23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Sağlık Kan kanserlerinde yeni gelişmeler Kan kanserlerinde son yıllarda yaşanan en önemli gelişme, klasik kimyasal tedavi ilaçları (kemoterapi) yanında hedefe yönelik tedavilerin de gündelik pratikte giderek artan bir hızla yer almasıdır. Doç. Dr. Mustafa Çetiner, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi, Hematoloji Bölümü İşçi sınıfının ikliminin değişip değişmediği meselesine kısa bir ara vererek, yakın zamanda Danimarka’dan gelen olağanüstü habere biraz yakından bakıp memleket için vahlanalım. Danimarka 2050’de Yüzdeyüz Yenilenebilir Enerji Kullanacak(mış)! Bu Danimarkalılar da âlem adamlar doğrusu, herkesin bildiği, mesela geçenlerde İstanbul Sanayi Odası’nda düzenlenen bir enerji toplantısında çoğu işadamları ve enerji bürokratlarınca dile getirilen bazı temel “gerçeklerden” bihâber görünüyorlar. Ne imiş bu “gerçekler”? Yenilenebilir enerji kaynakları, nükleer ve diğer fosil kaynaklar esaslı enerji üretimine ancak ‘destek’ olabilirmiş, ya da konuşmacılardan birinin veciz benzetmesine göre, onlar (yani yenilenebilir kaynaklar) ancak ana et yemeğinin garnitürü örneğin soğanı olabilir(miş)! Garnitürlü et yemekleri alanındaki milli becerilerimizden tabii ki hâberdar olmayan Danimarka, ısı, elektrik, sanayide ve ulaşımda enerji dahil topyekun enerji tedariğini 2050’de %100 yenilenebilir enerjiden karşılayacak. Uluslararası düzey, hatta Avrupa Birliği için bile radikal sayılabilecek bu adımı atan Danimarka’nın bu açıklaması, esasen ülkeyi izleyenler açısından çok da sürpriz olmadı. Rüzgâr türbini teknolojisini ticarileştiren dünyanın en önemli şirketleri arasındaki Vestas ve NEG Micon, Danimarka şirketleridir ve halihazırda rüzgâr enerjisi ülkenin toplam güç gereksiniminin %25’ini sağlamaktadır. Mart 2008’de Danimarka hükümetinin farklı disiplinlerden katılımlarla oluşturduğu İklim Komisyonu, tam iki yıl sonra 2010’da, Danimarka’nın temiz enerji tedariğine geçişinin kilometre taşlarını ortaya koyduğu raporunu açıkladı. Danimarka hükümeti, bu önerilerden hareketle ’2050 Enerji Stratejisi’ belgesini yayımladı. Bu gelişmelerin ve mevcut bilgilerin ışığında Danimarka hükümeti, Mart 2012’de bir açıklamayla yeni “Enerji Anlaşmasını” halkın bilgisine sundu. Bu belgeye göre Danimarka, toplam enerji ihtiyacının 2020’de %35’ini, 2050’de %100’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayacak. Toplam elektrik gereksiniminin %50’si rüzgârdan gelecek. Tüm toplumsal paydaşların katkısı ile hazırlanacak ayrıntılı yol haritaları dönemsel olarak birlikte gözden geçirilecek ve 2018 yılına gelindiğinde 2020 sonrası eylem planı yeniden ele alınacak. Hükümet, Planın ‘yeşil büyüme ve istihdam’ ana eksenlerine oturtulmasında ısrar ediyor. Stratejinin ana hatlarına aşağıda biraz yakından bakalım: Plan, kömür esaslı termik santrallarının belirli bir programa göre biyokütle kaynağına geçecekler, jeotermal kaynaklar çok daha geniş kullanıma sunulacak, Yapılarda fosil yakıt kullanan ısı kazanları tümüyle yenilenebilir kaynaklara dönüşecek, tüm yeni yapılarda 2013’ten itibaren eskilerde ise 2016’dan itibaren fosil yakıt yakmak yasak olacak. Sanayide ve üretim proseslerinde enerji verimliliği hedeflerini ilerletmek için özel fonlar oluşuyor. Öngörülere göre, alınacak önlemlerle 2020’de toplam enerji tüketimi 2010 yılına göre %7 azalacak, 2020’ye kadar 1.8 GW rüzgâr kapasitesi daha kurulacak, 2050’ye gelindiğinde 1.5 GW daha kurulacak, Danimarka’da kentlerin ısıtılmasında kullanılan merkezi ısı santralları kömürden biyokütleye geçirilecek, Sanayide yenilenebilir enerji ve özellikle ısıgüç (CHP) kojen santrallarının oranlarının artırılması için özel teşvik programları devreye girecek. Toplam enerji tüketimi içinde %70’lere çıkması beklenen elektrik enerjisi tüketiminin daha etkin üretimi, iletimi ve dağıtımı için ‘akıllı şebeke’ olarak adlandırılan ve dağıtılmış, gayrimerkezi ve yenilenebilir güç üretimini çok daha yüksek oranlarda dahil edebilecek elektrik şebekesi, mevcut tek yönlü ‘ akılsız şebekenin’ yerine geçecek. Ulaşım sektörü enerji verimli motor teknolojilerinin devreye sokulmasının yanı sıra uzun vadede tümüyle biyoyakıtlar ve elektrik enerjisi kullanır hale gelecek, Biyogazın ısınma ve CHP için kullanılması teşvik edilecek, Tüm teknik alanlarda odaklı, öncelikli Arge ve teknoloji geliştirme altprogramları ortaya konulacak. Danimarka’nın iddialı planının önemli ayırt edici yanlarından biri dönüşümün finansal boyutunun ayrıntılı şekilde ortaya konulması. K an kanserleri dendiği zaman akla öncelikli olarak lösemiler gelir. Bunun yanında Multipl Miyelom ve lenfomalar da bu grupta sayılmalıdır. Kan kanserlerinde son yıllarda yaşanan en önemli gelişme klasik kimyasal tedavi ilaçları (kemoterapi) yanında hedefe yönelik tedavilerin de gündelik pratikte giderek artan bir hızla yer almasıdır. Hedefe yönelik tedaviler veya bilinen diğer adıyla “akıllı moleküller” sadece kan kanserlerinde değil diğer organ tümörlerinde de yaygı olarak kullanılmaya başlandı. Ancak bu ilaçların klasik kanser tedavisinin yani kemoterapinin yerini alacağını söylemek için erkendir. Bu ilaçlar genellikle klasik kanser tedavisinin bir parçası olarak kullanılmaktadırlar. Mustafa Çetiner konusu bu ilaçlar dirençli hastalarda başarıyla uygulanmaktadır. Dahası ilk basamak tedavide de etkinlikleri gösterilmiştir. Yakın geçmişin akut lösemi alanındaki en çarpıcı konularından biri yaşlı akut lösemi hastalarında hedefe yönelik antikor tedavi sonuçları olmuştur. “Gemtuzumab ozagamisin” (GO) isimli bu ilaç yıllar öncesinde işe yaramıyor diye bir kenara atılmıştı. Bu yılın sonuçları ilacın önümüzdeki dönemde yaşlı lösemi hastalarının bir bölümünde işe yarayabileceğini göstermektedir. Sadece bu ilaç değil, Desitabin ve 5 azasitidin isimli akıllı moleküller de yaşlı lösemilerde düşük yan etki ve kabul edilebilir başarı oranları ile alternatif olacak gibi görünmektedir. Ancak çok umutlanmak için henüz erken. CBT 1308/17 13 Nisan 2012 Bu moleküllerin bir bölümü tümör hücrelerinin üzerinde taşıdığı bazı işaretleri tanımakta, bu hücreleri “seçerek” onlara bağlanmakta ve yok etmektedir. Bu konuda en büyük adım lenfoma tedavisinde kullanılan ve “rituksimab” adı verilen molekülün keşfidir. Söz konusu molekül bir antikordur. Bu antikor lenfoma hücrelerini üzerlerinde taşıdıkları bir işaretten tanımakta ve bu hücrelere bağlanarak onları ortadan kaldırmaktadır. Son yıllarda rituksimab’ın lenfoma tedavisine eklenmesi ile hastalıkta elde edilen tedavi başarı oranları ve sağ kalım sürelerinde çok önemli düzelmeler sağlamıştır. Akıllı moleküllerin bazıları ise hücre içi dinamikler için son derece gerekli “hücre içi hedefleri” bloke ederek etki göstermektedirler. Dahası bu ilaçlar hücreyi kontrol eden genlere etki edebilmekte, kanserleri genetik düzeyde bile ortadan kaldırabilmektedir. Bu grubun etkili olduğu kanser tipi bir zamanların ölümcül hastalığı kronik miyelositik lösemi’dir. Bu lösemi türünün tedavisinde kullanılmaya başlanan “imatinib” isimli ilaç, hücrelerin içinde yer alan ve “tirozin kinaz” adı verilen bir sinyal yolunu bloke etmekte ve hastalığa özgü olan genetik anormalliği hastaların çok önemli bir bölümünde ortadan kaldırabilmektedir. Bu ilaç sayesinde hastalık ölümcül olmaktan çıkmış ve neredeyse yüksek tansiyon veya şeker hastalığı gibi devamlı tedavi ile kontrol edilebilen bir hastalık halini almıştır. Bununla beraber, lösemi hücrelerinin yapısında imatinib etkisine karşı kendini korumak için önemli değişiklikler olabilmekte ve bu sayede hücre imatinib etkisinden kendisini koruyacak yollar bulabilmektedir. Bu durum yeni ve daha etkin moleküllerin geliştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Nitekim günümüzde imatinib tedavisine dirençli olan ve onun etkisinden kurtulmayı başaran kronik miyelositik lösemi hücrelerine sahip hastalarda kullanılmak üzere nilotinib ve dasatinib isimli ilaçlar geliştirilmiştir. Söz SAĞKALIM SÜRESİ ARTIYOR Akıllı moleküller çağının bir diğer önemli buluşu ise proteazom adı verilen hücre içi bir enzim kompleksidir. Bu enzim kompleksi hücrede değişikliğe uğramış veya artık istenmeyen proteinlerin yıkımından sorumlu olup hücrenin devamlılığını sağlar. Proteazomun varlığını ilk gösteren Aaron Ciechanover, Avram Hershko ve Irwin Rose isimli bilim adamlarıdır ve bu buluşları nedeniyle 2004 yılında Nobel kimya ödülü ile onurlandırılmışlardır. Bu yapının keşfinden kısa bir süre sonra tümör hücrelerinde proteazomun etkinliğini ortadan kaldırarak hücrenin ölümünü hızlandıran ve ismine “proteazom inhibitörü” adı verilen moleküller üzerinde çalışılmaya başlanmıştır. Nitekim bu çabanın bir ürünü olan “bortezomib” isimli molekül, günümüzde Multipl Miyelom adı verilen bir tür ilik kanserinde başarıyla kullanılmakta ve son derece etkili olmaktadır. Multipl Miyelom yaşam süresinin çok belirgin uzadığı hastalıklardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu uzamaya yeni tedavide kullanılmaya başlayan talidomid, lenalidomide gibi ilaçların da büyük katkısı olmaktadır. Genetik yapımızdaki farklılıklar ile kanser arasındaki ilişki de son yılların en popüler konularından biri olmaya devam etmektedir. Gerçekten de kanserlerin sadece ismini ve yaygınlık derecesini bilmek onların nasıl seyredeceği konusunda bir öngörüde bulunmamıza yetmiyor. Artık tümöre neden olan genetik faktörler çok büyük önem taşıyor. Bu genetik göstergeler olumsuz ise tümör kötü seyrediyor. Tanı aşamasındaki gelişmeler artık “konfeksiyon” tarzı hekimlik döneminin bittiğini gösteriyor. Artık iyi hekim, bir terzi titizliği ile hastasına uygun elbiseyi diken kişidir. Yani hastası için en uygun tedaviyi bulan, risk faktörlerini doğru değerlendiren, tedaviye karar verirken hasta ve yakınlarının da fikirlerini alan kişidir. PROTEAZOMUN KEŞFİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle