil ettiğiniz düşüncelere de, partinize de karşıyım. Hem öyle karşıyım ki, sizlerin bu memleketin yönetiminde bulunmanızın Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketi olduğunu Taksim olaylarından çok önce, sizler iktidara geldiğinizden beri yazıp çiziyorum. Biraz düşünün neden? Üniversiteleri, arkadaşınız Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey ile birlikte, başlarına en bilimden uzak insanları getirerek, sayılarını eldeki imkânların karşılamasına mümkün olmayacak kadar artırarak perişan ettiniz. Tek hedefiniz kendinizden yana rektör üreterek Üniversitelerarası Kurul’u ele geçirmekti. Bunu yüz binlerce öğrenciye kıymak pahasına yaptınız. TÜBİTAK’ı beş paralık ederek, bu mümtaz kurumumuzu bilim düşmanı insanların eline terk ettiniz. YÖK’ün başına arkadaşınız, eline geçen ilk fırsatta bilimsel olarak herhangi bir varlığı olmayan ve YÖK başkanlığı esnasında ahlâki değerleri tüm milletimizce dehşet içinde öğrenilmiş olan bir zatı getirdi. YÖK Başkanı olarak o kurumumuzu istediğiniz gibi çökerttikten sonra onu taltif ederek bir de ülkemizi temsil edecek bir makama getirdiniz. On kurucusundan biri olduğum Türkiye Bilimler Akademisi’ni paçavraya çevirerek genç bilimcilerin şevkini kırmakla kalmadınız, dünyaya da bizleri rezil ettiniz. Dünyanın en önemli bilim dergileri bunları sahife sahife yazdı. Hiç ders almadınız. Yerim olsa daha da yazacağım, ama aynen iktidara geldiğiniz andan beri gerek yetiştiğiniz ortam, gerekse de tahsilinizden beklediğim gibi, sonunda kendinizi de dünyaya rezil ettiniz. Siz hâlâ Taksim’deki iyi niyetli insanların tek dertlerinin üç ağaç olduğu sözünü dünyaya anlatmaya çalışın. Anlayacağınız dilde yazayım: “Yemezler Sayın Başbakanım”. Felaketin Gerekli Kıldığı Yazı Kakao diyabetten koruyor Pennsylvania Eyalet Üniversitesi bilimcileri, her gün içilen bir fincan sıcak çikolatanın diyabetten koruduğunu buldu. Deneyler sırasında farelere yağlı yiyeceklerle birlikte kakao tozu da verilmiş. Bu şekilde ilave olarak kakao tozu ile beslenen farelerde diyabet tip 2 riskinin daha düşük olduğu ortaya çıkmış. Kakao tozu içindeki flavonoid’ler damarları açarak kanın daha rahat akmasını sağlıyor. Fareler insanlarda on kaşığa denk gelen miktarda kakao tozuyla beslenmişler. Bu haftada dört ila beş fincan sıcak çikolata demek. Bu yeni beslenme türü farelerin beden ağırlığı üzerinde herhangi bir etki yapmamış olmasına rağmen, karaciğer yağı ve ensülin seviyesi üzerinde etkili olmuş. Farelein plazmalarında %27 oranında daha az ensülin saptanmış. Bilim insanları aynı etkinin insanda da görülebileceğini düşünüyor. Fakat ne var ki kakao gibi yağ içerikli bitkiler zararlı maddeleri depoluyorlar. Bu yüzden de kakao tozunun organik ve kakao oranının da %70 olması gerekiyor. Ayrıca flavonoidlerin farelerde sadece diyabetten değil kanserden de koruduğu anlaşılmış. Kakaonun içindeki flavonoid’ler antioksidan etki yapıyor, dolayısıyla da radikalleri yakalıyor ve hücreleri sigara dumanı, alkol veya hava kirliliğine bağlı kanserden koruyorlar. Suyun yepyeni bir özelliği keşfedildi Amerikalılar yeni tekniklerin yardımıyla su buzunun yüksek basınç altında ne şekilde davrandığını bularak, elli yıllık tahmini altüst etti. Sonuçlar her şeyden önce su moleküllerinin Neptün veya Uranüs gibi büyük gaz gezegenlerinin derinliklerinde ne şekilde davrandıklarıyla ilgili bilgileri de değiştirerek, enerji araştırmaları ve tek CBT 13717 / 28 Haziran 2013 Avrupa uzay taşıma aracı “Albert Einstein” on günlük uçuşun ardından geçen hafta sonu Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaştı. İnsansız nakil aracı Orta Avrupa saatine göre geçen Cumartesi (15 Haziran) 16.07’de UUİ’ye kenetlendi. Uzay aracı Haziran başında bir Ariane 5 raketiyle güney Amerika’daki Kourou istasyonundan fırlatılmıştı. Avrupa Uzay Ajansı ESA’ya göre Albert Einstein, bugüne kadarki hiçbir nakil aracının taşımadığı kadar malzeme götürmüş Uluslararası Uzay İstasyonu’na. İnsansız otomatik transfer aracı (Automated Transfer Vehicle/ATV) yakıt, içme suyu, oksijen, yedek parça, bilimsel araştırmalar için malzeme ve altı astronot için yiyecek ve giysi taşıyor. Aracın sıvı laboratuvarı için götürdüğü deney malzemelerinin yardımıyla emülsiyonların yerçekimsizliğinin belli başlı koşullarındaki davranışlarını araştırılabilecek. 450 milyon Avro’ya mal olan misyonun beş ay kadar devam etmesi bekleniyor. Kenetlenme manevrası saatte 28.000km’lik bir hızda tam otomatik olarak gerçekleşti. Uluslararası Uzay İstasyonu daha yüksek bir yörüngeye taşınacak. Albert Einstein daha sonra Ekim ayında UUİ’nin çöpleriyle birlikte ayrılacak ve Güney Pasifik üzerinde dünya atmosferinde korlaşacak. Albert Einstein’nın ardılı olan “Georges Lemaitre” şu sıralar Almanya’da test ediliyor ve 2014 yılının ortalarında uzaya gönderilecek. Nilgün Özbaşaran Dede ‘Albert Einstein’ uzayda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle