26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye’de her 67 kişiden biri potansiyel böbrek hastası Ülkemizde organ bağışı her geçen yıl bir önceki yıla göre yaklaşık 1.52 kat artış gösterse de tüm çabalara karşı yetersiz kalıyor ve organ ihtiyacı büyük bir hızla artıyor. Kadavradan organ bağışında Avrupa ve ABD ortalamasının çok altında kalıyoruz. Organ naklinin gelişmiş olduğu ülkelerle aramızda bir kıyaslama yapmak gerekirse arada ortalama 10 kat fark olduğu görülüyor. Bu nedenle her yıl 67 bin kişi organ nakli beklerken yaşamını kaybediyor. Organ Nakli Koordinatörleri Derneği (ONKOD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve TC. Sağlık Bakanlığı Organ ve Doku Nakli Ulusal Koordinasyon Kurulu Üyesi Dr. Eyüp Kahveci, 14 Mart Dünya Böbrek Günü’nde ülkemizde kadavradan yapılan nakillerin yüzde 20 oranında olduğu söylerken Avrupa’daki oranın yüzde 8085’lerde olduğunu ifade ediyor. Ülkemizde geçen yıl tespit edilen 1477 beyin ölümünden ailelerin izniyle organları alınabilen donör sayısının sadece 345’te kaldığını ifade eden Dr. Eyüp Kahveci bu oranın yüzde 23 gibi düşük bir seviyede olduğunu söylüyor. “Ülke olarak kadavradan nakilleri artırmak zorundayız” diyen Kahveci, her yıl organ nakli bekleme listelerine 45 bin kişinin eklendiğini ancak yalnızca 3 bin civarında hastaya organ nakli yapılabildiğini söylüyor. Bunun için hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde meydana gelen beyin ölümlerinin zamanında tespit edilmesinin önemine değinerek başta sağlık çalışanları olmak üzere halkın ve ailelerin organ bağışı konusunda önceden bilinçlendirilmesi gereğini vurguluyor. Son yıllarda yapılan yoğun çalışmalar ve yapılan organ bağış kampanyaları sonucu organ nakli ve bağışı konusunda bilgi düzeyinin artmasına rağmen sayıların yetersiz olduğunu söyleyen Kahveci şöyle konuşuyor: “Vatandaşlarımızın organ bağışı konusundaki önemli çekincelerinden biri de dinsel nedenler. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 06.03.1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ bağışı ve naklinin caiz olduğunu açıklamıştır. Türkiye’de kadavradan bağış oranı %23 iken muhafazakâr olarak nitelenebilecek Katolik bir toplum olan İspanya’da bu oran yüzde 85’tir.” Şeker ve yüksek tansiyon hastaları risk grubunda Kahveci nakle en çok ihtiyaç duyabilecek risk gruplarınıysa şöyle tanımlıyor: “Kronik böbrek hastalığının nedenleri arasında en sık görülen iki önemli hastalık hipertansiyon ve diyabettir. Bunların sıklıkları ne yazık ki ülkemizde çok fazla. Hipertansiyon yüzde 33 oranında görülürken diyabete yüzde 13 oranında rastlanıyor. Ülkemizde her 67 kişiden 1’i potansiyel böbrek hastası. Bu hastalar, hastalığın ilerleyen safhalarında böbrek nakline ihtiyaç duyuyor. Ülkemizde 2015 sonunda 100 binin üzerinde hastanın kronik böbrek hastalığı nedeniyle diyalize girmek zorunda kalacağı hesaplanıyor. Bu çok büyük bir rakam: Hem sağlık sistemimiz hem de sosyal güvenlik sistemimiz için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle, daha fazla hastaya nakil yapmak için organ bağışını geliştirmemiz için her bir birey üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.” Borschberg: “Yolcu uçakları güneş depolayıp uçabilecek!” Dünyanın çevresini dolaşmaya hazırlanan Solar Impulse projesinin üstyöneticisi (CEO), mühendis ve eski jet pilotu Borschberg ve ekibi, Bilfen Okulları Çamlıca Kampusu’nda öğrenciler “Yolcu uçakları da güneş depolayıp uçabilecek mi?” konusunda bir sunum yaptı ve öğrencilerin sorularını yanıtladı. Borschberg, sadece gündüz değil gece de uçabilme özelliğine sahip uçaklarıyla, 2013’te Amerika’nın etrafında, 2015’te dünyanın çevresinde dolaşarak rekor kırmayı hedefliyor. Solar Impulse’un amacının, doğadaki enerjiyle neler yapılabileceğini, hava kirliliğinin nasıl önlenebileceğini tüm dünyaya duyurmak olduğunu belirten Borschberg, “Güneş enerjisiyle çalışan bu aracı üreterek güneş enerjisinin günlük yaşamda kullanılacak büyük bir kaynak olduğunu ispatladık” diye konuştu. Borschberg, öğrencilerin “Güneş enerjisi ile çalışan bir uçak gece uçuşu gerçekleştirebilir mi?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Solar Impulse projesi öncesinde, sadece gündüz uçan tasarımlar oldu. Bizim projemizde, gece uçuşu için bir şekilde enerjiyi doğru kullanmalı ve ek bir alet olmalıydı. 1 m2’lik bir güneş paneli tüm gün boyunca 100 watt’lık bir enerji biriktirir ama bu sadece saç kurutma makinesini çalıştıracak bir enerjiyi biriktirir. 200 m2’lik güneş enerjisi paneli ise bir scooter çalıştırabilecek güçtedir. O yüzden panel ne kadar büyük olursa biriktirilecek olan enerji miktarı da bu oranda fazla olacaktır. Normal uçaklar iniş esnasında hızlarını azaltarak inerler ancak biz enerjiyi doğru kullanmak için tam tersine hızımızı artırırız. Uçak sistemlerinde tam tersi bir sistem kullanıyoruz.” Yunus Aran Buluşması’nda iki mimarlık konferansı Mimar Sinan Üniversitesi 1999 Mimarlık Bölümü mezunu Yunus Aran’ın anısını yaşatmak, öğrencilerin birikimine katkıda bulunmak amacıyla 2001 yılından bu yana her yıl düzenlenen Yunus Aran Konferansları,12 Mart Salı günü MSGSÜ ve İTÜ Mimarlık Fakülteleri’nde öğrenci ve öğretim üyelerinin katılımıyla gerçekleşti. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde mimarlık öğrenimini tamamlayan, 1964’te Danimarka Kraliyet Akademisi’nden yüksek lisans derecesini alan, 1966 yılından itibaren Türkiye’de önemli projelere imza atan mimar Erkut Şahinbaş, birlikte çalıştığı Fin mimarisinden ve onun ayrılmaz parçası olarak kabul edebileceğimiz ışığın gücünden etkilenmiş bir mimar. Ancak Şahinbaş’ın bu karakteristik mimariyi taklit etmeden kendi mimarisini oluşturması ve her tasarımında ışığı önemseyerek çözüm üretmesi bugün başarılı ve uzun soluklu mimarlık hayatının en önemli çabası olarak kabul ediliyor. Şahinbaş,“Mimarlık:Işıkla Serüven” başlıklı ışığın bir eleman olarak mimarideki yerine dikkat çeken konuşmasına kuzey ülkelerine özgü olan yeşil ışık oluşumunu gösteren etkileyici bir video gösterisi ile başladı, tapınak, kilise, cami gibi farklı din ve kültürlere ait örnekler üzerinden özellikle dini yapılarda gizemli mekanın ışıkla oluştuğunu vurguladı. Şahinbaş, tasarladığı Karadeniz Teknik Üniversitesi Spor Salonu, Doğramacızade Camii gibi ışığın iç mekandaki varlığını mimari bir mesele olarak ele aldığı binaları örnek verdi, ışığın kullanımını, maket üzerinden çözüm üretme sürecinde belirlemenin de önemine dikkat çekti. Konferansı ikinci konuğu Columbia Üniversitesi GSAPP’a bağlı CLab araştırma biriminin direktörü ve INABA Mimarlığın kurucusu, akademisyen ve mimar Jeffery Inaba’ydı. İTÜ’deki “İçeriğe Biçim Vermek” başlıklı İngilizce gerçekleşen konferansında Jeffery Inaba, tasarım stratejilerinin temelini oluşturan analiztabanlı yöntemlerle gerçekleştirdikleri; Whitney Amerikan Sanatları Müzesi, Public Art Norway, Enel Sevgi Türkkan, Emine Görgül, Jeffery Inaba, Emine Güreli, Yüksel Demir. CBT 1357/ 17 22 Mart 2013 Jeffrey Inaba:“İçeriğe Biçim Vermek” Contemporanea ve Red Bull için geliştirdikleri yaratıcı projelerini izleyenleriyle paylaştı. Bağımsız bir mimarlık yayını olan, Volume dergisinin editörlerinden ve yakın dönemde yayımlanan “World of Giving” kitabının da yazarı olan Inaba; ekonomik küçülme dönemlerinde tasarım ve mimaride diyalogu imkan veren, geri dönüşüm sağlayan, ucuz, fonksiyonel, iş olanaığı sağlayan, yaratıcı projeler üretilebileceğini gösterdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle