17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİ VE KORE Tüm dünyanın ve ülkemizin başta gelen televizyonlarını, bilgisayarlarını ve akıllı telefonlarını üreten Güney Kore’nin ekonomisi 1960’lı yıllarda Afrika ülkesi Gana’ya denk idi! Kore, nasıl oldu da günümüzde dünyanın bilim ve teknolojide lider ülkelerinden biri oldu? Erdal Musoğlu ([email protected]) Sakat, özürlü, Kore’nin bilgi ekonomisi devrimi engelli NASIL BAŞARDIĞININ KISA ÖYKÜSÜ Prof.Dr.Coşkun Özdemir, .coskunoz@superonline. com Y azımıza, hepimizin yakından tanıdığı, Kore’nin Samsung firmasının günümüzdeki durumunu özetleyerek başlayalım. Samsung 2009’dan beri dünyanın en büyük bilgi teknolojisi şirketidir. Firma 88 ülkede üretim yapıyor ve 370.000 kişi çalıştırıyor. LCD ve LED paneller, TV ve akıllı telefon üretiminde dünya birinciliği Samsung’dadır. Koskoca ABD, AB ve Japon firmalarına karşı bu inanılmaz başarı nasıl sağlandı? • Kore, gayrı safi milli hasılasının 2012 yılında yüzde 3.74’ünü araştırma geliştirmeye ayırarak dünya birincisi oldu. Toplam ARGE harcamalarında ise yılda 56 milyar dolarla dünya beşincisidir. Türkiye için bu oran 0.92 olup, yıllık toplam 7.5 milyar dolar ARGE harcaması ile dünya 22. ncisidir. Tabii söz konusu araştırma geliştirmelerin hangi dallarda yapıldığı, ne düzeyde olduğu ve ne sonuçlar verdiği ayrı konudur (1) • Kore, Uluslarası Telekomünikasyon Birliği’nin (International Telecommunicaiton Union ITU) her yıl yayınladığı bilgi ve iletişim gelişim indeksindeki (ICT Development Index) 155 ülke arasında birincidir! Bu indeks, bir ülkenin bilgi toplumu olmaya ne kadar yaklaştığını ifade eder. Türkiye bu sıralamada 69 uncu ülkedir (Ref. 2). • Kore, toplam ihracatının yüzde 30 kadarını yüksek teknoloji ürünleri ile yapıyor. Bu oran ABD için yüzde 20, Türkiye için ise yıllardır yalnızca yüzde 2 dir. (Ref. 3) Nasıl başarıldı? Nasıl oldu da Kore bu kadar kısa bir sürede böyle bir yol katederek bilgi ve iletişim sektörlerinde dünyanın önde gelen güçlerinden biri oldu? Herşeyden önce bu büyük başarıda devletin temel rolünün altını çizmek gerekir. Vizyonu, stratejiyi ve politikaları belirleyen, kamu sektörü ile özel sektörün yakın işbirliğini sağlayan, öncelikli olarak belirlenen sektörleri büyük projeler ve mali kaynaklarla destekleyen hep devlet oldu. Devlet ayrıca çok gelişmiş bir iletişim altyapısı oluşturdu ve birçok önemli ICT (Information and Communication Technology) projesi başlattı. Kore’nin 1960’larda başlayan ekonomik gelişmesinin altında güçlü bir bilim ve teknoloji kapasitesinin geliştirilmesi yatar. 1980’lere kadar sadece devletin araştırma merkezleri, bir tek teknik üniversite ve bir merkezi araştırma parkında yürütülen çalışmalar daha sonra hızla özel sektör tarafından üstlenildi. Sonraki yıllarda devlet bir ulusal bilim ve teknoloji programı hazırlamaya ve bunun önemli miktardaki kaynaklarını sağlamaya odaklandı. 21’inci yüzyıla girildiğinde, Kore, araştırmacı sayısı ve araştırma geliştirme harcamalarında güçlü bir performans yakaladı ve geçen on küsur yılda da bu performansını geliştirerek sürdürdü. Teknolojik gelişmenin itici güçleri: Kore’nin bu teknolojik gelişmesinin 1990 sonrası itici güçleri bilgi teknolojileri endüstrisi ve daha az bir ölçüde de olsa biyoteknolojiler oldu. Ülkenin ‘eski’ endüstriyel ekonomiden yüksek teknolojili ekonomiye geçiş stratejisi ulusal kaynakların bu sektörlere odaklanmasını ve gerekli altyapının kurulmasını sağladı. Öncelikli alanların belirlenmesi 2000’li yılların başında Kore’nin bilim ve teknoloji politikalarını oluşturma ve uygulamadan sorumlu bakanlıkları olan Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı (Ministry of Education, Science and Technology) ile Bilgi Ekonomisi Bakanlığı (Ministry of Knowledge Eco KORE’NİN DÜNYA BİRİNCİLİKLERİ nomy) aracılığı ile “21 inci Yüzyılın Sınırları” adlı büyük bir ARGE programı başlatıldı. Program, 10 yıl içerisinde, yeni oluşmakta olan 3 dalda 23 projeye 3 milyar dolarlık bir katkı sağladı. Söz konusu dallar, biyobilim, nanoteknoloji ve uzay teknolojileri alanlarıdır. Temel bilimlere ağırlık verilmesi Yine 1990’lı yıllarda Kore’nin stratejik planlayıcıları ülkenin ‘Büyük Bilim (Big Science)’ vizyonunu geliştirdi, temel bilimlere önemli miktarda kaynağın ayrılmasını ve ülkenin birçok önemli uluslarası projeye aktif olarak katılmasını sağladı. Bir diğer deyişle Kore, daha 20 küsur yıl öncesinden, ileri teknolojilerde inovasyon yapabilmek için, bunların temelindeki teorik bilimsel çalışmaları en üst düzeyde ve ülke içinde yapmanın gerekli olduğunu gördü ve bunu uygulamaya koydu. Kore uluslarası ölçekte yürütülen birçok ‘Big Science’ projesinin aktif üyesidir. İşte iki örnek: • Kore, 20062035 yılları arasında uzanan ‘Ulusal Füzyon Enerjisi Geliştirme Planı’ çerçevesinde özel araştırma projelerinin her birine 30’ar milyon doları bulabilen kaynak sağlıyor ve ITER (International Thermonuclear Experimental Reactor) konsorsiyomunun üyesidir. • Kore’nin ‘Uzay Teknolojileri Geliştirme Programı’ üç alana odaklandı: Çekirdek uzay teknolojileri, fırlatıcılar ve uydular. Kore kendi teknolojisi ile ürettiği birçok uydusunu kendisi fırlatmakta ve NASA ile birçok alanda işbirliği yapmakta. Kore’nin temel bilimler stratejisi önümüzdeki yıllarda ARGE kaynaklarının yüzde 50’sini temel bilimlere ayırmayı ve şu alanlara odaklanmayı öngörüyor: Uzay araştırmaları, yerküre uyduları, genetik araştırmalar, nükleer füzyon ve parçacık fiziği. (Ref.4) SONUÇ CBT 1397 18 / 27 Aralık 2013 1.http://en.wikipedia.org/wiki/Listofcountriesbyresearchanddevelopmentspending 2. http://en.wikipedia.org/wiki/ICTDevelopmentIndex 3. http://data.worldbank.org/indicator/TX.VAL.TECH.MF.ZS 4.www.brookings.edu/~/media/research/files/papers/2012/9/12%20ko rean%20technology%20campbell/cti19%20koreatechpaperformatted. pdf Görüldüğü gibi Kore, kendi bilim ve teknoloji vizyonunu yıllarca öncesinden oluşturdu, odaklanacağı alanları dikkatle seçti, önce ağırlıklı olarak devlet eliyle yapılan ARGE çalışmaları aşamalı olarak ama hızla özel sektöre devredildi; devlet, planlama, altyapı ve koordinasyon görevlerini aksatmadan ve geliştirerek sürdürdü. Ülke, eğitime, temel bilimlere, araştırmacı sayısı ve niteliğine büyük önem verdi ve uluslarası işbirliklerini en yüksek düzeyde gerçekleştirdi. Kore modeli ve Kore örneği, küçük bir ülkenin, yurtsever, iyi eğitimli ve çalışkan insanlarının, uzun vadeli planlama, doğru seçilmiş alanlara odaklanma ve iddialı ama gerçekçi hedefler etrafında birleştiğinde neler yapabileceğinin en iyi örneğidir. Ülkemizin durumuna ve gündemine baktığımızda, önümüze hedef olarak ‘dindar ve kindar nesiller yetiştirmek’ konduğunda, TÜBİTAK, TÜBA ve üniversitelerimiz iktidarın ideolojisinin hizmetine sokulduğunda ve yukarıdaki yaşamsal konuların bir teki bile bizde tartışma konusu dahi olmadığında, ne yazık ki Kore örneğinden ülkemiz için çıkarılacak derslere bile değinmek anlamsız görünüyor... Referanslar: 1963 Eylül ayında Türkiye’yi temsilen Kopenhag’da Dünya Sağlık Örgütü’nün 10 aylık rehabilitasyon kursuna katıldım. Amaç gelişmekteki ülkelerde rehabilitasyon faaliyet ve örgütlenmelerini gerçekleştirmekti. Daha o yıllarda Danimarka’nın bu alanda örnek bir ülke olduğunu fark ettim, orada 23 ülkeden gelen kursiyerler çok şey öğrendik ve sosyal engelli (socially disabled) kavramı ile tanıştık. Çünkü orası gelişmiş ve bilime, bilimselliğe öncelik veren, bundan yararlanan bir ülke idi. Yurda dönüşümde Sağlık Bakanlığı’nın desteği ile çalıştığım hastanede bir rehabilitasyon ünitesi kurmayı başardık. Bakanlık benim isteğim üzerine Danimarka’dan bizimle çalışmak üzere bir fizyoterapist (Maria Kholler) getirtti (1965). Bizde yeni kurulmuş olan fizyoterapist okulu henüz mezun vermemişti. Bu Danimarkalı uzman kişi ile kliniğimizde gerçekten büyük bir değişiklik meydana geldi. Ankara’daki okulun ilk mezunlardan iki fizyoterapistin kadromuza eklenmesi ile yardımcı eleman da yetiştirmeye başladık. Ayni yıl Devlet Planlama Teşkilatı’nın istei üzerine 1965 yılında “Sakatlar Hakkında Rapor” hazırladım. Evet o yıllarda disabled, crippled, handicapped gibi sözcüklerin karşılığı olarak dilimizde “sakatlar” sözcüğü kullanılıyordu. Daha sonraki yıllarda “özürlüler” tercih edildi. Ancak yıllardır “engelliler” sözcüğü kullanılıyor. Ama hâlâ özürlüleri tercih edenler var. AKP başkan yardımcısı Hüseyin Çelik’in artık engelliler sözcüğü kullanılacaktır, kararı verildiğini belirtmesini bu yüzden yadırgadım. Uzun yıllardır engelli dernekleri konuşmaları ve yazılarında bu sözcüğü kullanıyorlar. 3 aralık Dünya Özürlüler Günü olarak kabul edildi. Yurdumuzda bu tarihte çeşitli ortamlarda ve üniversitelerimizde engelliler konusu ele alınıyor ve programlar düzenleniyor. Özürlüler İdaresi ve bazı belediyeler de aralığın ilk haftasında bu konuda seminerler düzenliyor. Bu gelişmeler sevindiricidir. Yurdumuzda 8.5 milyon engelli bulunduğu devletçe bildiriliyor. Ben her fırsata bu rakamın eksik olduğunu WHO tanımında yer alan sosyal engelli unsurunu ihmal etmememiz gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum. Yoksulluk içinde bunalan, eğitim yoksunu kişiler, eşlerinden dayak yiyerek yaşayan kadınlar, baba baskısı altındaki genç kızlar sosyal engelli sayılmak gerekir. 8.5 milyon içinde bedensel engelliler, görme, işitme engelliler, zihinsel engelliler, otistikler, mongollar, epileptikler var. Bunların insanca yaşaması, okula eğitime istihdama ulaşabilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesidir amaçlanan. Türkiye 2006 yılında uluslararası bir anlaşmaya imza attı. Bu anlaşma kamuya açık tüm binaların, taşıt araçlarının, asansör ve tuvaletlerin engelliler için ulaşılabilir olması koşulunu getiriyor. Bunun için verilen 7 yıllık süre 2013 Temmuzunda sona ermiştir. Ancak yurdumuzda henüz bu he
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle