17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; [email protected] ANTROPOLOJİ BULUNAN TAM KAFATASI TARİHİ DEĞİŞTİRECEK Mİ? Yarının Türkiye’si, geleceğini inşa etmek için yararlanabileceği çok değerli bir uzmanını, Oktay Ekinci’yi kaybetti. Şimdi mimar ve mühendislerin, onun uzmanlık birikimini geliştirerek yarınlara taşımak gibi bir görevleri var… İslâmî Sermayenin İktidarı ve Sanayimiz (3) RTE’nin, kendi deyimiyle, ‘sermayenin el değiştirmesi’ (TÜSİAD çatısı altında örgütlü sermayenin Anadolu sermayesi diye nitelediği İslâmî sermayeye aktarılması) için elinden geleni ardına koymadığını anlatmaya çalışmıştım. Türkiye’de sermaye daha önce de el değiştirmişti; olgunun kendisi yabancımız değil… 1942’de yürürlüğe konan ‘Varlık Vergisi’ uygulaması ve ‘67 Eylül (1955) Olayları’ da, görünürdeki nedenleri her ne olursa olsun, objektif olarak, ticaret sermayesi ve bu bağlamda zanaatkârlığa dayalı küçük işletmelerin önemli ölçüde el değiştirmesi sonucunu doğurmuş; yerli sermayenin ve denetimindeki iç pazar paylarının önemli bir bölümü azınlıkların elinden çıkmıştı. 1980’li yıllarda hızlanıp günümüzde de sürmekte olan devlet işletmelerinin özelleştirilmesi ya da faaliyetlerinin durdurulması sonucu mal varlıklarının genellikle değerlerinin altında kalan bedellerle özel sektöre devri de sermayenin el değiştirmesidir. Bu el değiştirmede de, devletin sabit sermaye yatırımlarının el değiştirmesinden çok, sonuçta devlet işletmelerinin pazar paylarının özel sektöre devredilmiş olması önemlidir ve konunun can alıcı noktası budur. Özel sektördeki sermaye birikiminin, özellikle de TÜSİAD’ın temsil ettiği sanayi sermayesinin bu üç devir sonucunda hâsıl olduğunu söylemiyorum. Ama bu üç olgunun ülkemizdeki toplam sermaye birikimde önemli bir rol oynadığı da yadsınamaz. Söz konusu el değiştirme süreçlerinde sermayesine el konulan kişi ve kurumların bilgi ve deneyimleri de otomatik olarak el değiştirir mi? İlk ikisinde bu birikimi temsil edenlerin ezici çoğunluğu ticaret ve zanaatkârlık yanı ağır basan kültür birikimleriyle birlikte ülkeyi terk ettiler. Ülke için bu bir kültür kaybıydı ve bu açığın diğer yerli unsurlarca kapatılması bir hayli zaman almıştır. Üçüncüsünde durum farklıdır. Devlet işletmelerindeki sınaî bilgi ve deneyim birikimine el konması sabit sermayenin el değiştirmesinden çok önce başlamıştır. Daha 80’li yıllara gelmeden yürürlüğe konan devlet işletmelerini lânetleme, çalışanlarını aşağılama kampanyaları sonucunda sanayi bilgi ve becerisi kazanmış bir beyin gücü zâten devletten koparılmış ve özel sektöre aktarılmıştı. Demek ki, bu el değiştirmede sanayi bilgi ve deneyim birikimi açısından ülke toplamında bir kayıp söz konusu olmadı. Burada ülke açısından kayıp, kapitalizmin dünya sistemi içinde kalarak sonradan sanayileşme sürecine giren ülkelerde çok daha akıllıca, çok daha etkin kullanılabildiği görülen ve o ülkeleri sıçratmakta kaldıraç görevi gören bir seçeneğin bunun kültürüyle birlikte yok edilmesidir. Günümüzdeki el değiştirme sürecinde TÜSİAD çatısı altında temsil edilen sanayi sermayesi kimin eline geçecektir? Sermaye birikimi ve kültürü ağırlıklı olarak ticarete, rant ekonomisine ve devlet ihalelerine dayanan İslâmî sermayeye… Sermayedarından teknokratına, teknokratından bürokratına kendi inanç sistemine Sünnî İslâm’a mutlak bağlı olunmasından başka şart aramayan bir ‘tek adam’ iktidarının denetimine… Bu el değiştirme gerçekleşirse, Türkiye, sanayi bilgi ve deneyimi açısından gelebildiği noktadan geriye doğru sıçrayacaktır. Savunma sanayiinde, bu iktidar döneminde kaydedilen nispî gelişmeler sizleri yanıltmasın. Bu gelişmeler tek adamın biraz da İran’ın kendi imkânlarına dayanarak sahip olduğu nispeten bağımsız silah gücüne öykünerek ve salt kendi siyasî hedeflerine ulaşmak için elinden geldiğince işlerine karışmadığı asker/sivil ehil eller tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak, hizmete özel davalar yoluyla yürütülen TSK’daki kadro operasyonunda asker/sivil o ehil ellerin sistem dışı bırakılıp bırakılmadıkları önemli bir soru işaretidir; bu unutulmamalı… Şimdi iki hafta önceki sorumuzu yineleyelim: TÜSİAD çatısı altındakiler bunca zamandır ettiklerini buluyorlar diye sevinelim mi? Karar sizin… Tüm ilkel insanlar aynı türden mi? G Çok iyi korunagelmiş 1,8 milyon yıllık ilkel insan kafatası alışılmışın dışında özelliklere sahip. Bilim insanları insanın soyağacında bazı değişikliklerin yapılabileceğini düşünüyor ürcistan'da bulunan gelmiş geçmiş en iyi korunagelen kafatası insanın soyağacını altüst etti. Yetişkin bir ilkel insan türüne ait olan 1.8 milyon yıllık kafatasından anlaşıldığı üzere beyin hacmi sanılandan daha küçük. Ayrıca bu bölgede bulunan çeşitli ilkel insan kalıntıları bunların tek bir türe ait olabileceğini gösteriyor. Homo erectus, Homo habilis, Homo rudolfensis bugüne kadar, aşağı yukarı aynı tarihlerde yaşamış olan birkaç ilkel insan türü bulundu. Fakat şimdiye dek bulunan fosiller tek bir türe giremeyecek kadar farklıydılar. Sonuçta bunlarda insanın soy ağacındaki farklı dallara ait özellikler görülüyordu. Gürcistan'da bulunan kafatası şimdi bu kabul gören görüşü değiştirebilir. Bilim dünyasında büyük yankı uyandıran kafatası Gürcistan'ın güneyindeki Dmanissi platosunda gerçekleştirilen kazılarda bulundu. 1990'lı yıllarda da burada 1.7 ve 1.85 milyon yaşlarında olan en az dört ilkel insan kalıntısı günışığına çıkarılmıştı. Kafatası ve iskelet parçalarının özellikleri, Afrika'da bulunan ve aynı tarihlerde yaşamış olan Homo habilis ve Homo erectus fosillerine çok benziyordu. Bilim insanları bu fosilleri bu yüzden Homo (insan) soyuna sınıflandırmışlardı ve bunlar Afrika dışındaki en eski ilkel insan kalıntıları olarak bilinir. Bununla birlikte söz konusu kalıntıların hangi ilkel insan türüne ait oldukları tartışmalı kaldı. Özellikle de bulunanlar genelde kafatası parçaları ve eksik iskelet kalıntılarından oluştuğu için. Fakat anlaşıldığı üzere kalıntılar farklı cinsiyetlere ve farklı yaş gruplarına aitler. GÖRÜŞLERİ DEĞİŞTİREBİLİR İLGİNÇ ÖZELLİKLER David Lorgkipanidze (Gürcistan Ulusal Müzesi, Tiflis) ile çalışan ekibin bulduğu 1,8 mil CBT 13898 / 1 Kasım 2013 yon yıllık tüm kafatası, yetişkin Homo'nun nasıl bir yüz görüntüsüne sahip olduğunu gösteriyor. "Skull 5" olarak isimlendirilen kafatası sürprizlerle dolu. Bu ilkel insanın beyni beklenilenden daha küçük çıktı. 546 santimetreküp hacmindeki beyni, öncü insan Australopithecus'un beyninden pek büyük değil ve Homo erectusu temsil eden birçok fosilin beyninden de daha küçük. Bu önemli bir bilgi. Çünkü bugüne kadarki tahminlere göre ilk insanlar, beyinleri büyüdükten sonra Afrika'yı terk etmişlerdi. Dmanissi insanı küçük beynine rağmen öne çıkık çenesi ve belirgin kaş kemerleriyle çok büyük bir yüze sahipti. Eğer Skull 5'in üst kafatası ve yüz kemikleri Afrika'da iki ayrı bölgede bulunmuş olsaydı, herhalde iki farklı türe ait olduğu düşünülürdü, diyor bilim insanları. Bu özellikler kombinasyonu bugüne kadar hiç bir Homo fosilinde görülmemiş. Nitekim Dmanissi insanı küçük beynine rağmen göreceli olarak gelişkin bir beden yapısına sahipti. 1.461.66m boyunda olduğu tahmin edilen Dmanissi insanın kilosu da yaklaşık olarak 50 kilo olmalıydı diyor uzmanlar. Dmanissi kafatasını ilginç kılan başka bir olay daha var. Daha önceleri bulunan kalıntılarla birlikte bölgede şaşırtıcı bir çeşitlilik görülmekte ki bu da antropologlara o zamanki insanlar arasındaki bireysel farklılıkları incelemek için eşsiz bir fırsat sunuyor. Bölgede bulunan fosil çeşitliliği kadınlardan, küçük yüzlü ve küçük çeneli gençlerden, çok gelişkin yüz hatlarına sahip yetişkin erkeğe kadar uzanıyor. Dmanissi buluntuları o kadar farklı görünüyorlar ki bunları farklı türler olarak bile sınıflandırılabilirdi. Ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle