Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör röntgen teleskopuyla açıklığa kavuşturdu. Birden fazla antibiyotiğe dirençlik son yıllarda ciddi bir tıbbi sorun haline geldi. Git gide daha fazla hastalık etkeni, halihazırdaki antibiyotiklere karşı mekanizmalar geliştirdi. Mesela bakteri zarında yer alan ve zarı geçmeden önce etki maddesini hücreden çıkaran pompalar çok etkilidir. Frankfurt’ta Goethe Üniversitesi biyokimyacıları şimdi bu pompaların yapı planını çözerek, işlevlerini daha iyi anlayacak hale geldiler. Mini toz emici gibi işleyen bu pompalar, tehlikeli maddeleri hücrenin içinden uzak tutarak, bakterinin hayatta kalmasını garanti ediyorlar, diye açıklıyor Hijea Cha. Araştırmacılar röntgen yapı analiziyle pompanın antibiyotiği ne şekilde yakaladığını ve ne şekilde hücreden attığını buldular. Çift zarlı (gram negatif) bakterilerde bu süreç, iç ve dış zar arasındaki tabakada gerçekleşiyor. Pompa, yapısını çevrimsel bir süreç içinde değiştiriyor. İlk adımda antibiyotik, hücre içine giden yolda yakalanıp, cep biçimindeki bir bağlantı yerinde tutuluyor. Bunun peristaltik bir pompayla yerine getirildiği tahmin ediliyor. Antibiyotik molekülleri tıpkı yiyeceklerin yemek borusundan mideye itildiği gibi bir tünelden dışarı itiliyor diye açıklıyor Klaas Martinus Pos. Bağlantı cebindeki ikinci ve çok daha kuvvetli bir bağlantı daha sonra antibiyotiği pompaya sıkıştırıyor. Bu da dışa doğru ikinci bir tüneli açan ve antibiyotiği tamamen hücreden atan yeni bir şekil değişimi gibi etkiyor. Araştırmacılar ayrıca birinci ve ikinci bağlantı cepleri arasında bir anahtar yerini oluşturan küçük bir halka da buldular. Bu halkanın pozisyonu, antibiyotiğin birinci veya ikinci cepte bulunmasına bağlı olarak değişiyor. Halkanın kesin işlevi şu sıralar araştırılmaya devam ediliyor (PNAS). Buz devrinde CO2’in önemli bir kısmı okyanusun derinliklerinde toplanırken, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu düşüyordu. Depolanan bu CO2, ancak buz devrinin sonunda değişen okyanus akıntılarıyla yeniden denizin üzerine ve dolayısıyla da atmosfere ulaşıyordu. Yeni bir izotop ölçümüyle de ilk kez buzda konserve edilen CO2’in parmak izi kesin bir şekilde açıklanabilmiş. Bern Üniversitesi’nden Jo chen Schmitt ve AlfredWegener Enstitüsü’nden Hubertus Fischer tarafından geliştirilen yeni bir ölçüm yöntemiyle, buz karot örneğinde biriken havayı tamamen boşaltarak, içindeki CO2’i iyice temizlemişler. Daha sonraysa bir kitle spektrometresinde CO2’in çeşitli izotopları analiz edilmiş. Halihazırdaki iklim modellerinin düzeltilmesi ve geliştirilebilmesi için verilerin iklim modelleriyle elde edilen sonuçlarla karşılaştırılması gerekiyor. Annem, Günseli Güler Şengör 7 Şubat 2012 tarihinde öğleden sonra bir akciğer embolisi sonucu hayata gözlerini yumdu. Böylece, 17 Mayıs 1933’te İstanbul’da başlayan bir hayat, gene İstanbul’da, hem de çok sevdiği babası Mehmet Nuri Sipahioğlu’nun (18941969) Yanya’dan göçmen geldiği ve adeta bir aşkla bağlandığı Yeşilköy’de son buldu. Hem babası, hem de annesi Kudret Hanım (19031969) annemle babamın en son oturdukları köşkün önünde uzanan Saadetli Sokak’ın demiryolu kısmındaki (No. 1) son büyük köşkünü oluşturan evlerinde 48 gün arayla vefat etmişlerdi. Yurtdışında yabancı dil öğrenmek, beyni anadil gibi şekillendiriyor Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1308/ 7 13 Nisan 2012 Günümüzden 20.000 yıl önceki buz devrinde atmosferde niçin çok az CO2 bulunuyordu? Ve CO2 oranı dünyanın ısınmasından sonra niçin arttı? Uluslararası bir araştırma ekibi şimdi bu soruların yanıtını buldu. CO2 yoğunluğundaki oynamaların sorumlusu okyanustaki süreçler (Science). Güney Kutbu’ndan yirmi yıl kadar önce alınan buz karot örnekleriyle yapılan ölçümlerden, atmosferik CO2 yoğunluğunun buz devrinde, daha sonraki sıcak döneme kıyasla önemli ölçüde daha düşük olduğu biliniyordu. İklimbilimciler şimdi daha eski tarihlere kadar göz atınca, CO2 ve sıcaklık arasındaki ilişkinin, 800.000 yıldır varolduğunu saptadılar. İyi ama karbondioksit buz devrinde nerede birikiyordu? Ve buz devri bittiğinde ne şekilde yeniden atmosfere ulaşıyordu? Bilim insanları okyanusta, gözlemlenen CO2 artışıyla bağlantılı olan süreçler saptadı. Sıcak ve soğuk dönemler arasındaki CO2 farkı Yetişkinlik döneminde bir ülkenin dili yerinde öğrenildiğinde, beyin bu yeni dili tıpkı anadil gibi işliyor. Gerçi bu durum uzun süredir tahmin ediliyordu ama Amerikalı bilim insanları bu etkiyi ilk kez beyin etkinlikleriyle gösterdiler. Ayrıca yeni bir yabancı dil öğrenilirken verilen bir ara da, dil bilgisinin akla iyice yerleşmesine yardımcı oluyor (PLoS ONE). Georgetown Üniversitesi’nde Michael T. Ullman ile çalışan ekip, katılımcılara uydurma bir dil öğretmiş. Katılımcıların bir kısmı bu dili kelime ve gramer alıştırmalarıyla, diğerleri ise sanki yabancı bir ülkede dil öğrenir gibi yapay bir çevrede öğrenmiş. Birkaç gün sonra katılımcıların hepsi bu dili öğrenmişlerse de beyindeki işlem süreçlerinde farklılıklar ortaya çıkmış. Sadece doğal koşullardaki alıştırmalar, gramerin anadilindekine benzer bir şekilde işlenmesine yol açmış. Beş ay sonra, eğitime verilen aranın işlem süreci üzerinde ne şekilde etkidiği araştırılmış. Öğrenilenin yapay bir dil olması nedeniyle katılımcılar doğal ortamında alıştırma yapamamışlar. Fakat buna rağmen gramerin işleniş süreçleri, öncesinden daha çok anadilindeki gramer süreçlerine benzemiş. Tabii ki araştırmanın birinci evresinde yabancı dili yapay ortamda öğrenenler, daha avantajlı durumdaydı diyen araştırmacılar, yabancı dil öğrenilirken verilen aranın dil bilgisini tıpkı bisiklet veya bir müzik aleti kullanmayı öğrenme sırasında olduğu gibi kalıcı kıldığını tahmin ediyorlar. Çünkü katılımcıların başarıları artmak yerine sadece beyindeki süreçler ölçülebilir derecede değişmiş. Sinirbilimciler etkiyi gösterebilmek için EEG tekniğinden yararlanmışlar. Annem üç çocuğun ek küçüğüydü ve tek kız çocuktu. Bu nedenle ve çocukluğunda geçirdiği ağırca bir eritema nodozum hastalığı dolayısıyla şımartılmış, bunun neticesi olarak da kendi arzusuyla Amerikan Kız Koleji’nin ilk sınıfından (ama iyi bir İngilizce öğrendikten sonra) ayrılmıştı. Her iki ağabeyi gibi iyi bir kulağı ve taklid yapma kabiliyeti vardı. Bu nedenlerle ve küçüklüğünden beri üç dilli olarak büyüdüğü için (Türkçe, Rumca, Almanca) İngilizceyi kolay öğrenmiş ve yaşamı boyunca da rahatlıkla kullanmıştı. İyi piyano çalardı. Ben küçükken bana dedemin köşkünün büyük avizeli salonunda bulunan piyanoda Liszt ve Chopin’den parçalar çaldığını hatırlarım, bilhassa Romantikler ve Beethoven en çok sevdiği bestekârlardı. Gençken iyi örgü de örerdi. Sonra hem piyanoyu hem de örgüyü bıraktı. Genç kız olarak İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde gönüllü hemşirelik kursuna katılmış ve bu arada tıbbı çok sevmişti. Ömrü boyu okuyup doktor olamadığına yanardı. Bu bilgisi rahmetli babasına uzun yıllar hemşire olarak bakarken kendisine çok faydalı oldu. Evde görevlendirilen diğer iki hemşireyle birlikte büyük bir ciddiyet ve bilimsellikle tuttuğu defterleri, dedemin ölümünden sonra rahmetli Ord. Prof. Dr. Arif İsmet Çetingil derslerde kullanmak için kendisinden rica ederek almıştı. Eli de maharetliydi. Bir keresinde, tansiyonu ani olarak fırlayan yatalak babasının elinin bilek damarlarını bizzat kesmek zorunda kalmış ve bunu büyük bir soğukkanlılık ve beceriyle yapmıştı. İş bittikten sonra da yan odada düşüp bayılmış. Ama acil durum bertaraf edilene kadar soğukkanlılığını ve maharetini kaybetmemiş. Dedemin ve anneannemin vefatı ve onu müteakiben geniş aile içinde gelişen bazı problemler karşısında duyduğu üzüntü annemi hem kendi içine kapanmaya itti hem de bir aile dostunun etkisiye tasavvufî düşünceye döndürdü. Annem özellikle Mevlevîihayranı oldu. Ama bu hayranlık Mevlevi düşüncesini anlamaya çalışmanın sebebi olmaktan ziyade bir kaçıştı. Dine olan bağlılığı da arttı. O zamana kadar neşeli ve becerikli bir insan olan annem o andan itibaren giderek ve sürekli olarak çöktü ve nihayet kendi vücudu iflas etti. Dinin bir insanı nasıl mahvedebileceğinin annemden daha güzel bir örneğini görmedim diyebilirim. Dünyada olmayan bir ilahi adaleti aradı ve bulamadıkça giderek daha çok bedbaht oldu. Üstün zekâsı, onun bu dünya merkezli düşünmekten asla vazgeçmemesini sağlamıştı. Dindarlığı galiba biraz Pascal’ınki gibiydi. Benim yetişmemde annemin son derece olumlu etkileri olmuştur. Her şeyden önce bana olan sevgisini gizlemez, her şeyi yapabileceğimden emin olduğu hissini hep verirdi. El attığım her konuda başarılı olacağım onca tabii bir şeydi ve bunu beklediğini saklamazdı. Bana Alman mürebbiye tutuldu ve hem Almancayı hem de Alman kültürünü (Grimm masalları vs) öğrenmem sağlandı. Annem iyi Almanca bildiği için onunla konuşabiliyordum. En iyi okullarda okudum. Babamla birlikte belki de yaptıkları tek yanlış, beni Şişli Terakki’nin ilkokuluna göndermiş olmaktı diyebilirim. Oradan beşinci sınıftayken kovuldum ve çok daha iyi bir okul olduğunu keşfettiğim ve bir zamanlar annemin kendisinin de gitmiş olduğu Bayezit Deneme İlkokuluna verildim. Ortaokul için beni bütün meşhur okulların imtihanlarına soktular, hiçbirini kazanamadım ve Işık Lisesi’ne verildim. Bu başarısızlık üzerinde evde hiç ama hiç durulmadı ve derhal unutuldu (ve bana unutturuldu). Işık Lisesi’nde Nuriye Güneyi, Ziya Efe, Erkan Eren gibi muhteşem hocalarım oldu ve annem ve babam bu hocalarımla dostça ilişkiler kurdu. Bana okul dışı hem özel hoca tutuldu hem de evde bir laboratuvar kurmama izin verildi. Oradan Robert Kolej’e geçmem annemi çok memnun etti. Orada da bir akşam sarhoş olmaktan yatılılıktan atıldım ama annem ve babam ‘ayıp etmişsin’in ötesinde bir şey demediler. Liseden sonra annem Almanya’ya giderek mürebbiyenin başladığı işi bitirmemi, ve Alman kültürünü iyice öğrenmemi, ondan sonra Amerika’ya gitmemi istedi. Bunun ne kadar yerinde bir istek olduğu yıllar sonra ortaya çıktı. Ben hem Avrupa hem de Amerikan kültürlerini yerinde ve iyi öğrenerek büyüdüm. Bana yapılan muamelenin verdiği kendine güvenin ise hayattaki başarımda temel rolü olduğu muhakkaktır. Anam ve babam kısmen bilinçli, kısmen de yer ve zamanın tesadüflerinin etkisiyle bana verebilecekleri en iyi eğitimi vermişlerdir. Annem Zincirlikuyu’da mezarına konur ve herkes dua ederken, kendisine olan şükran hislerim aklımdan geçti. Umarım Oya ve ben de bu dünyadan göçtüğümüzde Asım’ı arkamızda benzer düşüncelerle bırakabiliriz. Annemin Ardından...