Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÜNİVERSİTE REFORMU Üniversite Reformunun 80. yılında 2013 Nobel Kimya ödülü kazanan retrospektif bir değerlendirme bilimciler yüksek yayınlara sahip Sayıları toplam 150, refomun yirminci yılına gelindiğinde ise asistanları, teknisyenleri ile birlikte sayıları 1200’e yaklaşan yabancı bilim insanları, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş medeniyet düzeyine erişme hedefine önemli bir katkıda bulundu.. Selim Seyhan, selim.seyhan@gmail.com B üyük Atatürk’ün önderliğinde 1933 yılında gerçekleştirilen Üniversite Reformu geçtiğimiz Temmuz ayında 80. yılını doldurdu, ancak bu önemli olay kayda değer bir biçimde anılmadı. O günkü adı İstanbul Darülfünunu olan İstanbul Üniversitesi çok köklü bir reformla 31 Temmuz 1933 tarihinde, artık işlevini dolduran Osmanlı dönemi yüksek okul konumundan zamanın evrensel şartlarına uygun bir üniversiteye dönüştürüldü. Reform konusundaki görüşleri için zamanın hükümeti tarafından davet edilen İsviçre’li pedagog Albert Malche’nin raporu doğrultusunda, görevde olan dinamik ve devrimci Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in, bütün diğer Cumhuriyet devrimlerinde yapıldığı gibi, hızlı ve kararlı adımları sonucu, bu reformun da önemli ölçüde başarılı olduğu söylenebilir. Genç Cumhuriyet’in kurucuları, sunulan çeşitli imkanlara rağmen kendini yenileyemeyen Darülfünun’un, medrese sistemine dayalı yapısı ile artık yeni çağa uyamayacağına kesin olarak ikna olur ve 31 Mart 1933 tarih ve 2252 sayılı Üniversite kanunu ile düğmeye basılır. İstanbul Darülfünunu lağvedilerek, 155 kişilik kadrosundan 96 kişinin işlerine son verilir, yerlerine ilk aşamada Almanya’da Naziler’in işlerine son verdiği Musevi asıllı 30 yabancı profesör kadroya alınır. Mevcut öğretim görevlisi eksiğini kapamak için de bu yabancı profesörlere yardımcı olmak üzere Atatürk’ün emri ile yurtdışında tahsillerini tamamlayan Türk gençleri atanır. Almanya’daki Nazi rejiminin uygulamaları sonucu ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılan bu öğretim görevlilerinden oluşan ve sayıları sonraki senelerde 150, refomun yirminci yılına gelindiğinde ise asistanları, teknisyenleri ile birlikte sayıları 1200’e yaklaşan bu insanların, bulundukları süre içerisinde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş medeniyet düzeyine erişme hedefine önemli bir katkıda bulunduğu yadsınamaz. Hükümetimizin yeni üniversitede çalışma daveti Musevi Alman bilim adamlarının en tanınanlarının da dikkatini çekmiş, ünlü fizikçi Albert Einstein da, meslektaşlarının Türkiye’de görev almasını teşvik etti. Daveti kabul eden çok ünlü 3 bilim insanı, Friedrich Dessauer (Radyoloji), Hans Reichenbach (Felsefe) ve Wilhelm Röppke (İktisat) Türkiye’deki görevlerine başladı, ancak kısa süre sonra İsviçre ve ABD’den gelen üniversite tekliflerini kabul ederek ülkemizden erken ayrıldılar. Diğer taraftan o sırada bilimsel erkleri daha mütevazi olan bilim adamları, örn. Rudolf Nissen (Cerrahi), Erich Frank (İç Hastalıkları), Richard von Mises (Matematik), Fritz Arndt (Kimya), Alexander Rüstow (İktisat), Fritz Neumark (İktisat), Wilhelm Liepmann (Jinekoloji), Josef Igersheimer (Göz Hastalıkları), Felix Haurowitz (Biyoloji), Erich Auerbach (Edebiyat) Ernst von Aster (Felsefe), Ernst E. Hirsch (Hukuk), Alfred Kantorowicz (Diş He kimliği) ve Ernst Reuter (Şehir Planlaması) gibi bilim adamları ise, ülkemizde uzun süre hizmet ettiler. Bir kısmı kısa zamanda derslerini Türkçe vermeye başladı ve yanlarına asistan olarak verilen genç Türk yardımcılarını yetiştirerek, Türkiye’ye çok büyük hizmetlerde bulundular. Hatta bunlardan yaşamlarını Türkiye’de noktalayanlardan bazıları, vasiyetleri üzerine Türkiye’deki mezarlıklarda ebedi uykularını uyumaktalar. Erich Frank (Dahiliye), Curt Kosswig (Zooloji), Clemens Bosch (Arkeolojinümüzmatik), Bruno Taut (Mimar), Siegfried Oberndorfer (Pataloji) bunlardan bazılarıdır. Her büyük projede olduğu gibi, bu reformda da bazı aksamalar oldu. Yabancı öğretim görevlilerinin Türk meslektaşlarına göre orantısız yüksek maaş almaları hoşnutsuzluklara neden oldu. Ancak her ne kadar daha yüksek maaş almış olsalar da, Türk meslekdaşlarından farklı olarak, asli görevlerinin dışında bir görev de yapamadıklarını unutmamak gerekir. Hekimler özel muayehane açamadı, hukukçular da avukatlık hizmetleri yapamadı. Bazı öğretim görevlilerinin kişisel kaygılar ve bencilliklerden dolayı eleman yetiştirmekten kaçınmaları, endüstri ve sağlık hizmetleri için çok önemli olan ara eleman (örn. dişçilikte teknisyenler) yetiştirilememesi ve önemli sayıda nitelikli yabancı öğretim görevlisinin ilk fırsatta başta ABD olmak üzere başka ülkelere gitmeleri gibi sebeplerle, reformun ilk hedeflerinden önemli sapmalar oldu. Gelen bilim adamlarından, hizmetleri ile alanlarına vurdukları damga sayesinde bazılarının, eğer hayattalarsa artık kendileri yüzlü yaşlarına gelen öğrencileri ve onların yetiştirdikleri tarafından, günümüzde hala takdirle anılmakta oldukları yadsınamaz. Peki geçtiğimiz aylarda 80. yılı dolmuş olan bu büyük reformu son analizde nasıl görmeliyiz? 1933 reformu için gelen profesörler ülkelerindeki korkunç baskıdan kaçarak, Türkiye’de bilimselliğe dayalı bir yüksek eğitim ortamı kurdular. Ki onlardan bir kısmı, zamanın yöneticileri tarafından pek çok kanun taslağı hazırladı ve bunlar kanun haline geldi. Örneğin hâlâ yürürlükte olan Atatürk’ün manevi haklarına karşı işlenen suçlara dair kanun, Ernst E.Hirsch tarafından hazırlanmıştır. Ne yazık ki bugün politik baskılarla akademik özgürlüğün kısıtlandığı ortam, bu kez ülkemizde hüküm sürmektedir. Geçen süre içerisinde bilimsellikte gelinen noktanın daha fazla kaybolmaması için gereken tedbirlerin aklı selim ile alınacağını umalım. Not: Yazar, ABD’de organik kimya ve eczacıhık dallarında master yaptı ve kimyager olarak çalıştı. Daha sonraz döndüğü Türkiye’de kimya ve ilaç endüstrisinden 2011’de emekli oldu. Babası Kimya Profesörü Muvaffak Seyhan (19101986), devlet adına Almanya’da eğitim aldıktan sonra, ülkemizde Alman Profesörlerinden Fritz Arndt’ın yardımcılığına, sonra da İstanbul Üniversitesi Kimya Enstitüsü direktörlüğüne getirildi. M. Karplus: 948 çalışması var, 102.401 atıf verilmiş, h–152. M. A. Levitt : 786 çalışması var, 64.436 atıf verilmiş, h–117. A. Warshel: 450 çalışması var, h–100. Prof. Dr. Bahattin Baysal, bmbaysal@hotmail.com 2013 yılı Nobel Kimya Ödülleri üç bilim adamına verildi: Martin Karplus, Harvard Üniversitesi ve Strasbourg Üniversitesi, Michael Levitt, Stanford Üniversitesi, Arieh Warshel, Güney Kaliforniya Üniversitesi. Bu üç kuramsal bilim adamı 1970’li yıllardan beri bilgisayar modellemesi üzerinde başarılı çalışmalar yaptılar ve protein katlanması, ilaç ve yapay enzimlerin tasarımı üzerinde çalıştılar ve kompleks katalizörlerin işlevlerinin anlaşılmasına gayret ettiler. Bilgisayar gücündeki artış bir tarafa konulursa, Karplus, Lewitt, ve Warshel’in 40 yıl önceki sorunları bugün de ortada bulunuyor. Bilgisayar programları, büyük biyomoleküllerin atomlarını ve bağlarını, sanki onlar Newton’un klasik hareket yasalarına uygun olarak hareket eden toplar ve yaylardan oluşan sistemleri gibi simüle eder. Yaylar gerilip bükülebilir ve moleküllerin şekilleri değişir. Ancak bu simülasyonlarda, gerçekte bağlar kopmaz ve bu nedenle reaksiyonlar yürümez. Bağların kırıldığı ve yeni bağların oluştuğu bir süreçte, reaksiyonları simüle etmek için programcıların moleküllerin çevresinde dolanan elektronlara neler olduğunu modellemeleri gerekir. Bu ise güç bir iştir, çünkü elektronların hareketlerini belirten kuantum mekanik denklemelerine yaklaşım için şifre yazılmasını gerektirir. Bugünki süper bilgisayarlar bile, moleküller birkaç yüz atomu geçtikten sonra hızla güçten düşerler. Kuantum mekaniği kullanarak büyük sistemleri çözmek için gereken bilgisayar gücü bulunmuyor. İngiltere’de Cambridge Üniversinde bir kompütasyon kimyacısı olan Jonathan Goodman yakın bir gelecekte bu durumun değişmeyeceğini bildiriyor. Karplus, Lewitt ve Warshel, proteinler gibi büyük moleküllerin nasıl hareket edip etkileştiklerini simule edebilmek için proteinin büyük bir kısmının bir yayüzerindekitop sistemi gibi modellenmesi gerektiğini ileri sürdüler. Daha sonra reaksiyonların gerçekleştiği kısımlar için, örneğin bir enzimin etkin yeri için, kuantum mekaniğinin kullanılmasını öne sürdüler. Söylemesi kolay ama, kuantum kısmı ile klasik kısmının birbirierine bağlanmasını nasıl sağlıyorlar? Bu iki eşelin (skalanın) nasıl etkileştiğini Goodman sorguluyor. Bu çok eşelli modelin geliştirilmesinde adayların yaptıkları diğer kuramsal çalışmalar bu ödül ile onurlandırıldı. Warshel’in laboratuvarında doktoralı bir araştırmacı olan ve şimdi İsveç’te Uppsala Üniversitesinde çalışan, bir yapısal biyolog Lynn Kamerlin, bu çözüm yolunun herkesin kullandığı çok yararlı bir olanak sağladığını ve bu nedenle, nereden geldiğini düşünmeden herkesin kullandığını söylüyor. Harvard’a geldiği bir sırada Karplus ile çalışırken, Warshel elektronların düz halkalıl moleküllerin etrafında dolaştığını modelleyen bir bilgisayar programı ile çalışmaya başladı(1). 1975 yılında Levitt ve Marshel ilk kez protein katlanmasının simülasyonunu açıkladılar(2). Ertesi yıl bu iki bilim adamı lisozim enziminin şekerbazlı zincirleri nasıl simüle ettiğini gösterdiler(3). Bu ise öbür modellerin incelenmesine ve uygulamalı çalışmalarıa yol açtı. Karplus, bugün bile moleküllerin hareketini simule etmekte geniş ölçüde kullanılan CHARMM (Harvard’da Makromoleküler Mekanik Kimyası) programını geliştirdi(4). Hesaplama (computational) kimyasının biyolojik sorunların çözümündeki başarıları son derece şaşırtıcıdır. Kamerlin, Nobel çalışmaları yapılmasaydı bunların hiçbirinin gerçekleşemeyeceğini söylüyor. NOT: Bu çalışma 9 Ekim 2013 tarihli Nature dergisinde Richard Van Norden’in yazısının çevirisidir. Warshel,A. & Karplus M. J. Amer. Chem. Soc. 94, 56125625 (1972). Levitt, M. & Warshel, A. Nature 253, 694698 (1975). Warshel,A. & Levitt, M. J. Mol. Biol. 103, 227249 (1976). Koga, N. et al. Nature 491, 222227 (2012). CBT 1389 15 / 1 Kasım 2013